Müsâfir (Misafir). Müsahib. Müsâkât şirketi. Müsalemet.

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
MÜSÂFİR (Misâfir):
Yolcu. Senenin kısa günlerinde, insan veya deve yürüyüşü ile üç günde gidilecek yere gitmeyi niyet ederek, bulunduğu yerin kenar evlerinin dışına çıkan kimse. (Bkz. Seferî, Seferîlik)
Allah'a ve âhiret gününe îmân eden müsâfire ikrâm etsin. (Hadîs-i şerîf-Meşârik-ul-Envâr)
Üç kimsenin duâsı muhakkak kabûl olur. Mazlûmun, müsâfirin ve ana-babanın. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet- Terhîb)
Bir kimse üç günlük yere gitmeyi niyet etmeden yola çıksa, bütün dünyâyı dolaşsa bile müsâfir olamaz. (İbn-i Âbidîn)
Müsâfir dört rek'atlı farz namazları iki rek'at kılar. Mukîm olan (müsâfir olmayan) imâma uyarsa, dört rek'at kılar. Müsâfir imâm olursa, dört rekatli farzların ikinci rekatının sonunda selâm verir. Cemâat ise, namazlarını tamamlamak için ikişer reka t daha kılar. (İbrâhim Halebî)
Müsâfir, mest üzerine, üç gün üç gece (72 saat) mest edebilir. Kurban kesmesi vâcib değildir. (Tahtâvî)
Evine, gelip geçici sâlih bir misâfir gelirse, onun hizmetini iyice yap! Hemen yemeğini ver, belki acıkmıştır. Yanında fazla oturma belki yorgundur. Yatmadan önce, kıbleyi, helâyı, seccâdeyi ona göster. (Süleymân bin Cezâ)
Misâfiri çok severim. Çünkü rızkını Allahü teâlâ veriyor. Ben hiçbir şey yapmıyorum. Bununla berâber, Allahü teâlâ bana sevâb veriyor. (Şakîk-i Belhî)
Dünyâ malına, makâmına ve dünyâ hayâtına güvenme! Biz bu dünyâda müsâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. (Azîz Nesefî)

MÜSÂHİB:
Arkadaş.
Resûlullah'ın eshâbının (arkadaşlarının) hepsi, sözbirliği ile âdildirler, hak üzeredirler. Allahü teâlâ onları seçip yaratılmışların en üstünü ve var olanların en şereflisi, Resûl-i kâinât olan habîbi Muhammed'e sallallahü aleyhi ve sellem eshâb ve müsâhib etmiştir. (İmâm-ı Birgivî)


MÜSÂKÂT ŞİRKETİ:
Bağda üzüm, bahçelerde meyve ve bostanlarda sebze yetiştirmek için, toprak sâhibi ile çalışacak kimse arasında yapılan şirket, ortaklık.
Çalışan kimse hastalanınca veya taraflardan biri ölünce, müsâkât şirketi bozulur. (İbn-i Âbidîn)

MÜSÂLEMET:

Uyuşmak; fikirler ayrıldığı, sözler çoğaldığı zaman münâkaşa etmemek; sertliği, bölücülüğü, ayrıcılığı istemeyip, barışmak istemek.
Müsâlemet, iffetten (insânî rûhun yapıcı kuvvetinin iyi olmasından) doğan iyi bir huydur. (Ali bin Emrullah)

 
Üst Alt