Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
Oruç ve Ramazan Hikayeleri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ceylannur" data-source="post: 24412" data-attributes="member: 1208"><p>Onlar Oruç Tutmadılar</p><p></p><p>Peygamberimiz bir gün ashabına oruç tutmalarını emrederek:</p><p></p><p>- Ben izin vermeden kimse orucunu açmasın, buyurur.</p><p></p><p>Herkes orucunu tutar. Akşam olunca, teker teker müracaat edenlere, iftar müsaadesi verir. Bu arada bir adam gelerek:</p><p></p><p>- Ya Resulullah! İki genç kız oruç tuttu ve yoruldular. Zat-i alinze gelmeğe utanıyorlar. Müsaade buyurursanız iftar etsinler, dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) müsaade etmedi. Adam iki defa daha geldi. Sonunda Resulullah (s.av.)</p><p></p><p>- Onlar oruç tutmadılar. Bütün gün insanların etini yiyenler, nasıl oruçlu olurlar? Git onlara söyle: Oruç tuttularsa, istifra etsinler bakalım, buyurdu.</p><p></p><p>Adamcağız gitti, gerekeni söyledi. Onlar da denileni yaptı ve kan parçaları kustular. Adam Resülullah Efendimize dönerek vaziyeti bildirdi. Bunu üzerine Peygamberimiz (s.a.v.):</p><p></p><p>- Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki; eğer kusmayıp bu kan parçaları midelerinde kalsaydı, onları cehennem ateşi yerdi.</p><p></p><p>Onların Ameli Yok</p><p></p><p>Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem bir gün ashabıyla otururken bir an kıyametten bahsetmeye başladı. Anlatır ... anlatır, kıyamet günü kulun amellerine konu gelir. </p><p></p><p>Kıyamet günü birçok kimse Tehame kadar sevapla gelir. Allah Teala onların amellerini boşa çıkarır.</p><p></p><p>Bu dehşetli tablo karşısında ürperen Salim Mevla Huzafe Hazretleri atılarak; </p><p></p><p>-Anam babam sana feda olsun ya Resulullah, Biz o kavmi nasıl tanıyacağız? </p><p></p><p>-Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onlardan olmaktan çok korkuyorum. </p><p></p><p>-Ey Salim! Onlar oruç tutarlar namaz kılarlar ama kendilerine haramdan bir şey teklif edildiği zaman Allah Teala'dan korkmadan haram işlerler. İşte Allah onların amellerini kabul etmez.</p><p></p><p>Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007</p><p></p><p>Orucu Bazen Bozmak Gerek</p><p></p><p>Muhammed Bahauddin Şah Nakşibend (k.s.) Hazretlerine pişmiş bir balık hediyesi geldi. Dervişler de yanında bulunuyorlardı. Aralarında bir abid, zahid genç vardı. O gün oruçluydu. </p><p></p><p>Şah Nakşibend Hazretleri o gence şöyle dedi: </p><p></p><p>-Arkadaşlarına uy, orucunu aç. </p><p></p><p>O genç, böyle bir emri kabul etmedi; orucunu açmadı. </p><p></p><p>Şah Efendimiz ona şöyle dedi: </p><p></p><p>-Sen bugün orucunu aç, arkadaşlarınla ye. Ben sana, Ramazan ayında tutulan bir günlük oruç sevabı bağışlayacağım. </p><p></p><p>O genç, yine bu emri kabul etmedi; orucunu açmadı. </p><p></p><p>Bu sefer de, Şah Hazretleri şöyle dedi: </p><p></p><p>-Sen şimdi bu orucu aç, gelen şu balığı kardeşlerinle birlikte ye. Ben sana Ramazan günlerinde tutulan oruçlar kadar oruç sevabı bağışlayayım. </p><p></p><p>O genç bunu da kabul etmedi, orucunu bozmayacağını söyledi. </p><p></p><p>Bunun üzerine, Muhammed Bahauddin Şah Nakşıbend (k.s.) Hazretleri şöyle dedi: </p><p></p><p>-Senin gibi biri ile Sultan'ül-Arifin Bayezid-i Bestami de karşılaştı; Allah ondan razı olsun. </p><p></p><p>Sonra şu emri verdi: </p><p></p><p>-Bunu bırakınız; zira bu, Hak'tan da, hakikatten da uzaktır. Zira o gibi kimseler, Allah'ın veli kullarının emirlerini küçümsemişlerdir. Bundan sonra Allahu Teala onu, beladan belaya çarptırdı. Dünyada uğramadığı felaket kalmadı. İçinde bulunduğu ibadet saadetinden de oldu. Zühdü de eridi; iyi hali de.</p><p></p><p>Oruç İman Ettirdi</p><p></p><p>Budist bir bayan turist 2003 yılı Ramazan ayında Türkiye'ye gelir. Birkaç günlük gezisi sırasında kimsenin gündüz bir şey yememesi dikkatini çeker. Bir gün bir lokantaya girer yemek ister, burada da bir ilginçlik vardır. Yemeğin verildiği yer dışarıdan görünmüyordur. Bunun sebebini sorunca garson:</p><p></p><p>-Ramazan abla Ramazan, der. </p><p></p><p>Turist bayan bir şeyanlamaz. Ertesi gün tanıştığı rehberini yemeğe çağırır o da "Ramazan" deyip geçiştirir. Merak eder sorar, Nedir bu Ramazan rehberi bu ayın Müslümanlar için kutsal bir ay olduğunu, bu ayda Müslümanların gündüz bir şey yiyip içmediğini uzun uzadıya anlatır. Neden aç kalıyorlar? Niçin nasıl gibi sorular ardı arkasına gelir ve bayan otele gider. Nasıl olurda sadece yaratıcı yemeyin diyor kimse yemiyor şeklinde düşüncelere dalar hem bu tanrı budaya hiç benzemiyor. İslamiyeti araştırır ve şu kanaate varır sadece yaratıcı emrediyor diye yeme içme gibi temel ihtiyaçlardan vazgeçiliyorsa bu fedakarlıklara katlanılıyorsa, bu din batıl olamaz diyerek iman ediyor ve Müslüman oluyor.</p><p></p><p>Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007</p><p></p><p>Oruçlu musunuz, Değil misiniz?</p><p></p><p>Senusi Hazretleri, Allah korkusunun fazlalığı kendisinin devamlı Allah tarafından gözetilme şuuru ve tefekkür halinde olmak gibi sebeplerden dünyada sanki hapiste gibiydi. O günlerini bir gün oruçlu bir gün oruçsuz geçirirdi. Kendisini bir şey verilince yer, verilmezse talep etmezdi. Oruçlu olduğu bazı günlerde,</p><p></p><p>-Oruçlu musunuz yoksa değil misiniz? Diye sorulunca; </p><p></p><p>-Ne oruçluyum ne de değilim derdi. </p><p></p><p>Oruca niyetli olduğu için "oruçlu. değilim" diyemezdi. Ama kendini hakiki oruç tutanlardan oruç ıbadetinin hakkını verenlerden saymadığı için "oruçluyum" da diyemezdi, soranlar böyle söylemesindeki inceliği anlamayıp:</p><p></p><p>-Oruçlu olup olmadığınızı bilmiyor musunuz? diyenlere cevap vermez sadece tebessüm ederdi.</p><p></p><p>Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 </p><p></p><p>Padişah, Kulumun Kulu</p><p></p><p>Devrin birinde padişahın biri Ramazan ayı geldiği vakit, ikindiden sonra akşama kadar davulcuların şenlik yapmalarını ve çalgılar çalmalarım emrederdi. Bununla hem günün tez geçmesini ve hem de açlığın tesirini anlamamasını sağlamak, isterdi. Çünkü oruç ekseriye ikindiden sonra insana şiddetle tesir eder. İşte yine bir Ramazan ayında padişah oruçtan fazla incinmemek için bu şekilde emretmişti. Bir gün böyle vaziyette iken oradan bir kamil Şeyh geçer. Bakar ki çalgılar çalmıyor, davullar vuruluyor, adeta kıyamet kopuyor. Kendi kendine şu kötülüğü kaldırmalıyım ve bu padişahı bu gafletten uyarmalım. Çünkü bu an iftar anıdır. Rahmet ve mağfiretin coştuğu bir zamandır. Bu zamanda bu çeşit hareketler Müslümanlara gerekmez der. </p><p></p><p>Padişahın sarayına gider, çalgıları susturmak ve neşelerine son vermek ister. Padişah da onu o anda saraydan seyreder. Padişah ihtiyarın yakalanmasını emreder, adamı huzuruna çağırtır ve kendisine şöyle sorar: </p><p></p><p>-Şu münasip olmayan işi niçin işledin? </p><p></p><p>İhtiyar: </p><p></p><p>-Bu iş kötü bir iştir. Biz kötü işleri kaldırmakla memuruz der. </p><p></p><p>Padişah:</p><p></p><p>-Benden korkmadın mı? </p><p></p><p>İhtiyar; </p><p></p><p>-Senden bana gelecek olan şeye sabrederim. Nitekim Allah Teala Kur'an'da "sana gelen şeye sabret" buyurdu. Ben senden asla korkmam. Çünkü sen kulumun kulusun. </p><p></p><p>Padişahın etrafımdakiler: </p><p></p><p>-Bu adam aklını kaybetmiştir. </p><p></p><p>İhtiyar:</p><p></p><p>-Hayır, ben aklımı kaybetmedim. Bilakis, hakikatte o, kölemin kölesidir. Sen kölemin kölesisin. Çünkü insanlar iki kısımdır: </p><p></p><p>Birincisi; nefsi mağlup, kendisi galip alandır ve nefsini istediği tarafa çevirebilir. İkincisi ise: Nefsi kendisine galip ve üzerine amir kimsedir. </p><p></p><p>Ey padişah! Şimdi düşün, sen bunların hangisindensin?" </p><p></p><p>Padişah:</p><p></p><p>-İkincisiyim, der. </p><p></p><p>İhtiyar:</p><p></p><p>-Nefis kulumdur, sen de nefsin kulusun. Yani sen kulumun kulu oldu, der. </p><p></p><p>İhtiyarın bu sözleri üzerine padişah son derece müteessir olarak derhal tevbe edip pişman olur. İhtiyara da birtakım ikramlarda bulunur.</p><p></p><p>Recep Ayında Oruç</p><p></p><p>Basra'da yaşayan abide bir kadın vardı. Evliya kadın ölümü yaklaşınca oğluna:</p><p></p><p>- Oğlum Recep ayında oruç tutup namaz kıldığım elbiselerimle beni defnet dedi.</p><p></p><p>Bir süre sonra o evliya kadın öldüğünde oğlu vasiyetini unutup normal bir kefen ile defnedip eve geldiğinde annesini sardığı kefeni evde bulur. O an aklına annesinin vasiyeti gelir Recep ayında ibadet ettiği elbiseleri gelir. Evi arar elbiseleri bulamayınca oturup hayretler içinde düşünür, ama bir şey anlayamaz.</p><p></p><p>Gaybden bir ses gelir. O ses "kefenini al biz onu Recep ayında oruç tuttuğu elbiselerle" defnettik. Çünkü biz Recep ayında oruç tutanı mezarda bile olsa üzüntülü bırakmayız.</p><p></p><p>Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 </p><p></p><p>Sabrın Zirvesi</p><p></p><p>Allah Dostlarından Hazreti Rabia Hayatını ibadete adayan bu yolda evlenmeyi dahi düşünmeyen yüce kametin hayatında orucun yeri bambaşkaydı. Sık sık nafile oruç tutardı bir defasında yiyecek bir şey bulamadı sekiz gün böyle geçmişti ve yiyecek bir iftarlık kuru bir ekmeği bile yoktu. Açlık iyice şiddetlenmiş ve kendi kendine acaba nefsime zulüm mü ediyorum diye düşünürken derken kapı çalınır. Komşusu bir tabak yemek getirmiştir.Ortalık karanlıktır. Onu alıp yere koyar. Işık aramaya gider. Işığı yakınca kedinin yemeği döktüğünü görür. Ne yapayım bari iftarı su ile açayım diye düşünür. Bu sırada ışık söner ve bardağı alıp su içecekken bardak düşüp kırılır. Elini açar:</p><p></p><p>-Ya Rabbi! Bu zavallı kulunu deniyorsun, fakat acizliğimden sabredemiyorum. Diyerek bir ah çeker. Bu sırada gaybden şöyle bir ses duyulur:</p><p></p><p>-Ey Rabia! İstersen dünya nimetlerini üstüne saçayım. İstersen üzerindeki dertleri kaldırayım. Fakat bu dertler ile nimetler bir arada bulunmaz.</p><p></p><p>Bu sözü işitince Hazreti Rabia:</p><p></p><p>-Ya Rabbi beni kendin ile meşgul eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma diye dua eder.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ceylannur, post: 24412, member: 1208"] Onlar Oruç Tutmadılar Peygamberimiz bir gün ashabına oruç tutmalarını emrederek: - Ben izin vermeden kimse orucunu açmasın, buyurur. Herkes orucunu tutar. Akşam olunca, teker teker müracaat edenlere, iftar müsaadesi verir. Bu arada bir adam gelerek: - Ya Resulullah! İki genç kız oruç tuttu ve yoruldular. Zat-i alinze gelmeğe utanıyorlar. Müsaade buyurursanız iftar etsinler, dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) müsaade etmedi. Adam iki defa daha geldi. Sonunda Resulullah (s.av.) - Onlar oruç tutmadılar. Bütün gün insanların etini yiyenler, nasıl oruçlu olurlar? Git onlara söyle: Oruç tuttularsa, istifra etsinler bakalım, buyurdu. Adamcağız gitti, gerekeni söyledi. Onlar da denileni yaptı ve kan parçaları kustular. Adam Resülullah Efendimize dönerek vaziyeti bildirdi. Bunu üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): - Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki; eğer kusmayıp bu kan parçaları midelerinde kalsaydı, onları cehennem ateşi yerdi. Onların Ameli Yok Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem bir gün ashabıyla otururken bir an kıyametten bahsetmeye başladı. Anlatır ... anlatır, kıyamet günü kulun amellerine konu gelir. Kıyamet günü birçok kimse Tehame kadar sevapla gelir. Allah Teala onların amellerini boşa çıkarır. Bu dehşetli tablo karşısında ürperen Salim Mevla Huzafe Hazretleri atılarak; -Anam babam sana feda olsun ya Resulullah, Biz o kavmi nasıl tanıyacağız? -Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onlardan olmaktan çok korkuyorum. -Ey Salim! Onlar oruç tutarlar namaz kılarlar ama kendilerine haramdan bir şey teklif edildiği zaman Allah Teala'dan korkmadan haram işlerler. İşte Allah onların amellerini kabul etmez. Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 Orucu Bazen Bozmak Gerek Muhammed Bahauddin Şah Nakşibend (k.s.) Hazretlerine pişmiş bir balık hediyesi geldi. Dervişler de yanında bulunuyorlardı. Aralarında bir abid, zahid genç vardı. O gün oruçluydu. Şah Nakşibend Hazretleri o gence şöyle dedi: -Arkadaşlarına uy, orucunu aç. O genç, böyle bir emri kabul etmedi; orucunu açmadı. Şah Efendimiz ona şöyle dedi: -Sen bugün orucunu aç, arkadaşlarınla ye. Ben sana, Ramazan ayında tutulan bir günlük oruç sevabı bağışlayacağım. O genç, yine bu emri kabul etmedi; orucunu açmadı. Bu sefer de, Şah Hazretleri şöyle dedi: -Sen şimdi bu orucu aç, gelen şu balığı kardeşlerinle birlikte ye. Ben sana Ramazan günlerinde tutulan oruçlar kadar oruç sevabı bağışlayayım. O genç bunu da kabul etmedi, orucunu bozmayacağını söyledi. Bunun üzerine, Muhammed Bahauddin Şah Nakşıbend (k.s.) Hazretleri şöyle dedi: -Senin gibi biri ile Sultan'ül-Arifin Bayezid-i Bestami de karşılaştı; Allah ondan razı olsun. Sonra şu emri verdi: -Bunu bırakınız; zira bu, Hak'tan da, hakikatten da uzaktır. Zira o gibi kimseler, Allah'ın veli kullarının emirlerini küçümsemişlerdir. Bundan sonra Allahu Teala onu, beladan belaya çarptırdı. Dünyada uğramadığı felaket kalmadı. İçinde bulunduğu ibadet saadetinden de oldu. Zühdü de eridi; iyi hali de. Oruç İman Ettirdi Budist bir bayan turist 2003 yılı Ramazan ayında Türkiye'ye gelir. Birkaç günlük gezisi sırasında kimsenin gündüz bir şey yememesi dikkatini çeker. Bir gün bir lokantaya girer yemek ister, burada da bir ilginçlik vardır. Yemeğin verildiği yer dışarıdan görünmüyordur. Bunun sebebini sorunca garson: -Ramazan abla Ramazan, der. Turist bayan bir şeyanlamaz. Ertesi gün tanıştığı rehberini yemeğe çağırır o da "Ramazan" deyip geçiştirir. Merak eder sorar, Nedir bu Ramazan rehberi bu ayın Müslümanlar için kutsal bir ay olduğunu, bu ayda Müslümanların gündüz bir şey yiyip içmediğini uzun uzadıya anlatır. Neden aç kalıyorlar? Niçin nasıl gibi sorular ardı arkasına gelir ve bayan otele gider. Nasıl olurda sadece yaratıcı yemeyin diyor kimse yemiyor şeklinde düşüncelere dalar hem bu tanrı budaya hiç benzemiyor. İslamiyeti araştırır ve şu kanaate varır sadece yaratıcı emrediyor diye yeme içme gibi temel ihtiyaçlardan vazgeçiliyorsa bu fedakarlıklara katlanılıyorsa, bu din batıl olamaz diyerek iman ediyor ve Müslüman oluyor. Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 Oruçlu musunuz, Değil misiniz? Senusi Hazretleri, Allah korkusunun fazlalığı kendisinin devamlı Allah tarafından gözetilme şuuru ve tefekkür halinde olmak gibi sebeplerden dünyada sanki hapiste gibiydi. O günlerini bir gün oruçlu bir gün oruçsuz geçirirdi. Kendisini bir şey verilince yer, verilmezse talep etmezdi. Oruçlu olduğu bazı günlerde, -Oruçlu musunuz yoksa değil misiniz? Diye sorulunca; -Ne oruçluyum ne de değilim derdi. Oruca niyetli olduğu için "oruçlu. değilim" diyemezdi. Ama kendini hakiki oruç tutanlardan oruç ıbadetinin hakkını verenlerden saymadığı için "oruçluyum" da diyemezdi, soranlar böyle söylemesindeki inceliği anlamayıp: -Oruçlu olup olmadığınızı bilmiyor musunuz? diyenlere cevap vermez sadece tebessüm ederdi. Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 Padişah, Kulumun Kulu Devrin birinde padişahın biri Ramazan ayı geldiği vakit, ikindiden sonra akşama kadar davulcuların şenlik yapmalarını ve çalgılar çalmalarım emrederdi. Bununla hem günün tez geçmesini ve hem de açlığın tesirini anlamamasını sağlamak, isterdi. Çünkü oruç ekseriye ikindiden sonra insana şiddetle tesir eder. İşte yine bir Ramazan ayında padişah oruçtan fazla incinmemek için bu şekilde emretmişti. Bir gün böyle vaziyette iken oradan bir kamil Şeyh geçer. Bakar ki çalgılar çalmıyor, davullar vuruluyor, adeta kıyamet kopuyor. Kendi kendine şu kötülüğü kaldırmalıyım ve bu padişahı bu gafletten uyarmalım. Çünkü bu an iftar anıdır. Rahmet ve mağfiretin coştuğu bir zamandır. Bu zamanda bu çeşit hareketler Müslümanlara gerekmez der. Padişahın sarayına gider, çalgıları susturmak ve neşelerine son vermek ister. Padişah da onu o anda saraydan seyreder. Padişah ihtiyarın yakalanmasını emreder, adamı huzuruna çağırtır ve kendisine şöyle sorar: -Şu münasip olmayan işi niçin işledin? İhtiyar: -Bu iş kötü bir iştir. Biz kötü işleri kaldırmakla memuruz der. Padişah: -Benden korkmadın mı? İhtiyar; -Senden bana gelecek olan şeye sabrederim. Nitekim Allah Teala Kur'an'da "sana gelen şeye sabret" buyurdu. Ben senden asla korkmam. Çünkü sen kulumun kulusun. Padişahın etrafımdakiler: -Bu adam aklını kaybetmiştir. İhtiyar: -Hayır, ben aklımı kaybetmedim. Bilakis, hakikatte o, kölemin kölesidir. Sen kölemin kölesisin. Çünkü insanlar iki kısımdır: Birincisi; nefsi mağlup, kendisi galip alandır ve nefsini istediği tarafa çevirebilir. İkincisi ise: Nefsi kendisine galip ve üzerine amir kimsedir. Ey padişah! Şimdi düşün, sen bunların hangisindensin?" Padişah: -İkincisiyim, der. İhtiyar: -Nefis kulumdur, sen de nefsin kulusun. Yani sen kulumun kulu oldu, der. İhtiyarın bu sözleri üzerine padişah son derece müteessir olarak derhal tevbe edip pişman olur. İhtiyara da birtakım ikramlarda bulunur. Recep Ayında Oruç Basra'da yaşayan abide bir kadın vardı. Evliya kadın ölümü yaklaşınca oğluna: - Oğlum Recep ayında oruç tutup namaz kıldığım elbiselerimle beni defnet dedi. Bir süre sonra o evliya kadın öldüğünde oğlu vasiyetini unutup normal bir kefen ile defnedip eve geldiğinde annesini sardığı kefeni evde bulur. O an aklına annesinin vasiyeti gelir Recep ayında ibadet ettiği elbiseleri gelir. Evi arar elbiseleri bulamayınca oturup hayretler içinde düşünür, ama bir şey anlayamaz. Gaybden bir ses gelir. O ses "kefenini al biz onu Recep ayında oruç tuttuğu elbiselerle" defnettik. Çünkü biz Recep ayında oruç tutanı mezarda bile olsa üzüntülü bırakmayız. Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007 Sabrın Zirvesi Allah Dostlarından Hazreti Rabia Hayatını ibadete adayan bu yolda evlenmeyi dahi düşünmeyen yüce kametin hayatında orucun yeri bambaşkaydı. Sık sık nafile oruç tutardı bir defasında yiyecek bir şey bulamadı sekiz gün böyle geçmişti ve yiyecek bir iftarlık kuru bir ekmeği bile yoktu. Açlık iyice şiddetlenmiş ve kendi kendine acaba nefsime zulüm mü ediyorum diye düşünürken derken kapı çalınır. Komşusu bir tabak yemek getirmiştir.Ortalık karanlıktır. Onu alıp yere koyar. Işık aramaya gider. Işığı yakınca kedinin yemeği döktüğünü görür. Ne yapayım bari iftarı su ile açayım diye düşünür. Bu sırada ışık söner ve bardağı alıp su içecekken bardak düşüp kırılır. Elini açar: -Ya Rabbi! Bu zavallı kulunu deniyorsun, fakat acizliğimden sabredemiyorum. Diyerek bir ah çeker. Bu sırada gaybden şöyle bir ses duyulur: -Ey Rabia! İstersen dünya nimetlerini üstüne saçayım. İstersen üzerindeki dertleri kaldırayım. Fakat bu dertler ile nimetler bir arada bulunmaz. Bu sözü işitince Hazreti Rabia: -Ya Rabbi beni kendin ile meşgul eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma diye dua eder. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
Oruç ve Ramazan Hikayeleri
Üst
Alt