Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Mevlana Celaleddin Rumi Hz.
Mevlana, islam ve toplum.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 4695" data-attributes="member: 3"><p><strong>MEVLÂNÂ, İSLÂM VE TOPLUM</strong></p><p>Aslında konu oldukça geniş ve bu konuda çok uzun şeyler yazılıp söylenebilir. Ben bu konuşmamda Hz. Mevlânâ"nın dînî-tasavvufî yönünden, Tasavvuf tarihindeki yerinden, gerek kendisinin içinde yaşadığı, gerekse bugünkü toplum için ne ifade ettiğinden ana başlıklar halinde bahsetmeye çalışacağım. Dolayısıyla bu kısıtlı süre içerisinde sözü fazla dolaştırmadan, hemen konuya girmek istiyorum.</p><p>Hz. Mevlânâ derken aklımıza onunla ilgili pek çok sıfat gelebilir ve onu belki birçok yönüyle tarif edebiliriz. Ancak herhalde onu en güzel bir biçimde, "efradını câmi, ağyârını mâni" bir şekilde tanımlamak gerekirse, "sûfî" "mutasavvıf" "şeyh" "pîr" ya da bunlardan biraz farklı olarak "din âlimi" tâbirlerinden birisi ile onu vasıflandırmamız en uygunu olacaktır. Çünkü onun diğer bütün yönleri, bütün özellikleri İslam"dan beslenir, onun müslümanlığından beslenir. Ancak o, İslâm"a sûfî bakış açısıyla bakar ve onu bu bakış açısıyla anlar. Sûfî bakış açısı ise zâhirci bakış açısından başkadır. Dolayısıyla Mevlânâ"nın İslâmî ve tasavvufî yönü dışlanırsa, bu yönü görmezden gelinirse diğer özellikleri boşlukta kalır, yanlış mecralara akar veyâ yönlendirilir. Onun için Hz. Mevlânâ"nın düşünce yapısını, sistemini, nasıl bir insan, nasıl bir Müslüman ve nasıl bir sûfî olduğunu ortaya koymamız gerekmektedir. Bu konuyu biraz açalım. Muhammed Celâleddîn-i Rûmî"yi "Hz. Mevlânâ" yapan en önemli hususları sıralayacak olursak, onun iki özelliğinin diğer yönlerinden daha baskın olduğunu ve ön plana çıktığını görüyoruz:</p><p>Birincisi, Hz. Mevlânâ bir din alimidir. O eserlerinde hep Kur"ân"ı ve Hz. Peygamber"in sözlerini referans olarak alır, fikirlerinde hep bu iki kaynağa dayanır. Burada hemen onun şu meşhur sözünü hatırlatmak isterim:</p><p></p><p><strong>Bu cân bu tende olduğu müddetçe ben Kur"ân"ın kölesiyim,</strong></p><p> <strong>Kim ki benden Kur"ân"dan başka bir söz naklederse, ondan da, o sözden de bîzârım.</strong></p><p></p><p>İkinci olarak, din alimliğinin yanı sıra, Hz. Mevlânâ"nın daha derin bir cephesi vardır: O bir sûfîdir. Esâsen Necmeddîn-i Kübrâ"nın kurmuş olduğu tarîkat olan Kübrevîlik"e bağlı olan Mevlânâ"nın tasavvufî fikirleri yepyeni bir tasavvufî çehre ve kimlik kazanmış ve kendisi adına oğlu Sultan Veled tarafından Osmanlı Devleti"nde ve günümüzde çok etkili olan Mevlevîlik Tarîkati kurulmuştur.</p><p>Hz. Mevlânâ büyük bir sûfî, büyük bir tasavvuf ehlidir. Bunun için burada hemen onun o eşsiz eseri Mesnevî"yi örnek vermek isterim. Mesnevi, görünürde iki beyitten oluşan, hiçbir kısıtlaması olmayan bir şiir ölçüsüdür. Mesnevî"deki şiirler hikayelerden oluşur, bazı âyet ve hadîs yorumları içerir. Ancak, Mesnevi ne basit bir şiir, ne de basit bir hikaye kitabıdır. O, sıradan bir tefsir kitabı ve sıradan bir hadîs şerhi de değildir. Mesnevî"nin bir gayesi vardır. Bu gaye daha kitabın yazılışında karşımıza çıkmaktadır. Mesnevî"nin en önemli özelliği, başta Hz. Mevlânâ"nın tasavvufî eğitimini benimseyenler olmak üzere, dervişlerin el kitabı olmasıdır. O bu gayeyle yazılmıştır. Hz. Mevlânâ kendi tasavvufî düşünce ve eğitim sistemini toplumda herkes anlasın diye kitabında vermek istediği masajı hikayeler vasıtasıyla anlatmıştır. Hikayeler bazı yerlerde somutlaşır, bazı yerlerde semboller, remizler işin içine girer. Bu remzleri erbâbı anlar. Dolayısıyla, Mesnevî"yi okuyan kişinin en azından, güzel ahlâkı, dürüstlüğü öğrenmesi, kötü ahlâka meyletmemesi istenir. Daha derin anlayanlar için ise Mesnevî, tasavvufî hayâtın, seyr u sülûkün, irfanın en yüksek değerlerinin öğrenildiği bir şaheser olarak karşımıza çıkar. Basit bir hikayedeki sembolleri çözdüğümüzde muazzam bir "marifetullah/irfan" boyutu karşımıza çıkar. Mesnevî"de bahsedilen sadece neyin yanık, etkileyici sesi değildir. Neyin sesinin yanında, onun sembolize ettiği daha derin bir anlam dünyâsı vardır. Ney insanın ruh aleminden kopuşundan kaynaklanan acılarını, hüznünü, kederini dile getirir. Yoksa ney Mesnevî"de, diğer bütün remizlerde olduğu gibi, sıradanbir mûsikî enstrümanı değildir. Ney dinlerken sıradan insanlar güzel bir musikiden zevk alırlar; oysa neyden çıkan her sesin sûfî için ayrı bir önemi vardır. Ney onu alır başka alemlere götürür. Buradan hareketle, Hz. Mevlânâ"yı öncelikle tasavvuf ekseninde, mütefekkir, mutasavvıf bir din alimi olarak değerlendirmek lazımdır, diyoruz. Hz. Mevlânâ"nın hoşgörüsü, engin insan sevgisi onun sâhip olduğu tasavvuf birikiminden, Müslümanlığından kaynaklanır.</p><p>Hazır Mesnevî"den bahsetmişken, onun Osmanlı toplumundaki yerine de çok kısa olarak temas etmek isteriz.</p><p></p><p>Umûmiyetle muhtevâsı ve mesajları ile herkesin beğeni ve takdîrini kazanması sebebiyle Mesnevî"yi okumak ve okutmak bilhassa Osmanlı kültürünün vazgeçilemez bir unsuru olmuştur. Dârü"l-Mesnevîlerde ve Mesnevî-hânelerde kültürün yüksek seviyeden bir parçası hâline gelen Mesnevî kırâati “Mesnevî-hân” pâyesini taşıyanlar tarafından nesilden nesile aktarılmıştır. Eskiden vâizlerin, anlattıkları konuda âyet ve hadîs zikrettikten sonra mutlakâ Mesnevî"den de bir beyit zikretmesinin gelenek hâlini aldığı ve cemâatin vâizden bunu beklediği söylenir. Mesnevî, Osmanlı kültürüne öylesine nüfûz etmişti ki, Osmanlı"nın son, Cumhuriyet"in ilk dönem kuşağından olan ünlü şâir Yahyâ Kemâl Beyatlı, önceki nesillerin medeniyetinin, hayat tarzının ne olduğu kendisine sorulduğunda, bu soruya Mesnevî"nin kültürümüz içerisindeki önemini ve yerini veciz bir şekilde dile getiren şu cümlesiyle cevap vermiştir:</p><p>--Medeniyetimiz, pilav ve Mesnevî medeniyeti idi.</p><p>Yâni ecdad, pilav yiyerek maddî cihad için güç toplarken, tasavvufta “büyük cihad” diye târif edilen nefisle mücâhede için ise gıdâsını Mesnevi"den alıyordu.(1)</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 4695, member: 3"] [B]MEVLÂNÂ, İSLÂM VE TOPLUM[/B] Aslında konu oldukça geniş ve bu konuda çok uzun şeyler yazılıp söylenebilir. Ben bu konuşmamda Hz. Mevlânâ"nın dînî-tasavvufî yönünden, Tasavvuf tarihindeki yerinden, gerek kendisinin içinde yaşadığı, gerekse bugünkü toplum için ne ifade ettiğinden ana başlıklar halinde bahsetmeye çalışacağım. Dolayısıyla bu kısıtlı süre içerisinde sözü fazla dolaştırmadan, hemen konuya girmek istiyorum. Hz. Mevlânâ derken aklımıza onunla ilgili pek çok sıfat gelebilir ve onu belki birçok yönüyle tarif edebiliriz. Ancak herhalde onu en güzel bir biçimde, "efradını câmi, ağyârını mâni" bir şekilde tanımlamak gerekirse, "sûfî" "mutasavvıf" "şeyh" "pîr" ya da bunlardan biraz farklı olarak "din âlimi" tâbirlerinden birisi ile onu vasıflandırmamız en uygunu olacaktır. Çünkü onun diğer bütün yönleri, bütün özellikleri İslam"dan beslenir, onun müslümanlığından beslenir. Ancak o, İslâm"a sûfî bakış açısıyla bakar ve onu bu bakış açısıyla anlar. Sûfî bakış açısı ise zâhirci bakış açısından başkadır. Dolayısıyla Mevlânâ"nın İslâmî ve tasavvufî yönü dışlanırsa, bu yönü görmezden gelinirse diğer özellikleri boşlukta kalır, yanlış mecralara akar veyâ yönlendirilir. Onun için Hz. Mevlânâ"nın düşünce yapısını, sistemini, nasıl bir insan, nasıl bir Müslüman ve nasıl bir sûfî olduğunu ortaya koymamız gerekmektedir. Bu konuyu biraz açalım. Muhammed Celâleddîn-i Rûmî"yi "Hz. Mevlânâ" yapan en önemli hususları sıralayacak olursak, onun iki özelliğinin diğer yönlerinden daha baskın olduğunu ve ön plana çıktığını görüyoruz: Birincisi, Hz. Mevlânâ bir din alimidir. O eserlerinde hep Kur"ân"ı ve Hz. Peygamber"in sözlerini referans olarak alır, fikirlerinde hep bu iki kaynağa dayanır. Burada hemen onun şu meşhur sözünü hatırlatmak isterim: [B]Bu cân bu tende olduğu müddetçe ben Kur"ân"ın kölesiyim, Kim ki benden Kur"ân"dan başka bir söz naklederse, ondan da, o sözden de bîzârım.[/B] İkinci olarak, din alimliğinin yanı sıra, Hz. Mevlânâ"nın daha derin bir cephesi vardır: O bir sûfîdir. Esâsen Necmeddîn-i Kübrâ"nın kurmuş olduğu tarîkat olan Kübrevîlik"e bağlı olan Mevlânâ"nın tasavvufî fikirleri yepyeni bir tasavvufî çehre ve kimlik kazanmış ve kendisi adına oğlu Sultan Veled tarafından Osmanlı Devleti"nde ve günümüzde çok etkili olan Mevlevîlik Tarîkati kurulmuştur. Hz. Mevlânâ büyük bir sûfî, büyük bir tasavvuf ehlidir. Bunun için burada hemen onun o eşsiz eseri Mesnevî"yi örnek vermek isterim. Mesnevi, görünürde iki beyitten oluşan, hiçbir kısıtlaması olmayan bir şiir ölçüsüdür. Mesnevî"deki şiirler hikayelerden oluşur, bazı âyet ve hadîs yorumları içerir. Ancak, Mesnevi ne basit bir şiir, ne de basit bir hikaye kitabıdır. O, sıradan bir tefsir kitabı ve sıradan bir hadîs şerhi de değildir. Mesnevî"nin bir gayesi vardır. Bu gaye daha kitabın yazılışında karşımıza çıkmaktadır. Mesnevî"nin en önemli özelliği, başta Hz. Mevlânâ"nın tasavvufî eğitimini benimseyenler olmak üzere, dervişlerin el kitabı olmasıdır. O bu gayeyle yazılmıştır. Hz. Mevlânâ kendi tasavvufî düşünce ve eğitim sistemini toplumda herkes anlasın diye kitabında vermek istediği masajı hikayeler vasıtasıyla anlatmıştır. Hikayeler bazı yerlerde somutlaşır, bazı yerlerde semboller, remizler işin içine girer. Bu remzleri erbâbı anlar. Dolayısıyla, Mesnevî"yi okuyan kişinin en azından, güzel ahlâkı, dürüstlüğü öğrenmesi, kötü ahlâka meyletmemesi istenir. Daha derin anlayanlar için ise Mesnevî, tasavvufî hayâtın, seyr u sülûkün, irfanın en yüksek değerlerinin öğrenildiği bir şaheser olarak karşımıza çıkar. Basit bir hikayedeki sembolleri çözdüğümüzde muazzam bir "marifetullah/irfan" boyutu karşımıza çıkar. Mesnevî"de bahsedilen sadece neyin yanık, etkileyici sesi değildir. Neyin sesinin yanında, onun sembolize ettiği daha derin bir anlam dünyâsı vardır. Ney insanın ruh aleminden kopuşundan kaynaklanan acılarını, hüznünü, kederini dile getirir. Yoksa ney Mesnevî"de, diğer bütün remizlerde olduğu gibi, sıradanbir mûsikî enstrümanı değildir. Ney dinlerken sıradan insanlar güzel bir musikiden zevk alırlar; oysa neyden çıkan her sesin sûfî için ayrı bir önemi vardır. Ney onu alır başka alemlere götürür. Buradan hareketle, Hz. Mevlânâ"yı öncelikle tasavvuf ekseninde, mütefekkir, mutasavvıf bir din alimi olarak değerlendirmek lazımdır, diyoruz. Hz. Mevlânâ"nın hoşgörüsü, engin insan sevgisi onun sâhip olduğu tasavvuf birikiminden, Müslümanlığından kaynaklanır. Hazır Mesnevî"den bahsetmişken, onun Osmanlı toplumundaki yerine de çok kısa olarak temas etmek isteriz. Umûmiyetle muhtevâsı ve mesajları ile herkesin beğeni ve takdîrini kazanması sebebiyle Mesnevî"yi okumak ve okutmak bilhassa Osmanlı kültürünün vazgeçilemez bir unsuru olmuştur. Dârü"l-Mesnevîlerde ve Mesnevî-hânelerde kültürün yüksek seviyeden bir parçası hâline gelen Mesnevî kırâati “Mesnevî-hân” pâyesini taşıyanlar tarafından nesilden nesile aktarılmıştır. Eskiden vâizlerin, anlattıkları konuda âyet ve hadîs zikrettikten sonra mutlakâ Mesnevî"den de bir beyit zikretmesinin gelenek hâlini aldığı ve cemâatin vâizden bunu beklediği söylenir. Mesnevî, Osmanlı kültürüne öylesine nüfûz etmişti ki, Osmanlı"nın son, Cumhuriyet"in ilk dönem kuşağından olan ünlü şâir Yahyâ Kemâl Beyatlı, önceki nesillerin medeniyetinin, hayat tarzının ne olduğu kendisine sorulduğunda, bu soruya Mesnevî"nin kültürümüz içerisindeki önemini ve yerini veciz bir şekilde dile getiren şu cümlesiyle cevap vermiştir: --Medeniyetimiz, pilav ve Mesnevî medeniyeti idi. Yâni ecdad, pilav yiyerek maddî cihad için güç toplarken, tasavvufta “büyük cihad” diye târif edilen nefisle mücâhede için ise gıdâsını Mesnevi"den alıyordu.(1) [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Mevlana Celaleddin Rumi Hz.
Mevlana, islam ve toplum.
Üst
Alt