Mevlana'nın insana bakışı ve eğitim

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Mevlana'nın insana bakışı ve eğitim

İnsan, Allah'ın yeryüzündeki halifesidir. Tüm canlıların en mükemmeli ve donanımlısı olarak pek çok zenginliklere sahip bir varlıktır.
Onun yaratılışı inceden inceye hesaplanmış olup tesadüfî değildir. O, seçilmiş, tercih edilmiş bir canlı ve özgür bir yaratılışa sahiptir. Allah'ın yeryüzündeki emanetinin koruyucusudur. Yüklendiği bu ağır görev, ona pek çok sorumluluklar verir.
Yeryüzünde var olan tüm güzellikler onun için yaratılmıştır. Yaratılışından gelen asalet, ona bazı üstünlükler kılmıştır. Bu üstünlük özelliği ile o, öz benliğini tanır, anlar, kulluğunu bilir, kendisini kötülük ve ayıplardan, çirkinliklere olan bağımlılıklardan korur. Ahlak ve vicdan sahibi olan insan yaratılışından aldığı ilham ile çirkini ve güzeli, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırır. Allah'ı tanımak ve anmakla yücelir, güçlenir. İnançsızlık insanı farklı sıkıntılara götürür. Çünkü inançsız insan eksiktir, kan dökücüdür, cimri ve pintidir, ihtiraslıdır.
Eğitim konusunda emek vermiş, kitap yazmış, insanları aydınlatmış pek çok önemli şahsiyetler bulunmaktadır. Mevlana, bunlardan biridir. Mevlana eğitimde ve eğitimin tanımında insanı, merkez olarak ele almıştır. Özel çabalarla, insanın arzu ettiği yerlere ulaşamayacağını, ulaştığında ise gerçek mutluluğu yaşayamayacağını belirleyerek devreye ilahi eğitimi sokar. İnsanı değirmene benzetir. Değirmene ne konursa onu öğütür, un haline getirir. Değirmenin, mısırdan buğday unu veremeyeceğini, buğdaydan da mısır unu vermesinin imkânsızlığını açıklayarak öğrenciyi, marangozun elindeki bir tahtaya benzetir. Şekil ve biçim kazanmasında verilen eğitimin, kullanılan malzemenin ve ortaya çıkarılan sanatın önemine işaret eder.

Mevlana'ya göre: "eğitim, her eksiği tamama doğru çekip götüren faaliyettir. Her bitkiye hayat veren akarsu gibi, eğitim de insana manevi yaşayış veren bir eylemdir. Eğitim, eğitimden yoksun olanlara can kaynağından arklar açma sanatıdır. Gönlü, canı aşkla sevgiliye kavuşması için harekete geçiren güç eğitimdir. Zira gönül dereye, gam da ateşe benzer. O aşkın ateşinde yanmak eğitimden geçmektir. Eğitim, öze yönelme, özü görme, kuru olan özleri yağlayıp yumuşatma sanatıdır. Eğitim, bir bakıma değişimdir, olgunlaşmaktır, olgunlaşmak için pişmektir. Eğitim korumaktır, takip etmektir, yücelmektir. Eğitim, solan gülleri yeşertip canlandıran bir bahardır."
Mevlana, Burhaneddin Muhakkık'ın ölümünden sonra uyarıcılık ve öğretim faaliyetlerine başladı. Babasının ve hocalarının metotlarını takip ederek fıkıh ve din bilimleri üzerinde dersler verdi. Pek çok öğrencisi vardı.

Onun öğretim faaliyetlerinin yanında manevi eğiticilik görevi de önemli bir özelliğiydi. Sohbetlerinde, derslerinde insanları Yüce Allah'ın dinine davet ederdi. O, eğitimciliği üç aşamada sürdürüyordu. Medreselerde din ilimlerini öğretiyor, müritlerini manen geliştirmek için zikir halkaları oluşturuyor ve cami kürsülerinden de halka vaaz ve irşaatlarda bulunuyordu.
Mevlana'nın eğitimciliği Şems ile buluşmasından sonra daha derinlik ve yoğunluk kazanmıştır. Şems'den oldukça etkilenmiştir. Şems ile buluşmasından sonra onun huzurunda diz çöküp ona öğrenci olmuştur. Ondan aldığı Feyz ile öğreticiliğine devam etmiştir.
Eğitim ve eğiticilik söz konusu olunca Mevlana insanı ekine benzetir. Dudakları kupkuru, bütün arzuları ile bulutu bekleyen bir ekine. Bitkinin yağmura ihtiyacı ne ise insanın da ilahi aşka ve bilgi bulutlarına da ihtiyacı odur. Bu da ancak eğitimle mümkün olur. O şöyle der: "Ekinlere benziyoruz cancağızım, şu meydanda bitmişiz. Dudaklarımız kupkuru, canla gönülle yağmur bulutunu arayıp beklemekteyiz." Dudakların kuruması insanın hamlığını ve eksikliğini ifade eder. Bu hamlık ve eksiklik onu bir arayışa iter. Bu arayış da ancak eğitim yolu ile mümkündür. Eğitim aracılığıyla insan iç alemini bilgi ve inciyle doldurur.

Mevlana, eğitime ihtiyaç olmadığını düşünenleri dikkate alarak, insan aklı ve düşüncesi ile her ne kadar pek çok konuları çözebilse bile gerçek anlamda eğitime ve eğitimciye ihtiyaç duyar. Bir eğitimcinin yardımı olmadan kendi akıl ve düşüncelerimizle sahtekâr pazarından kurtulamayacağımızı dile getirir. Her zaman eğitime ve eğitimciye ihtiyaç duyarak çareler oluşturmayı önerir. Çünkü eğitimde ana gaye insanı yüceltmektir. Onu benlikten, hamlıktan ve bütün kalabalıklardan kurtarıp olgunlaştırmak için eğitime ve eğitimciye ihtiyaç vardır.
Eğitimin tanımında merkez olarak insanı ele almış onun gelişmesini, değişmesini, olgunlaşmasını ve zenginleşmesine örnekler getirerek destek olmuştur. Eğitimcinin bakırı altına, altını mücevhere çevirebileceğini, mücevheri de güzelleştireceğini işaret eder. Eğitimciyi hayat suyuna, öğrenciyi de yerin altındaki tohuma benzetir. Eğitim sayesinde tohum, toprakla karılır, tohum çürür ama ondan filiz çıkar ve yücelir.
Eğitimcileri bir gönül insanı olarak, tanımlayarak kullandıkları metot ve yöntemleri altına benzetir. Eğitimde etkileşimi, eğitimde değişimi, ilahi eğitimi, imkan ve sınırları, metot ve yöntemleri ve eğitimde gecelerin önemini örneklerle işler. Eğitimde araştırmanın, alan ve metotların önemini dile getirerek eğitimcilerin ufkunu zenginleştiren bir düşünürdür. Modern eğitimde yer alan öğrenci merkezli anlayışı ön plana çıkararak insanın eğitilmesinde, gelişip olgunlaşmasında öğrenme basamaklarını sırasıyla geçerek yücelmesini kolaylaştıran öneri ve tekliflerde bulunur. Mevlana'nın eğitim anlayışında değişim, hayatın bizzat kendisidir. Ona göre değişime uğramayan ve değişime gönül vermeyen insan ve topluluklar başarısızlığa mahkûmdur. Değişimi kabullenemeyenler zehirlenir zehirler, kirlenir kirletir, insanları karanlıklara gömer. Bu yüzden eğitimcilerin her geçen gün insanları akıllarını olgunlaştırarak onların olumsuzluklarını gidermede değişimi öne çıkarır. Gerçekleşen değişimin temelinde nezaket, kibarlık ve sevgiyi oldukça önemser.

Mevlana, Kur'an'dan aldığı ilhamla çağların eskitemeyeceği fikirleri bırakmıştır. O, hayal zenginliği, anlatımındaki çeşitlilik, tasvirlerindeki güçlü gözlemcilik, duygu inceliği, fikirle duyguyu en özlü bir şekilde birleştirmedeki ustalık bakımından dünyanın sayılı bir kaç şairinden biridir. Sanatı, şiiri ibadetle süsleyen, yürüten gerçek bir eğitimci ve sanatkârdır. Eserlerinin tümünde ilahi aşk ve sevgi vardır. İnsanın değerini bedende değil ruhta arayan bir düşünür olarak Mevlana, yaşadığı döneme ve sonraki çağlara ışık olmuştur.
Mevlana, sözden ziyade manaya önem vermiş bir kişiliktir O, eserlerini yazmakla okuyanlara hakikati anlatmak istemiştir. İslam düşüncesinin en ciddi, en üretken ve en verimli düşünürlerinden biri olan Mevlana'yı ve eserlerini tanıyanlar bilirler ki özellikle Mesnevi'de bir takım hikâyeler vardır. Bu hikâyelerden belirli dersler ve anlamlar çıkarılarak okunmalıdır. Derin hikmetler ve güzellikler içeren bu hikâyeleri, sıradan hikâye diye okumak ona karşı haksızlık olur. Onun hikâyelerinde gündeme getirdiği, ifade ettiği konular pek çok kişi tarafından okunur, dinlenir ve anlaşılır. Düşünceleri, olayları, fikirleri onaylamada ve hüküm vermede bu masallardan ve fıkralardan ciddi anlamda yararlanılır. Anlatımlarında felsefi ifadeleri değil tasavvufi gerçekleri aktarır. Fîhi Mâ Fih (O'nun içindeki içindedir)adlı eseri düşünce ağırlıklı eseridir. Bilginin, aklın, yeteneğin, toplumdaki yerini ön plana çıkaran açıklamalarla doludur. Divanı Kebir'inde ise tasavvufi rubai ve gazellere yer verilerek ilahi aşk işlenir. Mecalisi Seb'a(Yedi Öğüt) Konya halkına yaptığı öğütlerden oluşur. Allah'ın kudreti, ululuğu, birliği övülerek hikmetli bakışlara işaret edilir. Mektubat adlı eserinde ise farklı zamanlarda devlet yöneticilerine, gönül dostlarına ve halka yazdığı yüz kırk yedi mektup bulunmaktadır. Tarihçilere, bilgi dostlarına önemli belge niteliğindedir.

Mevlana'nın bütün eserlerinde ortak nokta, insanın eğitilmesi, bilgilendirilmesi sevgi ile bütünleşmesi ele alınır. Eserlerindeki hiçbir ifade, bir diğerine ters düşmez. Konuları bütün boyutlarıyla ele alarak derinlemesine, sade bir dil ve düşüncesiyle aktarır. Savunduğu fikir ve tezleri insan yaratılışını esas alarak anlatır. Tasvir sanatını en güzel şekilde anlatan büyük bir bilgindir.
Efendimiz: "Cennet ağaçlarından bir ağaca rast geldiğinizde gölgesinde oturun, meyvelerinden de yiyin." buyurmuştur.
"Biz dünyada iken bu nasıl mümkün olur?" diye soran arkadaşlarına efendimiz:
"Bir alime rast gelince, cennet ağaçlarından birine rast gelmiş olursunuz. Sohbetinde bulunun, öğütlerini dinleyin" diye buyurur. Sohbetinde oturulacak, eserlerinden yararlanılacak bir bilgin olarak Mevlana, eğitimci kişiliği ile de hareketi, değişimi, gelişmeyi, yeniliği ve onların getireceği yücelmeyi esas alan yüksek düşüncelere sahip bir şahsiyettir.


Ahmet Çağlayan[/COLOR][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT][/CENTER]
 
Üst Alt