Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumda Rüya yorumu YAPILMIYOR! Mesaj göndermeyiniz! Mesajınız silinir!
Ana sayfa
Forumlar
İslami Forumlar Genel
Soru Cevap
Ölümden sonra zaman kavramı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 104027" data-attributes="member: 2"><p><span style="font-size: 12px">Öldükten sonraki gerçek âleme kabir hayatı ya da berzah hayatı demekteyiz. Kabir hayatı veya berzah hayatı, âhiret hayatının ilk durağıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifâdesiyle, kabir, dünyadan başlayıp kabre, haşre ve ebede kadar uzanıp giden beşer yolculuğunun ilk istasyonudur.1</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kabir istasyonundan sonra yolculuk da devam ediyor, hayat da! Hayat devam ediyor; çünkü ruh bâkîdir. Kabirde insan ceset bakımından ölmüştür, yani kıyameti kopmuştur. Fakat ruhu hayy'dır, yani ruhen hayattadır, yani yaşıyor. Halk arasında ölenin kıyametinin kopmuş olması sözü ile, artık ölenin ahirete göçtüğü, dünyanın büyük ve genel kıyameti ile ilgisinin kalmadığı kast edilir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kabir suâli haktır. Kabir azabı haktır. Kabir saadeti haktır. Kıyamet günü ruhun cesetle birlikte yeniden dirilişi haktır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: "İnsan diyor ki: "Öldüğüm zaman gerçekten diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?' İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?"2</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Zaman izafîdir. Kabir hayatında zaman kavramı vardır; fakat dünyadaki zamandan çok farklılık arz eder. Bunu, iki saniyelik bir rüyada bazen bir günlük olayları görüp yaşadığımıza benzetebiliriz. Burada rüyanın, dünya zamanını yutup iki üç saniye içine sığdırdığını açıkça görüyoruz. Berzahta ise zaman daha bir farklı işler. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyurmuştur: "Kabir, âhiret konaklarından ilkidir. Eğer insan ondan kurtulursa, gerisi kolaydır! Şâyet kurtulamazsa, gerisi daha ağırdır."3 Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bir diğer hadislerinde şöyle buyurdu: "Ölen kişi defnedildiği zaman ona siyah ve mavi gözlü iki melek gelir. Bunlardan birine Münker, öbürüne de Nekir denir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Melekler sorarlar: "Bu zât için ne demiştin?'</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Adam, ölmeden önce söylediğini aynen söyler: "O, Allah'ın kulu ve Resûlüdür. Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim.'</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Melekler: "Senin bunu söylediğini esasen biliyorduk!" derler.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Sonra onun kabri yetmiş metre kare olarak genişletilir, içi onun için aydınlatılır. Sonra ona: "İstirahat et!' denir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">O da: "Âileme dönüp onlara haber vereyim mi?' der.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Melekler: "Gelin-güvey gibi uyu' derler. Onları âilesinden en çok sevdiği kişi uyandırır! O kişi, Allah onu yatağından mahşerde kaldırıncaya kadar rahatça istirahat eder.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Şâyet ölen münâfık ise, meleklerin sorusuna: "İnsanların ona Peygamber dediklerini işitirdim! Ve ben de aynı şeyi söylerdim! Fakat hakikat mıdır, bilemiyorum!' der.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Bunun üzerine melekler: "Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk!' derler.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Sonra toprağa: "Onun üzerine eğil!' denilir. Toprak onun üzerine eğilir. Yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Ve Allah onu yatağından mahşerde kaldırıncaya kadar, böylece toprakta devamlı olarak azap içinde kalır."4</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kabirde azabı ruh çeker, saadeti de ruh görür. Fakat ceset hissesiz de kalmaz! Kabir hayatı açısından ceset ölmüştür; fakat rûha gelen darbelerin veya mutlulukların çok da uzağında değildir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Çünkü günahlarda ruhun irâde beyanı ve şer tercihi her ne kadar ön plânda idiyse de; cesedin fiilî rolü ve bizâtihî iştirâki göz ardı edilebilir mi? Meselâ, koğuculuğu isteyen ve teşvik eden rûhî kuvveler ise de, bilfiil icrâ eden dil değil mi? Meselâ, hırsızlığa yönlendiren rûhî güçler ise de, hırsızlıktan fiilen beslenen ve faydalanan beden değil mi? Meselâ, içkiye sürükleyen rûhî temâyüller ise de, içkiyi tadan, haram eğlenceden beslenen ve keyif alan beden değil mi?</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bunun aksi sevap ve hayır noktasında da düşünülebilir. Hayra yönlendiren kalbin duyarlılığı ise de, hayır için çok çilelere katlanan bedenden başkası değildir. Meselâ, namaz için camiye gitmeye yönlendirdiğimiz ayaklarımızın hakkından geçebilir miyiz? Bir ihtiyaç sahibinin elini tutmakta kullandığımız ellerimizin hakkını görmezden gelebilir miyiz? Haramlardan yana sevk etmediğimiz ve helâl dâirede terbiye ettiğimiz bedenimizin muhtelif organlarının mükâfâtı hak etmediğini söyleyebilir miyiz?</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Hiç şüphesiz asıl cismânî lezzet de, cismânî azap da "ba'sü ba'de'l-mevtten" sonra, yani dirilişi müteâkip kurulacak mîzandan sonra, yani mahşerden sonra hayatın Cennet ve Cehennem şeklinde tecellîsi çerçevesinde görülecektir. Ve kabir hayatı genel itibariyle ruhânîdir. Fakat bir takım tecellîlerden cesedin de hissesini alacağı anlaşılmaktadır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Yâ İlâhenâ, Rabbimiz sensin. Bizi kabir azabından, âhiret azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle. Âmîn."</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Dipnotlar:</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">1- Sözler, s. 27</span></p><p><span style="font-size: 12px">2- Meryem Sûresi, 19/66, 67</span></p><p><span style="font-size: 12px">3- Tirmizî, Zühd, 3</span></p><p><span style="font-size: 12px">4- Tirmizî, Cenâiz, 70</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 104027, member: 2"] [SIZE=3]Öldükten sonraki gerçek âleme kabir hayatı ya da berzah hayatı demekteyiz. Kabir hayatı veya berzah hayatı, âhiret hayatının ilk durağıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifâdesiyle, kabir, dünyadan başlayıp kabre, haşre ve ebede kadar uzanıp giden beşer yolculuğunun ilk istasyonudur.1 Kabir istasyonundan sonra yolculuk da devam ediyor, hayat da! Hayat devam ediyor; çünkü ruh bâkîdir. Kabirde insan ceset bakımından ölmüştür, yani kıyameti kopmuştur. Fakat ruhu hayy'dır, yani ruhen hayattadır, yani yaşıyor. Halk arasında ölenin kıyametinin kopmuş olması sözü ile, artık ölenin ahirete göçtüğü, dünyanın büyük ve genel kıyameti ile ilgisinin kalmadığı kast edilir. Kabir suâli haktır. Kabir azabı haktır. Kabir saadeti haktır. Kıyamet günü ruhun cesetle birlikte yeniden dirilişi haktır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: "İnsan diyor ki: "Öldüğüm zaman gerçekten diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?' İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?"2 Zaman izafîdir. Kabir hayatında zaman kavramı vardır; fakat dünyadaki zamandan çok farklılık arz eder. Bunu, iki saniyelik bir rüyada bazen bir günlük olayları görüp yaşadığımıza benzetebiliriz. Burada rüyanın, dünya zamanını yutup iki üç saniye içine sığdırdığını açıkça görüyoruz. Berzahta ise zaman daha bir farklı işler. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyurmuştur: "Kabir, âhiret konaklarından ilkidir. Eğer insan ondan kurtulursa, gerisi kolaydır! Şâyet kurtulamazsa, gerisi daha ağırdır."3 Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bir diğer hadislerinde şöyle buyurdu: "Ölen kişi defnedildiği zaman ona siyah ve mavi gözlü iki melek gelir. Bunlardan birine Münker, öbürüne de Nekir denir. Melekler sorarlar: "Bu zât için ne demiştin?' Adam, ölmeden önce söylediğini aynen söyler: "O, Allah'ın kulu ve Resûlüdür. Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim.' Melekler: "Senin bunu söylediğini esasen biliyorduk!" derler. Sonra onun kabri yetmiş metre kare olarak genişletilir, içi onun için aydınlatılır. Sonra ona: "İstirahat et!' denir. O da: "Âileme dönüp onlara haber vereyim mi?' der. Melekler: "Gelin-güvey gibi uyu' derler. Onları âilesinden en çok sevdiği kişi uyandırır! O kişi, Allah onu yatağından mahşerde kaldırıncaya kadar rahatça istirahat eder. "Şâyet ölen münâfık ise, meleklerin sorusuna: "İnsanların ona Peygamber dediklerini işitirdim! Ve ben de aynı şeyi söylerdim! Fakat hakikat mıdır, bilemiyorum!' der. "Bunun üzerine melekler: "Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk!' derler. "Sonra toprağa: "Onun üzerine eğil!' denilir. Toprak onun üzerine eğilir. Yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Ve Allah onu yatağından mahşerde kaldırıncaya kadar, böylece toprakta devamlı olarak azap içinde kalır."4 Kabirde azabı ruh çeker, saadeti de ruh görür. Fakat ceset hissesiz de kalmaz! Kabir hayatı açısından ceset ölmüştür; fakat rûha gelen darbelerin veya mutlulukların çok da uzağında değildir. Çünkü günahlarda ruhun irâde beyanı ve şer tercihi her ne kadar ön plânda idiyse de; cesedin fiilî rolü ve bizâtihî iştirâki göz ardı edilebilir mi? Meselâ, koğuculuğu isteyen ve teşvik eden rûhî kuvveler ise de, bilfiil icrâ eden dil değil mi? Meselâ, hırsızlığa yönlendiren rûhî güçler ise de, hırsızlıktan fiilen beslenen ve faydalanan beden değil mi? Meselâ, içkiye sürükleyen rûhî temâyüller ise de, içkiyi tadan, haram eğlenceden beslenen ve keyif alan beden değil mi? Bunun aksi sevap ve hayır noktasında da düşünülebilir. Hayra yönlendiren kalbin duyarlılığı ise de, hayır için çok çilelere katlanan bedenden başkası değildir. Meselâ, namaz için camiye gitmeye yönlendirdiğimiz ayaklarımızın hakkından geçebilir miyiz? Bir ihtiyaç sahibinin elini tutmakta kullandığımız ellerimizin hakkını görmezden gelebilir miyiz? Haramlardan yana sevk etmediğimiz ve helâl dâirede terbiye ettiğimiz bedenimizin muhtelif organlarının mükâfâtı hak etmediğini söyleyebilir miyiz? Hiç şüphesiz asıl cismânî lezzet de, cismânî azap da "ba'sü ba'de'l-mevtten" sonra, yani dirilişi müteâkip kurulacak mîzandan sonra, yani mahşerden sonra hayatın Cennet ve Cehennem şeklinde tecellîsi çerçevesinde görülecektir. Ve kabir hayatı genel itibariyle ruhânîdir. Fakat bir takım tecellîlerden cesedin de hissesini alacağı anlaşılmaktadır. "Yâ İlâhenâ, Rabbimiz sensin. Bizi kabir azabından, âhiret azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle. Âmîn." Dipnotlar: 1- Sözler, s. 27 2- Meryem Sûresi, 19/66, 67 3- Tirmizî, Zühd, 3 4- Tirmizî, Cenâiz, 70[/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İslami Forumlar Genel
Soru Cevap
Ölümden sonra zaman kavramı
Üst
Alt