Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
ölümden korkarız
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 9865" data-attributes="member: 2"><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ölümü hatırlayan, istikbalini düşünen insanlar, oraya gitmeden tedbir alır, hazırlık yaparlar. Ta ki, varınca orasını harap görmesin, mamur bir yer olarak bulsunlar. Nitekim biri Resuli Ekrem Efendimize (a.s.m.) gelip sorar:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Yâ Resuİallah, nedense ölümü hiç sevemiyorum. Ondan hep ürküyorum, Âhirete ciddi bir meyil duyamıyorum!"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Şöyle buyurur: (a.s.m.)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Malın var mı?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Evet var."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Öyle ise ondan âhiret için harca. Göreceksin ki, oraya ilgi duyacak, meyil hissedeceksin."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Bundan sonra da şöyle buyurur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Çünkü insan, malının bulunduğu yerden ayrılmak istemez. Senin malın ise hep buradadır. Oraya hiç göndermemişsin."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Bundan olacak ki, Süleyman bin Abdülmelik:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Âhirete hiç meyil duymuyorum, acep nedendir?" diye soran birine şöyle cevap vermiştir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Hep dünyamızı tamir ediyoruz, âhiretimizi ise harap bırakıyoruz ondan. İnsan mamur ettiği yerde kalmayı ister, harap bırakıyoruz ondan. İnsan mamur ettiği yerden kalmayı ister, harap bıraktığı yere gitmeyi arzulamaz!"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Anlaşılan odur ki, kendimizi kontrol etmek kendi elimizdedir. Şayet âhiret için içimizde bir meyil duyamıyorsak, bunun mânâsı açıktır. Malımızı hep buraya yığıyor, oraya bir şey gönderemiyoruz. Burası mamur, orası harap... İnsan ise harap ettiği yere gitmeyi arzulamaz. İmar ettiği yerde kalmayı ister.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Öyle ise malımızı önceden oraya öylesine göndermeliyiz ki, içimizdeki meyil oraya kaymalı, oradaki malımızın yanına gitme hissini duymalıyız.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> İşte hayatı böyle gören İslâm âlimi Senl bin Abdullah'a birileri itiraz mahiyetinde sual sorar ve derler ki:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Sen elinde, avucunda ne varsa hep İslama hizmet için harcıyor, bir şey bırakmıyorsun. Halbuki sen yaşlı bir adamsın. Bunlara ihtiyacın var!"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Şöyle cevap verir Sehl:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "İyi ya, ben de yaşlılığımın gereğini yapıyorum. Ben artık yola çıkmış kimseyim. Akıllı yolcular mallarını bulundukları yere bırakmazlar, belki gidecekleri yere götürürler. Ben de öyle yapıyorum. Buraya değil, oraya gönderiyorum. Bunun yanlış görülecek nesi var? Akıllılık gereğidir bu."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Büyüklerin hayat anlayışlarını okumak, üzerinde düşünmek ne güzel...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> İnsan kendi dünyasına işaretler bulur, kendi hayatına örnekler alır. Kendi çapında varacağı yer için bir imar ve inşa hareketine girer.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Tabii fırsatlar kaçmadan, imkânlar uçmadan. Zamanı da geçmeden...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> İki zihniyetten örnekler</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Ülkemizde şöyle böyle bir asırdır uygulanan zihniyet neslini yetiştirmiş, örneğini de bizlere sunmuştur. Şu anda üst kademedeki yöneticilerin çoğu, idarî makamdakilerin hemen ekseriyeti belli zihniyetin yetiştirilmeleridir. Bakıyoruz yetiştirilen bu nesille geldiğimiz yere; rüşvet, su-i istimal irtikap... İtibar edilecek ne politika büyüğü kalmış, ne bürokrat örneği mevcut... <em>Kazara </em>bir yerden bir iğne ucu kadar delik açılsa çorap söküğü gibi hırsızlıklar, rüşvetler, devletin malını çalıp çırpmalar başını alıp gidiyor ve bu utanç verici manzarayı bizler millet olarak tiksinti ile seyrediyoruz. Ne var ki zihniyetin savunucularında böyle bir utanma yok. Hele politikacı uzantılarında hiç... Onlar yine rüşveti haram sayan inanca karşı dimdik ayaktalar. Yine dine, imana İslâm'a karşı yabancı haldeler. Buldukları her fırsatı milletin maneviyatı aleyhine kullanmaya çalışıyor, bunca utanç verici örneklerden hiç utanma payı almıyorlar. Biz bunların şu perişan örneklerini görünce yine İslâmın yetiştirdiklerine dönüyor, millete, memlekete ne türlü örnekler verdiklerini ibret ve sevgi ile hatırlıyoruz. İsterseniz bir örnek arzedeyim de gözümüz gönlümüz açılsın, bu kirli zihniyetin etkisinden birazcık olsun kurtulmuş olalım.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Bağdat'ın büyük âlimi Seriyüssakatî vaaz etmektedir. Söyledikleri şunlar:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> </span></span><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">"Rüşvet, alanı Cehenneme götürür, vereni ise Cennette bırakmaz. Çünkü rüşvet alan kendini düşünen haramzadedir. Sadece kendini düşünen ise Resulûllahın (a.s.m.) ümmetinden değildir. Efendimiz (a.s.m.), 'Kim</span></span> <span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">sadece kendini düşünür de halkın sıkıntısına gözünü gönlünü kaparsa o bizden değildir' buyurmuştur."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> İşte bu sırada biri büyük âlimin yanına yaklaşır, kulağına eğilerek fısıldar: "Hocam, Bağdat çarşısında büyük bir yangın çıktı, bütün dükkânları yakıp kül etti, ama üzülmeyin sizinkine bir şey olmadı."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Burada Seriy'in dilinden bir cümle dökülür. "Elhamdülillah demek benim dükkanım yangından kurtuldu," Ama çok sürmez, kendine gelen hoca efendi toparlanır, başlar tevbe, istiğfar. Bu tevbe istiğfar tam otuz yıl devam eder. Birgün kendisine sorarlar:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Nedir bunca tevbe, istiğfar? Bilmediğimiz bir günahınız mı var ki sürekli tevbe istiğfardasınız?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Evet ben bir defa 'Elhamdülillah' dedim, tam otuz yıldır onun affı için tevbe, istiğfar ediyorum."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> Dinleyenler iyice şaşırırlar. O, şöyle izah eder:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> "Bağdat çarşısı yandığında benim dükkânımın kurtuluduğunu duyunca 'Elhamdülillah' demiştim. Müslümanların ziyanını düşünmemiş, sadece kendi menfaatimi esas almıştım. Böylece kendini düşünen Müslüman olduğumu, sonra aklım başıma gelince anladım. İşte otuz yıldır bunun tevbe, istiğfarını yapıyorum. Kendini düşünen Müslüman durumuna düşmenin tevbe, istiğfarı bu..."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> İşte size iki zihniyetten örnekler. Bugün bizler hangisine muhtacız? Bizi kurtaracak olan hangisidir? Bir defa kendini düşündüğü için otuz yıl tevbe, istiğfar eden inancın ölçüsüne mi, yoksa eline geçirdiği fırsatı sadece kendi kasasını doldurmak için kullanma anlayışının temsilcisine mi? Hangisine muhtacız? Hangisinin kuvvetlenmesi için mücadele etmek vatanperverliktir? Lütfen söyleyin!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 9865, member: 2"] [FONT=Verdana][SIZE=3]Ölümü hatırlayan, istikbalini düşünen insanlar, oraya gitmeden tedbir alır, hazırlık yaparlar. Ta ki, varınca orasını harap görmesin, mamur bir yer olarak bulsunlar. Nitekim biri Resuli Ekrem Efendimize (a.s.m.) gelip sorar: "Yâ Resuİallah, nedense ölümü hiç sevemiyorum. Ondan hep ürküyorum, Âhirete ciddi bir meyil duyamıyorum!" Şöyle buyurur: (a.s.m.) "Malın var mı?" "Evet var." "Öyle ise ondan âhiret için harca. Göreceksin ki, oraya ilgi duyacak, meyil hissedeceksin." Bundan sonra da şöyle buyurur: "Çünkü insan, malının bulunduğu yerden ayrılmak istemez. Senin malın ise hep buradadır. Oraya hiç göndermemişsin." Bundan olacak ki, Süleyman bin Abdülmelik: "Âhirete hiç meyil duymuyorum, acep nedendir?" diye soran birine şöyle cevap vermiştir: "Hep dünyamızı tamir ediyoruz, âhiretimizi ise harap bırakıyoruz ondan. İnsan mamur ettiği yerde kalmayı ister, harap bırakıyoruz ondan. İnsan mamur ettiği yerden kalmayı ister, harap bıraktığı yere gitmeyi arzulamaz!" Anlaşılan odur ki, kendimizi kontrol etmek kendi elimizdedir. Şayet âhiret için içimizde bir meyil duyamıyorsak, bunun mânâsı açıktır. Malımızı hep buraya yığıyor, oraya bir şey gönderemiyoruz. Burası mamur, orası harap... İnsan ise harap ettiği yere gitmeyi arzulamaz. İmar ettiği yerde kalmayı ister. Öyle ise malımızı önceden oraya öylesine göndermeliyiz ki, içimizdeki meyil oraya kaymalı, oradaki malımızın yanına gitme hissini duymalıyız. İşte hayatı böyle gören İslâm âlimi Senl bin Abdullah'a birileri itiraz mahiyetinde sual sorar ve derler ki: "Sen elinde, avucunda ne varsa hep İslama hizmet için harcıyor, bir şey bırakmıyorsun. Halbuki sen yaşlı bir adamsın. Bunlara ihtiyacın var!" Şöyle cevap verir Sehl: "İyi ya, ben de yaşlılığımın gereğini yapıyorum. Ben artık yola çıkmış kimseyim. Akıllı yolcular mallarını bulundukları yere bırakmazlar, belki gidecekleri yere götürürler. Ben de öyle yapıyorum. Buraya değil, oraya gönderiyorum. Bunun yanlış görülecek nesi var? Akıllılık gereğidir bu." Büyüklerin hayat anlayışlarını okumak, üzerinde düşünmek ne güzel... İnsan kendi dünyasına işaretler bulur, kendi hayatına örnekler alır. Kendi çapında varacağı yer için bir imar ve inşa hareketine girer. Tabii fırsatlar kaçmadan, imkânlar uçmadan. Zamanı da geçmeden... İki zihniyetten örnekler Ülkemizde şöyle böyle bir asırdır uygulanan zihniyet neslini yetiştirmiş, örneğini de bizlere sunmuştur. Şu anda üst kademedeki yöneticilerin çoğu, idarî makamdakilerin hemen ekseriyeti belli zihniyetin yetiştirilmeleridir. Bakıyoruz yetiştirilen bu nesille geldiğimiz yere; rüşvet, su-i istimal irtikap... İtibar edilecek ne politika büyüğü kalmış, ne bürokrat örneği mevcut... [I]Kazara [/I]bir yerden bir iğne ucu kadar delik açılsa çorap söküğü gibi hırsızlıklar, rüşvetler, devletin malını çalıp çırpmalar başını alıp gidiyor ve bu utanç verici manzarayı bizler millet olarak tiksinti ile seyrediyoruz. Ne var ki zihniyetin savunucularında böyle bir utanma yok. Hele politikacı uzantılarında hiç... Onlar yine rüşveti haram sayan inanca karşı dimdik ayaktalar. Yine dine, imana İslâm'a karşı yabancı haldeler. Buldukları her fırsatı milletin maneviyatı aleyhine kullanmaya çalışıyor, bunca utanç verici örneklerden hiç utanma payı almıyorlar. Biz bunların şu perişan örneklerini görünce yine İslâmın yetiştirdiklerine dönüyor, millete, memlekete ne türlü örnekler verdiklerini ibret ve sevgi ile hatırlıyoruz. İsterseniz bir örnek arzedeyim de gözümüz gönlümüz açılsın, bu kirli zihniyetin etkisinden birazcık olsun kurtulmuş olalım. Bağdat'ın büyük âlimi Seriyüssakatî vaaz etmektedir. Söyledikleri şunlar: [/SIZE][/FONT][FONT=Verdana][SIZE=3]"Rüşvet, alanı Cehenneme götürür, vereni ise Cennette bırakmaz. Çünkü rüşvet alan kendini düşünen haramzadedir. Sadece kendini düşünen ise Resulûllahın (a.s.m.) ümmetinden değildir. Efendimiz (a.s.m.), 'Kim[/SIZE][/FONT][FONT=Verdana] [/FONT][FONT=Verdana][SIZE=3]sadece kendini düşünür de halkın sıkıntısına gözünü gönlünü kaparsa o bizden değildir' buyurmuştur."[/SIZE][/FONT] [FONT=Verdana][SIZE=3] İşte bu sırada biri büyük âlimin yanına yaklaşır, kulağına eğilerek fısıldar: "Hocam, Bağdat çarşısında büyük bir yangın çıktı, bütün dükkânları yakıp kül etti, ama üzülmeyin sizinkine bir şey olmadı." Burada Seriy'in dilinden bir cümle dökülür. "Elhamdülillah demek benim dükkanım yangından kurtuldu," Ama çok sürmez, kendine gelen hoca efendi toparlanır, başlar tevbe, istiğfar. Bu tevbe istiğfar tam otuz yıl devam eder. Birgün kendisine sorarlar: "Nedir bunca tevbe, istiğfar? Bilmediğimiz bir günahınız mı var ki sürekli tevbe istiğfardasınız?" "Evet ben bir defa 'Elhamdülillah' dedim, tam otuz yıldır onun affı için tevbe, istiğfar ediyorum." Dinleyenler iyice şaşırırlar. O, şöyle izah eder: "Bağdat çarşısı yandığında benim dükkânımın kurtuluduğunu duyunca 'Elhamdülillah' demiştim. Müslümanların ziyanını düşünmemiş, sadece kendi menfaatimi esas almıştım. Böylece kendini düşünen Müslüman olduğumu, sonra aklım başıma gelince anladım. İşte otuz yıldır bunun tevbe, istiğfarını yapıyorum. Kendini düşünen Müslüman durumuna düşmenin tevbe, istiğfarı bu..." İşte size iki zihniyetten örnekler. Bugün bizler hangisine muhtacız? Bizi kurtaracak olan hangisidir? Bir defa kendini düşündüğü için otuz yıl tevbe, istiğfar eden inancın ölçüsüne mi, yoksa eline geçirdiği fırsatı sadece kendi kasasını doldurmak için kullanma anlayışının temsilcisine mi? Hangisine muhtacız? Hangisinin kuvvetlenmesi için mücadele etmek vatanperverliktir? Lütfen söyleyin! [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
ölümden korkarız
Üst
Alt