Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Necaşi ve Heraklus'un İslam'a Davet Edilmesi.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13594" data-attributes="member: 3"><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">NECÂŞÎNİN İSLÂM'A DAVET EDİLMESİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hicret'in 7. senesi, Muharrem ayı idi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr b. Ümeyye'yi, eline şu mektubu vererek Habeş Necâşîsi Ashame'ye gönderdi. "Bismillahirrahmânirrahîm!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Allah Resulü Muhammed'den, Habeş Meliki Necâşîye!.. "Ey Melik!.. Müslüman olmanı dilerim!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, senin nâmına, Lâ ilahe İllâ Hû, Melik, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü'min, Müheymin (sıfatlarını hâiz) olan Allah'a hamdü sena ederim.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ve şehâdet ederim ki, Meryem'in oğlu İsa, Allah'ın kulu ve kelimesidir. Allah, o kelimeyi—ki İsa'ya vücut veren, "Kün!" hitabıdır—ve o ruhu çok temiz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem'e nefhetti. Bu suretle Meryem, İsa'ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsa'yı yarattı— Nasıl ki, Adem'i de Allah, kudret eliyle (ve bir mucize olarak) yaratmıştır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ey Melik!.. Seni, eşi, ortağı olmayan tek bir Allah'a îmana ve O'na ibâdete, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya davet ediyorum. Çünkü, ben, Allah'ın bunları tebliğe memur elçisiyim. Seni ve halkını, Azîz ve Celîl olan Allah'a (îmana) davet ediyorum.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Şimdi ben size (İslâm umdelerini) tebliğ ettim ve nasihatte bulundum; siz de nasihatimi kabul ediniz.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Selâm, hidâyete tâbi olanlara olsun!"504</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Medine'den Habeşistan'a gitmek üzere yola çıkan elçi Amr, ayrıca şu vazifeleri de yerine getirecekti:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Daha evvel oraya hicret etmiş bulunan Müslümanları Medine'ye göndermesini Necâşîden istemek,</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Müslüman muhacirler arasında bulunan dul hanım Hz.Ümmü Habibe'nin Pej/gamberimize nikâhlanmasını Necâşîden taleb etmek...</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Habeşistan'a varan elçi Amr (r.a.), Necâşîye, Peygamber Efendimizin mübarek mektubunu takdim etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Necâşî, Kâinatın Serveri Efendimizin mektubunu hürmetle eline aldı, gözlerine sürdü ve öpüp başına koydu; sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, hemen tahtından indi, mütevazi bir eda ile yere oturdu. Sonra şehâdet getirerek Müslümanlığını açıkladı ve, "Eğer, yanına kadar gitmeye imkân bulsaydım, muhakkak giderdim!"505 dedi; bilâhare ilâve etti: "O, Ehli Kitap olan Yahudi ile Nasranîlerin, geleceğini bekleyip durdukları Ümmî Peygamber'dir. Musa Peygamber 'Merkebe biner.' diyerek İsa Peygamber'in geleceğini müjdelediği gibi, İsa Peygamber de 'Deveye biner.' diyerek Muhammed Peygamber'in geleceğini öylece müjde vermiştir.506 Keşke şu saltana bedel Muhammedi Arabi'nin (a.s.m.) hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir."507</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Mektubun Bir Kutu İçine Konması</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Necâşî Ashame, daha sonra fil kemiğinden yapılmış bir kutu getirtip, Efendimizin mektubunu içine koydu ve, "Bu mektuplar, kendilerinde bulundukça Habeşlilerde hayır ve bereket eksilmeyecektir!"508 dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûli Ekrem Efendimizin bu mektubuna benzeyen bir mektubun, hâlen Şam'da bir şahsın elinde olduğundan bahsedilmektedir. Mezkûr şahıs, bu mektubu bir Habeş pazarından aldığını söylemiştir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Verilen bilgilere göre, mektup, takriben 23x33 ebadında bir deri üzerine kahverengi mürekkeple yazılmıştır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Mektubun 17. satırının sonunda yuvarlak mühür izi vardır. Bu mühür 2,5 cm. çapındadır ve aşağıdan yukarıya doğru "Muhammed" bir satır, "Resul" bir satır, "Allah" da bir satır olmak üzere üç satır halindedir.509</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">AMR B. ÂS'IN, NECÂŞÎDEN İSTEĞİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Kureyş'in siyaset dahîsi Amr b. As, o sırada Habeşistan'da bulunuyordu. Amr b. Ümeyye'nin Necâşînin huzuruna girip çıktığını gördü. Buna çok kızdığı gibi, fırsatını bulup Hz. Amr'ın vücudunu ortadan kaldırmayı bile tasarladı. Bu maksatla bir gün Necâşînin huzuruna çıktı. "Ey Hükümdar!.. Senin yanına birinin girip çıktığını görüyorum ki, o, bize düşman bir adamın elçisidir. Onu bana teslim et de öldüreyim!" diye konuştu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bu teklif, Necâşîyi fena hâlde kızdırıp hiddete getirdi. Elinin tersiyle Amr'ın burnuna kuvvetlice bir darbe indirdi. O anda Amr, burnunun kırıldığını zannetti!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Necâşî, daha sonra, "Sen, Musa Peygamber'e gelmiş olan Nâmusu Ekber'in [Cebrail] kendisine vahiy getirdiği bir zâtın elçisini öldürmek için sana vermemi istiyorsun, öyle mi?" diye hiddetli hiddetli konuştu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Amr, "Ey Hükümdar!.." dedi, "Gerçekten o, bir peygamber midir?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Necâşî şu cevabı verdi:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Yazıklar olsun sana ey Amr!.. Sen, benim sözüme kulak ver de ona hemen tâbi ol! Çünkü, yemin ederim ki, o, hak üzeredir ve kendisine karşı koyanları mağiûb edecektir; Musa Peygamber'in Firavuna ve ordusuna galebe çaldığı gibi!.."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Artık, Amr'ın hidâyete erme zamanı gelmişti. Necâşîye, "Sen, benim ona İslâmiyet üzere bey'atımı alır mısın?" diye teklifte bulundu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Necâşî, teklifini kabul etti. O da, Peygamberimiz nâmına Necâşîye, İslâmiyet üzere bîat etti. Fakat, bu îmanını arkadaşlarından gizli tuttu. Hicret'in 7. yılında Habeşistan'da İslâmiyetle şereflenen Amr b. As, bir sene sonra Hicret'in 8. senesinde Medine'ye gelip Hz. Resûlullah'ın huzurunda bu îmanını izhar edecektir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Necâşîsi Ashame, elçi Amr b. Ümeyye'ye bir mektup verdi. Mektupta, Hz. Resûlullah'ın isteklerini yerine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca, kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gelebileceğini açıkça ifade ediyordu.510</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">ÜMMÜ HABİBE'NİN PEYGAMBERİMİZE NİKÂHLANIŞI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ümmü Habibe (r.a.), Kureyş'in reisi Ebû Süfyan'ın kızı idi. Dininin gereklerini serbest yaşayabilmek için kocası Ubeydullah b. Cahş'la Mekke'den Habeşistan'a hicret etmişti. Ubeydullah, sonradan Hıristiyanlığa girdiği hâlde, o dininde sebat etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah ölünce dul kalmıştı. Bu esnada rüyasında, Ubeydullah'ın kendisine "Ey Ümmû'IMü'minîn!.." diye seslendiğini görmüştü. Bunu da, "Hz. Resûlullah'ın kendisiyle evleneceği" şeklinde te'vil etmişti.5"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bilindiği gibi, Arap kadınları, dengini bulmadıkça evlenmezlerdi. Hz. Ümmü Habibe de, gurbet diyarda dengini bulup evlenemediğinden zor durumda kalmıştı. Böyle, dini uğrunda vatanından uzak, akraba ve taallûkatından ayrı olarak kimsesiz kalan şerefli bir kadının taltifi, elbette gerekiyordu. Bunun için de Resûli Ekrem Efendimiz, sonunda onunla evlenmeye tâlib olmuştu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz bunu gerçekleştirmeyi Necâşîden istemişti. Necâşî de, Efendimizin bu arzusunu yerine getirip Hz. Ümmü Habibe'yi ona nikâh ettirdi.512</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">MÜSLÜMAN MUHACİRLERİN MEDİNE'YE GÖNDERİLİŞİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Resûlullah'ın, Hükümdar Ashame'den bir arzusu da, "Müslüman muhacirleri Medine'ye göndermesi"ydi. Ashame, bu isteği de yerine getirdi. Başlarında Hz. Cafer'in bulunduğu muhacirleri, gemilere bindirerek Medine'ye gönderdi.513</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">--------------------------------------------------------------------------------</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HERAKLİUS'UN İSLÂM'A DAVET EDİLMESİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">(Hicret 'in 7. senesi Muharrem ayı)</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûli Kibriya Efendimiz, ashabtan Dıhye b. Halife elKelbî'yi Rum Kayseri Heraklius'a, İslâm'a davet etmek üzere, aşağıdaki mektubu vererek gönderdi:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Bismillahirrahmânirrahîm!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Resûlullah yoluna tâbi olanlara selâm olsun! Hidâyet yoluna tâbi olanlara selâm olsun!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Bundan sonra (Ey Rûm milletinin büyüğü)!.. Seni, İslâm'a davet ediyorum! Müslüman ol ki, selâmette bulunasın. Müslüman ol ki, Allah, senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, yoksul çifçilerin, bütün tebaanın günahı senin boynunadır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ve siz, 'Ey Ehli Kitap!.. Bizimle sizin aranızda müsâvî bir kelimeye gelin, şöyle ki: Allah'tan başkasına ibâdet etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim. Eğer Kitap Ehlî bu kelimeden yüz çevirirlerse (o hâlde) şöyle deyin: 'Şâhid olun, biz gerçek Müslümanlarız.'" (Âli İmrân, 64)"514</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Dihye (r.a.), Rum Hükümdarı Heraklius'a Resûlullah'ın mübarek mektubunu kısa zamanda ulaştırdı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Mektup okunurken, hükümdarın alnında terler boncuk boncuktu. "Süleyman Peygamber'den sonra, ben böyle 'Bismillahirrahmânirrahîm!' diye başlayan bir mektup görmüş değilim!" dedikten sonra mektubu öpüp başına koydu. O anda hiçbir şey izhar etmedi; araştırıp soruşturmayı uygun buldu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">EBÛ SÜFYAN İLE HERAKLİUS KARŞI KARŞIYA</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Araştırıp soruşturma kararı veren Heraklius, etrafına, "Peygamber olduğunu söyleyen şu kişinin kavminden buralarda kimse yok mudur?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">O sırada ticaret münâsebetiyle, Ebû Süfyan, Kureyş'ten bazı adamlarla Şam'da bulunuyordu. Onu arkadaşlarıyla alıp, yine o sırada Şam'da bulunan Kayser'in huzuruna getirdiler. Hâdisenin geri kalan kısmını Ebû Süfyan şöyle anlatmıştır:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"HirakFin huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve tercüman vasıtasıyla, 'Peygamber olduğunu söyleyen bu zâta neseben en yakın hanginizdir?' diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">'"Neseben en yakınları benim!' dedim.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Beni önüne oturttular; arkadaşlarımı da arkama...</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">'"Bunlara söyle: Ben, peygamber olduğunu söyleyen o zât hakkında bu adamdan bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzib ediniz!'</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Vallahi, arkadaşlarım tarafından yalanımın öteye beriye yayılmasından korkmasaydim, Peygamber hakkında o zaman muhakkak yalan uydururdum!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Sonra da hükümdar ile Ebû Süfyan arasında sorulu cevaplı şu konuşma geçti:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Sizin içinizde, onun nesebi nasıldır?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"İçimizde onun nesebi pek büyüktür!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ecdadı içinde bir melik var mıdır?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hayır!.."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Peygamberlikten evvel, onu hiç yalanla ittiham ettiniz mi?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hayır!.."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ona kimler tâbi oluyor? Halkın ileri gelenleri mi. yoksa fakir kimseler mi?.."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Daha çok halkın zaîf ve fakirleri tâbi oluyor!" "Ona uyanlar artıyor mu, eksiliyor mu?" "Eksilmiyor; bilâkis allıyorlar!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Onlardan, onun dinine girdikten sonra, beğenmeyip dininden dönen var mı?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hayır, yoktur!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Kendisinin hiç sözünde durmadığı, ahdini bozduğu vâkî midir?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hayır, vâkî değildir. Ancak biz şimdi onunla çarpışmayı bir müddet için bırakarak muahede yapmış bulunuyoruz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz. Bu yoldaki ahdini bozmasından korkuyoruz!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">(Ebû Süfyan der ki:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Vallahi, verdiğim cevaplara bu sözden başka bir şey ilâve etmek imkânını bulamadım!")</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Onunla hiç harb ettiniz mi?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Evet, ettik."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Yaptığınız savaşlar nasıl neticelendi?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Harb talii aramızda nevbet nevbet olur. Bâzan o bize zarar verir, bâzan biz ona..."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Sizden, ondan önce peygamberlik iddiasında bulunmuş bir kimse var mıdır?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hayır, yoktur!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"O, size neler emrediyor?"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Yalnız bir Allah'a ibâdet etmeyi ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrediyor. Atalarımızın tapmış bulundukları şeylerden de bizi nehyediyor. Namaz kılmayı, doğru olmayı, kimsesiz fakirlere sadaka vermeyi, haram olan şeylerden sakınmayı, ahdinde durmayı, emaneti sahibine vermeyi, akrabalarla ilgilenmeyi ve onları görüp gözetmeyi emrediyor."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bütün bunlardan sonra, Heraklius, tercümanı vasıtasıyla Ebû Süfyan'a şöyle dedi:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Nesebini sordum; içinizden yüksek neseb sahibi olduğunu beyan ettin. Peygamberler de, zâten böyle, kavimlerinin en soyluları içinden seçilip gönderilirler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, babalan ve dedeleri içinde bir melik gelip gelmediğini sordum. Sen, 'Hayır, yok.' dedin. Eğer, babalarından, dedelerinden bir melik olsaydı, 'Bu da babalarının mülkünü geri isteyen bir kimsedir!' diye hükmederdim.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, peygamberlik iddiasında, ondan önce içinizde bulunanın olup olmadığını sordum. 'Hayır, yoktur.' diye cevap verdin. Eğer, ondan önce bu sözü söyleyen biri olsaydı, 'Bu da, belki kendisinden önce söylenmiş bulunan bir söze ittiba etmek istemiş bir kimsedir!' diye düşünürdüm.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, ona kimlerin tâbi olduklarını sordum. Sen, 'Ona tâbi olanlar halkın zatîleridir.' dedin. Peygamberlere tâbi olanlar da onlardır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, peygamberlik dâvasında bulunmadan evvel onun bir yalan söylemiş olup olmadığını sordum. Sen, 'Hayır.' dedin. Ben ise, kat'î olarak bilmekteyim ki, insanlara karşı yalan söylemeyi irtikâb etmemiş bir kimse Allah'a karşı da yalan söylemez.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, 'Onun dinine girdikten sonra, beğenmeyip dininden geri dönenler var mıdır?' diye sordum. Buna da, 'Hayır.' cevabını verdin. îman da böyledir. îmanın icabı olan iç ferahlık ve neşe kalbe karışıp kökleşince böyle olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Benim, 'Onlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?' soruma, sen, 'Artıyorlar.' cevabını verdin. îman keyfiyeti tamamlanıncaya kadar hep bu minval üzere gider.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, 'Onunla hiç savaştınız mı?' diye sordum. Sen, savaştığınızı, savaş neticesinin nöbet nöbet değiştiğini, bâzan onun size, bâzan da sizin ona zarar verdiğinizi söyledin. Zâten peygamberler de hep böyledir: Onlar belâlara uğratılırlar; ama, sonra da güzel ve makbul akıbet onların olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, 'O zât ahdini bozar mı?' diye sordum. Sen, 'Sözünde durmamazlık etmez.' dedin. Peygamberlerin hâli budur: Hiçbir zaman verdikleri sözde durmamazlık etmezler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, 'O size neler emrediyor?' diye sordum. Sen, 'Onun Allah Teâlâ'ya ibâdet etmeyi, O'na hiçbir şeyi eş ve ortak koşmamayı size emrettiğini v.s. dedin.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Bütün bu anlattıkların, peygamberlerin vasıflarıdır! Eğer o zât hakkında bu söylediklerinin hepsi doğru ise, şüphesiz, o bir peygamberdir! Zâten ben, bir peygamberin çıkacağını biliyordum; fakat sizden çıkacağını tahmin etmezdim!"515</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bu karşılıklı konuşmadan sonra da, Heraklius açıkça, "Eğer, onun yanına varabileceğimi bilebilsem, kendisiyle buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım; yanında olsaydım, hizmet ederek, ayaklarını yıkardım! Yemin ederek söylüyorum ki, onun mülkü, iktidarı şu ayaklarımın altında bulunan yerlere muhakkak gelip ulaşacaktır!"516 diye konuştu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bu sözlere muhatab olan Ebû Süfyan'ı, bir korku ve telâş sardı; dışarı fırlayıp, arkadaşlarına, "İbni Ebî Kebşe'nin işi gerçekten gittikçe büyüyor! Şu muhakkak ki, Benî Asfar Hükümdarı bile ondan korkmaktadır!"517 dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ebû Kebşe, putlara tapmaktan yüz çevirip Şi'ra'lUbur adındaki yıldıza tapan Huzaa Kabilesinden bir adamdı. Peygamberimizi de putlardan yüz çevirdiği için bu adama benzeterek ve ona nisbet ederek "ibni Ebî Kebşe" demekle, güya Peygamberimizin bu dedesine çektiğini ifade etmek istiyorlardı. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HERAKLÎUS'UN ÎMANI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Rum Hükümdarı Heraklius, artık beklenen peygamberin, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğu kesin kanaatine varmıştı. Kavmine, "Geliniz, ona tâbi olalım, dünya ve âhirette selâmete erelim!" dedi. Ancak, Heraklius'un bu daveti netice vermedi; hattâ, Rumların hiddetine sebep oldu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun üzerine Heraklius, îman ettiği hâlde dünya saltanatı için îmanını gizli tutmak yolunu tercih etti.518</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HZ. DIHYE'NİN, DAĞATIR'A GİTMESİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayatına son verilmekten ve saltanatının elinden alınmasından korkup îmanını izhar edemeyen Heraklius, Hz. Resûlullah'ın elçisi Dıhye'ye (r.a.), Hıristiyan âlimlerinin büyüklerinden biri olan Uskuf Dağatır'a gitmesini tavsiye etti; ayrıca, ona vermek üzere bir de mektup yazdı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Dihye (r.a.), mektubu alıp Heraklius'un yanından ayrıldı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Zaten, Peygamber Efendimiz de Dağatır'a bir mektup yazıp Hz. Dıhye'ye vermişti. Bu mektubunda Uskuf Dağatır'a şöyle hitab ediyordu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"îman edenlere selâm olsun!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hiç şüphesiz, Meryem oğlu İsa, Allah'ın pâk ve nezih Meryem'e ilka ettiği ruhu ve kelimesidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, Allah'a ve Allah tarafından bize indirilenlere, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub ve Esbat'a indirilenlere, Musa'ya ve İsa'ya verilmiş olanlara ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilenlere inanırım. Biz, onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırt etmeyiz, hepsinin peygamberliğine inanırız. Biz, Allah'a itaat eden Müslümanlarız!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Hidâyete tâbi olanlara selâm olsun!"519</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Dıhye, Dağatır'ın yanına vardı ve kendisini İslâmiyete davet etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Büyük Hıristiyan âlimi Dağatır, "Vallahi, senin sahibin, Allah tarafından gönderilmiş hak bir peygamberdir. Biz onun vasıflarını biliyoruz; ismini de kitaplarımızda yazılı bulmuşuz."520 diye konuştu; sonra îman ederek Müslüman oldu ve durumunun Resûli Ekrem Efendimize bildirilmesini Hz. Dıhye'ye tembihledi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Dağatır 'in Şehid Edilmesi</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Uskuf Dağatır, her pazar günü toplanan Hıristiyanlara kıssalar anlatıp nasihatlerde bulunduktan sonra, bir sonraki pazara kadar evine kapanırdı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Dıhye ile görüştükten sonraki pazar da Hıristiyanlar toplanıp onun çıkmasını beklediler. Ancak, Dağatır, hastalığını bahane ederek çıkmak istemedi. Hıristiyanlar, "Ya o çıkar ya da biz onun yanına gireriz! Şu Arap geleliden beri, biz senin vaziyetinden hoşlanmıyoruz!" diye haber gönderdiler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun üzerine Dağatır, odasına girdi. Üzerindeki siyah elbiseyi çıkarıp, bembeyaz bir elbise giydi. Sonra asasını eline alıp, kilisede toplanmış bulunan Hıristiyan halkın yanına vardı. Çekinmeden ve cesurca, "Ey Rum topluluğu!.. Bize, Ahmed Peygamber'den bir mektup geldi; bizi, Yüce Allah'a davet ediyor!" dedikten sonra, ilâve etti: "Ben, şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur; Ahmed de Allah'ın kulu ve Resulüdür!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Dağatır'ın Hz. Resûlullah'ın peygamberliğini böylesine pervasızca haykırışına, Rumlar, öldürücü darbelerle karşılık verdiler ve onu orada şehid ettiler.521</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Dıhye 'nin Medine 'ye Dönmesi</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bütün bu olup bitenlerden sonra Hz. Dıhye, Heraklius'un Peygamberimize yazdığı bir mektup ve birçok hediye ile Medine'ye doğru hareket etti. Ancak, yolda eşkıya tarafından yakalanıp, kıymetli hediyeler elinden alındı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Medine'ye varan Hz. Dıhye, Resûli Ekrem Efendimizin huzuruna çıktı; olup bitenleri ve yolda başından geçenleri anlattıktan sonra Heraklius'un mektubunu verdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Mektupta şunlar yazılı idi:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"İsa'nın müjdelemiş olduğu Allah'ın Resulü Muhammed'e, Rum hükümdarı Kayser tarafındandır!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Elçin, mektubunla bana geldi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Şehâdet ederim ki, sen, Allah'ın Resulüsün! Biz, seni zâten yanımızdaki İncil'de yazılı bulmuştuk: İsa b. Meryem, seni müjdelemişti!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Rumları, sana îmana davet ettimse de yanaşmadılar, kaçındılar. Onlar beni dinleselerdi kendileri için şüphesiz hayırlı olurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Ben, senin yanında bulunup sana hizmet etmeyi, senin ayaklarını yıkamayı ne kadar arzu ederdim!"522</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Mektup okunup bitince, Resûli Kibriya Efendimiz, "Mektubum yanlarında bulundukça, onların saltanatı devam edecektir!" buyurdu.521</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HERAKLİUS'UN MEKTUBU SAKLAMASI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûli Ekrem'in elçisi ve davetini son derece güzel karşılayan Rum Hükümdarı Heraklius, kendisine gelen İslâm'a davet mektubunu da atlas bir ipeğe sararak, derin saygısının bir tezahürü olarak altın bir borunun içine koyup sakladı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Rum hükümdarları katında nesilden nesile intikal edegelen bu mübarek mektubu, Alfons b. Ferdinand'm Tuleytula üzerine yürüyüp Endülüs beldelerinden birçok yeri eline geçirdiği tarihe kadar (H: 464) onun yanında bulunuyordu. Ondan da torununa intikal etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Aynı mektubu, Avrupa kralı yanında gördüğünü Seyfüddin Kılıç da ifade etmektedir. Avrupa kralının kendisine şöyle dediğinden de bahseder:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Bu, Peygamberinizin, atam Kayser'e göndermiş olduğu mektubudur. Biz, onu bugüne kadar elden ele tevarüs etmekten geri kalmadık. Bize atalarımızdan ve babalarımızdan tavsiye edilmişti ki: Bu mektup yanımızda bulunduğu müddetçe, saltanat bizde kalacaktır! Bu sebeple ona son derece hürmet göstermekte ve muhafazasına dikkat etmekteyiz. Saltanamızın devam edip gitmesi için de, onun yanımızda bulunduğunu Hıristiyanlardan saklı tutmaktayız."524</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">--------------------------------------------------------------------------------</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">504 Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 3, s. 71; Halebî,Insanû'lUyûn, c. 3, s. 293.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">505 İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 258.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">506 Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 159.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">507 İbni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 2, s. 71; Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 3, s. 294.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">508 ibni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 258; Halebî, A.g.e., c. 3, s. 293.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">509 Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, islâm Peygamberi, c. 1, s. 201.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">510Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 2, s. 7172.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">511ibni Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 97.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">512 ibni Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 9798.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">513 ibni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 259; Taberî, Tarih, c. 3, s. 8990</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">514 Ahmed ibni Hanbel, Müsned, c. 1, s. 263; Taberî, Tarih, c. 3, s. 87; ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 3, s. 71; Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 3, s. 287.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">515 Ahmed İbni Hanbel, Müsned, c. 1, s. 262263; Buharî, Sahih, c. 4, s. 34;Müslim, Sahih, c. 3, s. 1395.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">516 Ahmed İbni Hanbel, A.g.e., c. 1, s. 263; Buharî, A.g.e., c. 4, s. 4; Müslim,A.g.e., c. 3, s. 1395.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">517Ahmed İbni Hanbel, A.g.e., c. 1, s. 263.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">518 İbni Kesir, Sîre, c. 3, s. 504; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbal, s. 150.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">519 Ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 276.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">520 Ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 504.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">521 ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 504.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">524 Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 3, s. 289.</span></span></strong></p><p> <strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p> <strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13594, member: 3"] [B][SIZE=3][FONT=Arial] NECÂŞÎNİN İSLÂM'A DAVET EDİLMESİ Hicret'in 7. senesi, Muharrem ayı idi. Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr b. Ümeyye'yi, eline şu mektubu vererek Habeş Necâşîsi Ashame'ye gönderdi. "Bismillahirrahmânirrahîm! "Allah Resulü Muhammed'den, Habeş Meliki Necâşîye!.. "Ey Melik!.. Müslüman olmanı dilerim! "Ben, senin nâmına, Lâ ilahe İllâ Hû, Melik, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü'min, Müheymin (sıfatlarını hâiz) olan Allah'a hamdü sena ederim. "Ve şehâdet ederim ki, Meryem'in oğlu İsa, Allah'ın kulu ve kelimesidir. Allah, o kelimeyi—ki İsa'ya vücut veren, "Kün!" hitabıdır—ve o ruhu çok temiz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem'e nefhetti. Bu suretle Meryem, İsa'ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsa'yı yarattı— Nasıl ki, Adem'i de Allah, kudret eliyle (ve bir mucize olarak) yaratmıştır. "Ey Melik!.. Seni, eşi, ortağı olmayan tek bir Allah'a îmana ve O'na ibâdete, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya davet ediyorum. Çünkü, ben, Allah'ın bunları tebliğe memur elçisiyim. Seni ve halkını, Azîz ve Celîl olan Allah'a (îmana) davet ediyorum. "Şimdi ben size (İslâm umdelerini) tebliğ ettim ve nasihatte bulundum; siz de nasihatimi kabul ediniz. "Selâm, hidâyete tâbi olanlara olsun!"504 Medine'den Habeşistan'a gitmek üzere yola çıkan elçi Amr, ayrıca şu vazifeleri de yerine getirecekti: Daha evvel oraya hicret etmiş bulunan Müslümanları Medine'ye göndermesini Necâşîden istemek, Müslüman muhacirler arasında bulunan dul hanım Hz.Ümmü Habibe'nin Pej/gamberimize nikâhlanmasını Necâşîden taleb etmek... Habeşistan'a varan elçi Amr (r.a.), Necâşîye, Peygamber Efendimizin mübarek mektubunu takdim etti. Necâşî, Kâinatın Serveri Efendimizin mektubunu hürmetle eline aldı, gözlerine sürdü ve öpüp başına koydu; sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, hemen tahtından indi, mütevazi bir eda ile yere oturdu. Sonra şehâdet getirerek Müslümanlığını açıkladı ve, "Eğer, yanına kadar gitmeye imkân bulsaydım, muhakkak giderdim!"505 dedi; bilâhare ilâve etti: "O, Ehli Kitap olan Yahudi ile Nasranîlerin, geleceğini bekleyip durdukları Ümmî Peygamber'dir. Musa Peygamber 'Merkebe biner.' diyerek İsa Peygamber'in geleceğini müjdelediği gibi, İsa Peygamber de 'Deveye biner.' diyerek Muhammed Peygamber'in geleceğini öylece müjde vermiştir.506 Keşke şu saltana bedel Muhammedi Arabi'nin (a.s.m.) hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir."507 Mektubun Bir Kutu İçine Konması Necâşî Ashame, daha sonra fil kemiğinden yapılmış bir kutu getirtip, Efendimizin mektubunu içine koydu ve, "Bu mektuplar, kendilerinde bulundukça Habeşlilerde hayır ve bereket eksilmeyecektir!"508 dedi. Resûli Ekrem Efendimizin bu mektubuna benzeyen bir mektubun, hâlen Şam'da bir şahsın elinde olduğundan bahsedilmektedir. Mezkûr şahıs, bu mektubu bir Habeş pazarından aldığını söylemiştir. Verilen bilgilere göre, mektup, takriben 23x33 ebadında bir deri üzerine kahverengi mürekkeple yazılmıştır. Mektubun 17. satırının sonunda yuvarlak mühür izi vardır. Bu mühür 2,5 cm. çapındadır ve aşağıdan yukarıya doğru "Muhammed" bir satır, "Resul" bir satır, "Allah" da bir satır olmak üzere üç satır halindedir.509 AMR B. ÂS'IN, NECÂŞÎDEN İSTEĞİ Kureyş'in siyaset dahîsi Amr b. As, o sırada Habeşistan'da bulunuyordu. Amr b. Ümeyye'nin Necâşînin huzuruna girip çıktığını gördü. Buna çok kızdığı gibi, fırsatını bulup Hz. Amr'ın vücudunu ortadan kaldırmayı bile tasarladı. Bu maksatla bir gün Necâşînin huzuruna çıktı. "Ey Hükümdar!.. Senin yanına birinin girip çıktığını görüyorum ki, o, bize düşman bir adamın elçisidir. Onu bana teslim et de öldüreyim!" diye konuştu. Bu teklif, Necâşîyi fena hâlde kızdırıp hiddete getirdi. Elinin tersiyle Amr'ın burnuna kuvvetlice bir darbe indirdi. O anda Amr, burnunun kırıldığını zannetti! Necâşî, daha sonra, "Sen, Musa Peygamber'e gelmiş olan Nâmusu Ekber'in [Cebrail] kendisine vahiy getirdiği bir zâtın elçisini öldürmek için sana vermemi istiyorsun, öyle mi?" diye hiddetli hiddetli konuştu. Amr, "Ey Hükümdar!.." dedi, "Gerçekten o, bir peygamber midir?" Necâşî şu cevabı verdi: "Yazıklar olsun sana ey Amr!.. Sen, benim sözüme kulak ver de ona hemen tâbi ol! Çünkü, yemin ederim ki, o, hak üzeredir ve kendisine karşı koyanları mağiûb edecektir; Musa Peygamber'in Firavuna ve ordusuna galebe çaldığı gibi!.." Artık, Amr'ın hidâyete erme zamanı gelmişti. Necâşîye, "Sen, benim ona İslâmiyet üzere bey'atımı alır mısın?" diye teklifte bulundu. Necâşî, teklifini kabul etti. O da, Peygamberimiz nâmına Necâşîye, İslâmiyet üzere bîat etti. Fakat, bu îmanını arkadaşlarından gizli tuttu. Hicret'in 7. yılında Habeşistan'da İslâmiyetle şereflenen Amr b. As, bir sene sonra Hicret'in 8. senesinde Medine'ye gelip Hz. Resûlullah'ın huzurunda bu îmanını izhar edecektir. Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Necâşîsi Ashame, elçi Amr b. Ümeyye'ye bir mektup verdi. Mektupta, Hz. Resûlullah'ın isteklerini yerine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca, kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gelebileceğini açıkça ifade ediyordu.510 ÜMMÜ HABİBE'NİN PEYGAMBERİMİZE NİKÂHLANIŞI Ümmü Habibe (r.a.), Kureyş'in reisi Ebû Süfyan'ın kızı idi. Dininin gereklerini serbest yaşayabilmek için kocası Ubeydullah b. Cahş'la Mekke'den Habeşistan'a hicret etmişti. Ubeydullah, sonradan Hıristiyanlığa girdiği hâlde, o dininde sebat etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah ölünce dul kalmıştı. Bu esnada rüyasında, Ubeydullah'ın kendisine "Ey Ümmû'IMü'minîn!.." diye seslendiğini görmüştü. Bunu da, "Hz. Resûlullah'ın kendisiyle evleneceği" şeklinde te'vil etmişti.5" Bilindiği gibi, Arap kadınları, dengini bulmadıkça evlenmezlerdi. Hz. Ümmü Habibe de, gurbet diyarda dengini bulup evlenemediğinden zor durumda kalmıştı. Böyle, dini uğrunda vatanından uzak, akraba ve taallûkatından ayrı olarak kimsesiz kalan şerefli bir kadının taltifi, elbette gerekiyordu. Bunun için de Resûli Ekrem Efendimiz, sonunda onunla evlenmeye tâlib olmuştu. Peygamber Efendimiz bunu gerçekleştirmeyi Necâşîden istemişti. Necâşî de, Efendimizin bu arzusunu yerine getirip Hz. Ümmü Habibe'yi ona nikâh ettirdi.512 MÜSLÜMAN MUHACİRLERİN MEDİNE'YE GÖNDERİLİŞİ Hz. Resûlullah'ın, Hükümdar Ashame'den bir arzusu da, "Müslüman muhacirleri Medine'ye göndermesi"ydi. Ashame, bu isteği de yerine getirdi. Başlarında Hz. Cafer'in bulunduğu muhacirleri, gemilere bindirerek Medine'ye gönderdi.513 -------------------------------------------------------------------------------- HERAKLİUS'UN İSLÂM'A DAVET EDİLMESİ (Hicret 'in 7. senesi Muharrem ayı) Resûli Kibriya Efendimiz, ashabtan Dıhye b. Halife elKelbî'yi Rum Kayseri Heraklius'a, İslâm'a davet etmek üzere, aşağıdaki mektubu vererek gönderdi: "Bismillahirrahmânirrahîm! "Resûlullah yoluna tâbi olanlara selâm olsun! Hidâyet yoluna tâbi olanlara selâm olsun! "Bundan sonra (Ey Rûm milletinin büyüğü)!.. Seni, İslâm'a davet ediyorum! Müslüman ol ki, selâmette bulunasın. Müslüman ol ki, Allah, senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, yoksul çifçilerin, bütün tebaanın günahı senin boynunadır. "Ve siz, 'Ey Ehli Kitap!.. Bizimle sizin aranızda müsâvî bir kelimeye gelin, şöyle ki: Allah'tan başkasına ibâdet etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim. Eğer Kitap Ehlî bu kelimeden yüz çevirirlerse (o hâlde) şöyle deyin: 'Şâhid olun, biz gerçek Müslümanlarız.'" (Âli İmrân, 64)"514 Dihye (r.a.), Rum Hükümdarı Heraklius'a Resûlullah'ın mübarek mektubunu kısa zamanda ulaştırdı. Mektup okunurken, hükümdarın alnında terler boncuk boncuktu. "Süleyman Peygamber'den sonra, ben böyle 'Bismillahirrahmânirrahîm!' diye başlayan bir mektup görmüş değilim!" dedikten sonra mektubu öpüp başına koydu. O anda hiçbir şey izhar etmedi; araştırıp soruşturmayı uygun buldu. EBÛ SÜFYAN İLE HERAKLİUS KARŞI KARŞIYA Araştırıp soruşturma kararı veren Heraklius, etrafına, "Peygamber olduğunu söyleyen şu kişinin kavminden buralarda kimse yok mudur?" diye sordu. O sırada ticaret münâsebetiyle, Ebû Süfyan, Kureyş'ten bazı adamlarla Şam'da bulunuyordu. Onu arkadaşlarıyla alıp, yine o sırada Şam'da bulunan Kayser'in huzuruna getirdiler. Hâdisenin geri kalan kısmını Ebû Süfyan şöyle anlatmıştır: "HirakFin huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve tercüman vasıtasıyla, 'Peygamber olduğunu söyleyen bu zâta neseben en yakın hanginizdir?' diye sordu. '"Neseben en yakınları benim!' dedim. "Beni önüne oturttular; arkadaşlarımı da arkama... '"Bunlara söyle: Ben, peygamber olduğunu söyleyen o zât hakkında bu adamdan bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzib ediniz!' "Vallahi, arkadaşlarım tarafından yalanımın öteye beriye yayılmasından korkmasaydim, Peygamber hakkında o zaman muhakkak yalan uydururdum!" Sonra da hükümdar ile Ebû Süfyan arasında sorulu cevaplı şu konuşma geçti: "Sizin içinizde, onun nesebi nasıldır?" "İçimizde onun nesebi pek büyüktür!" "Ecdadı içinde bir melik var mıdır?" "Hayır!.." "Peygamberlikten evvel, onu hiç yalanla ittiham ettiniz mi?" "Hayır!.." "Ona kimler tâbi oluyor? Halkın ileri gelenleri mi. yoksa fakir kimseler mi?.." "Daha çok halkın zaîf ve fakirleri tâbi oluyor!" "Ona uyanlar artıyor mu, eksiliyor mu?" "Eksilmiyor; bilâkis allıyorlar!" "Onlardan, onun dinine girdikten sonra, beğenmeyip dininden dönen var mı?" "Hayır, yoktur!" "Kendisinin hiç sözünde durmadığı, ahdini bozduğu vâkî midir?" "Hayır, vâkî değildir. Ancak biz şimdi onunla çarpışmayı bir müddet için bırakarak muahede yapmış bulunuyoruz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz. Bu yoldaki ahdini bozmasından korkuyoruz!" (Ebû Süfyan der ki: "Vallahi, verdiğim cevaplara bu sözden başka bir şey ilâve etmek imkânını bulamadım!") "Onunla hiç harb ettiniz mi?" "Evet, ettik." "Yaptığınız savaşlar nasıl neticelendi?" "Harb talii aramızda nevbet nevbet olur. Bâzan o bize zarar verir, bâzan biz ona..." "Sizden, ondan önce peygamberlik iddiasında bulunmuş bir kimse var mıdır?" "Hayır, yoktur!" "O, size neler emrediyor?" "Yalnız bir Allah'a ibâdet etmeyi ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrediyor. Atalarımızın tapmış bulundukları şeylerden de bizi nehyediyor. Namaz kılmayı, doğru olmayı, kimsesiz fakirlere sadaka vermeyi, haram olan şeylerden sakınmayı, ahdinde durmayı, emaneti sahibine vermeyi, akrabalarla ilgilenmeyi ve onları görüp gözetmeyi emrediyor." Bütün bunlardan sonra, Heraklius, tercümanı vasıtasıyla Ebû Süfyan'a şöyle dedi: "Nesebini sordum; içinizden yüksek neseb sahibi olduğunu beyan ettin. Peygamberler de, zâten böyle, kavimlerinin en soyluları içinden seçilip gönderilirler. "Ben, babalan ve dedeleri içinde bir melik gelip gelmediğini sordum. Sen, 'Hayır, yok.' dedin. Eğer, babalarından, dedelerinden bir melik olsaydı, 'Bu da babalarının mülkünü geri isteyen bir kimsedir!' diye hükmederdim. "Ben, peygamberlik iddiasında, ondan önce içinizde bulunanın olup olmadığını sordum. 'Hayır, yoktur.' diye cevap verdin. Eğer, ondan önce bu sözü söyleyen biri olsaydı, 'Bu da, belki kendisinden önce söylenmiş bulunan bir söze ittiba etmek istemiş bir kimsedir!' diye düşünürdüm. "Ben, ona kimlerin tâbi olduklarını sordum. Sen, 'Ona tâbi olanlar halkın zatîleridir.' dedin. Peygamberlere tâbi olanlar da onlardır. "Ben, peygamberlik dâvasında bulunmadan evvel onun bir yalan söylemiş olup olmadığını sordum. Sen, 'Hayır.' dedin. Ben ise, kat'î olarak bilmekteyim ki, insanlara karşı yalan söylemeyi irtikâb etmemiş bir kimse Allah'a karşı da yalan söylemez. "Ben, 'Onun dinine girdikten sonra, beğenmeyip dininden geri dönenler var mıdır?' diye sordum. Buna da, 'Hayır.' cevabını verdin. îman da böyledir. îmanın icabı olan iç ferahlık ve neşe kalbe karışıp kökleşince böyle olur. "Benim, 'Onlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?' soruma, sen, 'Artıyorlar.' cevabını verdin. îman keyfiyeti tamamlanıncaya kadar hep bu minval üzere gider. "Ben, 'Onunla hiç savaştınız mı?' diye sordum. Sen, savaştığınızı, savaş neticesinin nöbet nöbet değiştiğini, bâzan onun size, bâzan da sizin ona zarar verdiğinizi söyledin. Zâten peygamberler de hep böyledir: Onlar belâlara uğratılırlar; ama, sonra da güzel ve makbul akıbet onların olur. "Ben, 'O zât ahdini bozar mı?' diye sordum. Sen, 'Sözünde durmamazlık etmez.' dedin. Peygamberlerin hâli budur: Hiçbir zaman verdikleri sözde durmamazlık etmezler. "Ben, 'O size neler emrediyor?' diye sordum. Sen, 'Onun Allah Teâlâ'ya ibâdet etmeyi, O'na hiçbir şeyi eş ve ortak koşmamayı size emrettiğini v.s. dedin. "Bütün bu anlattıkların, peygamberlerin vasıflarıdır! Eğer o zât hakkında bu söylediklerinin hepsi doğru ise, şüphesiz, o bir peygamberdir! Zâten ben, bir peygamberin çıkacağını biliyordum; fakat sizden çıkacağını tahmin etmezdim!"515 Bu karşılıklı konuşmadan sonra da, Heraklius açıkça, "Eğer, onun yanına varabileceğimi bilebilsem, kendisiyle buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım; yanında olsaydım, hizmet ederek, ayaklarını yıkardım! Yemin ederek söylüyorum ki, onun mülkü, iktidarı şu ayaklarımın altında bulunan yerlere muhakkak gelip ulaşacaktır!"516 diye konuştu. Bu sözlere muhatab olan Ebû Süfyan'ı, bir korku ve telâş sardı; dışarı fırlayıp, arkadaşlarına, "İbni Ebî Kebşe'nin işi gerçekten gittikçe büyüyor! Şu muhakkak ki, Benî Asfar Hükümdarı bile ondan korkmaktadır!"517 dedi. Ebû Kebşe, putlara tapmaktan yüz çevirip Şi'ra'lUbur adındaki yıldıza tapan Huzaa Kabilesinden bir adamdı. Peygamberimizi de putlardan yüz çevirdiği için bu adama benzeterek ve ona nisbet ederek "ibni Ebî Kebşe" demekle, güya Peygamberimizin bu dedesine çektiğini ifade etmek istiyorlardı. HERAKLÎUS'UN ÎMANI Rum Hükümdarı Heraklius, artık beklenen peygamberin, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğu kesin kanaatine varmıştı. Kavmine, "Geliniz, ona tâbi olalım, dünya ve âhirette selâmete erelim!" dedi. Ancak, Heraklius'un bu daveti netice vermedi; hattâ, Rumların hiddetine sebep oldu. Bunun üzerine Heraklius, îman ettiği hâlde dünya saltanatı için îmanını gizli tutmak yolunu tercih etti.518 HZ. DIHYE'NİN, DAĞATIR'A GİTMESİ Hayatına son verilmekten ve saltanatının elinden alınmasından korkup îmanını izhar edemeyen Heraklius, Hz. Resûlullah'ın elçisi Dıhye'ye (r.a.), Hıristiyan âlimlerinin büyüklerinden biri olan Uskuf Dağatır'a gitmesini tavsiye etti; ayrıca, ona vermek üzere bir de mektup yazdı. Dihye (r.a.), mektubu alıp Heraklius'un yanından ayrıldı. Zaten, Peygamber Efendimiz de Dağatır'a bir mektup yazıp Hz. Dıhye'ye vermişti. Bu mektubunda Uskuf Dağatır'a şöyle hitab ediyordu: "îman edenlere selâm olsun! "Hiç şüphesiz, Meryem oğlu İsa, Allah'ın pâk ve nezih Meryem'e ilka ettiği ruhu ve kelimesidir. "Ben, Allah'a ve Allah tarafından bize indirilenlere, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub ve Esbat'a indirilenlere, Musa'ya ve İsa'ya verilmiş olanlara ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilenlere inanırım. Biz, onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırt etmeyiz, hepsinin peygamberliğine inanırız. Biz, Allah'a itaat eden Müslümanlarız! "Hidâyete tâbi olanlara selâm olsun!"519 Hz. Dıhye, Dağatır'ın yanına vardı ve kendisini İslâmiyete davet etti. Büyük Hıristiyan âlimi Dağatır, "Vallahi, senin sahibin, Allah tarafından gönderilmiş hak bir peygamberdir. Biz onun vasıflarını biliyoruz; ismini de kitaplarımızda yazılı bulmuşuz."520 diye konuştu; sonra îman ederek Müslüman oldu ve durumunun Resûli Ekrem Efendimize bildirilmesini Hz. Dıhye'ye tembihledi. Dağatır 'in Şehid Edilmesi Uskuf Dağatır, her pazar günü toplanan Hıristiyanlara kıssalar anlatıp nasihatlerde bulunduktan sonra, bir sonraki pazara kadar evine kapanırdı. Hz. Dıhye ile görüştükten sonraki pazar da Hıristiyanlar toplanıp onun çıkmasını beklediler. Ancak, Dağatır, hastalığını bahane ederek çıkmak istemedi. Hıristiyanlar, "Ya o çıkar ya da biz onun yanına gireriz! Şu Arap geleliden beri, biz senin vaziyetinden hoşlanmıyoruz!" diye haber gönderdiler. Bunun üzerine Dağatır, odasına girdi. Üzerindeki siyah elbiseyi çıkarıp, bembeyaz bir elbise giydi. Sonra asasını eline alıp, kilisede toplanmış bulunan Hıristiyan halkın yanına vardı. Çekinmeden ve cesurca, "Ey Rum topluluğu!.. Bize, Ahmed Peygamber'den bir mektup geldi; bizi, Yüce Allah'a davet ediyor!" dedikten sonra, ilâve etti: "Ben, şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur; Ahmed de Allah'ın kulu ve Resulüdür!" Dağatır'ın Hz. Resûlullah'ın peygamberliğini böylesine pervasızca haykırışına, Rumlar, öldürücü darbelerle karşılık verdiler ve onu orada şehid ettiler.521 Hz. Dıhye 'nin Medine 'ye Dönmesi Bütün bu olup bitenlerden sonra Hz. Dıhye, Heraklius'un Peygamberimize yazdığı bir mektup ve birçok hediye ile Medine'ye doğru hareket etti. Ancak, yolda eşkıya tarafından yakalanıp, kıymetli hediyeler elinden alındı. Medine'ye varan Hz. Dıhye, Resûli Ekrem Efendimizin huzuruna çıktı; olup bitenleri ve yolda başından geçenleri anlattıktan sonra Heraklius'un mektubunu verdi. Mektupta şunlar yazılı idi: "İsa'nın müjdelemiş olduğu Allah'ın Resulü Muhammed'e, Rum hükümdarı Kayser tarafındandır! "Elçin, mektubunla bana geldi. "Şehâdet ederim ki, sen, Allah'ın Resulüsün! Biz, seni zâten yanımızdaki İncil'de yazılı bulmuştuk: İsa b. Meryem, seni müjdelemişti! "Rumları, sana îmana davet ettimse de yanaşmadılar, kaçındılar. Onlar beni dinleselerdi kendileri için şüphesiz hayırlı olurdu. "Ben, senin yanında bulunup sana hizmet etmeyi, senin ayaklarını yıkamayı ne kadar arzu ederdim!"522 Mektup okunup bitince, Resûli Kibriya Efendimiz, "Mektubum yanlarında bulundukça, onların saltanatı devam edecektir!" buyurdu.521 HERAKLİUS'UN MEKTUBU SAKLAMASI Resûli Ekrem'in elçisi ve davetini son derece güzel karşılayan Rum Hükümdarı Heraklius, kendisine gelen İslâm'a davet mektubunu da atlas bir ipeğe sararak, derin saygısının bir tezahürü olarak altın bir borunun içine koyup sakladı. Rum hükümdarları katında nesilden nesile intikal edegelen bu mübarek mektubu, Alfons b. Ferdinand'm Tuleytula üzerine yürüyüp Endülüs beldelerinden birçok yeri eline geçirdiği tarihe kadar (H: 464) onun yanında bulunuyordu. Ondan da torununa intikal etti. Aynı mektubu, Avrupa kralı yanında gördüğünü Seyfüddin Kılıç da ifade etmektedir. Avrupa kralının kendisine şöyle dediğinden de bahseder: "Bu, Peygamberinizin, atam Kayser'e göndermiş olduğu mektubudur. Biz, onu bugüne kadar elden ele tevarüs etmekten geri kalmadık. Bize atalarımızdan ve babalarımızdan tavsiye edilmişti ki: Bu mektup yanımızda bulunduğu müddetçe, saltanat bizde kalacaktır! Bu sebeple ona son derece hürmet göstermekte ve muhafazasına dikkat etmekteyiz. Saltanamızın devam edip gitmesi için de, onun yanımızda bulunduğunu Hıristiyanlardan saklı tutmaktayız."524 -------------------------------------------------------------------------------- 504 Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 3, s. 71; Halebî,Insanû'lUyûn, c. 3, s. 293. 505 İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 258. 506 Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 159. 507 İbni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 2, s. 71; Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 3, s. 294. 508 ibni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 258; Halebî, A.g.e., c. 3, s. 293. 509 Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, islâm Peygamberi, c. 1, s. 201. 510Taberî, Tarih, c. 3, s. 89; ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 2, s. 7172. 511ibni Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 97. 512 ibni Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 9798. 513 ibni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 259; Taberî, Tarih, c. 3, s. 8990 514 Ahmed ibni Hanbel, Müsned, c. 1, s. 263; Taberî, Tarih, c. 3, s. 87; ibni Kayyim, Zâdû'lMaad, c. 3, s. 71; Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 3, s. 287. 515 Ahmed İbni Hanbel, Müsned, c. 1, s. 262263; Buharî, Sahih, c. 4, s. 34;Müslim, Sahih, c. 3, s. 1395. 516 Ahmed İbni Hanbel, A.g.e., c. 1, s. 263; Buharî, A.g.e., c. 4, s. 4; Müslim,A.g.e., c. 3, s. 1395. 517Ahmed İbni Hanbel, A.g.e., c. 1, s. 263. 518 İbni Kesir, Sîre, c. 3, s. 504; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbal, s. 150. 519 Ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 276. 520 Ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 504. 521 ibni Kesir, A.g.e., c. 3, s. 504. 524 Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 3, s. 289. [/FONT][/SIZE][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Necaşi ve Heraklus'un İslam'a Davet Edilmesi.
Üst
Alt