Medine'ye Giriş-3

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Efendimizin Medine'ye Gelişi Bölüm-3

MEDİNE'YE GİRİŞ

Peygamber Efendimiz, Ranuna mevkiinde Cuma namazını kıldıktan sonra tekrar devesine bindi ve yularını boynuna doladı. Arkasında Hz. Ebû Bekir, etrafında ise Neccar Oğulları yiğitleri ile Medineli Müslümanlar yer alıyordu. Kimi yaya, kimi binekli olan Müslümanların sevinç ve tekbir getirişlerinden âdeta yer gök inliyordu.

Fahr-i Âlem, devesinin üzerinde ağır ağır Medine içlerine doğru ilerliyordu. Sevinç dalgaları şehrin her tarafını sarmıştı. İslâm'a merkez olma şerefine erecek bu kutsî şehir, sürurundan âdeta çalkalanıyordu. Kâinatın Efendisini sinesine alışın, ona yurt ve hicret yeri olmanın sevincini yaşıyordu.

Kadınlar, çocuklar, söyledikleri şiirlerle manzaraya bir başka tatlılık katıyorlardı. Dillerinden düşmeyen mısralar şunlardı:

Veda yokuşundan doğdu dolunay bize...

Allah 'a yalvaran oldukça şükretmek gerekir mes 'ud hâlimize

Ey bize gönderilen Yüce Peygamber, sen, İtaat etmemiz gereken bir emirle geldin bize!..42i

Medine halkı, etrafa pırıl pırıl nurlar saçan Hz. Resûlullah'ın mübarek yüzünü görmek için sokaklara dökülmüştü. Çocuklar, bayramlıklarını giymişler, neşe ve sevinç içinde oynuyorlardı.

Evlerinin damından kadınlar, yollarda erkekler, ona "Hoş geldin!" diyorlardı: "Muhammed geldi! Yâ Muhammed, Yâ Resûlallah!.. Yâ Muhammed, Yâ Resûlallah!.."422

Bu kalbî ve duygulu tezahürat arasında Peygamber Efendimiz tevazu ve vekarı birleştiren müstesna bir eda içinde Kasva'nın üstünde yoluna devam ediyordu.

Medinelilerin Daveti

Resûl-i Kibriya Efendimiz ilerlerken, önünden geçtiği her evin sahibi, kendisini evinde misafir etme şerefine nail olmak istiyor ve devesinin yularını tutup, "Yâ Resûlallah!.. Bize buyurun!" diyordu.Efendimiz ise, mübarek tebessümleri arasında, "Hayra erin! Deveye yol verin; ona, gideceği yer buyurulmuştur." diye cevap veriyordu. O mübarek hayvan da, sağa ve sola bakarak kendiliğinden gidiyordu.

Kasva Çöküyor!

Yuları boynuna dolanmış Kasva, ilerleyerek Mâlik b. Neccar Oğullarına âit evlerin yanına kadar gitti ve oradaki boş bir arsaya çöktü.

Peygamber Efendimiz, üzerinden hemen inmedi. Deve, az sonra ayağa kalktı, biraz ilerledikten sonra birdenbire geriye döndü ve ilk çöktüğü yere geldi. Oraya tekrar çöktü ve artık kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatarak tatlı tatlı böğürmeye ve sağa sola deprenmeye başladı.

Dikkatler Kasva'nın üzerine çevrilmişti: Resûl-i Ekrem, o-nun çöktüğü yere mi misafir olacaktı, yoksa başka bir yere mi? Henüz kimsenin bu hususta bilgisi yoktu.

O sırada Neccar Oğullarının mini mini masum kız çocukları, defler çalarak Sevgili Efendimize şöyle "hoşâmedî" ediyorlardı:

Biz, Neccar Oğulları kızlarıyız.

Muhammed'in akrabalığı, komşuluğu ne hoştur !m

Resûl-i Ekrem, bu masum yavruların samimî duygu ve sevinçlerini gülümseyerek karşıladı ve, "Beni seviyor musunuz?" diye sordu.

Hep bir ağızdan, "Evet, seni seviyoruz ya Resûlallah!.." dediler.Kâinatın Efendisi ise, " Allah biliyor ki, ben de sizi seviyorum! Vallahi, ben de sizi seviyorum! Vallahi, ben de sizi seviyorum! Vallahi, ben de sizi seviyorum!" buyurdu.

Medineli Müslümanlardan her biri, Fahr-i Âlem Efendimizin, hanesine şeref vermesini can-ü gönülden istiyordu. Hattâ, bir ara Kasva çöktüğü zaman, Cebbar b. Sahr, kaldırmak için ayağıyla ona vurdu. Bunu farkeden Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî, hiddete gelerek, "Ey Cebbar!.. Sen, benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun. Resûlullah'ı hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, İslâmiyet mâni olmasaydı sana kılıçla vururdum!" demekten kendini alamamıştı.

Peygamberimiz, Ebû Eyyûb el-Ensârî 'nin Evini Şereflendiriyor!

Kasva, ikinci sefer çöküp yerinden kalkmayınca Peygamber Efendimiz, "İnşallah menzilimiz burasıdır." buyurarak indi.

Böylece, İslâm ve cihan tarihinin kaydettiği en parlak hâdiselerden biri olan Hicret-i Muhammediye (s.a.v.), bu inişle sona eriyordu.

Müslümanlar, merak ve heyecan içinde bekliyorlardı. Acaba kâinatın medar-ı iftiharı olan Resûl-i Kibriya, kimin evini şe-reflendirecekti? Hepsinin göz ve gönüllerinde sevinç dalga dalga idi. Bu sevince, Kâinatın Efendisini evlerinde misafir etmek hadsiz şerefini de katmak istiyorlardı.

Peygamber Efendimiz, etrafını saranlara, "Akrabalarımızdan hangisinin evi buraya daha yakındır?" diye sordu.

Neccar Oğullarından Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri, sevinç ve heyecanla ortaya atıldı. "Yâ Nebîyyallah!.. Benim evim daha yakındır! İşte, şu evim, şu da kapısı." diyerek gösterdi. Sonra da, "Müsaade buyurursanız, devenizin üzerindeki leri oraya taşıyayım." dedi; Kasva'nın yükünü indirip palanını soydu ve evine taşıdı.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz de, "Kişi, bineğinin ve ağırlığının yanında bulunur." buyurdu ve Ebû Eyyûb el-Ensârî'ye, "Git, bizi kabul için yer hazırla!" diye emretti.424

Bu esnada Medineli Müslümanların ileri gelenlerinden olan Esa'd b. Zürare Hazretleri de, teberrüken Kasva'yı alıp kendi evine götürdü.

Hz. Eyyûb el-Ensârî, derhâl gidip evini hazırladı ve gelip E-fendimize, "Yâ Resûlallah!.. İkinize de yer hazırladım. Allah'ın bereketiyle ikiniz de yerinize buyurunuz." dedi.425

Sevgi tezahürleri arasında Resûl-ü Ekrem Efendimiz de kalkıp Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin hanesine gitti. Böylece, Kâinatın Efendisini ağırlama eşsiz şerefi bu azız sahabîye nasîb oluyordu!

Fahr-i Âlem Efendimizin, Medine'ye teşrifiyle, vatanlarından ayrı düşüp de gönülleri mahzun olan Muhacirlere taze can geldi, Ensâr'ın yüzü ve gönlü sürura gark oldu. Medine ise sevinçten çalkalandı ve âdeta bir bayram havasına büründü.

Ashab-ı Kiram'dan Bera b. Azib, o müstesna gündeki sevinç ve heyecanı şu cümlelerle anlatmak ister:

"Resûlullah (s.a.v.), Medine'ye gelince, Medinelilerin, onun gelişine sevindikleri kadar hiçbir şeye öylesine sevindiklerini görmedim! Kadınların, çocukların, 'İşte, Resûlullah geldi./ İşte, Muhammed (s.a.v.) geldi!' diyerek sevinçten coştuklarını müşahede ettim."426

O zaman henüz bir çocuk olan Ensâr'dan Enes b. Mâlik ise, şu sözlerle o günün azamet ve parlaklığını nazara vermek ister:

"Ben, Resûlullah'ın (s.a.v.), Medine'ye girdiği günden daha güzel, daha parlak ve daha azametli hiçbir gün görmedim!"427

Ebû Eyyûb el-EnsârîDer ki...

Mihmandar-ı Fahr-i Âlem Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri der ki:

"Resûlullah, evime şeref verdiği zaman, alt kata inmişti. Ben ve zevcem Ümmü Eyyûb ise, yukarı katta bulunuyorduk.

'"Anam babam, sana feda olsun Yâ Resûlallah!.. Ben, benim yukarıda olmamı, senin ise altta bulunmanı hoş görmüyorum. Bu durum bana çok ağır geliyor. Sen yukarı çık, orada bulun! Biz de aşağı inelim, orada oturalım' dedim.

"Resûlullah, 'Yâ Ebâ Eyyûb!.. Evin alt katında bulunmamız, bize daha uygun ve münasiptir.' dedi ve alt katta oturdu. Biz de meskende onun üstünde bulunuyorduk. O sırada, içinde su bulunan testimiz kırıldı. Resûlullah'ın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, zevcemle tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık."428

Resûl-i Kibriya Efendimiz, fazla ziyaretçi geleceği ve onlarla rahat görüşüp konuşabilme düşüncesiyle alt katta kalmayı münasip görmüştü.

Ancak, büyük îman sahibi Hz. Ebû Eyyûb ve zevcesinin gönlü bir türlü rahat etmiyordu. "Fahr-i Âlem alt katta, bizler üst katta!... Bu nasıl olur?" diye düşünüyor ve bundan son derece sıkılıyorlardı.

Hz. Ebû Eyyûb, bir gece uyandı ve bu duygunun tesiriyle bir türlü uyuyamadı. Ufak tefek eşyalarını evin başka tarafına taşıdılar ve orada uykusuz sabahladılar.

Sabah olunca, Hz. Ebû Eyyûb, olanları Efendimize anlattı. Peygamber Efendimiz, yine, "Aşağısı bana daha uygundur." dedi.

Fakat, büyük sahabî buna daha fazla tahammül edemedi ve, "Yâ NebîyyallahL Ben yukarıda, siz aşağıda olmaz!" dedi.Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Efendimiz üst kata, Ebû Eyyûb ve zevcesi Ümmü Eyyûb ise alt kata taşındılar.429

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin mütevazi evinde tam yedi ay ikamet buyurdu. Bu zaman zarfında Medineli Müslümanlar (Ensâr), bu eve yemekler taşımada ve Efendimizin ihtiyaçlarını yerine getirmede birbirleriyle âdeta yarışırlardı.

Resûl-i Ekrem 'in Soğan ve Sarımsak Kokusundan Hoşlanmaması

Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin evine yerleşen Fahr-i Âlem E-fendimize, Medineli Müslümanlar her gün muntazaman yemek getirirlerdi.

Hz. Ebû Eyyûb ve ailesi ise, devamlı akşam yemeklerini hazırlarlardı. Hazırladıkları yemeklerden geri kalanını ise teberrüken yerlerdi.

Yine, bir gece, soğanlı veya sarımsaklı bir yemek yapıp göndermişlerdi.

Resûlullah, yemeği, geri çevirdi!

Ebû Eyyûb (r.a.), yemekte Resûlullah'ın parmaklarının izini görmeyince feryad ederek yanına gitti ve, "Yâ Resûlallah!.. Anam babam sana feda olsun! Sen akşam yemeğini geri çevirdin!" dedi.

Resûlullah, "O sebzede bir koku hissettim, ondan yemedim. Ben, arkadaşım Cebrail'i rahatsız etmek istemem!" buyurdu ve ilâve etti: "İnsanı rahatsız eden şeyden, melekler de rahatsız olurlar."

Bunun üzerine Ebû Eyyûb, "Yâ Resûlallah!.. Yoksa o yemek haram mıdır?" diye sordu.

Müslim, Sahih, c. 6, s. 127.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Hayır!.. Fakat, ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım."430 buyurdu.

Ebû Eyyûb Hazretleri de, "Senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam!" dedi.431

Mucizeli Bir Yemek Ziyafeti

Resûl-i Kibriya Efendimizin, Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin evinde kaldığı sıradaydı.

Hz. Ebû Eyyûb, Nebîyy-i Muhterem Efendimizle Hz. Ebû Bekir-i Sıddık'a kâfi gelecek iki kişilik yemek yapıp getirmişti.

Peygamber Efendimiz, ona, "Git, Ensâr'ın eşrafından bana 30 kişi çağır!" diye emretti.

Hz. Ebû Eyyûb emri yerine getirdi. Otuz kişi gelip yediler. Sonra yine ferman etti: "Altmış kişi daha çağır!"

Hz. Ebû Eyyûb, 60 kişi daha davet etti. Onlar da gelip yediler.

Efendimiz sonra tekrar, "Yetmiş kişi daha çağır!" diye ferman etti.

Hz. Ebû Eyyûb bu emri de yerine getirdi. Yetmiş kişi daha gelip yediler.

Ve Hz. Eyyûb der ki:

"Kablarda yemek daha kaldı. Bütün gelenler o mucize karşısında Islâmiyete girip biat ettiler. O iki kişi için yaptığım yemeğimden 180 adam yediler!"432

Bu, Resûl-i Kibriya Efendimizin, mucizeli bir yemek ziyafetiydi. Berekete dair olan bu mucizeler gösteriyor ki, "Muham-med-i Arabî (a.s.m.), umuma rızık veren ve rızıkları halkeden bir Zât-ı Rahîm ve Kerîm'in sevgili memurudur, pek hürmetli bir abdidir ki, rızkın envaında, hilâf-ı âdet olarak, ona hiçten ve sırf gaybtan ziyafetler gönderiyor."433

Devamı Bölüm-4

HİCRİ TARİH
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt