Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
Makam hırsı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="vaveyla" data-source="post: 37012" data-attributes="member: 12"><p>Makam, her yüzyılın dayanılmaz tutkusu, yaşanılan ülküsü, uğrunda ölümlerin göze alındığı vazgeçilmez sosu olmuş… Aynı babadan olma kardeş kavgalarının, ırkçılığa yönelmiş ayrımcılığın, ben egosu üzerindeki uçurumların eksik olmadığı tarih sahnelerine her yüzyılda aynı eksende rastlanmış, niyetleri değişmemiş, varış yollarındaki hikâyeler araçları ile farklılaşmış!</p><p></p><p>Acaba diyorum Hz. Mevlana Hazretlerinin tüm dinlere ve ırklara sağlam bir dayanışması varken, neden bir saltanat peşinde olmamış ki… O dönmedeki saltanat sahiplerine izin vermiş. Yönetmeyi değil, kalplere girmeyi, altınları evine doldurmayı değil, dağıtmayı tercih etmiş. Ölürken, kabrine gidişini bir düğün gecesi olarak görmüş ve ölümü eğlence haline dönüştürmüş… Ya da Muhittin Arabi gibi çok derin bir alimin, sizin taptığınıza ayağımı basıyorum(Sonradan bu yer deşildiğinde yüklü bir altından oluşan hazine çıkmış.) dediğinde, ölüme giderken, kendini kurtaracak birkaç kelimeyle sözün özünü anlatmamış. Zalim Moğol istilası içindeki ateşin içinde, Selçuklunun yıkılışına tanık olan Yunus Emre, şiirlerinde bu kötü manzarayı değil de sevgiden başka bir özü işlememiş…</p><p></p><p>Aşk, eğer ilahi bir mercide Allah’a yönelerek yaşanmamışsa, bir insana aşkla bağlanmak gelip geçicidir. Böylesi aşk kısa zaman içinde yanar ve kül olur gider. İnsana olan aşk dünyalık bir giysiye benzer ve bedenidir. Allah’a olan aşk ulvidir ve gönülde-ruhta hissedilir ve sonsuzdur. Ağzımızdan bedene verdiğimiz önem kadar yediğimiz içtiğimiz kadar, gönlümüze gelen ilahi ve adalet sahibi gıdalara önem vermiyoruz. Gözden, kulaktan giren-dokunduğumuz şeyler hep geçici ve ölümlü. Bu yüzden Mevlana’yı, Muhittin Arabî’yi, Yunus Emre’yi anlamamız mümkün değil. Onlar bu dünya makamını değil, ilahi makamı istemişler, acziyetlerini kabul etmiş ve her şeyin emanet olduğunu görmüşler. Biz ise, tavuğun hayvan gübresine girdiği gibi gagalamadık bir yer, yemedik bir pislik bırakmıyoruz. Elde edene kadar çamurunun bile nasıl göründüğü belli olmadığı mücadele meydanında başpehlivan gibi “Dileniyoruz!”. Bu itiş kalkış sonucunda elde edilen makamsa, koltuktan bir ilah gibi hissedişin zalimliğe dönüştüğü bir uçurum kenarına getirir kişiyi. Verdiği ya da yaşadığı zalim bedelin yükünü altındaki kişilere biçer. Kendi yaşadığı aynı oluşumlara sebep olacak her şeye ister istemez yeniden sebep olur. Karunlar, Firavunlar, Nemrutlar yeniden doğar böylece. Allah’ın verdiği rızkı ben veriyorum der. Gücü fanidir. Ya öldürülür, ya acı içinde ölür ya da yalnızlığa mahkûm kimsenin sevmediği kişi olarak yaşar.</p><p></p><p>Elbet bir makama birileri gelecek</p><p>Her kişiye adaleti vermeyi bilecek</p><p>Ateşine su bulup yanlışını silecek</p><p>Ömer Saltanatı bilecek Roma askerleri…</p><p>Sıradan bir vatandaş</p><p>Her kişiye aynı mesafede kardeş</p><p>Olmazsa olmaz yanacaksa fenerleri…</p><p>Yoksa bulursa ayrıcalıklı yandaş</p><p>Yutar zaman böyle ezberleri…</p><p></p><p>Liderlerimizi içimizden seçerken, kaynak suyunda yıkayarak arıtalım. Zalimlerin şerrinden sana sığınırım yarabbi…(Amin)</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="vaveyla, post: 37012, member: 12"] Makam, her yüzyılın dayanılmaz tutkusu, yaşanılan ülküsü, uğrunda ölümlerin göze alındığı vazgeçilmez sosu olmuş… Aynı babadan olma kardeş kavgalarının, ırkçılığa yönelmiş ayrımcılığın, ben egosu üzerindeki uçurumların eksik olmadığı tarih sahnelerine her yüzyılda aynı eksende rastlanmış, niyetleri değişmemiş, varış yollarındaki hikâyeler araçları ile farklılaşmış! Acaba diyorum Hz. Mevlana Hazretlerinin tüm dinlere ve ırklara sağlam bir dayanışması varken, neden bir saltanat peşinde olmamış ki… O dönmedeki saltanat sahiplerine izin vermiş. Yönetmeyi değil, kalplere girmeyi, altınları evine doldurmayı değil, dağıtmayı tercih etmiş. Ölürken, kabrine gidişini bir düğün gecesi olarak görmüş ve ölümü eğlence haline dönüştürmüş… Ya da Muhittin Arabi gibi çok derin bir alimin, sizin taptığınıza ayağımı basıyorum(Sonradan bu yer deşildiğinde yüklü bir altından oluşan hazine çıkmış.) dediğinde, ölüme giderken, kendini kurtaracak birkaç kelimeyle sözün özünü anlatmamış. Zalim Moğol istilası içindeki ateşin içinde, Selçuklunun yıkılışına tanık olan Yunus Emre, şiirlerinde bu kötü manzarayı değil de sevgiden başka bir özü işlememiş… Aşk, eğer ilahi bir mercide Allah’a yönelerek yaşanmamışsa, bir insana aşkla bağlanmak gelip geçicidir. Böylesi aşk kısa zaman içinde yanar ve kül olur gider. İnsana olan aşk dünyalık bir giysiye benzer ve bedenidir. Allah’a olan aşk ulvidir ve gönülde-ruhta hissedilir ve sonsuzdur. Ağzımızdan bedene verdiğimiz önem kadar yediğimiz içtiğimiz kadar, gönlümüze gelen ilahi ve adalet sahibi gıdalara önem vermiyoruz. Gözden, kulaktan giren-dokunduğumuz şeyler hep geçici ve ölümlü. Bu yüzden Mevlana’yı, Muhittin Arabî’yi, Yunus Emre’yi anlamamız mümkün değil. Onlar bu dünya makamını değil, ilahi makamı istemişler, acziyetlerini kabul etmiş ve her şeyin emanet olduğunu görmüşler. Biz ise, tavuğun hayvan gübresine girdiği gibi gagalamadık bir yer, yemedik bir pislik bırakmıyoruz. Elde edene kadar çamurunun bile nasıl göründüğü belli olmadığı mücadele meydanında başpehlivan gibi “Dileniyoruz!”. Bu itiş kalkış sonucunda elde edilen makamsa, koltuktan bir ilah gibi hissedişin zalimliğe dönüştüğü bir uçurum kenarına getirir kişiyi. Verdiği ya da yaşadığı zalim bedelin yükünü altındaki kişilere biçer. Kendi yaşadığı aynı oluşumlara sebep olacak her şeye ister istemez yeniden sebep olur. Karunlar, Firavunlar, Nemrutlar yeniden doğar böylece. Allah’ın verdiği rızkı ben veriyorum der. Gücü fanidir. Ya öldürülür, ya acı içinde ölür ya da yalnızlığa mahkûm kimsenin sevmediği kişi olarak yaşar. Elbet bir makama birileri gelecek Her kişiye adaleti vermeyi bilecek Ateşine su bulup yanlışını silecek Ömer Saltanatı bilecek Roma askerleri… Sıradan bir vatandaş Her kişiye aynı mesafede kardeş Olmazsa olmaz yanacaksa fenerleri… Yoksa bulursa ayrıcalıklı yandaş Yutar zaman böyle ezberleri… Liderlerimizi içimizden seçerken, kaynak suyunda yıkayarak arıtalım. Zalimlerin şerrinden sana sığınırım yarabbi…(Amin) [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
Makam hırsı
Üst
Alt