- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Pdd veya otizmin ne olduğunu anlamak için kaynakları taramaya başladığınızda hemen hemen her yerde göreceginiz ilk bilgiler şöyledir. “Otizm kelime anlamı olarak içe dönüklük demektir. Otistik bozukluk ise sosyal ilişkide yetersizlik, iletişimde (sözel veya sözel olmayan) yetersizlik, tekrarlayıcı davranış ve ilgilerin olmasıyla karakterize bir bozukluktur.” Ülkemizde yaygın şekilde iki türlü tedavi öngörülmektedir. Birincisi ilaçlı ve medikal yöntemlerle, ikinciside terapi ve özel eğitim’ dir. İlaçlı yöntemle hareketlilik, hırçınlık, saldırganlık, dikkat gibi unsurlar, özel eğitimle ise akademik ve davranışsal öğrenmeler gerçekleştirilmeye çalışılır. Burada atlanılan konu ise terapi sürecidir. Tanımlamadan da anlaşılacağı gibi pdd veya otizmin asıl problemi terapiye ihtiyaç duyulan duyusal, algısal ve motor problemlerdir.
Ülkemizde pek ele alınmayan terapi sürecinden haberdar olmayan insanlar bu hastalıkla ilgili ilk bilgilere ulaştıklarında bütün umutlarını haklı olarak kaybetmektedirler. Çünkü ulaştıkları kaynaklar bu insanlara nasıl bir şey başınıza geldi bilemezsiniz, bunun hiçbir şekilde tedavisi yok, dünyanın sonu geldi gibi mesajlar vermektedir. Aslında verilen mesajlar ülkemizde bu konuda yapılan çalışmaların yetersizliği ve kısıtlı bilgiler sebebiyle bu çocukların tedavisinde ulaşılabilecek en iyi noktanın dahi kötünün kötüsü olduğundan bahseder gibidir. Pdd veya ülkemizde bilinen ismiyle otizme oluşturulan bu bakış açısına göre bu söylenenler doğru olabilir. Çünkü, terapi sürecinin atlandığı doğru tedavi unsurlarının oluşturulamadığı bir durumda otizm kaçınılmaz bir duruma gelmiş, öğrenemez, konuşamaz, bilemez bir birey ortaya çıkmıştır. Bu bireye ulaşmak için özel öğretim metodlarına ihtiyaç duyulur. Çocuğun yaşantısında temel olan kalıplar, olumlu kalıplara çevirilmeye çalışılır vede muhtemelen bundan sonra çocuğun kısıtlı şekilde çalışmalara dönüt vermesi, kısıtlı bir hayatı yaşaması beklenir. Kısacası normal olmayan, dar çerçevede bir hayatı oluşur. Bunun adı OTİZM’ dir.
Oysa ki dünyanın sonu gelmemiştir. Çünkü bu tip olgularda, süreci tam tersine çevirmek için, ailelerin çocuklarına yeniden umutla sarılmasını sağlamak için bilimsel yöntem ve metodlar oluşturulmuştur. Bilimsel çalışmalar ışığında oluşturulan bu yöntem ve metodlar bütün ezberleri bozmakta, çocuk otistik olmadan müdahale ederek tedavide başarı sağlayan, etkinliği kanıtlanmış yöntemlerdir. Bireysel ayrılıkların söz konusu olduğu bir durumda tabiki genel bir başarıdan söz etmek mümkün değildir. Fakat işin şu yönü iyi bilinmelidir ki; her çocuğun kendine özgü bir performansı vardır ve ülkemizde doğru tedavi uygulanmayan birçok çocuk sırf bu sebepten otizmli çocuklarımız arasında yerini almaktadır. İki yaşında tanılanan ve bilindik yöntemlerle eğitim verilen, bugün 4,5 yaşında olup hiçbir şey yapamadan sağa sola koşuşturarak ses çıkaran bir çocuk, doğru tedavi yöntemi iki ay uygulandıktan sonra büyük bir değişime uğradığında, çocuğu için “keşke daha önce bunu yapsaydım ama neden bu tedavi daha yaygın değil, ben bu yöntemi bilmiyordum, çocuğumun tedavisi için çok zaman kaybettim” diyerek gözyaşlarını akıtan bir anne bu durumu özetlemektedir. Bu yöntem ve teknikleri görebilmek için ülkemizdeki kısıtlı bilgilerle yetinmemek, kafamızı kaldırıp dünyaya biraz bakmak yeterli olacaktır. Bu metodların içinde duyusal bütünleme yöntemi en temel birimi teşkil eder. Çünkü gelişimin en temelinde 0-6 yaş aralığında duyusal sistemler etkin ve gelişimi sağlayan en önemli unsurdur. Eğer aileler bu konuyu göz ardı ederse, otizm kapıya dayanmış, biraz büyüyünce iyileşecek-bitecek diye umut ettikleri çocuklarının her geçen gün nasıl kötüye gittiğine ve sorunlar yumağının nasıl daha fazla çoğalacağına şahitlik edeceklerdir. Bu son hiç kimsenin görmek istemeyeceği, hazin bir tablodur. Çünkü bu sonu hazırlayan çocuk değil, yetişkinlerin çocukla ilgili verecekleri kararlar neticesinde olacaktır. Çocuktan sorumlu olan yetişkinleri çok zor bir süreç ve kararlar beklemektedir. Unutulmaması gereken şey ise; Pdd’ nin tedavisinde önemli olan üç başlıktan bahsedecek olursak:
- Erken tanının önemini kavramak ve bir an önce tedavi sürecini başlatmak,
- Doğru yöntem ve tedaviyi kullanmak,
- Ailenin süreçteki yerini unutmamak ve tedaviye katılımını sağlamak olabilir.
Dikkat edilecek olursa, bu üç başlıkta birebir aileyi ilgilendirmekte ve tamamen ailenin vereceği kararlar neticesinde çocuğun hayatına yön verilmektedir. Burada ailelere düşen görev, bilinçli davranmak ve doğru olan tedaviyi biran önce başlatmak olabilir. Aileyi erken tedaviden uzaklaştıran bazı etkenlerden söz etmek gerekirse; ” daha küçük ilerde konuşur”, “çocuk işte ne yaptığını bilmiyor”,”doktor tam olarak bişey söyleyemedi” gibi düşünceler veya hastalanan her insanın yaptığı gibi, doktordan alınan ilaçla ve teknolojik aletlerle sorunun çözüleceğini zannetmek gibi düşüncelerden söz edebiliriz. Bazı durumlarda çocuğun, televizyonda reklam ve klipleri tekrar etmesi, kendi kendine konuşmalarının olumlu olduğunun düşünülmesi, kitap-gazete-dergilere bakıyor olmasının çocuğun bir dahi olacağının bir göstergesi olarak zannedilmesi tedaviyi geciktirmektedir. Çocuk tedaviye başladıktan sonra ise çalışmaların yeterli olacağını düşünüp “ebeveynler olarak bizim bir şey yapmamıza gerek yok” gibi düşünceler çocuğun gelişimini engelleyen durumlara örnek olarak verilebilir. Bazı vakalarda, çocuğun konuşuyor olmasının bütün sorunların ortadan kalkması ve artık tedaviye gerek olmadığı kanaatini ailelerde uyandırmaktadır. İlerleyen yaşlarda ortaya çıkan sorunlar, bu düşüncelerin tam aksini ortaya koymaktadır.
Duyusal sistemler üzerinde yapılan çalışmalar, ülkemizde anlaşıldığı gibi sadece belli başlı temel becerileri geliştirmek olmamalıdır. Duyu-motor-algı becerilerini geliştirmek için bir takım yol ve teknikler vardır. Amerikalı ünlü nöropsikiyatrist Steanly Gresspan bu Pdd’ li çocuklar ve duyusal işlemleme eksikliğiyle ilgili yeni bir sayfa açmıştır. Duyusal sistemler üzerinde yapılan çalışmaların çok yönlü olması; bilişsel, nörolojik ve davranışsal alanların yanı sıra, algı-dikkat- praxsis- motor planlama, duyusal denge, organizasyon, esneklik, problem çözme kabiliyeti vb. algısal hedeflerin gözardı edilmeden çalışmaların uygulanması gerektiğini vurgulamıştır.
Pdd veya Otizm tanımından yola çıkıldığında başka önemli etkenlerin olduğu çok belirgindir. ÖRNEĞİN otizmli ve duyu motor algı gelişimi tamamlanmamış çocuklar, sosyal ortamlarda olduklarında genelde aileler arasında “Aslında benim çocuğum bunları yapmıyor ama!! “ şeklinde konuşmalar geçmeye başlar. Bunun nedeni ise çocuğun o anda yerinde duramıyor sağa sola koşturuyor veya garip hareketlerde bulunuyor olmasıdır. Dolayısıyla çocuğun davranışsal analizi, çocuğun problemini kendiliğinden tanımlamış olur. Gözlemlenen bu durum pdd-otizm yelpazesindeki çocukların temel problemlerinin vücutlarıyla dolyısıyla hareketleriyle ilgili olduğunu göstermektedir. Sürekli anlamsız davranışlar sergileyen çocukları, davranışsal durumları olduklarından daha da kötü göstermeye yeterde artar bile. Algılama ve hareket entegrasyonuna dayanan duyusal bütünleme yöntemi her açıdan Pdd’ li çocukları ele alıp tedavi etmek için kullanılır. Pdd’ li-otizmli çocukların en temel problemlerini ortadan kaldırmak için; duyu bütünlemesi uygulamaları hayati önem taşımaktadır. Aksi durumda ağır otizm tablosu çizen bir çocuk ve çocuklarının bu durumuna alışmaya çalışan aileler görülmeye devam edilecektir. Pdd’ li çocukları tedavi etmeye çalışırken, çocukla diğer kişilerin “aracı” olarak tayin ettikleri bilimsel yöntem çok önemlidir, tedavi sürecinin olumlu yada olumsuz sonuçlanmasına sebep olacaktır. Halen daha ülkemizde doğru tedavi yöntemlerinin oluşturulamamasından dolayı bu sonuçlar görülmeye devam edilmekte, çocuklarımız gelişimsel düzeylerinin (gelişebilirlik kapasitelerinin) altında standartlarda yaşamaya mahkum edilmektedirler. Çocuklarımıza karşı sorumluluk duyan herkesin bu konuda üstüne düşen bir takım vicdani görevlerin olduğu unutulmamalıdır...
Ülkemizde pek ele alınmayan terapi sürecinden haberdar olmayan insanlar bu hastalıkla ilgili ilk bilgilere ulaştıklarında bütün umutlarını haklı olarak kaybetmektedirler. Çünkü ulaştıkları kaynaklar bu insanlara nasıl bir şey başınıza geldi bilemezsiniz, bunun hiçbir şekilde tedavisi yok, dünyanın sonu geldi gibi mesajlar vermektedir. Aslında verilen mesajlar ülkemizde bu konuda yapılan çalışmaların yetersizliği ve kısıtlı bilgiler sebebiyle bu çocukların tedavisinde ulaşılabilecek en iyi noktanın dahi kötünün kötüsü olduğundan bahseder gibidir. Pdd veya ülkemizde bilinen ismiyle otizme oluşturulan bu bakış açısına göre bu söylenenler doğru olabilir. Çünkü, terapi sürecinin atlandığı doğru tedavi unsurlarının oluşturulamadığı bir durumda otizm kaçınılmaz bir duruma gelmiş, öğrenemez, konuşamaz, bilemez bir birey ortaya çıkmıştır. Bu bireye ulaşmak için özel öğretim metodlarına ihtiyaç duyulur. Çocuğun yaşantısında temel olan kalıplar, olumlu kalıplara çevirilmeye çalışılır vede muhtemelen bundan sonra çocuğun kısıtlı şekilde çalışmalara dönüt vermesi, kısıtlı bir hayatı yaşaması beklenir. Kısacası normal olmayan, dar çerçevede bir hayatı oluşur. Bunun adı OTİZM’ dir.
Oysa ki dünyanın sonu gelmemiştir. Çünkü bu tip olgularda, süreci tam tersine çevirmek için, ailelerin çocuklarına yeniden umutla sarılmasını sağlamak için bilimsel yöntem ve metodlar oluşturulmuştur. Bilimsel çalışmalar ışığında oluşturulan bu yöntem ve metodlar bütün ezberleri bozmakta, çocuk otistik olmadan müdahale ederek tedavide başarı sağlayan, etkinliği kanıtlanmış yöntemlerdir. Bireysel ayrılıkların söz konusu olduğu bir durumda tabiki genel bir başarıdan söz etmek mümkün değildir. Fakat işin şu yönü iyi bilinmelidir ki; her çocuğun kendine özgü bir performansı vardır ve ülkemizde doğru tedavi uygulanmayan birçok çocuk sırf bu sebepten otizmli çocuklarımız arasında yerini almaktadır. İki yaşında tanılanan ve bilindik yöntemlerle eğitim verilen, bugün 4,5 yaşında olup hiçbir şey yapamadan sağa sola koşuşturarak ses çıkaran bir çocuk, doğru tedavi yöntemi iki ay uygulandıktan sonra büyük bir değişime uğradığında, çocuğu için “keşke daha önce bunu yapsaydım ama neden bu tedavi daha yaygın değil, ben bu yöntemi bilmiyordum, çocuğumun tedavisi için çok zaman kaybettim” diyerek gözyaşlarını akıtan bir anne bu durumu özetlemektedir. Bu yöntem ve teknikleri görebilmek için ülkemizdeki kısıtlı bilgilerle yetinmemek, kafamızı kaldırıp dünyaya biraz bakmak yeterli olacaktır. Bu metodların içinde duyusal bütünleme yöntemi en temel birimi teşkil eder. Çünkü gelişimin en temelinde 0-6 yaş aralığında duyusal sistemler etkin ve gelişimi sağlayan en önemli unsurdur. Eğer aileler bu konuyu göz ardı ederse, otizm kapıya dayanmış, biraz büyüyünce iyileşecek-bitecek diye umut ettikleri çocuklarının her geçen gün nasıl kötüye gittiğine ve sorunlar yumağının nasıl daha fazla çoğalacağına şahitlik edeceklerdir. Bu son hiç kimsenin görmek istemeyeceği, hazin bir tablodur. Çünkü bu sonu hazırlayan çocuk değil, yetişkinlerin çocukla ilgili verecekleri kararlar neticesinde olacaktır. Çocuktan sorumlu olan yetişkinleri çok zor bir süreç ve kararlar beklemektedir. Unutulmaması gereken şey ise; Pdd’ nin tedavisinde önemli olan üç başlıktan bahsedecek olursak:
- Erken tanının önemini kavramak ve bir an önce tedavi sürecini başlatmak,
- Doğru yöntem ve tedaviyi kullanmak,
- Ailenin süreçteki yerini unutmamak ve tedaviye katılımını sağlamak olabilir.
Dikkat edilecek olursa, bu üç başlıkta birebir aileyi ilgilendirmekte ve tamamen ailenin vereceği kararlar neticesinde çocuğun hayatına yön verilmektedir. Burada ailelere düşen görev, bilinçli davranmak ve doğru olan tedaviyi biran önce başlatmak olabilir. Aileyi erken tedaviden uzaklaştıran bazı etkenlerden söz etmek gerekirse; ” daha küçük ilerde konuşur”, “çocuk işte ne yaptığını bilmiyor”,”doktor tam olarak bişey söyleyemedi” gibi düşünceler veya hastalanan her insanın yaptığı gibi, doktordan alınan ilaçla ve teknolojik aletlerle sorunun çözüleceğini zannetmek gibi düşüncelerden söz edebiliriz. Bazı durumlarda çocuğun, televizyonda reklam ve klipleri tekrar etmesi, kendi kendine konuşmalarının olumlu olduğunun düşünülmesi, kitap-gazete-dergilere bakıyor olmasının çocuğun bir dahi olacağının bir göstergesi olarak zannedilmesi tedaviyi geciktirmektedir. Çocuk tedaviye başladıktan sonra ise çalışmaların yeterli olacağını düşünüp “ebeveynler olarak bizim bir şey yapmamıza gerek yok” gibi düşünceler çocuğun gelişimini engelleyen durumlara örnek olarak verilebilir. Bazı vakalarda, çocuğun konuşuyor olmasının bütün sorunların ortadan kalkması ve artık tedaviye gerek olmadığı kanaatini ailelerde uyandırmaktadır. İlerleyen yaşlarda ortaya çıkan sorunlar, bu düşüncelerin tam aksini ortaya koymaktadır.
Duyusal sistemler üzerinde yapılan çalışmalar, ülkemizde anlaşıldığı gibi sadece belli başlı temel becerileri geliştirmek olmamalıdır. Duyu-motor-algı becerilerini geliştirmek için bir takım yol ve teknikler vardır. Amerikalı ünlü nöropsikiyatrist Steanly Gresspan bu Pdd’ li çocuklar ve duyusal işlemleme eksikliğiyle ilgili yeni bir sayfa açmıştır. Duyusal sistemler üzerinde yapılan çalışmaların çok yönlü olması; bilişsel, nörolojik ve davranışsal alanların yanı sıra, algı-dikkat- praxsis- motor planlama, duyusal denge, organizasyon, esneklik, problem çözme kabiliyeti vb. algısal hedeflerin gözardı edilmeden çalışmaların uygulanması gerektiğini vurgulamıştır.
Pdd veya Otizm tanımından yola çıkıldığında başka önemli etkenlerin olduğu çok belirgindir. ÖRNEĞİN otizmli ve duyu motor algı gelişimi tamamlanmamış çocuklar, sosyal ortamlarda olduklarında genelde aileler arasında “Aslında benim çocuğum bunları yapmıyor ama!! “ şeklinde konuşmalar geçmeye başlar. Bunun nedeni ise çocuğun o anda yerinde duramıyor sağa sola koşturuyor veya garip hareketlerde bulunuyor olmasıdır. Dolayısıyla çocuğun davranışsal analizi, çocuğun problemini kendiliğinden tanımlamış olur. Gözlemlenen bu durum pdd-otizm yelpazesindeki çocukların temel problemlerinin vücutlarıyla dolyısıyla hareketleriyle ilgili olduğunu göstermektedir. Sürekli anlamsız davranışlar sergileyen çocukları, davranışsal durumları olduklarından daha da kötü göstermeye yeterde artar bile. Algılama ve hareket entegrasyonuna dayanan duyusal bütünleme yöntemi her açıdan Pdd’ li çocukları ele alıp tedavi etmek için kullanılır. Pdd’ li-otizmli çocukların en temel problemlerini ortadan kaldırmak için; duyu bütünlemesi uygulamaları hayati önem taşımaktadır. Aksi durumda ağır otizm tablosu çizen bir çocuk ve çocuklarının bu durumuna alışmaya çalışan aileler görülmeye devam edilecektir. Pdd’ li çocukları tedavi etmeye çalışırken, çocukla diğer kişilerin “aracı” olarak tayin ettikleri bilimsel yöntem çok önemlidir, tedavi sürecinin olumlu yada olumsuz sonuçlanmasına sebep olacaktır. Halen daha ülkemizde doğru tedavi yöntemlerinin oluşturulamamasından dolayı bu sonuçlar görülmeye devam edilmekte, çocuklarımız gelişimsel düzeylerinin (gelişebilirlik kapasitelerinin) altında standartlarda yaşamaya mahkum edilmektedirler. Çocuklarımıza karşı sorumluluk duyan herkesin bu konuda üstüne düşen bir takım vicdani görevlerin olduğu unutulmamalıdır...