PEYGAMBERİMİZİN ŞEFKAT VE MERHAMETİ - Bölüm-2

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Hz.Muhammedin taife gidişi ve mekkeye geri dönüşü, Peygamberimizin taife gidişi ve Mekkeye geri dönüşü
Taif'e Gidişleri Ve Mekke'ye Geri Dönüşleri

Bölüm-2
Köle Addas


Bağ sahipleri, Resûl-i Kibriya Efendimizin mâruz kaldığı şen'î ve menfur saldırıyı uzaktan seyretmişler ve acıma duyguları harekete gelmişti. Köleleri Addas'la Efendimize biraz ü-züm göndererek ikramda bulundular.

Addas, tabak içindeki üzümü alıp Efendimize getirdi. Resûl-i Ekrem, üzümü "Bismillah." diyerek alıp yemeye başlayınca Addas'ın dikkatini çekti. Kendi kendine, "Vallahi," dedi, "bu sözü, bu beldenin halkı bilmezler ve söylemezler!"

Fahr-i Âlem Efendimiz, "Ey Addas!.. Sen hangi belde halkındansın ve hangi dindensin?" diye sordu.

Addas, "Ninovalıyım ve Hıristiyanım." diye cevap verdi.

"Demek, sen, o sâlih kişi Yunus İbn-i Metta'nın hemşehrisi-sin."

"Sen, Yunus İbn-i Metta'yı nereden biliyorsun?"

"O, benim kardeşimdir, O bir peygamberdi. Ben de peygamberim."

Bunun üzerine, Addas kendisini tutamadı ve Resûlullah Efendimizin başını, ellerini ve ayaklarını öptü!

Manzarayı uzaktan seyreden bağ sahiplerinden biri, diğerine, "Senin adamın," dedi, "gözünün önünde kölenin itikadını bozdu!"

Addas yanlarına dönünce de, ikisi birden, "Yazıklar olsun sana Addas!.. Sen bu adamın başını, ellerini ve ayaklarını nasıl öptün?" diyerek onu azarladılar.

Addas'ın efendilerine cevabı ise şu oldu:"Yeryüzünde, bu zâttan daha hayırlı bir kimse yok! Bana bir şey bildirdi ki, onu ancak bir peygamber bilebilir!"346

PEYGAMBERİMİZİN ŞEFKAT VE MERHAMETİ

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bağdan ayrılıp düşünceli düşünceli ve Sakif Kabîlesiyle Taiflilerden maksadına muvafık bir netice alamamanın teessürü içinde yoluna devam etti. Mekke'ye iki konaklık bir mesafe kalmıştı ki, zâtını bir bulutun gölgelemekte olduğunu gördü. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Hz. Cebrail'i farketti.

Cebrail (a.s.) seslendi: "Şüphesiz, Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti; sana, şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin!"

O anda görünen dağlar meleği de, emrine amade olduğunu ve istediği takdirde Ebû Kubeys ile Kuaykıan Dağlarını müşriklerin üzerine kapanırcasına birbirine kavuşturabileceğini söyledi.

Fakat, şefkat ve merhamet kaynağı Resûl-i Ekrem'in arzusu başka idi. Dağlar meleğine şu cevabı verdi:

"Hayır, ben böyle bir şey istemem. İstediğim tek şey, Hak Teâlâ'nın bu müşriklerin sulbünden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır."347

Evet, Peygamber Efendimizin maksat ve gayesi, insanları beddualarla yok etmek, belâ ve musibetlere uğratıp perişan etmek değildi; aksine, insanların îmana kavuşması, hidâyete ulaşması ve ebedî saadete ermesi idi. Her adımını bu gayenin tahakkuku için atıyor, her hareketini bu ulvî maksat için yapıyor, her teşebbüsünde bu eşsiz hedef bulunuyordu. Bu sebeple,her dakikası bir nevi ibâdetle geçiyor ve her ânı nurlu bir manzara olarak maziye akıp gidiyordu.

Bölüm Devamı -3
Cinlerin, Peygamberimizi Dinlemesi!
&

Mekkeye Giriş
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt