Ölüm bize hayata değer vermeyi öğretir

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Ölüm bize hayata değer vermeyi öğretir

“İyi kullanılmış bir hayat güzel bir ölüm getirir.”(menfaluti)

“....evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi.”3/15

“Ölüm, kelebeğin kozasından çıkışı gibidir... Fiziksel bedenin kurtuluşudur. Algılamayı, anlamayı, ilerlemeyi sürdürdüğünüzde daha üst bir bilinç düzeyine ulaşmaktır.” (Tolstoy)

Herkes ebede yolcudur. Her ebed yolcusunun sırtında ancak insanın taşıyabileceği bir emanet vardır. Bu uzun, çileli, fakat zevkli bir yolculukta, her yolcunun kendine bir yol ve yönlerden birini tercih etmesi akıl ve mantığının gereğidir.

İnsanoğlu varedilip bu aleme gönderilirken, iyi-kötü, güzel-çirkin, yararlı ve zararlının nüvelerini de beraber getirmiştir. Ve bunlardan birini seçerek de ruhuna gelişme hakkını vermiştir. O günden bu güne ve dünya durduğu sürece de hem bu zıtlıkların çarpışması hem de onları temsil edenlerin hesaplaşması devam edip gidecektir.

Evet bir yanda egonun karanlık labirentlerinde yol bilmez, iş bilmez şaşkın ruhlar; diğer yanda, her an sonsuzla yüz yüze ve bitmeyen bir yolculuğa karar vermiş aydınlık gönüller.

Hiçbir şey değilken dünyaya gelen, ölümden sonra sonsuzluğa uzanan biz insanların ölüm sonrası hakkında ciddi endişeleri yoksa, bu hem dünyevi hayatımız hem de ahiret hayatımız için büyük bir tehlikedir. Çünkü dünyadaki bütün yolar ölüme çıkar. Ölümden sonra yollar tek yola iner, o da ’a gider. Allah’tan başlayan yol yine ’da biter.

“inna lillahi ve inna ileyhi raciun”2/156

Evet, yaşamı sadece bu dünya hayatı olarak düşünenler, doyumsuz bir iştahla dünyaya sarılır ki, artık bu tip muhteris gönüllerde mürüvvet ve insanlık arama beyhude, sevgi ve anlayışa rastlamak ise tamamen imkansızdır. Bunlar zahiren başkalarını seviyor görünseler de, az bir dikkatle gözlemlendiklerinde samimi olmadıkları hemen anlaşılacaktır.

Bu karanlık ruhlar insanca davrandıkları aynı anda zalimdirler. Güçlü ve kuvvetli olduklarında alabildiğine gaddar, korktukları veya desteksiz kaldıkları zamanlarda ise ayak öpecek kadar aşağılık ve miskindirler. En küçük çıkar uğruna dünyaları ateşe vermekten çekinmez, en hasis bir menfaat karşısında binlerce hukuku çiğner geçerler.

Varlıklarını dünyanın direk ve kaidesi sayan, ahireti unutmuş veya ikinci plana iten bu bencil ruhlar, bütün bir hayat boyu hep ihtirasların güdümünde yaşarlar.

Diğerlerine gelince, bunlar, imtihan sahasından başka bir şey olmayan dünyadan ebediyete geçerken orada iyi veya kötü bütün işlerinin hesabının görüleceğini bildiğinden benliklerinin zirvesine diktikleri irade sancağının gölgesinde hep fazilet mücadelesi vermeye çalışır. Soluklarında “hak”, düşüncelerinde “hakikat”, dillerinde “ölümsüzlük muştusu”, önlerinde “sonsuz saadet”...

O halde, kendimizi bir yolcu, dünyayı da bir konak olarak görme şuuruna ermeliyiz. Hayatımızın her anını, kainatın efendisi tarafından sınırları çizilen çerçeve dahilinde yaşama kararlığı içinde olmalıyız. O dairenin dışındaki her zevk ve lezzetin bize elem getireceğini bilmeliyiz. Allah korkusu, huşu ve haşyet, en büyük cesaret kaynağımız olmalı. İlahi beyanla çizilen sınırlar içinde hakka kul olmaya gayret ederken, hem hevai arzuların, hem şeytani vesveselerin tereddütlerine, hem de çevrenin süs ve cazibesine kulak asmadan sonuna kadar dayanmayı bilmeliyiz. Unutmayalım ki, hayat sadece bir gayeye nisbet edilerek yaşandığında kıymetli olur ve bu düşünceyle bakıldığı zaman ölüm korkunçluğunu kaybeder.

Ama düşünelim, ne kadar metin olursak olalım, ahiret için ne kadar hazırlık yaparsak yapalım, ansızın gelip kapımıza dayanınca ölüm meleği, titreriz, ürpeririz, soğuk buz gibi bir ziyarettir bu bizler için.

dünyasını değiştiren için hesap tamamdır. Şimdi geride kalan için kıyasıya bir iç hesaplaşma başlamıştır. Bazen geride kalmış olmanın buruk-anlamsız ve gizli sevinci, dudakların kıyısında göz kırpması kadar kısa bir tebessümle çakıp söner. Arkasından vicdanlar üzerinde etki ve baskısını sürdüren, birlikte geçmiş hayatın, daha çok bizim işlediğimiz kusurlarla dolu pasajları hızla gözler önünden akıp gider.

“kabir hayatı, iyilerin kötülerden ayıklanma ameliyesinin ilk safhası... Cenaze namazı, mevtanın bu yeni hayata uğurlanma merasimi.. Bu merasim sonunda imam efendi tarafından cemaata sorulur: ‘bu mevtayı nasıl bilirsiniz?’ cemaat, ‘iyi biliriz’ diye karşılık verirler. Zengin biliriz, fakir biliriz vb. Demezler. Hepsi bilirler ki o mevta artık bunların para etmediği bir başka alemin yolcusudur. Orada iyi insan konusunda hüküm ancak ’ındır. Bu yilik ölçüsü de, emrolunduğu gibi dosdoğru yaşayıp yaşamamasına bağlı.”

Bizi yaratıp canlı ve etkili müdahalesiyle sürekli kontrol eden sayısız deneme ve sınav fırsatları yaratan, ölümü bile bizim ölgünleşmemize değil olgunlaşmamıza vesile kılan rabb’imize karşı kendi hayatımızın muhasebesini yapmalıyız. Hesaplaşma, sağlam iş yapabilmenin en metin teminatıdır. Hesaplaşma bir iç kontrol ve insanın kendi kendini gözden geçirmesidir. Öyle bir muhasebe ki, geçmişteki eksikliklerin ve noksanlıkların üzerine yapılarak, geleceği tanzim etme, ve arkada bıraktığı her yanlışı bir trafik işareti kabul ederek yolun doğrusunu görmeye çalışmasıdır. Çünkü, insanlar ölümle yok olmayacak; imtihan sahasından başka bir şey olmayan dünyadan ebediyete geçecekler. Hepimiz tarafından hazırlanan bir temaya göre rollerimizi oynuyoruz. Rolümüz oldukça mühim, orada, iyi veya kötü bütün işlerimizin hesabı mutlaka görülecektir. Ama ne acı ki, tebliğlerdeki bu haberin önemi gaflettekilerin ilgisini gereği gibi çekmemiştir.

Yaratıcı, nankörlüğe düşmeyerek yaşayan, ilmi tatminler konusunda arayıcılıklarını sürdürerek azizleşen insanları yokluk ızdırabından kurtaracağının haberini veriyor.

İnsanlar ebedidir. Cenab-ı hak buyuruyor: “insanlar der ki: ben öldüğü zaman mı, her halde diri olarak çıkarılacağım? Ya o insan hiçbir şey değil iken bizim kendisini (nasıl yoktan varederek) halketmiş olduğumuzu düşünmez mi?” Meryem/66-67

Öldükten sonra dirilmeye inanmayanların hali, ana karnında yaşarken, dokuz ay sonra ister istemez çıkacakları bu dünyayı bir türlü idrak edemeyen embriyonun haline benzer. “ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmek hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz şu muhakkaktır ki, sizin aslınızı topraktan, sonra insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bir kandan daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık..” “de ki: onları ilk defa yaratan diriltecek... Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir?(hac:5, lokman:28, yasin:79)

“insan, kendisinin başıboş bırakılacağını (öldükten sonra hesap vermeyeceğini) mi sanıyor...(bütün kainatı yaratıp yaşatan) ölüleri tekrar diriltmeye kadirdir.” Kıyame:36-40

O inanmayan, hani kim gitmişte gelip haber vermiş diyenlere “sizi ilk defa yaratmış olan!” Deyiniz.

Evet, ölüm; hayat vazifesinden bir paydostur, bir yer değiştirmedir. Ebedi hayata bir davettir, ebedi hayatın başlangıcıdır.

Yaratma, yaşatma ve öldürmeye hakim olan rabb’imize niye boyun eğmeyelim. Rabb’imizin hem de kendimizi değil içimizden birisini öldürmesi karşısında içerisine düştüğümüz acz ve çaresizliği şöyle bir düşünelim. Ve içimizden en dayanıklı, en soğukkanlı olanımızın bile ani ölümler karşısındaki tutumlarını şöyle bir gözler önüne getirelim. Oysa ölüm rabb’imizin yarattığı dersler arasında bir ders olmaktan başka nedir ki? Üstelik bir yok oluş, bir eriyiş ve bitiş de değil. En az doğum kadar doğal olan bu olayı, peki niçin doğum gibi doğal karşılayamıyoruz?

Doğum ne de olsa belirginliktir. Çünkü ölümün ardında belirsizlik ve gizemlilik geliyor. Ölüm gaybe inanmayı daha yoğun biçimde çağrıştıran bir olay. Mü’min, ölümü cenab-ı hakkın tayin ettiği bir ecel ve bizim değiştiremeyeceğimiz bir vakit olarak bilir. Onun için mü’minin ölümden önce tedbirli olmak gibi önemli bir ödevi vardır. O da ölümü güzelleştirecek ve ebedi saadeti temin edecek salih amelleri işlemektir. İşte bu çerçevede hayat sürdürenler için, yunus’un deyimiyle, ölüm hiç de korkulacak bir şey değildir. Said nursi’ye göre de ‘ölüm düğün gecesi’dir. Zira ölüm ebedi sevgiliye kavuşma için bir davettir, ebedi saadetin başlangıcıdır. Çünkü inanan insanın ölümden korkması, ölüme korkulacak bir nazarla bakması doğru değildir. Her şey gibi, ölüm de ’ı sevenler için güzel. Ancak ölüm korkusunun bazı sebepleri vardır.

a) İnandığımız din çerçevesinde imanı idrak edipte yeterince yaşayamamız ve dünya hayatına aldanıp ahireti unutup veya ikinci plana atışımızdır.

b) Bu korku ölüm sırasında çekileceği sanılan bedeni acıdan ileri gelmektedir.

c) Sevdiğimiz kimseleri bırakmak, dünyanın çeşitli zevklerinden ayrılmak ve uzaklaşmanın hüznü vardır.

d) En mühimi de toprağın altına yapayalnız bırakılışımız.

Bu korkuların bir beşer olarak yaşanması doğal, lakin gerçekten ölüm mü’min için sıkıntılı, gürültülü, meşakkatli, ağırlaşmış olan hayat vazifesinden kurtulup ızdırapsız baki hayata geçiş kapısıdır. Ama, inançsızlar için elem ve azap kapısına geçiştir.

Evet, neticede her şey sırasını ölüme terkedecek, yapılan tüm faaliyet ’ın rızasını kazanmak için ve ölüm sonrası suale hazırlıklı olmak içindir. O halde nedir şu eşya için bir ömrü feda böyle? Salih amelden başka kalacak var mı söyle?

O demdeki perdeler kalkar, perdeler iner. Azrail’e ‘hoş geldin!’ diyebilmekte hüner... Ey insanlar, ölümün size yetişmesinden önce günahlarınızdan dolayı ’a tövbe edin.

Mü’minin şiarı, bu dünyadan imanlı olarak ayrılmak olmalıdır. K. K’de “... sizin için islam dinini beğenip seçti. O halde siz de ancak müslümanlar olarak can verin”2/132, “ey iman edenler! Allah’a karşı huşu ve haşiye ile yönelin ve ’tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Sakın siz, müslüman olmaktan başka bir sıfatla ölmeyin.”3/102

“ey rabb’imiz! Artık bizim günahlarımızı yarlığa, kusurlarımızı ört, canımızı da iyilerle beraber al.”3/193 “ey rabb’imiz! Üstümüze sabır yağdır, bizi müslümanlar olarak öldür.”7/126

Yolcu dayan! İmtihan soruların bitinceye ve nihayet mutlu son gelip çatıncaya kadar dayan. Hak istikametindeki gayretinden bir an dahi geri durmamaya bak, diyor dünyadan göçüp giden ve ’ın rahmetine layık olanları rabb’imizin rahmetiyle yarlığamasını dilerken; bizlerin de bir kere daha geride kalmış olma fırsatını çok iyi değerlendirerek bağışlanmamıza vesile olacak girişimleri artırmamızda rabb’imizin yardımını diliyoruz ve necip fazıl’ın deyimiyle diyoruz ki:

“son gün olmasın dostum, çelengim top arabam

Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam”

“nihayet birine ölüm gelip çattığında rabb’im der: ‘n’olur bizi dünyaya geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım.” Mü’minun/99-100 diyeceğiniz gün gelmeden hazırlanın, hazırlanalım ki gözler rahat kapansın...
Semra Kürün
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Allah razı olsun kardeşim iyiki ölüm var. İman edenlerin kurtuluşu yeniden doğuşu olacak inşAllah
 

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Allahım ölümün bile güzeli var hepimize imanla cene kapamak nasip etsin ALLAHIM .AMİNNNNNNNNNNN
 
Üst Alt