Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Mevlana Celaleddin Rumi Hz.
Mevlana, islam ve toplum.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 4698" data-attributes="member: 3"><p>Mevlânâ"nın içinde yaşadığı Anadolu Türk toplumunun dînî, kültürel, ilmî ve sosyal hayatı içerisindeki yeri ve önemine gelince:</p><p>Bizim kültürümüzde Hz. Mevlânâ"nın din ve tasavvuf anlayışının çok önemli bir yeri vardır. Kültürümüz, İslam"ı ve Hz. Peygamber"in hayatını doğru anlamış, doğru yorumlamıştır. Osmanlı"dan ve daha öncesinden başlayan bu Türk-İslam kültürü iki ana temelden meydana gelmiştir. </p><p></p><p>1-Zahirî ilimler, 2-Tasavvuf. Zahirî ilimlerde, özellikle Osmanlı toplumu itikatta, inanç esaslarında Mâtürîdiyye Mezhebini, fıkıhta yâni ibâdet ve sosyal hayat kurallarında Hanefiyye Mezhebini benimsemiştir. Bu Osmanlı"yı Osmanlı yapan iki temel ayağın bir tanesini oluşturur. Diğer ayağını ise tasavvuf oluşturur. Bilindiği gibi Osmanlı “sûfî” meşrebe önem veren ve onu ön planda tutan bir toplumdur. İşte bu alanda yâni Osmanlı toplumunun İslâmî kimliğinin şekillenmesinde Mevlânâ düşüncesinin birinci dereceden rol oynadığını görüyoruz. Türklerin diğer insanlarla yüzyıllar boyunca kolay anlaşmasında, diyaloga açık olmasında, beraberce, kardeşçe yaşamasında Hz. Mevlânâ"nın din ve tasavvuf anlayışının doğrudan doğruya tesiri vardır. Biz berâber yaşadığımız herkesle kolaylıkla anlaşırız, onlarla kavga etmeden, barış içinde yaşayabiliriz. Bizdeki bu düşünceyi, bu hoşgörüyü, bu insanlık anlayışını bize öğretenlerin başında Mevlânâ gibi sûfîler gelmektedir. Elbette ki burada Abdülkadir-i Geylânî, Hoca Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Yahyâ Baküvî, Şah-ı Nakşbend, Hacı Bayram-ı Velî gibi daha nice bilge, ârif ve erenlerin isimlerini de zikretmemiz gerekmektedir.</p><p></p><p>Bugün başta Anadolu olmak üzere, bilhassa Kafkaslar, Türkistan, Orta Doğu, Balkanlar ve bir miktar da Kuzey Afrika"da yaşayan müslümanların hattâ buralarda yaşayan diğer insanların, hayâta bakışının, hayâtı, diğer inanç sâhiplerini değerlendirişinin, varlığı anlamlandırış tarzının en temel unsurları arasında Hz. Mevlânâ ve benzeri sûfîlerin fikriyâtının yer aldığını görüyoruz. O insanların yaşam tarzları, düşünceleri Mevlânâ gibi mutasavvıfların din/İslâm ve hayat anlayışları etrâfında şekillenmiştir. Daha da özele inelim ve örneklendirelim. Meselâ siz Konya"dan Mevlânâ"yı çekip alırsanız, geride Konya diye bir kültürel ve sosyal çevre ve hayat kalmaz. Çünkü Hz. Mevlânâ yedi yüz küsur yıldır bu şehrin ilmî, kültürel ve sosyal hayâtını en derin bir biçimde etkilemiştir. Diğer şehirler için de aynı şey geçerlidir; oralarda da hayâtın hep kendi etrafında döndüğü bir merkez şahsiyet, bir “kutup” mutlakâ vardır. Mesela Bakü"de Seyyid Yahyâ gibi. Bu zatların fikirleri ile bu şehirlerin, hattâ onların bulunduğu memleketlerin zihniyetleri şekillenmiştir. Bu topraklarda yaşayan insanlar -bilerek veyâ bilmeyerek- hayâta hep bu şahsiyetlerin gözüyle bakmaktadırlar ve hayâtı hep onların gözüyle algılamaktadırlar. Bu topraklarda, meselâ Anadolu"da, meselâ Konya"da hoşgörüye, diğer inanç ve fikirlere gösterilen saygıya diğer topraklarda, meselâ Avrupa"da rastlanmıyorsa, bu meziyet Anadolu insanına Hz. Mevlânâ ve benzeri şahsiyetlerden kalmamış mıdır?! Bugün için Ahmed Yesevî, Hz. Mevlânâ, Nasreddin Hoca, Hacı Bayrâm-ı Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Emir Sultan, Geyikli Baba, Hacı Bektâş-ı Velî, Yûnus Emre ve diğer pek çok sûfî Müslüman-Türk toplumunun en temel referans ve unsurlarındandır. Onların İslâm anlayışı onların içinde yaşadığı toplumun temel değerlerinin şekillenmesinde birinci dereceden etkili olmuştur.</p><p>Bu büyük zatlar sâdece kendi milletlerinin, kendi dindaşlarının değil, beraber yaşadığı bütün din ve ırk mensuplarının sevgisini ve saygısını kazanmış gönül erleridir. Bunun en güzel örneklerinden birisini Hz. Mevlânâ"nın cenâze merâsiminde görüyoruz.</p><p>Mevlânâ"nın cenâze törenine Konya"daki hemen herkes katılmış, çok büyük bir izdiham olmuştu. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudîler ve diğer inanç mensuplarından herkes onu son yolculuğuna uğurlamada âdetâ birbirleri ile yarış hâlinde idiler. Hattâ Müslümanlar, Müslüman olmayanları sopa ve kılıçla kovalamaya çalışarak şöyle diyorlardı:</p><p>“Bu merasimin sizinle ne ilgisi var? Bu din sultânı Mevlânâ bizimdir, bizim imamımızdır!” Onlar da şöyle cevap veriyorlardı:</p><p>“Biz Mûsâ"nın, Îsâ"nın ve bütün peygamberlerin hakîkatini onun sözlerinden anlayıp öğrendik. Bütün peygamberlerin huy ve hareketlerini onda gördük. Sizler nasıl onun muhib*bi ve mürîdi iseniz, biz de öyleyiz. Mevlânâ, insanlar üzerinde par*layan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunun bir hakîkat güneşidir. Güneşi bütün dünyâ ister. Bütün evler onun nûruyla aydınlanır. Mevlânâ ekmek gibidir. Ekmeğe herkes muhtaçtır. Ekmekten kaçan aç bir insan gördünüz mü?!”</p><p>Acabâ neden herkes Mevlânâ"ya sâhip çıkmıştı ve bugün de çıkılmaktadır?! Çünkü onun insan anlayışında, insanlarda fıtrattan getirdikleri güzellik esastır. Onun için insanın ırkının, renginin, şehrinin, hatta dîninin pek önemi yoktur. Esas olan "insan" olmaktır, "adam" olmaktır. Bakınız bunu şu rubâîsinde ne güzel dile getiriyor:</p><p></p><p>Yârimizdir gönül her kime aksa</p><p>İncimizden çakar, inciler çaksa</p><p>Üstü "elest-belâ" damgalı altın</p><p>Bizimdir o hangi mâdenden çıksa.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 4698, member: 3"] Mevlânâ"nın içinde yaşadığı Anadolu Türk toplumunun dînî, kültürel, ilmî ve sosyal hayatı içerisindeki yeri ve önemine gelince: Bizim kültürümüzde Hz. Mevlânâ"nın din ve tasavvuf anlayışının çok önemli bir yeri vardır. Kültürümüz, İslam"ı ve Hz. Peygamber"in hayatını doğru anlamış, doğru yorumlamıştır. Osmanlı"dan ve daha öncesinden başlayan bu Türk-İslam kültürü iki ana temelden meydana gelmiştir. 1-Zahirî ilimler, 2-Tasavvuf. Zahirî ilimlerde, özellikle Osmanlı toplumu itikatta, inanç esaslarında Mâtürîdiyye Mezhebini, fıkıhta yâni ibâdet ve sosyal hayat kurallarında Hanefiyye Mezhebini benimsemiştir. Bu Osmanlı"yı Osmanlı yapan iki temel ayağın bir tanesini oluşturur. Diğer ayağını ise tasavvuf oluşturur. Bilindiği gibi Osmanlı “sûfî” meşrebe önem veren ve onu ön planda tutan bir toplumdur. İşte bu alanda yâni Osmanlı toplumunun İslâmî kimliğinin şekillenmesinde Mevlânâ düşüncesinin birinci dereceden rol oynadığını görüyoruz. Türklerin diğer insanlarla yüzyıllar boyunca kolay anlaşmasında, diyaloga açık olmasında, beraberce, kardeşçe yaşamasında Hz. Mevlânâ"nın din ve tasavvuf anlayışının doğrudan doğruya tesiri vardır. Biz berâber yaşadığımız herkesle kolaylıkla anlaşırız, onlarla kavga etmeden, barış içinde yaşayabiliriz. Bizdeki bu düşünceyi, bu hoşgörüyü, bu insanlık anlayışını bize öğretenlerin başında Mevlânâ gibi sûfîler gelmektedir. Elbette ki burada Abdülkadir-i Geylânî, Hoca Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Yahyâ Baküvî, Şah-ı Nakşbend, Hacı Bayram-ı Velî gibi daha nice bilge, ârif ve erenlerin isimlerini de zikretmemiz gerekmektedir. Bugün başta Anadolu olmak üzere, bilhassa Kafkaslar, Türkistan, Orta Doğu, Balkanlar ve bir miktar da Kuzey Afrika"da yaşayan müslümanların hattâ buralarda yaşayan diğer insanların, hayâta bakışının, hayâtı, diğer inanç sâhiplerini değerlendirişinin, varlığı anlamlandırış tarzının en temel unsurları arasında Hz. Mevlânâ ve benzeri sûfîlerin fikriyâtının yer aldığını görüyoruz. O insanların yaşam tarzları, düşünceleri Mevlânâ gibi mutasavvıfların din/İslâm ve hayat anlayışları etrâfında şekillenmiştir. Daha da özele inelim ve örneklendirelim. Meselâ siz Konya"dan Mevlânâ"yı çekip alırsanız, geride Konya diye bir kültürel ve sosyal çevre ve hayat kalmaz. Çünkü Hz. Mevlânâ yedi yüz küsur yıldır bu şehrin ilmî, kültürel ve sosyal hayâtını en derin bir biçimde etkilemiştir. Diğer şehirler için de aynı şey geçerlidir; oralarda da hayâtın hep kendi etrafında döndüğü bir merkez şahsiyet, bir “kutup” mutlakâ vardır. Mesela Bakü"de Seyyid Yahyâ gibi. Bu zatların fikirleri ile bu şehirlerin, hattâ onların bulunduğu memleketlerin zihniyetleri şekillenmiştir. Bu topraklarda yaşayan insanlar -bilerek veyâ bilmeyerek- hayâta hep bu şahsiyetlerin gözüyle bakmaktadırlar ve hayâtı hep onların gözüyle algılamaktadırlar. Bu topraklarda, meselâ Anadolu"da, meselâ Konya"da hoşgörüye, diğer inanç ve fikirlere gösterilen saygıya diğer topraklarda, meselâ Avrupa"da rastlanmıyorsa, bu meziyet Anadolu insanına Hz. Mevlânâ ve benzeri şahsiyetlerden kalmamış mıdır?! Bugün için Ahmed Yesevî, Hz. Mevlânâ, Nasreddin Hoca, Hacı Bayrâm-ı Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Emir Sultan, Geyikli Baba, Hacı Bektâş-ı Velî, Yûnus Emre ve diğer pek çok sûfî Müslüman-Türk toplumunun en temel referans ve unsurlarındandır. Onların İslâm anlayışı onların içinde yaşadığı toplumun temel değerlerinin şekillenmesinde birinci dereceden etkili olmuştur. Bu büyük zatlar sâdece kendi milletlerinin, kendi dindaşlarının değil, beraber yaşadığı bütün din ve ırk mensuplarının sevgisini ve saygısını kazanmış gönül erleridir. Bunun en güzel örneklerinden birisini Hz. Mevlânâ"nın cenâze merâsiminde görüyoruz. Mevlânâ"nın cenâze törenine Konya"daki hemen herkes katılmış, çok büyük bir izdiham olmuştu. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudîler ve diğer inanç mensuplarından herkes onu son yolculuğuna uğurlamada âdetâ birbirleri ile yarış hâlinde idiler. Hattâ Müslümanlar, Müslüman olmayanları sopa ve kılıçla kovalamaya çalışarak şöyle diyorlardı: “Bu merasimin sizinle ne ilgisi var? Bu din sultânı Mevlânâ bizimdir, bizim imamımızdır!” Onlar da şöyle cevap veriyorlardı: “Biz Mûsâ"nın, Îsâ"nın ve bütün peygamberlerin hakîkatini onun sözlerinden anlayıp öğrendik. Bütün peygamberlerin huy ve hareketlerini onda gördük. Sizler nasıl onun muhib*bi ve mürîdi iseniz, biz de öyleyiz. Mevlânâ, insanlar üzerinde par*layan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunun bir hakîkat güneşidir. Güneşi bütün dünyâ ister. Bütün evler onun nûruyla aydınlanır. Mevlânâ ekmek gibidir. Ekmeğe herkes muhtaçtır. Ekmekten kaçan aç bir insan gördünüz mü?!” Acabâ neden herkes Mevlânâ"ya sâhip çıkmıştı ve bugün de çıkılmaktadır?! Çünkü onun insan anlayışında, insanlarda fıtrattan getirdikleri güzellik esastır. Onun için insanın ırkının, renginin, şehrinin, hatta dîninin pek önemi yoktur. Esas olan "insan" olmaktır, "adam" olmaktır. Bakınız bunu şu rubâîsinde ne güzel dile getiriyor: Yârimizdir gönül her kime aksa İncimizden çakar, inciler çaksa Üstü "elest-belâ" damgalı altın Bizimdir o hangi mâdenden çıksa. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Mevlana Celaleddin Rumi Hz.
Mevlana, islam ve toplum.
Üst
Alt