Mutlak.

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
MUTLAK:

Kayıtsız, şartsız. Teklik, çokluk veya herhangi bir vasıf ile kayıtlı olmayan, delâlet ettiği (gösterdiği) fertlerden (şeylerden) her hangi birini ifâde eden lafız (söz).
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: "... Köle âzâd etmektir." (Beled sûresi: 13) (Âyet-i kerîmedeki "köle" sözü mutlaktır. Çünkü müslim veya gayr-i müslim, teklik veya çokluk gibi herhangi bir şey ile kaydlanmamıştır. Yeminini bozan kims enin keffârete gücü yetiyorsa, herhangi bir köle veya câriye âzâd eder, hürriyetine kavuşturur. Yâhut zekât alması câiz olan erkek veya kadın on fakiri bir gün sabahlı akşamlı olmak üzere iki defâ doyurur veya on fakire bu değerde kumaş, havlu, mendil, çorap, çamaşır gibi bir şey verir. Bu üçünden birini yapmayan fakir, üç gün ardarda oruç tutar. (İbn-i Âbidîn)

Mutlak Adâlet:
Bir şeyi yerli yerine koymak. Kendi mülkünde olanı kullanmak. (Bkz. Adâlet)
Âlemleri yaratan Allahü teâlâ hâkimler hâkimi, her şeyin asıl sâhibi ve tek hâlıkı (yaratıcısı)dır. Allahü teâlâ mutlak adâlet sâhibidir. Onun için insanlara gönderdiği en son ve en kâmil (üstün ve eksiksiz) dinde mutlak adâlet vardır. (Harputlu İshâk Efendi)

Mutlak Fenâ:
Allahü teâlâdan başka her şeyin kalbden çıkıp, isimlerinin bile unutulması. (Bkz. Fenâ)
Mutlak fenâ hâsıl olmadıkça, Hakk'ın şühûdü (yâni Allahü teâlânın kalbe tecellîsi) mümkün değildir. (Ahmed Fârûkî)
Sonsuz kavuşmak ve devamlı huzur ancak mutlak fenâdan sonra Bekâ-billah ile şereflenen kimseye nasîb olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Allahü teâlâdan başka şeylere köle olmaktan büsbütün kurtulabilmek için, mutlak fenâya kavuşmak lâzımdır. (İmâm-ı Rabbânî)

Mutlak Müctehîd:
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan hükümleri ve mes'eleleri, açık olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. Ehl-i sünnetin ameldeki mezheb imâmlarından her biri. (Bkz. Müctehîd)
Fıkıh âlimleri yedi tabaka, yedi derecedir. En yüksek derecesi dinde müctehid olanlardır. Bunlara mutlak müctehîd denir. Dört mezheb imâmları mutlak müctehîdlerdir. (Kemâlpaşazâde Ahmed bin Süleymân Efendi)

Mutlak Nezr:
Şarta bağlı olmayan adak. (Bkz. Nezr)
Allahü teâlâ için bir sene oruç tutacağım demek mutlak nezr olup, bunu söylerken kasd (niyyet) etmese de, söz arasında dilinden çıksa bile, yapması vâcibtir. Çünkü, talâkta (boşamada) ve adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddî istiyerek söylemek gibidir. Hattâ; "Allahü teâlâ için bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun" diyeceği yerde; "Bir ay oruç tutmak" diye ağzından çıksa, bir ay tutması lâzım olur. (Alâüddîn Haskefî)

Mutlak Su:
Yaratıldıkları hâl (durum) üzere bulunan sular. (Bkz. Mâ-i Mutlak)
Yağmur, kar, deniz, göl, kuyu ve ırmak suları mutlak sular olup, hem temiz hem de temizleyicidir. İçilir, abdest ve gusl alınır. (İbn-i Âbidîn)

Mutlak Vilâyet:
Evliyâlık.
Vilâyet, husûsî veya umûmî olur. Umûmî vilâyet, mutlak vilâyettir. Vilâyet-i hâssa (husûsî vilâyet) de vilâyet-i Muhammedîdir ki, tam fenâ ve ekmel (en olgun)bekâdır. Bunda nefs, râdî ve mardîdir. (İmâm-ı Rabbânî)

Mutlak Zuhûr:
Bir kayda bağlı olmayan zuhûr, akis. Bir şeyin bir başka şeyde görünmesi meselâ insanın aynada, Hakk'ın, velînin kalb aynasında tecellî etmesi böyledir.
 
Üst Alt