- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
MÜSTE'MİN:
Eman dileyen, sığınan.
Kendi memleketinden başka bir devletin topraklarına izinle giren kimse.
Müste'min Kâfir:
Müslüman bir memlekete onların izni ile giren müslüman olmayan kimse.
Dâr-ül-İslâm'a (İslâm ülkesine) müste'min olarak gelen bir kâfir, burada yaşamakta olan bir zımmî gibi, yâni gayr-i müslim vatandaş gibi korkusuz yaşar.
Onun haklarına mâlik olur. Müste'mine veya zımmîye olan borcunu ödemeyen müslüman hapsolunur. (İbn-i Âbidîn)
Dâr-ül-İslâm'da bulunan müste'min kâfirin yalnız muâmelâttaki (İslâm hukûkunun alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs gibi hususlardaki) hükümlere uyması lâzımdır.
İslâm memleketinde, müste'min ile de, müslümanlar ile yapılması câiz olan sözleşmeler yapılır.
Alınması dînimizde lâzım olmayan malları alınamaz.
Âdet olsa da, alınması yine câiz olmaz.
Meselâ Meryem anayı ziyâret için Kudüs'e gelenlerden ve turistlerden ayakbastı parası veya başka isimlerle bir şey almak câiz olmaz. (İbn-i Âbidîn)
Müste'min Müslüman:
Dâr-ül-harbe (müslüman olmayanların ülkesine) onların izni ile giren müslüman.
Dâr-ül-harbde bulunan bir müste'min müslümanın, kâfirlerin mallarını, onların rızâsı ile alması câizdir.
Fakat, gadr, yâni sözünde durmamak, hıyânet etmek, her yerde haramdır.
Gönül rızâsı ile malını almak, gadr değildir.
Malına, canına, kadınına, kızına saldırmak gadr olur. Haram olur.
Fakat, müslüman memleketinde bulunan müste'min kâfirin malını, gönül rızâsı ile olsa bile, câiz olmayacak yol ile almak gadr olur.
Çünkü, İslâm memleketinde, şerîatin emirlerine uygun hareket edilir. (İbn-i Âbidîn)
Eman dileyen, sığınan.
Kendi memleketinden başka bir devletin topraklarına izinle giren kimse.
Müste'min Kâfir:
Müslüman bir memlekete onların izni ile giren müslüman olmayan kimse.
Dâr-ül-İslâm'a (İslâm ülkesine) müste'min olarak gelen bir kâfir, burada yaşamakta olan bir zımmî gibi, yâni gayr-i müslim vatandaş gibi korkusuz yaşar.
Onun haklarına mâlik olur. Müste'mine veya zımmîye olan borcunu ödemeyen müslüman hapsolunur. (İbn-i Âbidîn)
Dâr-ül-İslâm'da bulunan müste'min kâfirin yalnız muâmelâttaki (İslâm hukûkunun alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs gibi hususlardaki) hükümlere uyması lâzımdır.
İslâm memleketinde, müste'min ile de, müslümanlar ile yapılması câiz olan sözleşmeler yapılır.
Alınması dînimizde lâzım olmayan malları alınamaz.
Âdet olsa da, alınması yine câiz olmaz.
Meselâ Meryem anayı ziyâret için Kudüs'e gelenlerden ve turistlerden ayakbastı parası veya başka isimlerle bir şey almak câiz olmaz. (İbn-i Âbidîn)
Müste'min Müslüman:
Dâr-ül-harbe (müslüman olmayanların ülkesine) onların izni ile giren müslüman.
Dâr-ül-harbde bulunan bir müste'min müslümanın, kâfirlerin mallarını, onların rızâsı ile alması câizdir.
Fakat, gadr, yâni sözünde durmamak, hıyânet etmek, her yerde haramdır.
Gönül rızâsı ile malını almak, gadr değildir.
Malına, canına, kadınına, kızına saldırmak gadr olur. Haram olur.
Fakat, müslüman memleketinde bulunan müste'min kâfirin malını, gönül rızâsı ile olsa bile, câiz olmayacak yol ile almak gadr olur.
Çünkü, İslâm memleketinde, şerîatin emirlerine uygun hareket edilir. (İbn-i Âbidîn)