- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm.
1. Yâ sîn. 2. Ve’l-Kur’âni’l-hakîm. 3. İnneke lemine’l-mürselîn. Âlâ sırâtı’n müstakîm. 4. Tenzîle’l-’azîzi’r-rahîm. 5. Litünzira kavmen mâ ünzira âbâühüm fehüm ğâfîlûn. 6. Lekad hakka’l-kavlü âlâ ekserihim fe hüm lâ yü’minûn. 7. İnnâ ce’alnâ fi a’nâkıhim ağlâlen fehiye ile’l-ezkâni fehüm mukmehûn. 8. Ve ce’alnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe ağşeynâ hüm fehüm lâ yübsırûn. 9. Ve sevâün aleyhim e-enzerte hüm em lem tünzir hüm lâ yû’minûn. 10. İnnemâ tünziru meni’t-tebe’az zikra ve haşiye’r-rahmâne bi’l-ğayb, febe’ş-şir hü bi mağfiratin ve ecrin kerîm. 11. İnnâ nahnü nuhyi’l-mevta ve nektü-bü mâ kaddemû ve âsârahüm. Ve külle şey’in ahsaynâhü fî imâmi’n mübîn.
12. Vadrib lehüm mesele’n ashâbe’l-karyeh. İz câe he’l-mürselûn. 13. İz erselnâ ileyhimüsneyni fekezzebû hümâ fe’azzeznâ bisâlisin fekâlû innâ ileyküm mürselûn. 14. Kâlû mâ entüm illâ beşerun mislünâ ve mâ enzele’r-rahmânü min şey’in in entüm illâ tekzibûn. Kâlû Rabbünâ ya’lemü innâ ileyküm lemürselûn. 15. Vemâ aleynâ ille’l-belâğu’l-mübîn. 16. Kâlû innâ tedayyernâ bi küm lein lem tentehû lener-cümenneküm vele-yemessenneküm minnâ azâbün elîm. 17. Kâlû tâiruküm me’aküm ein zük-kirtüm bel entüm kavmü’n müsrifûn. 18. Ve câe min aksa’l-medîneti racülün yes’â. Kâle yâ kavmit-tebi’ü’l-mürselîn.
19. İttebi’û men lâ yes’elüküm ecra’n ve hüm mühtedûn
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1. Yâ sîn. 2. Hikmet dolu Kur’ân hakkı için, 3. Sen şüphesiz peygamberlerdensin. Doğru yol üzerindesin. 4. (Bu Kur’an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. 5. Ataları uyarılmamış. Bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir. 6. Andolsun ki onların çoğu cezayı hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar. 7. Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. 8. Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler. 9. Onları (azâb ile) uyarsan da,uyarmasan da onlar için birdir; îmâna gelmezler. 10. Sen ancak zikre (Kur’ân’a) uyan ve görmediği halde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini bir mağfiretle ve pek güzel bir mükâfatla müjdele. 11. Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfûz’da) sayıp yazmışızdır.
12. (Ey Habîbim!) İnsanlara şu kasaba ahâlisini misâl getir: Hani onlara elçiler gelmişti. 13. İşte o zaman biz onlara iki elçi göndermiştik, onlar ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine bir üçüncü elçi gönderdik. Onlar: “Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz!” dediler. Onlar: “Siz bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Hem Rahmân herhangi bir şey de indirmedi. Siz sâdece yalan söylüyorsunuz.” dediler. 14. Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz. 15. (Elçiler): Dediler ki; Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. 16. Bize düşen (vazife) apaçık bir tebliğdir, dediler. 17. Bunun üzerine onlar (kasabalılar);” Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. (Bu hal ve hareketlerinizden) vazgeçmezseniz andolsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size acıklı bir kötülük dokunacaktır.” dediler. 18. Elçiler şöyle cevap verdi: ”Uğursuzluğunuz kendinizdedir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bil’akis siz haddi aşan (aşırı giden) bir milletsiniz.” 19. Derken şehrin öbür ucundan (tâ kenar mahalleden) koşarak bir adam geldi; “Ey kavmim bu gönderilmiş olanlara (elçilere) uyun.“ dedi.
20. Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun.Çünkü onlar hidâyete ermiş kimselerdir.
20. Ve mâ liye lâ a’büdü’l-lezî fetaranî ve ileyhi türce’ûn. 21. E-ettehızü min dûnihî âlihete’n in yüridni’r-rahmânü bidurrin lâ tuğni annî şefâatü-hüm şey’en velâ yünkızûn. 22. İnnî izen lefî dalâlin mübîn. 23. İnnî âmentü bi rabbiküm fesmeûn. 24. Kîle’dhüli’l-cenneh. Kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn. 25. Bi-mâ ğaferalî Rabbî ve ce’alenî min’el-mükramîn. 26. Ve mâ enzelnâ âlâ kavmihî min ba’dihî min cündi’n mine’s-semâi ve mâ künnâ münzilîn. 27. İn kâne’t illâ sayhate’n vâhidete’n fe-izâhüm hâmidûn 28. Yâ hasrate’n ‘ale’l-’ıbâd. Mâ ye’tîhim min rasûlin illâ kânû bi hî yestehziûn. 29. Elem yerav kem ehleknâ kablehüm mine’l-kurûni ennehüm ileyhim lâ yerciûn. 30. Ve in küllü’n lemmâ cemiy’un ledeynâ muhdarûn. 31. Ve âyetü’n lehümü’l-ardu’l-meyteh. Ahyeynâ hâ ve ahracnâ minhâ habbe’n feminhü ye’külûn. 32. Ve ce’alnâ fîhâ cennâtin min nahîli’n ve a’nâbi’n ve feccernâ fî hâ mine’l-’uyûn.
20. Ben, beni yaratana ne diye kuluk etmeyecekmişim? Halbûki hepiniz O’na döndürülüp götürüleceksiniz. 21. O’nu bırakıp başka tanrılar mı edineyim? Rahmân olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefâati bana hiçbir fayda vermez. Onlar beni kurtaramazlar. 22. İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum. 23. Şüphesiz ben, Rabb’inize inandım, artık sözümü dinleyin. 24.-25. “Gir cennete!” denildi. (O da): “Keşke, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikramına mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi!” demişti. 26.-27. Biz ondan sonra, O’nun milletini helâk etmek için kavminin üzerine gökten herhangi bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. 28. (Onları helak eden) sadece tek bir sayhadan (Korkunç bir ses) başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverip gittiler. 29. Yazıklar olsun şu kullara ki! Kendilerine hangi peygamber gelse hemen onunla alay etmeye kalkışırlar. 30. Onlar (müşrikler), kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi, bunların bir daha kendilerine (dünyâya) dönmediklerini görmüyorlar mı? 32. Onların hepsi de toptan bizim huzurumuza getirileceklerdir.
33. Li-ye’külû min semerihî ve mâ ‘amilet-hü eydîhim efelâ yeşkürûn. 34. Sübhâne’l-lezî hale-kal ezvâce küllehâ mimmâ tünbitü’l-ardu ve min en-füsihim ve mimmâ lâ ya’lemûn. 35. Ve âyetü’n lehümü’l-leylü neslehu min-hü’n-nehâra feizâ hüm muzlimûn. 36. Ve’ş-şemsü tecrî li müstekarri’n lehâ zâlike takdîru’l-’azîzi’l-’alîm 37. Ve’l-kamera kaddernâ hü menâzile hattâ ‘âde ke’l-’urcûni’l-kadîm. 38. Le’ş-şemsü yenbeğî lehâ en tüdrike’l-kamera ve le’l-leylü sâbiku’n-nehâr. Ve küllü’n fî feleki’n yesbehûn. 39. Ve âyetü’n lehüm ennâ hamelnâ zürriyyetehüm fi’l-fülki’l-meşhûn. 40. Ve haleknâ lehüm min mislihî mâ yerkebûn
33. İşte onlara bir delil: Ölü toprağa yağmurla hayat verdik, ondan dâneler çıkardık da onlar, bundan yerler. 34. Biz orada (yer yüzünde) nice nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları yarattık. İçlerinde birçok pınarlar fışkırttık. 35. Ta ki, onun meyvelerinden ve ellerinin emekleri olan mahsullerden yesinler diye. Hâlâ şükretmiyecekler mi? 36. Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden çift çift yaratan Allah her türlü eksikliklerden münezzehtir. 37. Gece de onlara bir ibret alâmetidir. Gündüzü ondan sıyırır çıkarırız da karanlıkta kayboluverirler. 38. Güneş de (bir nişânedir ki) kendi yörüngesinde seyreder gider.İşte bu, azîz ve alîm olan Allah’ın takdiridir. 39. Biz Ay için de birtakım yörüngeler tayîn ettik. Sonunda o, eski, kuru ve eğri bir hurma dalı gibi hilâl olur da geri döner. 40. Ne Güneş, Ay’a yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Hepsi de ayrı ayrı bir yörüngede yüzerler. 41., 42. Onlar için bir ibret de zürriyyetlerini, o dopdolu gemilerle, taşımamız ve kendilerine bunun gibi daha nice binecekleri şeyler yaratmış olmamızdır.
41. Ve in neşe’ nuğrighüm felâ sariha lehüm velâhüm yünkızûn. 42. İllâ rahmete’n minnâ ve metâ’an ilâ hîn. 43. Ve izâ kîle le hümü’ttekû mâ beyne eydîküm vemâ halfeküm le’alleküm türhamûn. 44. Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti Rabbihim illâ kânû anhâ mu’rizîn. 45. Ve izâ kıyle le hüm enfîkû mimmâ razekakümü’l-lâhü kale’l-lezîne keferû li’l-lezîne âmenû enut’ımü men lev yeşâu’l-lâhü et’ameh. İn entüm illâ fî dalâli’n-mübîn. 46. Ve ye’kûlûne metâ hâze’l-va’dü in küntüm sâdikîn. 47. Mâ yenzurûne illâ sayhate’n vâhidete’n te’huzühüm ve hüm yehıssımûn. 48. Felâ yestetî’ûne tavsıyete’n ve lâ ilâ ehlihim yerci’ûn. 49. Ve nüfiha fi’s-sûri feizâ hüm mine’l-ecdâsi ilâ Rabbihim yensilûn. 50. Kâlû yâ ve’y-lenâ men be’asenâ min merkadinâ. Hazâ mâ ve’ade’r-rahmânü ve sadeka’l-mürselûn.
41. Eğer dilersek, onları, suda boğarız. O zaman ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtarılırlar. 42. Ancak bizim tarafımızdan, bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır. 43. Onlara, “yaptığınız ve yapmakta olduğunuz işler de Allah’dan korkun, umulur ki merhamete nail olursunuz“ denildiği zaman aldırmazlar. 44. Onlara Rabb’lerinin âyetlerinden bir âyet gelmeye görsün, ille de ondan yüz çevirmişlerdir. 45. Onlara “Allah’ın size verdiği rızıklardan (hayır yolunda) sarf ediniz“ denildiği vakit o kâfirler, mü’minlere: ”Allah’ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Doğrusu siz apaçık bir sapıklık içindesiniz.” derler. 46. Ve yine derler ki: “Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir?” 47. Onlar, biribirleriyle çekişip dururken aslında kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. 48. Artık onların ne bir vasiyette bulunmaya, ne de ailelerine dönmeye güçleri yeter. 49. Nihayet kıyamet sûr’u üflendiğinde hemen onlar kabirlerinden kalkıp Rabb’larına koşarlar. 50. İşte o zaman “(vay hâlimize!) kabrimizden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vaadettiğidir. Meğer peygamberler ne doğru söylemişler.” derler.