Nevşehir Peribacaları Kapadokya

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Kapadokya Bölgesi’ndeki Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ jeolojik devirlerde aktif volkanik dağlardı. Jeolojik devirlerde, günümüzden on milyon yıl önce, Miyosen devrinde başlayan jeolojik hareketlilik belirli aralıklarla günümüze kadar sürmüştür. Buradaki Neojen gölleri altındaki volkanik dağlardan çıkan lavlar platolarda, göllerde ve akarsular üzerinde 100-150 m. kalınlığında birbirlerinden farklı sertlikleri olan tüf tabakalarını oluşturmuştur. Bu tabakalar içerisinde tüfün yanı sıra lahar, volkan külü, kil, kumtaşı, tüffit, ignimbirit tüf, lahar, marn aglomera ve bazalt kayaçlar da bulunmaktadır.
00141566.jpg


Volkanlardan püsküren maddelerden ötürü yöre şekillenmiş, volkanların küçüklüğüne ve büyüklüğüne göre de püskürmelerle platolar şekillenmiştir. Bu şekillenen arazi, tüf tabakaları, aşınma ve erozyon nedeniyle de bugünkü haline gelmiştir.

00141567.jpg

Bu jeolojik oluşumların yanı sıra vadi yamaçlarından aşağıya akan sel suları, rüzgâr, tüf bloklarını aşındırmış ve günümüzde “Peribacası” ismi yakıştırılan ilginç oluşumları ortaya çıkarmıştır. Bu arada sel sularının dik yamaçlardan kendilerine yol bularak aşağıya akması, sert blokların çatlamasına ve yer yer de kopmalarına neden olmuştur. Arazinin alt kısımlarında bulunan, aşınmaları kolay olan bloklar derin bir şekilde oyulmuştur. Bunun sonucu olarak da üst kısımlarında şapkaya benzer, konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır.
Kapadokya Bölgesi’nde erozyunun oluşturduğu peribacaları şapkalı, konili, mantarlı, sütunlu ve sivri kayalar isimleri altında gruplara ayrılmaktadır.

Ürgüp çevresinde bulunan şapkalı peribacaları konik gövdelidir. Bunların bazılarının üzerlerinde ise taşıdıkları kaya blokları bulunmaktadır. Bu oluşumların gövdeleri tüf, tüffit ve volkan külünden oluşmuş, şapka kısımları ise ignimbirit ve lahar denilen kayalardan meydana gelmiştir. Peribacalarının şapkasını oluşturan bölümleri kaya türü gövdeden daha dayanıklıdır. Bunlardan şapka kısmındaki kayanın direncine bağlı olan peribacalarının dayanma güçleri birbirlerinden farklıdır.

Peribacaları en yoğun şekilde Ürgüp-Uçhisar-Avanos üçgeni arasında kalan vadilerde, Ürgüp-Şahinefendi arasındaki bölgede Nevşehir Çat kasabası civarında, Kayseri Soğanlı vadisinde ve Aksaray Selime köyü civarında bulunmaktadır.

00141568.jpg

Kapadokya Bölgesi’nin bilimsel yönden ortaya çıkışı, XVIII.yüzyılda bir Fransız gezgininin anılarından olmuştur. Fransa kralı XIV.Louis’in talimatı ile Afrika ve Anadolu’ya giden Fransız Paul Lucas, Kapadokya’daki peribacalarını görmüş ve bunları anılarında yayınlamıştır. Peribacalarının, daha önceki antik yazarlar Arap ve Türk araştırmacıları tarafından o güne kadar ele alınmamış olmasından ötürü Lucas’ın bu açıklamaları batıda büyük yankılar uyandırmıştır. Lucas’ın açıklamaları Fransa sarayında hayal gücü olarak nitelenmiş ve hatta alay konusu da olmuştur. Bunun üzerine Fransız büyükelçisi Kont Desalleurs’den bu konuda bir araştırma yaptırması istenmiştir. Yapılan araştırma sonuçları Lucas’ın tanımlamalarını doğrulamıştır. Bunun ardından İngiltere büyükelçisi Cherac’da kendi adına başka bir inceleme yapmış, daha önce verilen rapor doğrulandığı gibi, peribacalarının söylenenden çok daha fazla olduğuna da işaret etmiştir.

Bundan sonra Kapadokya ile bilimsel kişilerin ilgilenmeleri bir buçuk yüzyıl sonra başlamıştır. Fransız Charles Texier 1867’de yayınladığı Assie Mineure (Küçük Asya) isimli kitabında Kapadokya Bölgesi üzerinde özenle durmuştur. I.Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız araştırmacısı Rahip Jerphanion Kapadokya’da Bizanslıların yeni bir eyalet oluşturduğunu ortaya koymuştur. Çalışmalar bu yönde devam etmiş, Bizans kiliseleri, keşiş hücreleri, barınaklar ve yeraltı kentleri üzerinde durulmuştur.
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Allah Razi olsun Peri bacalarinin efsanesini de yazabilirmisiniz?en cok sevdigim Gülperi peri efsaneleridir...
Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı? Hem gezmek, hem de okumak, yaşamımıza dair farklı sentezler yakalamamızı sağlıyor;
İkisi de birbirini, yer ile gökyüzünün ince bir çizgide birleşmesi gibi, birbirini tamamlıyor...
Yeni yerler keşfetmek, yeni kültürlerle tanışmak, ruhumuzun zenginleşmesini sağlıyor
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Peri Bacaları Efsanesi

Peri Bacaları Efsanesi

Bir zamanlar yer ile gök arasındaki büyük dünyamızda başları yüksek dağlara denk olan korkunç devler yaşarmış. İnsanlar bu devlerden çok korkar ve onları kızdırmamaya dikkat edermiş. Bu korkunç devlerin gönlünü hoş tutup kızdırmamak için ülkenin yüksek dağlarına çıkar oradaki sunaklara hediyeler bırakıp kurbanlar keserlermiş. Yılın belirli günlerinde de bu dağların doruklarındaki sunaklarda toplanıp devler kendilerine zarar vermesin diye dualar ederlermiş. Yine de bazen bu dev tanrılar, insanlara kızarmış. Kızdıkları zaman da oturdukları dağların tepesinden korkunç gürültülerle ateş dalgalarını gönderirlermiş insanların üzerlerine. Bu ateş dalgaları önlerine çıkan herşeyi yerle bir edip yakıp küle çevirirmiş. Dev tanrıların öfkesinin nedenini anlayamayan insanlar daha da korkarak onları memnun etmenin yollarını ararlarmış. Sunaklara daha fazla hediye bırakmaya ve daha çok kurban kesmeye başlarlarmış. Ancak yine bu dev ateş tanrılarını memnun edemiyorlarmış. Günlerden bir gün periler ülkesinin padişahının yolu bu dev tanrıların korkunç zulmü altında inleyen ülkeye düşmüş. Peri padişahı bu zavallı insanların çaresizliklerinden çok etkilenip üzülmüş ve onlara yardım etmeye karar vermiş. Emrindeki tüm perileri çağırmış hemen. Ve onlara şöyle demiş; “Ey kardeşlerim. İnsan kardeşlerimiz çok zor durumdalar. Onlara yardım etmek istiyorum. Şu karşıdaki dağların zirvesinde oturan zalim devleri durduralım. Bu insanların çilesini bir son verelim istiyorum.

Eğer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürebilirsek devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler.” Padişahlarının konuşmasının ardından binlerce peri ellerinde kar ve buz taneleri, devlerin yaşadığı dağın doruklarına toplanmışlar ve dağın tepesinde fokurdayan ateşe atmaya başlamışlar. Hiç durmadan günlerce ateşi kara ve buza boğup söndürmeyi başarmışlar. Sonunda devler korkup yerin derinliklerine kaçıp saklanmak zorunda kalmışlar. İnsanlar, perilerin bu zaferini büyük sevinçle karşılamışlar, günler geceler boyunca şenlikler düzenleyip bu zaferi kutlamışlar. O günden sonra insanlar ve periler arasında çok sıkı bir dostluk oluşmuş. Bu dostluk uzun yıllar devam etmiş. İnsanlar kayalara oydukları mağaralarda yaşarken periler de sivri kayalıların üzerlerindeki küçük odacıklarda yaşıyorlarmış. İnsanlar toplanıp kendi aralarında bir padişah seçmişler ve onun emri altında mutlu bir şekilde yaşıyorlarmış. Bu padişahın Revan adında çok yakışıklı bir oğlu varmış. Periler padişahının da dünyalar güzeli bir kızı varmış. İsmi de Gülperi imiş. Gülperi’nin gören herkesi mecnun eden güzel uzun siyah saçları o kadar uzunmuş ki ayak bileklerindeki hal hallara değiyormuş uçları. Saçının dalgalarından yansıyan güneş ışıkları insanların gözlerini kamaştırıyormuş. Hele turkuvaz renkteki gözleri ile birine baktığında o insanın bir daha dünyadaki hiçbir güzellikten zevk alamadığı söylenirmiş . Peri padişahı güzel kızını çok sever her şeyden sakınırmış.

Onun mutluluğu için elinden gelen herşeyi yapıyormuş. Günlerden bir gün insanların padişahının yakışıklı oğlu Revan, yer altındaki devlerin saklandığı o karanlık ülkeye inmeye karar vermiş. Atalarının daha önceleri çektiği acıların intikamını almayı istiyormuş o zalim devlerden. Yeraltı ülkesine giden yolda birbirine açılan onlarca kapıdan rahatça geçmiş Revan. Son kapıya geldiğinde hırsla açmış kapıyı ve içeri girmiş. Ancak Revan’ın içeri girmesiyle büyük bir kaya parçası yuvarlanarak kapının ağzını kapatıvermiş. Revan o an zalim devler tarafından tuzağa düşürüldüğünü anlamış ama artık çok geçmiş. Zifiri karanlıkta çaresizlik içinde beklerken korku da bütün vücudunu sarmaya başlamış Revan’ın. Artık sonunun geldiğini düşünmeye başlamış. bu karanlık ülkede mahsur kalmış ama ne gelen varmış ne de giden. Böylece günler geçip gidiyormuş. O sırada yerin üstünde, güzeller güzeli Gülperi de rüyasında gerçek hayatta asla göremeyeceğine inandığı yakışıklı bir genç görmüş. Aynı genci birkaç gece daha görmüş rüyasında periler padişahının güzel kızı Gülperi. Rüyasındaki yakışıklı genç çaresiz ve korkmuş bir şekilde ona kendisini kurtarması için yalvarıyormuş. Bir sabah dayanamamış ve rüyasını dadısına anlatmış. Dadısı Gülperi’nin rüyasını dinledikten sonra şöyle yorumlamış; “Güzel kızım, gördüğün rüya gerçektir. Gerçekten de böyle bir delikanlı var ve o şu anda zalim devlerin ülkesinde hapis.Bu yüzden de senden kendisini kurtarmanı istiyor” Gülperi dadısının bu yorumuyla hemen harekete geçmiş ve emrindeki muhafızlarla birlikte karanlık yer altı ülkesine doğru yola çıkmış.

Revan gibi bütün kapılardan hızla geçmişler. Son kapının önüne geldiklerinde kapının ağzının büyük bir kaya parçasıyla kapatıldığını fark etmişler. Gülperi muhafızlarına kayanın hemen yerinden kaldırılıp kapının açılmasını emretmiş. Aldıkları emirle muhafızlar kayayı hemencecik yerinden kaldırıp kapıyı açmışlar. Gülperi odadan içeri girince günlerdir rüyasına giren yakışıklı genci bir köşede baygın yatarken görmüş. Hemen onu yattığı yerden kaldırıp hızla yeryüzüne çıkmış muhafızlarıyla birlikte. Gülperi baygın yatan Revan’ı en yüksek kayanın üzerinde kurulu olan periler padişahının sarayına, kendi odasına götürmüş ve Revan’ı tedavi etmeye başlamış. Gülperi, perilere has, hiçbir insanoğlunun bilmediği ilaçlarla tedavi etmiş Revan’ı. Çok geçmeden Revan kendine gelmiş. Gözlerini açtığında karşısında Gülperi’yi görünce öldüğünü ve cennete gittiğini düşünmüş. “Dünyada bu kadar güzel bir kız olamaz” demiş kendi kendine. Gülperi, Revan’ın kendisine geldiğini görünce çok sevinmiş ve elini uzatarak saçlarını okşamış. “Korkma” demiş Gülperi, “Artık emin ellerdesin ve o karanlık ülkeden kurtuldun.” Revan günlerce Gülperi’nin odasında kalmış. Gülperi ve Revan birbirlerine deli gibi aşık olmuşlar ve evlenmeye karar vermişler. Revan kendi şehrine gidip babasına durumu anlatmaya ve Gülperi ile evlenmesi için izin vermesini istemeye gitmiş. En kısa zamanda tekrar bir araya gelmek için sözleştikten sonra Revan kendi şehrine dönmüş. İnsanların padişahı günlerdir kayıp olan oğlunu yeniden karşısında görünce çok sevinmiş. Bütün ülkede kutlamalar yapılmasını istemiş.

Revan babasına başından geçen bütün olayları anlatmış ve babasından peri padişahının güzeller güzeli kızıyla evlenmesi için izin istemiş. Babası oğlunun bu isteği karşısında birden durgunlaşmış. O güne kadar birlikte ve mutlu yaşadıkları perilerle hiç kız alıp vermemişlermiş. Bu yüzden düşünmüş ve yaşlılar heyetini toplayıp onlara danışmaya karar vermiş. Padişahın isteği ile toplanan yaşlılar heyeti uzun tartışmalar sonunda insanlar ve perilerin asla birlikte olamayacağını, insanların yeryüzünde perilerin ise gökyüzünde yaşadıklarını, insanların ölümlü, perilerin ölümsüz olduğunu söyleyip böyle bir evliliğin insanların da sonu olabileceğini söyleyip böyle bir evliliğin imkansız olacağına karar vermişler. Revan’ın periler tarafından büyülendiğine inandıkları için böyle bir evliliği ancak perileri savaşla ülkelerinden kovarak engelleyebileceklerine hükmetmişler ve derhal perilerle savaş hazırlıklarına başlanmasına karar verilmiş. Revan’ın da kendilerinden habersiz bir çılgınlık yapmasını engellemek için de onu odasına hapsetmişler. İnsanların kendileriyle savaş hazırlıkları yaptığını duyan periler padişahı bu duruma çok üzülmüş. Hemen halkını toplayıp onlara şöyle demiş; “Bizler onları korkunç devlerin zulmünden kurtardık. Ama insanlar zayıf yaratıklardır. Yaptığımız iyiliği çabuk unuttular. Çok geçmeden hatalarını anlarlar. Şimdi onlarla savaşırsak çok büyük kayıp verirler. Büyük acılar yaşanır. Nasıl olsa onlar hatalarını anlayacak. En iyisi biz şimdilik savaşmayalım ve onlar hatalarını anlayana kadar da buralardan uzaklaşalım”

Bütün periler birden yaşadıkları odalardan gökyüzüne doğru havalanmışlar. Peri padişahı çok geçmeden yer altındaki zalim devlerin kendilerinin yokluğundan yararlanıp yeniden yeryüzüne çıkacağını düşünmüş ve insanlar için üzülmüş. Halkını toplayıp hemen şekil değiştirip güvercinlere dönüşmelerini istemiş onlardan. Bütün periler hep beraber birer güvercine dönüşüvermiş padişahlarının isteği üzerine. Böylece insanlar onları görse de tanıyamayacaklarmış. Güvercinlere dönüşen periler tekrar sivri kayalıkların ucundaki odalarına dönmüşler ve orada yaşamaya başlamışlar. Böylelikle insanları korumaya devam etmişler.

Gülperi de insanlar ve halkı arasındaki savaşa engel olmak için babasının isteğini yerine getirerek beyaz bir güvercine dönüşmüş. Hergün odasından çıkıp Revan’ın odasının penceresine konuyormuş. Revan da penceresine konan güvercini avuçlarına alıp Gülperi’ye duyduğu özlemi onu şefkatle sevip okşayarak gidermeye çalışıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. Gülperi de sevgilisinin bu durumu karşısında çaresizlikten kahroluyormuş ama yapabileceği bir şey olmadığının farkındaymış. O da Revan onu eline her alıp kanatlarını her okşadığında gözyaşlarını sevgilisinin avuçlarına döküyormuş…

(alıntı)
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Peri Bacaları Efsanesi’nin masalsı anlatımında; Perilerin Padişahı ve İnsanların Padişahı arasındaki iletişimin gücü,..
Devler, İnsanların Padişahı’nın oğlu Revan ile
Periler Padişahı’nın kızı Gülperi arasındaki aşkın anlatımı..
edebi ve ruhani anlamda farklı boyutlarda düşünmemi sağladı.
demek ki aşk-ta zaman..mekan ..cisim farkliligi yoktur..
Bilimsel ve efsanevik anlatımları öğrenmek ve araştırmak istiyoruz çünkü bizler her ana anlam yüklemeyi çok iyi biliriz degil mi?
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
peri bacalari ismini nerden ve nasil aldigini hep merak etmisimdir?icinde gercekten de Periler mi var acaba?diye cocukken dusunurdum..
ve buyudugumde burayi ve Eshab-i kehf magarasini gormek icin Tarsusa gitmistim...
ve ismini nerden aldigini ogrenmistim..Peri ile hic bir alakasi yoktu..
Peri Bacaları Kapadokya bölgesinde bulunan doğal yapılara verilen isimdir...
Peri bacaları Kapadokya çevresinde bulunan yanardağlardan püsküren lavların milyonlarca yıl boyunca akarsuların ve rüzgarın aşındırması ile şekillenmişlerdir.
Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturmus..
Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtülmus.. Bazalt çatlayıp parçalara ayrılmis...Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başlamis..
Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katılinca Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluşmus..
Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk Peri bacası diye ad yakıştırmisti...
ama Tarsusda gorduklerim farkli idi..O mis gibi kokusu ve icinde mum gibi eriyen bir SIVI vardi..
neyse konun disina cikmayayim..
 
Üst Alt