“Rabbim! Bana “ıstememeyi” ısteyebilmeyi Nasib Et!”

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,319
Tepkime puanı
118
“Rabbim! Bana “ıstememeyi” ısteyebilmeyi Nasib Et!”

<CENTER></CENTER><CENTER></CENTER>
262158.jpg





“Rabbim! Bana “ıstememeyi” ısteyebilmeyi Nasib Et!”

Züleyha, gecesinin güzelliğini sererken Yûsuf’un gözlerinin önüne,


Yûsuf da insandı. ıstek, insanın zaafıydı.

Ama: “Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.”

Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde Yûsuf, bu duasındaydı.

Ve Yûsuf biraz da bu dua ile, bu duayı edebilmiş olma yürekliliğiyle peygamberdi:

“Rabbim! Bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et!”

Değil mi ki ilk bakışta Züleyha Yûsuf’a ötelerden gelen bir ses, bir cennet çiçeği gibi,
susuzluğunun farkında bile olmayan çöl toprağına inen bir yağmur defteri..

Züleyha sılaya davet, ilk bakışta..

Çünkü nefis, sonsuzluğu vaad ederek yanıltıyor..

şeytan; hayrı hayr, şerri şer göremeyeni, eşyanın hakikatine inemeyeni,

ılk bakışta mavera ile kandırıyor..

Vaad: Ezel sevinci, ebed muştusu, vera, ilk bakışta..

Yasak bahçe, memnu meyve, zehirli sarmaşık aşeka:
Züleyha son bakışta..

Üstelik Züleyha isteyici..

Üstelik “Rabbinden bir işaret görmeseydi Yûsuf da onu isteyecekti”

Yûsuf’un içinde işaretin gerçekleştirici gücü;

Yûsuf içinde; “istememeyi isteyebileceği” işareti gördü..

Yüzünü gök katlarına çevirdi de;

“Rabbim dedi, kuyunun karanlığında beni yalnız bırakmayan,

Karanlığın ve derinliğin korkusunu bir anda aydınlığa,

Ümitsizliğimi bir anda muştuya çeviren o zaman,

Hâlâ koruman altında değil miyim,

Suç mu yazdın yoksa alnımdaki yazıya?..

Bütün insanlarla birlikte benim de içimde taşıdığım,
gizli ya da aşikâr olan o meyil,

şimdi daha derin bir kuyuda değil miyim,

Ki insan değil miyim?..

Sen tutmazsan elimden şüphesiz meyledenlerden olurum..

Düştüğüm kuyudan daha derin ve karanlık bir kuyu değil mi güzeller güzeli Züleyha?.

Tut elimden yoksa boş yere mi göründü o rüya bana?..”

Rabbim, dedi, Yûsuf, sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha’yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et!..

Katından bir esirgeme ver..

Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır..

Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar “yapma” ile değil “yaklaşma” emriyle başlar..

Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem.

Üstelik yaklaşırsam eğer, yapmamayı da artık dua edemem.

Daha kolay olan “yapma!” değil, “yaklaşma!”..

Öyleyse aslolan: “Yaklaşma!”..

Öyleyse Rabbim, insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda, şu odada, sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et!

Beni, insan yaratılmışlığımın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et!..

Rabbim, diye devam etti Yûsuf duasına..

ıstemeyi istemek kadar,

ıstememeyi istemek te zor..

Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma, nefsimin altından kalkamam..

Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-ı Umman’ı aşamam..

Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür..

Böyle dua edince Yûsuf, O’na Rabbinden bir işaret geldi..

Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde..

Masun ve masum olan Yûsuf bu duayı etmiş olabilme yürekliliğiyle peygamberdi..

Ve O iffet demekti..


Nazan Bekiroglu

<!-- / message -->
 
Üst Alt