Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
İslami Soru ve Cevaplar
Nefsin Merhaleleri nelerdir ?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Elifgül" data-source="post: 24721" data-attributes="member: 1043"><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ALTINOLUK- Kur’an’ı Kerim’de nefsin çeşitli merhalelerinden bahsedilir. Mü’min bu merhaleleri nasıl kateder?</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">BAYINDIR- Merhale, hedefe ulaşmak için geçilmesi gereken konak yerine denir. Tasavvufta nefsin yedi merhalesinden bahsedilir. Bunlar nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülheme, nefs-i mutmainne, nefs-i râziye, nefs-i merziyye ve nefs-i kâmile’dir. Nefs-i kâmile dışındakilere Kur’an’dan delil getirilmeye çalışılır. Ama Kur’an-ı Kerim nefsin merhalelerinden bahsetmez. şimdi Altınoluk’un yayınladığı bir kitaptan alıntı yaparak konuyu ele alalım[6]:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Kitapta deniyor ki; “Nefsin manevî yükselişteki mertebeleri değişik şekillerde tasnif edilmiştir. Bazıları üçlü, bazıları beşli, bazıları yedili tasnifler yapmıştır. Emmâre, levvâme, mülheme, mutmeinne, râziye, merziyye ve kâmile gibi.”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Bunlar delili olmayan iddialardır. Nefsin manevi yükselişini Allah’tan başka kim takip edebilir. Bu konuda kendini karar verme mevkiinde gören bir şeyh, bir münafığı pek yüksek bir mertebede göremez mi? Nitekim Kur’an-ı Kerim bize Hz. Peygamberin münafıkları tanıyamadığını bildirmektedir. Ayet şöyledir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Çevrenizdeki kimi çöl Arapları münafıktır. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, onları biz bili*riz. Onlara iki defa azap ede*ceğiz; sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.”(Tevbe 9/101)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Bazı münanfıklar Hz. Peygamberin hoşuna giderdi. Eğer münafık olduklarını bilse onlardan hoşlanır mıydı? Allah Teâlâ şöyle buyurur:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Münafıkları gördüğün zaman kalıpları ho*şuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinler*sin. Onlar da*yalı odunlara ben*zerler. Her kopan gürültüyü kendilerine karşı sanırlar. ışte düşman onlardır. Onlardan sa*kın. Allah onları kah*retsin, nasıl dön*dürülüyorlar.” (Münafikûn 63/4)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">şimdi nefsin merhaleleri ile ilgili ifadelere bakalım:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Nefs-i emmâre:Münker ve günah olan şeyleri işlemeyi teşvik ve emreden nefistir. Kur’an’daki: “Çünkü nefs, kötülüğü şiddetle emreder.”[7] âyet-i kerimesi nefsin bu makamına işaret eder.”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Bu ayet, Hz. Yusuf’un kendi nefsi ile ilgili sözlerini haber verir. Ayetin tamamı şöyledir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Ben nefsimi aklamam, çünkü nefis kötülüğü emreder durur. Ama Rabbimin esirgediği olursa o başka. Benim Rabbim çok bağışlar ve çok esirger.” (Yusuf 12/53)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i emmâre her insanda olur. Ayete göre Hz. Yusuf gibi büyük bir peygamberin nefsi de nefs-i emmâredir. Zaten insanın canı günahı çekmese ondan kaçınmanın ne anlamı olur.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Ayetin metni de önemlidir. “Nefis kötülüğü emreder durur.“ diye tercüme edilen, ınne’n-nefse le emmâretun b’is-sû” isim cümlesidir. Arapça’da isim cümlesi sübut ve devam ifade eder. Yani isim cümlesi ile ifade edilen hüküm bir zamanla sınırlı olmaz. Başına inne ve haberine te’kid lamının gelmesi de bu konuda doğabilecek şüpheleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Yani ayet, nefsin, kötülüğü emredip durma özelliğinin kalıcı ve sürekli olduğunu ifade eder.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ıkinci merhaleye nefs-i levvâme konmuştur. Kitabın ifadesi şöyledir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i levvâme:Yaptığı kötülüklerin akabinde zaman zaman pişmanlık duyan, sahibini münkere mülâzemetten dolayı ayıplayan ve tevbeye temâyül gösteren nefstir. Adını Kur’an’daki: “Levvâme (pişmankâr) nefse and olsun.”[8] ayetinden alır.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ınsan zaman zaman nefsine uyar ve yanlış davranışlar yapar. Eğer bunlara üzülüyor ve sık sık pişmanlık duyuyorsa bu Allah’ın beğendiği bir durumdur. Allah Tâlâ şöyle buyurur:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Hayır! Yemin ederim o Kalkış gününe.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Hayır hayır ! Yemin ederim o kendini kınayıp duran nefse (nefs-i levvâmeye).</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">insan şöyle mi hesabediyor, onun kemiklerini derleyip toparlayamayız?</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Öyle bir toparlarız ki, parmaklarını bile aynı duruma getirmeye gücümüz yeter.(Kıyame 75/1,2,3,4)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Üçüncü merhaleye nefs-i mülheme konmuştur. Kitabın ifadesi şöyledir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i mülheme:ılhâm ve keşfe mazhar olmaya başlayan, neyin hayır, neyin şerr olduğunu idrak edebilme melekesine sahip, şehvet isteklerine karşı kısmen direnme gücü bulunan nefstir. Adını “And olsun nefse isyânını ve itâatını ilhâm edene.”[9] âyetinden alır.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefsin bir noktadan sonra ilham ve keşfe mazhar olacağına inanmak insanı şeytanın oyuncağı yapar. şeytanın vesvese ve saptırmaları ilham ve keşif sanılmaya başlar. Büyüklerin ağzından çıkan her söz, Allah’ın ona ilhamı sayılır ve tartışmasız kabul edilir. Nitekim bu inanç, Allah ve Resulüne iftiralarla dolu nice kitapların kutsallaştırılmasına yol açmıştır.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ılham, Allah’ın, kulunun kalbine bir şey do*ğur*masıdır[10].Allah’ın ilhamı olmasa in*sanoğlu ilerleyemez. Bütün ilmi gelişmeler ve ke*şifler Allah*‘ın ilhamıyla olur. Ama bu, Müs*lümanlara has değildir. Kâfirler de ilham alır.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ılham, Kur*‘an’da yalnız bir yerde geçer. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“(Nefse) isyankâr*lı*ğını ve takvâsını ilham ede*nin hakkı için, onu arındıran gerçekten um*du*ğuna kavuşmuş, kirle*tip karartan da kaybetmiş olur.”(şems 91/8-10)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ısyankarlık, kişinin Allah’a, in*sanlara veya kendine karşı yanlış davranışıdır. Böyle biri, hem isyandan önce hem de sonra huzursuzluk duyar. Buna iç sıkıntısı veya vic*dan azabı denir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Günah karşısında insan önce irkilir, sonra, ya vazgeçer ya da günaha dalar. ışte insanı irkilten, Al*lah Teâlâ’nın “(Nefse) is*yankârlığını il*ham et*me*si”dir. Merhameti sonsuz olan Rabbimiz günah işleyecek olana son bir ih*tarda bulunarak “isyana giriyorsun, dikkat et.” demiş olur. ısyandan sonra da kendine bir iç sıkıntısı vererek onu tev*beye teşvik eder.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Yusuf aley*hisselamı Züleyha’dan uzaklaştı*ran bürhan, Allah’ın “(Nefse) isyankârlığını il*ham et*mesi” olmalıdır. Yusuf sure*sinin 24. âyetinde şöyle buyruluyor:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“And olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin bürha*nını gör*me*seydi o da kadına meylede*cekti…”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Bu irkilme Müslüman olmayanlarda da olur. ışlediği bir cinayetten sonra, vicdan azabından kurtulmak için gidip teslim olan insan sayısı az değildir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Müslümanlığa karşı olmak en büyük suçtur. Bu durumda olan herkes içten ra*hatsız olur ve sıkıntıya düşer. Bu yüzden “Zaman olur kâ*firler, keşke müs*lüman olsalar, diye iç geçirirler.”(Hicr 15/2)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Günahtan sonra de*vam eden vic*dan ra*hatsız*lığı da ki*şiyi pişmanlığa ve tevbeye yö*nelten il*ham*dır. işte Allah’ın merha*metinin bü*yük*lüğü!</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Takvâ, nefsi fenalıktan korumak demektir. Kişi, Allah’a karşı, in*san*lara karşı ve kendine karşı fe*nalık yapmamalıdır. Bu onu dün*yada töhmet altına girmek*ten, ahirette de cehen*nem aza*bın*dan korur. insan, bu iyi davranışlarının neşe*sini içinde duyar. ışte bu neşe Allah’ın ilhamıdır. ıyi davrananlarda görü*len iç hu*zuru ve kararlılık bu ilha*mla olu*şur.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Vabısa b. Mabed di*yor ki, Hz. Muhammed sallal*lahu aleyhi ve sellem’e git*tim buyurdu ki; “iyi*likten ve günahtan sormak için mi geldin?”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Evet, dedim.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Parmaklarını bir araya getirerek göğsüne vurdu ve üç kere şöyle dedi:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Nefsine danış, kalbine danış Va*bısa! iyilik, nefsin yatış*tığı, kalbin yatıştığı şeydir. Günah da içe dokunan ve göğüste te*reddüt do*ğuran şeydir. ısterse in*san*lar sana fetva vermiş, yaptığını uygun bul*muş ol*sunlar.[11]”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur*muştur:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Seni işkillendiren şeyi bı*rak işkillendirmeyene geç. Çünkü doğru*luk iç hu*zuru verir, yalan da şüphe ve te*reddüt doğu*rur[12].”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ıçe doğan şey, şeytan ves*vesesi de olabilir. Çünkü o, “insana ves*vese veren, onların içini karıştıran”[13] varlıktır. Bazıları şeytan vesvesesini keşif ve ilham zanneder de sapıtır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“Allah bir takımını yola getirdi, bir takımı da sapıklığı hak etti. Çünkü onlar Allah’tan önce o şeytanları evliya edindiler. Üstelik kendilerini doğru yolu tutmuş sanırlar.(Araf 7/30)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ılham ile vesveseyi ayırmak için içe gelen şeyi Allah’ın emir ve yasakları yönünden denet*lemek gerekir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">ışte nefs-i mül*heme budur. Mü’min-kâfir, herkesin nefsi nefs-i mülhe*medir. Allah ona, isyankarlığını ve takvâsını ilham ettiği gibi başka şeyleri de ilham eder.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Dördüncü merhaleye nefs-i mutmainne, beşincisine nefs-i râziye, altıncısına da nefs-i merziyye adı verilmiştir. Kitabın konu ile ilgili ifadesi şöyledir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i mutmainne: Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlak ile hemhâl olan nefistir. Bu nefs, Cenâb-ı Hakk’ın tevfik ve inâyetiyle sekînet ve yakîne mazhar olarak ıstıraplardan kurtulur. Bu makamda beşeriyet fenâ bulup “Nûr-i Muhammedî” zuhur ettiğinden nefs, hitâb-ı ilâhîye mazhar olur: “Ey itmi’nâna ermiş itâatkar nefs!”[14]</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i râziye:Kendisi hakkında tecellî eden kazâ hükümlerine tereddütsüz teslim olup rızâ gösteren nefsin makamıdır. Bu makam, sâlikin esrâr-ı ilâhiyyeye muttali olduğu makamdır. Kur’an’daki: “Dön Rabbine, sen O’ndan râzı olarak.”[15] âyeti bu makama işarettir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i merziyye:Allah ile kul arasında rızânın müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’tan, Allah’ın kuldan râzı olduğu makamdır. Yukarıda geçen âyetin devamı olan: “Rabbin de senden râzı olarak” ifadesi bunu göstermektedir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefsin bu üç merhalesini gösterdiği iddia edilen ayetler, Fecr Suresinin 27 ve 28. Ayetleridir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Sen, ey mutmain olan (huzura kavuşan) nefis!</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Sen Rabbına dön, sen ondan razı; o, senden razı.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Haydi kullarım arasına katıl,</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Cennetime gir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Bu ayetler, Kıyamet günü Allah Teâlâ’nın müslüman kuluna yapacağı hitabı bildirir. Bunların öncesine bakan hiç kimse bu konuda şüphe edemez. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Hayır hayır! Yer un ufak ve dümdüz olunca,</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Rabbının buyruğu gelip melekler sıra sıra dizilince,</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">O gün Cehennem getirilmiş ve o gün insanın aklı başına gelmiş olur. Ama o akıllanma nesine yarar ki?</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Der ki: “Ah! Ne olurdu, bu hayatım için önceden bir şeyler yapmış olsaydım!”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Artık o gün Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Sen, ey huzura kavuşan nefis!</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Sen Rabbına dön, sen ondan razı; o, senden razı.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Haydi kullarımın arasına gir;</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Cennetime gir.(el-Fecr/21-30)</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Yedinci ve son merhaleye nefs-i kâmile konmuştur. Kitabın ifadesi şöyledir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nefs-i kâmile: Bu makamda sâlik, bütün marifet makamlarını kazanarak irşâd mevkiine yükselir. Bu makam vehbîdir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Bu iddiaları iliştirecek bir ayet veya hadis bulunamaz. Allah‘ın ve Resulü’nün bildirmediği bu makamları kim nereden bilebilir?</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nur-i Muhammedî </span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Her bir makamla ilgili çok tehlikeli ifadeler vardır. Onların bazılarını buraya almadım. Ama bir ifade geçti ki, hepsini gölgede bırakır. Deniyor ki: “Nefs-i mutmeinne makamında beşeriyet fenâ bulup “Nûr-i Muhammedî” zuhur ettiğinden nefs, hitâb-ı ilâhîye mazhar olur.” Yani bu makamda kişinin etten kemikten oluşan beşer tarafı yok olur, Nur-i Muhammedî ortaya çıkar ve o Allah’ın muhatabı olmaya, onunla ikili ilişkiye girmeye başlar. Bu ifadelerin ne kadar tehlikeli olduğunu izaha gerek yok.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Nur-i Muhammedî ile hakikat-i Muhammediye kastedilir. Ona insan-ı kâmil de denir. Bu, Muhyiddin Arabî’nin Hıristiyanlıktaki Allah’ın oğlu inancını müslümanlığa uyarlamasıyla ortaya çıkmıştır. Altınoluk’ta konu ile ilgili yayınlanmış bir yazıdan bazı alıntılar yapalım:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“ınsan-ı kâmil Allah’ın bütün isimlerini bilen tek varlıktır. ınsan-ı kâmil, maddî, ve manevi bütün kemâl mertebelerini kapsamaktadır.”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“ınsan-ı kâmil Hz. Muhammed’dir. Ancak onun tarihi şahsiyeti değil, henüz Adem balçık halindeyken Peygamber olan Muhammed’dir. Yani Hakikat-i Muhammediyedir. ınsan-ı Kâmil, varlığın ve hilkatin gayesidir. Zira ilâhî irade ancak onun vasıtasıyla tahakkuk edebilir. Eğer insan-ı kâmil olmasa Allah bilinemezdi…..”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“ınsan-ı kâmil, cihânı gösteren ayna, ölüyü dirilten ısâ, kuşların dilini bilen Süleyman gibi tasarruf sahibi, ab-ı hayat içen Hızır gibidir. ınsan-ı kâmil alemde daima vardır, birden fazla olmaz. Çünkü tüm mevcudatın bütünlüğü tek şahıstadır. ınsan-ı kâmil için mülkte, melekûtta ve ceberûtta hiçbir şey örtülü ve gizli değildir. O eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir….”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“… Ancak bu hakikat, her devirde zamana göre değişen isim ve suretlerde peygamber ve veli olarak zâhir olur. Nitekim Aziz Mahmud Hudâyî’nin şu beyti bu düşüncenin ifadesidir:</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Ayinedir bu âlem her şey Hakk ile kâim</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim”</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">“ınsân-ı kâmil, varlığın hakikatlarına tekabül eder. Meselâ onun kalbi Arş’a, benliği Kürsü’ye, makamı Sidre-i müntehâya, aklı Kalem-i a’lây’a, nefsi Levh-i mahfûz’a, tabiatı anâsır-ı erbaaya taalluk eder….[16] “</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial Narrow'"><span style="font-size: 12px">Buradaki vahameti anlamak için alim olmak gerekmez. Bu, Kur’an’a aykırılığı tartışılamayacak bir inançtır. Gerekirse bu konu tekrar ele alınabilir.</span></span></span></em></strong></p><p><strong><em><span style="color: black"></span></em></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Elifgül, post: 24721, member: 1043"] [B][I][COLOR=black][FONT=Arial Narrow][SIZE=3]ALTINOLUK- Kur’an’ı Kerim’de nefsin çeşitli merhalelerinden bahsedilir. Mü’min bu merhaleleri nasıl kateder? BAYINDIR- Merhale, hedefe ulaşmak için geçilmesi gereken konak yerine denir. Tasavvufta nefsin yedi merhalesinden bahsedilir. Bunlar nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülheme, nefs-i mutmainne, nefs-i râziye, nefs-i merziyye ve nefs-i kâmile’dir. Nefs-i kâmile dışındakilere Kur’an’dan delil getirilmeye çalışılır. Ama Kur’an-ı Kerim nefsin merhalelerinden bahsetmez. şimdi Altınoluk’un yayınladığı bir kitaptan alıntı yaparak konuyu ele alalım[6]: Kitapta deniyor ki; “Nefsin manevî yükselişteki mertebeleri değişik şekillerde tasnif edilmiştir. Bazıları üçlü, bazıları beşli, bazıları yedili tasnifler yapmıştır. Emmâre, levvâme, mülheme, mutmeinne, râziye, merziyye ve kâmile gibi.” Bunlar delili olmayan iddialardır. Nefsin manevi yükselişini Allah’tan başka kim takip edebilir. Bu konuda kendini karar verme mevkiinde gören bir şeyh, bir münafığı pek yüksek bir mertebede göremez mi? Nitekim Kur’an-ı Kerim bize Hz. Peygamberin münafıkları tanıyamadığını bildirmektedir. Ayet şöyledir: “Çevrenizdeki kimi çöl Arapları münafıktır. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, onları biz bili*riz. Onlara iki defa azap ede*ceğiz; sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.”(Tevbe 9/101) Bazı münanfıklar Hz. Peygamberin hoşuna giderdi. Eğer münafık olduklarını bilse onlardan hoşlanır mıydı? Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Münafıkları gördüğün zaman kalıpları ho*şuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinler*sin. Onlar da*yalı odunlara ben*zerler. Her kopan gürültüyü kendilerine karşı sanırlar. ışte düşman onlardır. Onlardan sa*kın. Allah onları kah*retsin, nasıl dön*dürülüyorlar.” (Münafikûn 63/4) şimdi nefsin merhaleleri ile ilgili ifadelere bakalım: “Nefs-i emmâre:Münker ve günah olan şeyleri işlemeyi teşvik ve emreden nefistir. Kur’an’daki: “Çünkü nefs, kötülüğü şiddetle emreder.”[7] âyet-i kerimesi nefsin bu makamına işaret eder.” Bu ayet, Hz. Yusuf’un kendi nefsi ile ilgili sözlerini haber verir. Ayetin tamamı şöyledir: “Ben nefsimi aklamam, çünkü nefis kötülüğü emreder durur. Ama Rabbimin esirgediği olursa o başka. Benim Rabbim çok bağışlar ve çok esirger.” (Yusuf 12/53) Nefs-i emmâre her insanda olur. Ayete göre Hz. Yusuf gibi büyük bir peygamberin nefsi de nefs-i emmâredir. Zaten insanın canı günahı çekmese ondan kaçınmanın ne anlamı olur. Ayetin metni de önemlidir. “Nefis kötülüğü emreder durur.“ diye tercüme edilen, ınne’n-nefse le emmâretun b’is-sû” isim cümlesidir. Arapça’da isim cümlesi sübut ve devam ifade eder. Yani isim cümlesi ile ifade edilen hüküm bir zamanla sınırlı olmaz. Başına inne ve haberine te’kid lamının gelmesi de bu konuda doğabilecek şüpheleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Yani ayet, nefsin, kötülüğü emredip durma özelliğinin kalıcı ve sürekli olduğunu ifade eder. ıkinci merhaleye nefs-i levvâme konmuştur. Kitabın ifadesi şöyledir: Nefs-i levvâme:Yaptığı kötülüklerin akabinde zaman zaman pişmanlık duyan, sahibini münkere mülâzemetten dolayı ayıplayan ve tevbeye temâyül gösteren nefstir. Adını Kur’an’daki: “Levvâme (pişmankâr) nefse and olsun.”[8] ayetinden alır. ınsan zaman zaman nefsine uyar ve yanlış davranışlar yapar. Eğer bunlara üzülüyor ve sık sık pişmanlık duyuyorsa bu Allah’ın beğendiği bir durumdur. Allah Tâlâ şöyle buyurur: Hayır! Yemin ederim o Kalkış gününe. Hayır hayır ! Yemin ederim o kendini kınayıp duran nefse (nefs-i levvâmeye). insan şöyle mi hesabediyor, onun kemiklerini derleyip toparlayamayız? Öyle bir toparlarız ki, parmaklarını bile aynı duruma getirmeye gücümüz yeter.(Kıyame 75/1,2,3,4) Üçüncü merhaleye nefs-i mülheme konmuştur. Kitabın ifadesi şöyledir: Nefs-i mülheme:ılhâm ve keşfe mazhar olmaya başlayan, neyin hayır, neyin şerr olduğunu idrak edebilme melekesine sahip, şehvet isteklerine karşı kısmen direnme gücü bulunan nefstir. Adını “And olsun nefse isyânını ve itâatını ilhâm edene.”[9] âyetinden alır. Nefsin bir noktadan sonra ilham ve keşfe mazhar olacağına inanmak insanı şeytanın oyuncağı yapar. şeytanın vesvese ve saptırmaları ilham ve keşif sanılmaya başlar. Büyüklerin ağzından çıkan her söz, Allah’ın ona ilhamı sayılır ve tartışmasız kabul edilir. Nitekim bu inanç, Allah ve Resulüne iftiralarla dolu nice kitapların kutsallaştırılmasına yol açmıştır. ılham, Allah’ın, kulunun kalbine bir şey do*ğur*masıdır[10].Allah’ın ilhamı olmasa in*sanoğlu ilerleyemez. Bütün ilmi gelişmeler ve ke*şifler Allah*‘ın ilhamıyla olur. Ama bu, Müs*lümanlara has değildir. Kâfirler de ilham alır. ılham, Kur*‘an’da yalnız bir yerde geçer. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “(Nefse) isyankâr*lı*ğını ve takvâsını ilham ede*nin hakkı için, onu arındıran gerçekten um*du*ğuna kavuşmuş, kirle*tip karartan da kaybetmiş olur.”(şems 91/8-10) ısyankarlık, kişinin Allah’a, in*sanlara veya kendine karşı yanlış davranışıdır. Böyle biri, hem isyandan önce hem de sonra huzursuzluk duyar. Buna iç sıkıntısı veya vic*dan azabı denir. Günah karşısında insan önce irkilir, sonra, ya vazgeçer ya da günaha dalar. ışte insanı irkilten, Al*lah Teâlâ’nın “(Nefse) is*yankârlığını il*ham et*me*si”dir. Merhameti sonsuz olan Rabbimiz günah işleyecek olana son bir ih*tarda bulunarak “isyana giriyorsun, dikkat et.” demiş olur. ısyandan sonra da kendine bir iç sıkıntısı vererek onu tev*beye teşvik eder. Yusuf aley*hisselamı Züleyha’dan uzaklaştı*ran bürhan, Allah’ın “(Nefse) isyankârlığını il*ham et*mesi” olmalıdır. Yusuf sure*sinin 24. âyetinde şöyle buyruluyor: “And olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin bürha*nını gör*me*seydi o da kadına meylede*cekti…” Bu irkilme Müslüman olmayanlarda da olur. ışlediği bir cinayetten sonra, vicdan azabından kurtulmak için gidip teslim olan insan sayısı az değildir. Müslümanlığa karşı olmak en büyük suçtur. Bu durumda olan herkes içten ra*hatsız olur ve sıkıntıya düşer. Bu yüzden “Zaman olur kâ*firler, keşke müs*lüman olsalar, diye iç geçirirler.”(Hicr 15/2) Günahtan sonra de*vam eden vic*dan ra*hatsız*lığı da ki*şiyi pişmanlığa ve tevbeye yö*nelten il*ham*dır. işte Allah’ın merha*metinin bü*yük*lüğü! Takvâ, nefsi fenalıktan korumak demektir. Kişi, Allah’a karşı, in*san*lara karşı ve kendine karşı fe*nalık yapmamalıdır. Bu onu dün*yada töhmet altına girmek*ten, ahirette de cehen*nem aza*bın*dan korur. insan, bu iyi davranışlarının neşe*sini içinde duyar. ışte bu neşe Allah’ın ilhamıdır. ıyi davrananlarda görü*len iç hu*zuru ve kararlılık bu ilha*mla olu*şur. Vabısa b. Mabed di*yor ki, Hz. Muhammed sallal*lahu aleyhi ve sellem’e git*tim buyurdu ki; “iyi*likten ve günahtan sormak için mi geldin?” Evet, dedim. Parmaklarını bir araya getirerek göğsüne vurdu ve üç kere şöyle dedi: “Nefsine danış, kalbine danış Va*bısa! iyilik, nefsin yatış*tığı, kalbin yatıştığı şeydir. Günah da içe dokunan ve göğüste te*reddüt do*ğuran şeydir. ısterse in*san*lar sana fetva vermiş, yaptığını uygun bul*muş ol*sunlar.[11]” Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur*muştur: “Seni işkillendiren şeyi bı*rak işkillendirmeyene geç. Çünkü doğru*luk iç hu*zuru verir, yalan da şüphe ve te*reddüt doğu*rur[12].” ıçe doğan şey, şeytan ves*vesesi de olabilir. Çünkü o, “insana ves*vese veren, onların içini karıştıran”[13] varlıktır. Bazıları şeytan vesvesesini keşif ve ilham zanneder de sapıtır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah bir takımını yola getirdi, bir takımı da sapıklığı hak etti. Çünkü onlar Allah’tan önce o şeytanları evliya edindiler. Üstelik kendilerini doğru yolu tutmuş sanırlar.(Araf 7/30) ılham ile vesveseyi ayırmak için içe gelen şeyi Allah’ın emir ve yasakları yönünden denet*lemek gerekir. ışte nefs-i mül*heme budur. Mü’min-kâfir, herkesin nefsi nefs-i mülhe*medir. Allah ona, isyankarlığını ve takvâsını ilham ettiği gibi başka şeyleri de ilham eder. Dördüncü merhaleye nefs-i mutmainne, beşincisine nefs-i râziye, altıncısına da nefs-i merziyye adı verilmiştir. Kitabın konu ile ilgili ifadesi şöyledir: Nefs-i mutmainne: Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlak ile hemhâl olan nefistir. Bu nefs, Cenâb-ı Hakk’ın tevfik ve inâyetiyle sekînet ve yakîne mazhar olarak ıstıraplardan kurtulur. Bu makamda beşeriyet fenâ bulup “Nûr-i Muhammedî” zuhur ettiğinden nefs, hitâb-ı ilâhîye mazhar olur: “Ey itmi’nâna ermiş itâatkar nefs!”[14] Nefs-i râziye:Kendisi hakkında tecellî eden kazâ hükümlerine tereddütsüz teslim olup rızâ gösteren nefsin makamıdır. Bu makam, sâlikin esrâr-ı ilâhiyyeye muttali olduğu makamdır. Kur’an’daki: “Dön Rabbine, sen O’ndan râzı olarak.”[15] âyeti bu makama işarettir. Nefs-i merziyye:Allah ile kul arasında rızânın müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’tan, Allah’ın kuldan râzı olduğu makamdır. Yukarıda geçen âyetin devamı olan: “Rabbin de senden râzı olarak” ifadesi bunu göstermektedir. Nefsin bu üç merhalesini gösterdiği iddia edilen ayetler, Fecr Suresinin 27 ve 28. Ayetleridir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Sen, ey mutmain olan (huzura kavuşan) nefis! Sen Rabbına dön, sen ondan razı; o, senden razı. Haydi kullarım arasına katıl, Cennetime gir. Bu ayetler, Kıyamet günü Allah Teâlâ’nın müslüman kuluna yapacağı hitabı bildirir. Bunların öncesine bakan hiç kimse bu konuda şüphe edemez. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Hayır hayır! Yer un ufak ve dümdüz olunca, Rabbının buyruğu gelip melekler sıra sıra dizilince, O gün Cehennem getirilmiş ve o gün insanın aklı başına gelmiş olur. Ama o akıllanma nesine yarar ki? Der ki: “Ah! Ne olurdu, bu hayatım için önceden bir şeyler yapmış olsaydım!” Artık o gün Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. Onun vuracağı bağı kimse vuramaz. Sen, ey huzura kavuşan nefis! Sen Rabbına dön, sen ondan razı; o, senden razı. Haydi kullarımın arasına gir; Cennetime gir.(el-Fecr/21-30) Yedinci ve son merhaleye nefs-i kâmile konmuştur. Kitabın ifadesi şöyledir: Nefs-i kâmile: Bu makamda sâlik, bütün marifet makamlarını kazanarak irşâd mevkiine yükselir. Bu makam vehbîdir. Bu iddiaları iliştirecek bir ayet veya hadis bulunamaz. Allah‘ın ve Resulü’nün bildirmediği bu makamları kim nereden bilebilir? Nur-i Muhammedî Her bir makamla ilgili çok tehlikeli ifadeler vardır. Onların bazılarını buraya almadım. Ama bir ifade geçti ki, hepsini gölgede bırakır. Deniyor ki: “Nefs-i mutmeinne makamında beşeriyet fenâ bulup “Nûr-i Muhammedî” zuhur ettiğinden nefs, hitâb-ı ilâhîye mazhar olur.” Yani bu makamda kişinin etten kemikten oluşan beşer tarafı yok olur, Nur-i Muhammedî ortaya çıkar ve o Allah’ın muhatabı olmaya, onunla ikili ilişkiye girmeye başlar. Bu ifadelerin ne kadar tehlikeli olduğunu izaha gerek yok. Nur-i Muhammedî ile hakikat-i Muhammediye kastedilir. Ona insan-ı kâmil de denir. Bu, Muhyiddin Arabî’nin Hıristiyanlıktaki Allah’ın oğlu inancını müslümanlığa uyarlamasıyla ortaya çıkmıştır. Altınoluk’ta konu ile ilgili yayınlanmış bir yazıdan bazı alıntılar yapalım: “ınsan-ı kâmil Allah’ın bütün isimlerini bilen tek varlıktır. ınsan-ı kâmil, maddî, ve manevi bütün kemâl mertebelerini kapsamaktadır.” “ınsan-ı kâmil Hz. Muhammed’dir. Ancak onun tarihi şahsiyeti değil, henüz Adem balçık halindeyken Peygamber olan Muhammed’dir. Yani Hakikat-i Muhammediyedir. ınsan-ı Kâmil, varlığın ve hilkatin gayesidir. Zira ilâhî irade ancak onun vasıtasıyla tahakkuk edebilir. Eğer insan-ı kâmil olmasa Allah bilinemezdi…..” “ınsan-ı kâmil, cihânı gösteren ayna, ölüyü dirilten ısâ, kuşların dilini bilen Süleyman gibi tasarruf sahibi, ab-ı hayat içen Hızır gibidir. ınsan-ı kâmil alemde daima vardır, birden fazla olmaz. Çünkü tüm mevcudatın bütünlüğü tek şahıstadır. ınsan-ı kâmil için mülkte, melekûtta ve ceberûtta hiçbir şey örtülü ve gizli değildir. O eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir….” “… Ancak bu hakikat, her devirde zamana göre değişen isim ve suretlerde peygamber ve veli olarak zâhir olur. Nitekim Aziz Mahmud Hudâyî’nin şu beyti bu düşüncenin ifadesidir: Ayinedir bu âlem her şey Hakk ile kâim Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim” “ınsân-ı kâmil, varlığın hakikatlarına tekabül eder. Meselâ onun kalbi Arş’a, benliği Kürsü’ye, makamı Sidre-i müntehâya, aklı Kalem-i a’lây’a, nefsi Levh-i mahfûz’a, tabiatı anâsır-ı erbaaya taalluk eder….[16] “ Buradaki vahameti anlamak için alim olmak gerekmez. Bu, Kur’an’a aykırılığı tartışılamayacak bir inançtır. Gerekirse bu konu tekrar ele alınabilir.[/SIZE][/FONT] [/COLOR][/I][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
İslami Soru ve Cevaplar
Nefsin Merhaleleri nelerdir ?
Üst
Alt