Peygamberimizin çoğalın emri ve nüfüs artışı

hüzün

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
27 Şubat 2011
Mesajlar
413
Tepkime puanı
6
Nüfusu kontrol etme düşüncesi insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö. 4000'li yıllarda Mısırlı rahipler; "insanlar, üzerinde yaşadıkları arazilerin yetmemesi durumunda gebeliği önleyici tedbirler almalıdır!" demişlerdir. Çağımızdaki gerekçe ise daha farklıdır: artık uzun ve rahat yaşayalım derken toplumdaki genç nüfusun oranını düşürmüş oluyoruz.

Yaşlı dünyanın artık kendine benzer yaşlı bir insan nüfusu olacak. Belki de tarihte nüfus probleminin en çok yaşanacağı bir döneme giriyoruz. Bu gündem dışı bir konu görülebilir. Ama 21.yy’ın her zaman gizli gündemi olacaktır. Aynı zamanda siyasi değişimlerin de sessiz ivmesini oluşturacaktır.

Örneğin, İtalya’nın şu an 60 milyon olan nüfusu o zaman 20-22 milyona, Japonya’nın 125 milyon olan nüfusu 50-55 milyona düşebilir. ABD içinde durum çok farklı değil şu an 2’nin altında doğum oranına sahip ve sürekli gerilemektedir. Bu seviyede tutunmasının nedeni de gelen göçmen sayısının fazlalığıdır. İlk kuşaklar geldikleri ülkelerin doğum oranını muhafaza ettiği için nüfus azalması hissedilmiyor.

Nüfusun yeniden artması için kadın başına çocuk sayısının 2,1 in altına düşmemesi gerekir. Batı ve Orta Avrupa ülkeleri ile Japonya’da doğurganlığın bu oranın altına düşmesi, bu toplumların 21. yy’ ın sonunda “toplu ulusal intihar”a sürüklendiği anlamına gelmektedir.

Şimdilik Çoğalıyoruz Ama…

Son dönemde yapılan en önemli araştırmalardan biri Pew Araştırma Merkezinin Din ve Kamu Hayatı Forumunun "Küresel Müslüman Nüfusun Geleceği: 2030 Öngörüsü" isimli raporudur.

Rapora göre, Müslüman nüfusun yıllık ortalama artış oranı, Müslüman olmayan nüfusun iki katı düzeyinde. Bu yıllık ortalama artış oranı Müslüman nüfusta yüzde 1,5 iken, Müslüman olmayan nüfusta yüzde 0,7.
Savaşların yoğunlukla kitleleri etkilediği ve ideolojilerin insan iradesine propagandist yaklaşımlarla ipotek koyduğu dönemlerin akabinde yapılan bir istatistikî araştırma:

1954 yılında dünya nüfusu 2 milyar 444 milyon idi. Bunun 332 milyonu yani 8’de biri Müslüman idi. Bugün ise Müslümanların sayısı 1,6 milyarı aşmış durumdadır. Dünya nüfusunun beşte biri Müslüman’dır.
Müslüman nüfus, 2030 yılında 2,2 milyara çıkacak. Dünya nüfusunun 2030'da toplamda 8,3 milyar olacağı tahmini hesaba katıldığında, Müslümanlar 2030 yılında dünya nüfusunun dörtte birini oluşturacak.

Bu artışta iki faktör etkilidir:

1- İnanç gereği olan faktörler: evliliğin teşvik edilmesi ile erken yaşta çocuk sahibi olma, çocuk yapma oranının yüksekliği vb.

2- Şartların getirdiği iyileştirici faktörler: Ekonomi ile sağlık şartlarının iyileştirilmesine bağlı olarak bebek-anne ölümlerinin azalması, ortalama yaşam süresinin artması. (Dünya da ortalama yaşam süresi 1950'de 48, bugün 69'a çıktı) vb.

Son araştırmalara göre dünya nüfusu içinde Müslüman nüfusun oranı gittikçe artacak. Ancak bu azalarak giden bir artış olacaktır. Mesela uzun bir süreden beri nüfus planlaması yani doğum kontrolü programı uygulanan ülkemizde şu an kadın başına düşen çocuk sayısı 2,09 olarak belirlendi. Bu çok kritik bir eşik, çünkü nüfus yaşlanması tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Başbakanın da dikkat çektiği gibi refahı artırmanın yolunu çocuk sayısını azaltmakta aramaktan vazgeçmeliyiz. Azaltmamız gereken nüfus değil tam aksine tüketim için yaptığımız harcamalardır.

Yoksulluğun Nedeni Nüfus Artışı mı?

Yoksulluğun asıl nedeni km² ye düşen insan sayısının fazlalığı değil, ekonomik ve sosyal sorunlar sebebiyle o coğrafyadaki kaynakların insanların hizmetine sunulamamış olmasıdır. Çok zengin maden yataklarının üzerinde olduğu halde bunları kendi halkı için değerlendiremeyen bir idareye sahipseniz nüfusunuz az olsa da besleyemezsiniz.

Mesela Hollanda; km² ye düşen 443 kişi ile gelişmiş bolluk içinde, Somali; km² ye düşen 13 kişi ile yokluk içinde. Bu yokluğun sebebi, İngiliz ile İtalya’nın sömürü düzeninden bu yana hala bir siyasi istikrara kavuşamayışıdır. Yoksa bu ülke çoğu henüz el değmemiş halde zengin uranyum, demir vb. maden yataklarına sahiptir. Sadece kuzeydeki Puntland Eyaleti’nde yaklaşık 5-10 milyar varillik petrol rezervi saptanmış ve bunun üzerine Somali Petrol Şirketi kurulmuştur.

Çok zengin ülkelerin fakir ülkelere nüfus planlaması telkin etmelerinin sebebi, bu halklar açlıktan öleceği için değildir. Tam aksine, yetişen yeni nesillerin açlıklarının nedenini araştırıp, sömürü düzenini sorgulayıp, kaynaklarına sahip çıkması endişesindendir.

Paul R. Ehrlich’ in “Nüfus Bombası” isimli kitabındaki bir cümlesi zaten bu endişeyi bomba gibi ifade ediyor: “Günümüzün en büyük tüketicisi endüstri devletlerinin mensupları olarak, kendimizi diğer ülkelere karşı ilgisiz sayamayız. Tereddütsüz denilebilir ki, bizler gelişmekte olan ülkelerden ayrılmış olarak zengin kalamayız.
Çünkü halen ABD'de dünya hammaddelerinin yarısı işlenmektedir.

Düşününüz ki; dünyanın 1/20'sini oluşturan nüfus, hammaddelerin yarısından daha fazlasını kullanıyor. Bugün, sonu açlık yaratan olayların içine karışmış durumdayız. Bu olayların devamı, bizim toplumumuzun da mahvına kadar gidebilecektir. Sonuç olarak, büyük zorluklarla mücadele edeceğimizi kabullenmek zorundayız.”Kısacası huzursuzluğun nedeni nüfus artışı değil: “Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” bölüşümüdür.

Hakça Paylaşmadıkça Yoksulluk Bitmez

Dünya herkesin kardeşçe paylaşımına açılmadıkça bu nüfusu nereye koyarsanız yine problemdir. Öncelikle sömürü düzenlerinin son bulması gerek. Zengin ülkeler kaynaklarını kullandıkları ülkelere hak ettikleri miktarı ödemeliler ki; huzur olsun.

Öyleyse Müslüman toplumlar; "Evlenin, çoğalın; zira ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim." hadis-i şerifine uygun hareket etmelidir. Bize yabancıların teklin ettiği fikirlere değil, Peygamberimiz (s.a.v.) in tavsiyelerine göre hareket edersek kendi kaynaklarımızı kullanacak bir nüfus gücüne sahip olur, iki dünyada da Peygamberimiz (s.a.v.)’e layık bir ümmet olabiliriz.

Bunun için elbette nüfusun sayısı kadar kalitesini artırmalıyız. Mesela imkânlarımızı sadece kendi çocuklarımızı şımartmakta kullanmamalı, çok çocuklu yoksul ailelere yardım ederek eğitim imkanları sunmalıyız. Ümmetin her bir evladını kendi öz çocuğumuz olarak görmeliyiz. Aileleri huzursuzluğa sürükleyen ve yuvaları yıkan ekonomik adaletsizliği körüklememeli, elimizden geldiği kadar mücadele etmeliyiz.

Dr. Sami Akın
 
Üst Alt