- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
NUH aleyhisselam
"BİZ DE NUH aleyhisselam VE BERABERİNDEKİLERİ, DOLU BİR GEMİ İÇİNDE TAŞIYARAK KURTARDIK" Şuara; 119
Her şey, Sir Leonard Wooley isimli amatör bir İngiliz arkeoloğun Mezopotamya'da yaptığı kazılar sırasında başlamıştı. Ele geçen bulgular, o güne kadar bir efsane gözüyle bakılan Nuh Tufanıyla bağlantılıydı. Batı insanı çok haklı sebeplerden dolayı Kitab-ı Mukaddes'i güvenilir bir kitap olarak saymadığı için bu kitapta anlatılan Tufan olayını da mitolojik bir hikaye olarak değerlendirmekteydi. Ama Wooley'in araştırması bu inancın yanlışlığını ortaya koyuyordu. Özellikle sevinenler Hıristiyan ve yahudi din adamları oldular. Derhal heyetler oluşturulup çalışmalara başlanıldı.
Bu arada dünyanın her tarafında yapılan araştırmalar, Tufanın hemen bütün toplumların efsanelerinde yer aldığını gösterdi. Asya'da 13, Avrupa'da 4, Amerika'da 37, Avustralya ve Okyanusya adalarında ise 9 adet Tufan efsanesi tespit edilmişti. Bunların en şaşırtıcısı da Hopi kızılderililerine ait olanıydı. Denizden çok uzakta, Kuzey Amerika'nın güney batısında yaşayan Hopilerin destanlarında kabaran suların ülkelerini baştan başa kapladığı, dağların tepelerine kadar yükseldiği ve yeryüzündeki canlıları yok ettiği anlatılıyordu. Amerika'nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarından ise Tufanın süresi bile veriliyordu. Bütün bunlar, insanlık tarihinin hemen hemen başlarında meydana geldiğini gösterir.
Sir Leonard Wooley'in bulduğu izler, Nuh tufanı değildi elbette... Mezopotamya ve çevresinin zaman zaman yaşadıkları büyük çaplı su baskınlarından birinin iziydi.
Öte yandan, arkeolojik araştırmalarda ele geçen bulgular büyük bir tufanın yaşandığını ortaya koyuyordu. Bunun yanısıra bulunan her parça Tevrat'ın tahrif edildiğini, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerin doğruluğunu teyid ediyordu. Gerçekten Kitab-ı Mukaddes öylesine tahrif edilmiş, olaylar öylesine birbirine karıştırılmıştı ki Nuh aleyhisselam adeta iki ayrı tufanı yaşayan bir peygamber durumunda resmedilmiştir. Bu acımasız tahrifat, ileride göreceğimiz gibi hala devam etmektedir. .
"BİZ DE NUH aleyhisselam VE BERABERİNDEKİLERİ, DOLU BİR GEMİ İÇİNDE TAŞIYARAK KURTARDIK" Şuara; 119
Her şey, Sir Leonard Wooley isimli amatör bir İngiliz arkeoloğun Mezopotamya'da yaptığı kazılar sırasında başlamıştı. Ele geçen bulgular, o güne kadar bir efsane gözüyle bakılan Nuh Tufanıyla bağlantılıydı. Batı insanı çok haklı sebeplerden dolayı Kitab-ı Mukaddes'i güvenilir bir kitap olarak saymadığı için bu kitapta anlatılan Tufan olayını da mitolojik bir hikaye olarak değerlendirmekteydi. Ama Wooley'in araştırması bu inancın yanlışlığını ortaya koyuyordu. Özellikle sevinenler Hıristiyan ve yahudi din adamları oldular. Derhal heyetler oluşturulup çalışmalara başlanıldı.
Bu arada dünyanın her tarafında yapılan araştırmalar, Tufanın hemen bütün toplumların efsanelerinde yer aldığını gösterdi. Asya'da 13, Avrupa'da 4, Amerika'da 37, Avustralya ve Okyanusya adalarında ise 9 adet Tufan efsanesi tespit edilmişti. Bunların en şaşırtıcısı da Hopi kızılderililerine ait olanıydı. Denizden çok uzakta, Kuzey Amerika'nın güney batısında yaşayan Hopilerin destanlarında kabaran suların ülkelerini baştan başa kapladığı, dağların tepelerine kadar yükseldiği ve yeryüzündeki canlıları yok ettiği anlatılıyordu. Amerika'nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarından ise Tufanın süresi bile veriliyordu. Bütün bunlar, insanlık tarihinin hemen hemen başlarında meydana geldiğini gösterir.
Sir Leonard Wooley'in bulduğu izler, Nuh tufanı değildi elbette... Mezopotamya ve çevresinin zaman zaman yaşadıkları büyük çaplı su baskınlarından birinin iziydi.
Öte yandan, arkeolojik araştırmalarda ele geçen bulgular büyük bir tufanın yaşandığını ortaya koyuyordu. Bunun yanısıra bulunan her parça Tevrat'ın tahrif edildiğini, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerin doğruluğunu teyid ediyordu. Gerçekten Kitab-ı Mukaddes öylesine tahrif edilmiş, olaylar öylesine birbirine karıştırılmıştı ki Nuh aleyhisselam adeta iki ayrı tufanı yaşayan bir peygamber durumunda resmedilmiştir. Bu acımasız tahrifat, ileride göreceğimiz gibi hala devam etmektedir. .