- Katılım
- 27 Şubat 2011
- Mesajlar
- 413
- Tepkime puanı
- 6
Biz canlıyız ve insanız. Her insan ölümün kendisine geleceği yaştadır. İman kulun Rabbi ile değişmez bağıdır. Ölüm hayatın son durağıdır.
Ölüm hareketsiz bir saat, durgun bir ırmak; uyku akrep-yelkovan arasındaki tik-tak. İki cihanda kurtulmak istiyorsan Allah ve Rasûlü’ne muhalif olanı bırak. Hemen hayatında iman ateşiyle salih amel kandilini yak. Ölüm, anavatanı cennet olan mü’min için bir terhis teskeresidir. İman sahibini ölüm sonrası bekleyen cennet bahçesidir. Ölüm, ansızın hiç beklenmedik bir mekânda ve zamanda belirir; kimine muştuyla, kimine hasretle gelir. Ölüm kapımız önünde bir davetsiz konuktur. Ölüm ötesi ya bir cennet bağı, ya da kovuktur. İslâm’ sız hayat ölümden beter. İbret almasını bilirsek taziyesine gittiğimiz her cenaze nasihat olarak bize yeter. Ölenin yatağı taş ile toprak, yorganı ot ile yapraktır. Hakkıyla Allah’a kul olana ondan sonraki bineği buraktır. Mevlana ne güzel der: ''Dünyaya gönül veren tıpkı gölge avlayan avcıya benzer. Gölge nasıl onların malı olabilir?'' Ömer b. Abdülaziz (Rh.a.) der ki: ''Dünya'' sonsuzluk yurdu değildir. Allah ona fânilik, ehline de yolculuk takdir etmiştir. Öyleyse Allah size acısın. Dünyadan en güzel şekilde ayrılmaya bakın.
Gıdanız takva olsun. Çünkü Allah korkusu en iyi gıdadır. ''Dünya'', bir gölge gibidir. Kısala kısala yok olup gidecektir. Âdemoğlu, dünyada çalışıp didiniyor ve gözlerini ferahlatıyor. Fakat Allah, takdir edip çağırınca ve onu öldürerek huzuruna alınca geride ne eseri, ne de dünyası kalacaktır. Sanatı ve zenginliği başkasına kalacaktır.
Dünya zarar verdiği oranda sevindirmez. Az sevindirir büyük acılar çektirir. ''Siz sonsuzluk'' için yaratıldınız. Şu kadar ki, bir yurttan diğerine göç edeceksiniz. Yemeği boğazınızda kalan, suyu soluğunuzu kesen bir yurtta yaşıyorsunuz. Sevdiğiniz bir şeyi verince, karşılığında ayrılmak istemediğiniz bir sevgilinizi alan bir dünyada yaşıyorsunuz. Öyleyse gideceğiniz ve sonsuzluğu yaşayacağınız yurt için çalışınız. (Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve İslâm İnkılabı, Sh: 62)
Allahû Teâla buyuruyor:
''Ey inananlar, Allah’tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.'' (Haşr Suresi/18)
''Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.'' (Haşr Suresi/19)
Ömür kısa, yapılacak işler çoktur. Kabir kapısı açık, ölüme çare yoktur. Ömrümüzü baki bir ömre çevirmeliyiz. Sayılı günlerimizi ibadet ederek geçirmeliyiz. Karşımızda ölüm her an, göz kırpıp duruyor. Her şeyin faniliğini en güzel ölüm anlatıyor. Kişi üzerinde bulunduğu hâl üzere ölür. En son, gider hayatındaki hâlin akîbetine gömülür.
Rasûlüllah (sav) buyuruyor: ''Her kul öldüğü hal üzere diriltilir.'' (Müslim, Cennet: 83)
Bu hadis-i şerifin bize armağanı; ''Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl ölürseniz öylece diriltilirsiniz'' uyarısıdır. Ölüm; sahih iman ve salih amel sahibine bayram sevinci. Ölenden razı olmuşsa Yaradan ölüm yolda bulunmuş inci. Ölüm mecburi sondur.
Ölüm hareketsiz bir saat, durgun bir ırmak; uyku akrep-yelkovan arasındaki tik-tak. İki cihanda kurtulmak istiyorsan Allah ve Rasûlü’ne muhalif olanı bırak. Hemen hayatında iman ateşiyle salih amel kandilini yak. Ölüm, anavatanı cennet olan mü’min için bir terhis teskeresidir. İman sahibini ölüm sonrası bekleyen cennet bahçesidir. Ölüm, ansızın hiç beklenmedik bir mekânda ve zamanda belirir; kimine muştuyla, kimine hasretle gelir. Ölüm kapımız önünde bir davetsiz konuktur. Ölüm ötesi ya bir cennet bağı, ya da kovuktur. İslâm’ sız hayat ölümden beter. İbret almasını bilirsek taziyesine gittiğimiz her cenaze nasihat olarak bize yeter. Ölenin yatağı taş ile toprak, yorganı ot ile yapraktır. Hakkıyla Allah’a kul olana ondan sonraki bineği buraktır. Mevlana ne güzel der: ''Dünyaya gönül veren tıpkı gölge avlayan avcıya benzer. Gölge nasıl onların malı olabilir?'' Ömer b. Abdülaziz (Rh.a.) der ki: ''Dünya'' sonsuzluk yurdu değildir. Allah ona fânilik, ehline de yolculuk takdir etmiştir. Öyleyse Allah size acısın. Dünyadan en güzel şekilde ayrılmaya bakın.
Gıdanız takva olsun. Çünkü Allah korkusu en iyi gıdadır. ''Dünya'', bir gölge gibidir. Kısala kısala yok olup gidecektir. Âdemoğlu, dünyada çalışıp didiniyor ve gözlerini ferahlatıyor. Fakat Allah, takdir edip çağırınca ve onu öldürerek huzuruna alınca geride ne eseri, ne de dünyası kalacaktır. Sanatı ve zenginliği başkasına kalacaktır.
Dünya zarar verdiği oranda sevindirmez. Az sevindirir büyük acılar çektirir. ''Siz sonsuzluk'' için yaratıldınız. Şu kadar ki, bir yurttan diğerine göç edeceksiniz. Yemeği boğazınızda kalan, suyu soluğunuzu kesen bir yurtta yaşıyorsunuz. Sevdiğiniz bir şeyi verince, karşılığında ayrılmak istemediğiniz bir sevgilinizi alan bir dünyada yaşıyorsunuz. Öyleyse gideceğiniz ve sonsuzluğu yaşayacağınız yurt için çalışınız. (Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve İslâm İnkılabı, Sh: 62)
Allahû Teâla buyuruyor:
''Ey inananlar, Allah’tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.'' (Haşr Suresi/18)
''Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.'' (Haşr Suresi/19)
Ömür kısa, yapılacak işler çoktur. Kabir kapısı açık, ölüme çare yoktur. Ömrümüzü baki bir ömre çevirmeliyiz. Sayılı günlerimizi ibadet ederek geçirmeliyiz. Karşımızda ölüm her an, göz kırpıp duruyor. Her şeyin faniliğini en güzel ölüm anlatıyor. Kişi üzerinde bulunduğu hâl üzere ölür. En son, gider hayatındaki hâlin akîbetine gömülür.
Rasûlüllah (sav) buyuruyor: ''Her kul öldüğü hal üzere diriltilir.'' (Müslim, Cennet: 83)
Bu hadis-i şerifin bize armağanı; ''Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl ölürseniz öylece diriltilirsiniz'' uyarısıdır. Ölüm; sahih iman ve salih amel sahibine bayram sevinci. Ölenden razı olmuşsa Yaradan ölüm yolda bulunmuş inci. Ölüm mecburi sondur.