Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Serbest kürsü
Mahremiyet ve Tesettür
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="elifgibi" data-source="post: 15320" data-attributes="member: 149"><p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong><span style="color: #0033FF">Mahremiyet ve Tesettür</span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>İnsanı yaratan Allâh, dünya ve ahiret selametimiz için koyduğu sınırlara uymamızı bizden talep ediyor.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu çerçevede dinin meşru saymadığı, yani haram işlerden sakınmamızı emrediyor.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Haram; yani güzel olmayan, yani çirkin olan, yani insanlık onuruyla bağdaşmayan her türlü tutum, davranış...</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Dininin belirlediği ölçülere riayet edip düşük sıfatlardan arınanları ise müjdeliyor.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu müjdeden nasipdar olmak için özenle korunması gereken sınırlardan biri de mahremiyet. İffetli ve hayâ sahibi olarak yaşamanın anahtarı mahremiyet.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Ve müslüman kadının mahremiyetinin tezahürü tesettürdür, yani örtünmedir...</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Yüce dinimiz, güzel ahlâkın insanın fıtrî bir özelliği olduğunu vurgular. Yani insan, yaradılışından iffetli, namuslu, hayâ sahibidir. Allâh'ın verdiğine razıdır, başkalarında olana göz dikmez. Kendisinde olanı, mahrem alanını da başkalarına göstermez.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Dinimiz, “haram”, “mahrem”, “avret” gibi kelimelerle ifade edilen hususlara hassasiyetle eğilmiş ve bu kavramların anlattığı her ne varsa, onların uluorta sergilenmesini yasaklar. Hususiliğinin korunmasını ve özenle muhafaza edilmesini emreder.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>İşte bu, en geniş manasıyla örtünme (tesettür) emridir ve “gizlenmek, saklanmak, korunmak, açıkta ve ortalık yerde bulunmamak” gibi anlamlara gelen bu emrin muhatabı kadın-erkek bütün müslümanlardır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Tesettürü doğuran ilke olarak mahremiyet</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Müslüman, fıtratını yani yaradılış özelliklerini muhafaza ettiği için hayâ sahibidir ve sahip olduğu bu özellik onu bazı şeyleri başkalarının görmesinden ve dikkatini çekmekten sakındırır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Söz gelimi, müslüman için yaşadığı ev, başkalarının serbestçe muttali olmaması gereken “mahrem” bir ortamdır. Bu sebeple İslâm'da eve “haram” denmiş ve Efendimiz s.a.v., başkalarının evine (mahremiyet bölgesine) izinsiz girmeyi ve başkalarının özel hallerine muttali olmayı yasaklamıştır. Bunu fiilen kendi özel hayatında da titizlikle uygulayan Efendimiz s.a.v., penceresine boydan boya çift kanatlı perde çektirmiş, kapısını da kalın ahşaptan yaptırmıştır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu mahremiyete uyma hassasiyetinin, doğal olarak İslâm medeniyetinin ev ve şehir mimarisine de yansıdığını görürüz. İslâmî mimari, evlerin önünde bulunan ve “hayat” denilen bahçeyi insan boyunu aşan yüksek duvarlarla dışarıdan ayırmış, böylece yabancı bakışların bahçe içindeki günlük hayata sızması engellenmiştir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Yüce dinimizin öngördüğü bu mahremiyet, sadece evin içiyle dışı arasında cereyan eden bir hassasiyetin ifadesi değildir. Aziz Kitabımız, aynı ev içinde yaşayanların bile birbirlerinin mahremiyetine riayet etmeleri, hizmetçilerin ve çocukların, belli vakitlerde ebeveynin odasına girerken izin istemeleri gerektiğini ifade buyurmuştur:</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>“Ey iman edenler! Emriniz altında bulunanlar ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra, yanınıza girecekleri vakit sizden izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Çocuklarınız ergenlik çağına ulaştıklarında, öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi (her geldiklerinde) izin istesinler...” (Nur, 58-59)</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Her yerde herkes için örtünme</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Kişinin, ev içi ahvalini yabancı gözlerden saklamak için alması gereken tedbirler nasıl birer “tesettür” ise, toplum içinde mahrem alanımız olan vücudumuzun yabancılara teşhirini önlemek için örtünmek de tesettürdür.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>İslâm alimleri, bir müslümanın vücudunun nerelerini kimlere karşı ve nasıl örtülü bulundurması gerektiği konusunu, erkeğin erkeğe, erkeğin kadına, kadının kadına ve kadının erkeğe karşı tesettürü olarak dört başlık halinde ele almışlardır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu bakımdan, tesettür kadın-erkek her müslümanı ilgilendirir. Hiçbir müslüman erkek de tesettürden müstağni değildir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bununla birlikte tesettür konusu daha çok kadının erkeğe karşı tesettürü çerçevesinde yoğunlaşmıştır. Tamamen fıtrî, yaratılıştan kaynaklanan sebeplerle kadının tesettürü konusu daha kapsamlı olarak ele alınmıştır. İslâm dininin erkekten farklı olarak kadına daha kapsamlı bu örtünme emrinin altında yatan temel sebep, insan tabiatında var olan ve dinimizin emir ve yasaklarına uygun olarak şekilendirilmesi istenen şehevi arzudur. Bu arzu, kontrol altına alınmayıp terbiye edilmediği zaman birey ve toplumların huzurunu bozacak güçte sonuçlara sebep olmaktadır. İffet, hayâ gibi duyguların gelişmesi bu tehlikeyi bertaraf edecek ve bu duygular ancak tesettür ile belirlenen mahremiyet alanlarında filizlenip gelişebilecektir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Yüce Rabbimiz erkekle kadını farklı yaratmıştır. Fiziksel güç, soğukkanlılık, metanet, itidal gibi özellikler genel olarak erkekle birlikte anılırken, kadın zarafet, duygusallık, nezaket, şefkat, merhamet gibi özelliklerle donanmıştır. Kadının bu özellikleri ön plana çıkarıldığında, daha doğrusu “teşhir edildiğinde” haberlerde çokça örneğini gördüğümüz türden toplumsal problemler sökün etmekte ve bundan en başta kadınlar olmak üzere bütün toplum zarar görmektedir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>İffet ve temiz toplum</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Modern hayat tarzını benimseyen toplumlarda görülen cinsellik temelli suçların, “az gelişmiş” olarak nitelendirilen toplumlara oranla çok daha fazla olması, yukarıdaki tesbiti doğrulayan önemli bir şahittir. Hatta ülkemizde bile şehirlerle daha küçük yerleşim birimleri arasında, ahlâk zafiyetleri ve kadınların maruz kaldığı çirkin muameleler bakımından büyük farklılıklar bulunduğu gözlemlenmektedir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu manzaranın izahını, ahlâkın ve hayâ duygusunun zaafa uğraması yanında, art niyetli emelleri tahrik eden davranış ve giyim-kuşamlarda aramak gerektiğini düşünüyoruz.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Örtünmenin içsel derinliği</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>İslâm, insanların sadece dışa yansıyan tavır ve davranışlarını ıslah etmekle kalmaz, aynı zamanda ve daha öncelikli olarak insanın iç dünyasını, kalbini kötü düşüncelerden ve kötülüğe kapı açabilecek düşünce ve duygulardan arındırmayı hedefler.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Kadın ve erkeği fıtraten karşı cinse meyilli olarak yaratan Rabbimiz, insan neslinin devamını bu meyile bağlamış ve fakat onun kontrolden çıkmaması için de sınırlar koymuştur.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu sınırları “özgürlüğün kısıtlanması” olarak görenler, günümüz Batı toplumlarının geneline hakim olan dejenerasyon ve çürümeyi göz önüne getirmelidir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Örtünme, müslüman kadın için sadece yabancı bakışlara ve art niyetli yaklaşımlara karşı bir “korunma aracı” değildir. O, kadınla erkek arasında meydana gelmesi her an için mümkün ve muhtemel olan meşru olmayan yakınlığı engellemenin de bir aracıdır. Bu açıdan bakıldığında, örtünmenin şekli de ortaya çıkar. Kadın-erkek arasındaki cazibeyi, çekimi, etkilenmeyi engellemeyen örtünmenin de tesettür olmadığı anlaşılır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Sözünü ettiğimiz bu yakınlaşmanın önüne geçmek sadece kadının görevi ve sorumluluğu değildir. Erkek de kadın kadar sorumludur. “Mümin erkeklere söyle, gözlerini harama dikmesinler, ırzlarını korusunlar. Çünkü bu daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allâh, onların yaptıklarından haberdardır.” “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boyun, kulak, baş, kol ve bacak gibi yerlerini) açıp göstermesinler... ” (Nur, 30-31) ayetlerinde hem erkeklere, hem kadınlara haramdan sakınmanın emredilmesi, her iki cinsin aynı derecede hassasiyet göstermesi gerektiğini ortaya koyar. İffetli ve temiz bir toplum oluşturmanın tek yolu budur.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Onlar tartışmadılar, uyguladılar</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Tesettür ayetinin inişinden önceki dönemde kadınlar başlarının yarısını örter, başörtüsünün uçlarını arkadan bağlar, boyun ve gerdan kısımlarını açıkta bırakırlardı. Ayrıca ev ve dışarı ortamlarında kadınlarla erkekler karışık bir halde bulunurdu.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Tesettürü emreden yukarıda geçen (Nur, 31) ve “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, (ihtiyaçları için dışarı çıkacakları zaman) dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle...” (Ahzab, 59) ayetleri ile hem erkekler, hem kadınlar harama bakmaktan sakındırıldı, mahrem olmayan erkeklerin yanında kadınların başörtülerini yakalarının üzerine kadar indirerek boyun ve gerdanlarını kapatmaları ve sokağa çıktıklarında da dış elbiselerini üzerlerine almaları emir buyuruldu.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Yine Nur suresi 31. ayette buyurulduğu gibi, “...gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar” emriyle, kadınların dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümemeleri ihtar edilmiş ve tesettürle hedeflenen şeyin yalnızca şeklî bir düzenleme olmadığı ortaya konmuştu.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Tesettür emri inzal buyurulup da Efendimiz s.a.v. tarafından tebliğ edildiğinde, erkekler evlerine gelip eşlerine bu ayeti haber verdiler. Sahabi hanımlar da vakit geçirmeden çarşaf gibi şeyleri kenarlarından yırtarak başlarını ayette belirtildiği gibi örttüler.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>O günden sonra tesettür müslüman kadının ayrılmaz bir parçası olmuş, onun saygınlığını, iffet ve izzetini temsil eder olmuştur.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>İç-dış bütünlüğü</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Dünya hayatı ne kadar garip bir seyirle ilerliyor... Geçen bir kaç asırda anlamlı, önemli, şerefli, kıymetli ne varsa zihinlerde tam zıddıyla yer değiştirmiş durumda. Bu pervasız değişim günden güne ahlâkımızın en kıymetli yerine sirayet ediyor.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Ahlâkın en eldeğmemiş yeri, elbette kolaylıkla nüfuz edilebilecek bir yer değildir. Bu, birinin canı her istediğinde yapabileceği bir şey değil. Bu durum için şu örnek verilebilir: Manaya müdahele etmek, onu yıpratmak, onu ifade etmek için kullanılan kelimelere zarar vermekle gerçekleşiyor. Dolayısıyla İslâm için önemli bir değer de zahir, yani görünüştür. Mana ve niyet gibi batınî haller karşısında görünenin/görünüşün bir önemi yok, demek abestir. İkisinin birbirini doğurduğu ve doğruladığı unutulmamalıdır. Tesettür gibi son derece ciddi ve ehemmiyetli bir hadiseye “zahiri durumdur” “manadan habersizlerin işidir” gibi cümleler kullanarak saldırmaya çalışanlar, kendi durumunda anlamlı bir şey göremeyip kalplerinin temiz olduğu vehmine sarılanlardır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Nasıl ki, oruç hem zahiren iç organlarımızı temizliyor ve bizi bir disipline sokuyor, hem de batınen nefsimizi tutarak ruhumuzu temizliyorsa; tesettür de aynı şekilde hem zahiri hem de batıni olarak bizi örtüyor. Sözün özü, tesettür zahiren her nereyi örtüyorsa, içimizde de o yerlere mukabil gelen manevi/batıni yerlerimizi örtüyor, oradaki ayıpları örtüyor ve gizliyor.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Örtüsüz çağ</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Günümüzde ise tesettür Allâhu Tealâ'nın en çok konuşulan, tartışılan emirlerinden biri haline gelmiştir. Sebebi ise, insanı hiç düşünmeksizin örtünmeye sevk eden iffet duygusunun zafiyete uğramış olmasıdır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bir refleks olarak utanma duygusuna sahip olduğu zaman, insan, dininin yol göstermesiyle nelerden nasıl sakınacağını bilmiştir. Allâh Tealâ'nın çok açık emirlerini anlamakta zorlanmamıştır. Fakat arzuların erdeme galip olduğu zamanlarda -ki günümüz koşullarını belirleyen durum budur- emre isyan etmek, kabul etmemek veya arzulara uygun yorumlayarak tahrif etmek yolu seçilmiştir.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlardır: “Fitneler, tıpkı (kamışlardan örülen) hasır gibi, (insanların kalbine) çubuk çubuk atılır. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse, onda siyah bir leke oluşur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasıl olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri cilalı mermer gibi bembeyazdır; dünyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar veremez. Diğeri ise, alaca siyahtır. Tepetaklak duran testi gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan (nefsani arzulardan) kendisine ne içirilmişse, onu (hak veya batıl) bilir.” (Müslim)</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu rivayette dikkat çekmek istediğimiz mühim bir nokta var: Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, fitneye bulanmış ve böylece kararmış kalbin, kendisine benimsetilmiş değerler dışında başka bir şeyi kabul etmemesini anlatırken bir kelime kullanıyor: “İçirilmiş”</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Bu kelimeyi, vücuda alınan bir sıvının çabucak kana karışması ve insanın hücrelerine nüfuz etmesi olarak anlamak yanlış olmaz. Efendimiz s.a.v. bu kelimeyi kullanmakla, hevadan kaynaklanan değer yargılarını benimseyen kalbi, bir anlamda şartlanmışlıkla tavsif etmiş olmaktadır. Böyle bir kalbin, iyiyi kötüden, ma'rufu münkerden ayırt etmesini beklemek zordur.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Kalplerin safiyetini yitirmesi sonucunda da hayâsızlık yaygınlaşmıştır ve nâmahremden utanmak yeni nesiller için anlaşılması zor, garip bir davranış kabul edilmiştir. Aksine giyinik veya çıplak olarak kendini güzelleştirip mahrem olmayanlara göstermek, teşhir etmek, desteklenen, rağbet edilen bir davranış olmuştur.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Utanma duygusunun ortadan kalktığı bir dünya insanî olan değerlerini kaybetmektedir. Mahremiyetine sahip çıkmayan insan saygınlığını yitirmekte, hayatta kalabilmek için acımasız bir şekilde bencilleşmektedir. Bu durumun ne bireye, ne topluma bir faydası olacak ve zulme maruz kalan dünyanın mahvına yol açacaktır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Buna razı olmak, en güzel şekildeki yaratılıştan, hayvanlar gibi, hatta onlardan daha aşağı olmaya razı olmak demektir. Fakat bu yalnızca insanın rızası olacaktır, Cenab-ı Mevlâ'nın değil...</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Müslümanın gaye edindiği rıza ise insandan değil, Allâh'tandır. Allâh'a teslim olanlar, her çağda ve her şartta yalnızca O'nun rızasına yönelecek, mahremiyet sınırlarına riayet ederek korunmaya, fitneden uzak durmaya imkan bulacaklardır.</strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: DarkSlateGray"><strong>Ebubekir Sifil Mahremiyet Tesettür</strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="elifgibi, post: 15320, member: 149"] [CENTER][COLOR=DarkSlateGray][B][COLOR=#0033FF]Mahremiyet ve Tesettür[/COLOR] İnsanı yaratan Allâh, dünya ve ahiret selametimiz için koyduğu sınırlara uymamızı bizden talep ediyor. Bu çerçevede dinin meşru saymadığı, yani haram işlerden sakınmamızı emrediyor. Haram; yani güzel olmayan, yani çirkin olan, yani insanlık onuruyla bağdaşmayan her türlü tutum, davranış... Dininin belirlediği ölçülere riayet edip düşük sıfatlardan arınanları ise müjdeliyor. Bu müjdeden nasipdar olmak için özenle korunması gereken sınırlardan biri de mahremiyet. İffetli ve hayâ sahibi olarak yaşamanın anahtarı mahremiyet. Ve müslüman kadının mahremiyetinin tezahürü tesettürdür, yani örtünmedir... Yüce dinimiz, güzel ahlâkın insanın fıtrî bir özelliği olduğunu vurgular. Yani insan, yaradılışından iffetli, namuslu, hayâ sahibidir. Allâh'ın verdiğine razıdır, başkalarında olana göz dikmez. Kendisinde olanı, mahrem alanını da başkalarına göstermez. Dinimiz, “haram”, “mahrem”, “avret” gibi kelimelerle ifade edilen hususlara hassasiyetle eğilmiş ve bu kavramların anlattığı her ne varsa, onların uluorta sergilenmesini yasaklar. Hususiliğinin korunmasını ve özenle muhafaza edilmesini emreder. İşte bu, en geniş manasıyla örtünme (tesettür) emridir ve “gizlenmek, saklanmak, korunmak, açıkta ve ortalık yerde bulunmamak” gibi anlamlara gelen bu emrin muhatabı kadın-erkek bütün müslümanlardır. Tesettürü doğuran ilke olarak mahremiyet Müslüman, fıtratını yani yaradılış özelliklerini muhafaza ettiği için hayâ sahibidir ve sahip olduğu bu özellik onu bazı şeyleri başkalarının görmesinden ve dikkatini çekmekten sakındırır. Söz gelimi, müslüman için yaşadığı ev, başkalarının serbestçe muttali olmaması gereken “mahrem” bir ortamdır. Bu sebeple İslâm'da eve “haram” denmiş ve Efendimiz s.a.v., başkalarının evine (mahremiyet bölgesine) izinsiz girmeyi ve başkalarının özel hallerine muttali olmayı yasaklamıştır. Bunu fiilen kendi özel hayatında da titizlikle uygulayan Efendimiz s.a.v., penceresine boydan boya çift kanatlı perde çektirmiş, kapısını da kalın ahşaptan yaptırmıştır. Bu mahremiyete uyma hassasiyetinin, doğal olarak İslâm medeniyetinin ev ve şehir mimarisine de yansıdığını görürüz. İslâmî mimari, evlerin önünde bulunan ve “hayat” denilen bahçeyi insan boyunu aşan yüksek duvarlarla dışarıdan ayırmış, böylece yabancı bakışların bahçe içindeki günlük hayata sızması engellenmiştir. Yüce dinimizin öngördüğü bu mahremiyet, sadece evin içiyle dışı arasında cereyan eden bir hassasiyetin ifadesi değildir. Aziz Kitabımız, aynı ev içinde yaşayanların bile birbirlerinin mahremiyetine riayet etmeleri, hizmetçilerin ve çocukların, belli vakitlerde ebeveynin odasına girerken izin istemeleri gerektiğini ifade buyurmuştur: “Ey iman edenler! Emriniz altında bulunanlar ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra, yanınıza girecekleri vakit sizden izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Çocuklarınız ergenlik çağına ulaştıklarında, öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi (her geldiklerinde) izin istesinler...” (Nur, 58-59) Her yerde herkes için örtünme Kişinin, ev içi ahvalini yabancı gözlerden saklamak için alması gereken tedbirler nasıl birer “tesettür” ise, toplum içinde mahrem alanımız olan vücudumuzun yabancılara teşhirini önlemek için örtünmek de tesettürdür. İslâm alimleri, bir müslümanın vücudunun nerelerini kimlere karşı ve nasıl örtülü bulundurması gerektiği konusunu, erkeğin erkeğe, erkeğin kadına, kadının kadına ve kadının erkeğe karşı tesettürü olarak dört başlık halinde ele almışlardır. Bu bakımdan, tesettür kadın-erkek her müslümanı ilgilendirir. Hiçbir müslüman erkek de tesettürden müstağni değildir. Bununla birlikte tesettür konusu daha çok kadının erkeğe karşı tesettürü çerçevesinde yoğunlaşmıştır. Tamamen fıtrî, yaratılıştan kaynaklanan sebeplerle kadının tesettürü konusu daha kapsamlı olarak ele alınmıştır. İslâm dininin erkekten farklı olarak kadına daha kapsamlı bu örtünme emrinin altında yatan temel sebep, insan tabiatında var olan ve dinimizin emir ve yasaklarına uygun olarak şekilendirilmesi istenen şehevi arzudur. Bu arzu, kontrol altına alınmayıp terbiye edilmediği zaman birey ve toplumların huzurunu bozacak güçte sonuçlara sebep olmaktadır. İffet, hayâ gibi duyguların gelişmesi bu tehlikeyi bertaraf edecek ve bu duygular ancak tesettür ile belirlenen mahremiyet alanlarında filizlenip gelişebilecektir. Yüce Rabbimiz erkekle kadını farklı yaratmıştır. Fiziksel güç, soğukkanlılık, metanet, itidal gibi özellikler genel olarak erkekle birlikte anılırken, kadın zarafet, duygusallık, nezaket, şefkat, merhamet gibi özelliklerle donanmıştır. Kadının bu özellikleri ön plana çıkarıldığında, daha doğrusu “teşhir edildiğinde” haberlerde çokça örneğini gördüğümüz türden toplumsal problemler sökün etmekte ve bundan en başta kadınlar olmak üzere bütün toplum zarar görmektedir. İffet ve temiz toplum Modern hayat tarzını benimseyen toplumlarda görülen cinsellik temelli suçların, “az gelişmiş” olarak nitelendirilen toplumlara oranla çok daha fazla olması, yukarıdaki tesbiti doğrulayan önemli bir şahittir. Hatta ülkemizde bile şehirlerle daha küçük yerleşim birimleri arasında, ahlâk zafiyetleri ve kadınların maruz kaldığı çirkin muameleler bakımından büyük farklılıklar bulunduğu gözlemlenmektedir. Bu manzaranın izahını, ahlâkın ve hayâ duygusunun zaafa uğraması yanında, art niyetli emelleri tahrik eden davranış ve giyim-kuşamlarda aramak gerektiğini düşünüyoruz. Örtünmenin içsel derinliği İslâm, insanların sadece dışa yansıyan tavır ve davranışlarını ıslah etmekle kalmaz, aynı zamanda ve daha öncelikli olarak insanın iç dünyasını, kalbini kötü düşüncelerden ve kötülüğe kapı açabilecek düşünce ve duygulardan arındırmayı hedefler. Kadın ve erkeği fıtraten karşı cinse meyilli olarak yaratan Rabbimiz, insan neslinin devamını bu meyile bağlamış ve fakat onun kontrolden çıkmaması için de sınırlar koymuştur. Bu sınırları “özgürlüğün kısıtlanması” olarak görenler, günümüz Batı toplumlarının geneline hakim olan dejenerasyon ve çürümeyi göz önüne getirmelidir. Örtünme, müslüman kadın için sadece yabancı bakışlara ve art niyetli yaklaşımlara karşı bir “korunma aracı” değildir. O, kadınla erkek arasında meydana gelmesi her an için mümkün ve muhtemel olan meşru olmayan yakınlığı engellemenin de bir aracıdır. Bu açıdan bakıldığında, örtünmenin şekli de ortaya çıkar. Kadın-erkek arasındaki cazibeyi, çekimi, etkilenmeyi engellemeyen örtünmenin de tesettür olmadığı anlaşılır. Sözünü ettiğimiz bu yakınlaşmanın önüne geçmek sadece kadının görevi ve sorumluluğu değildir. Erkek de kadın kadar sorumludur. “Mümin erkeklere söyle, gözlerini harama dikmesinler, ırzlarını korusunlar. Çünkü bu daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allâh, onların yaptıklarından haberdardır.” “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boyun, kulak, baş, kol ve bacak gibi yerlerini) açıp göstermesinler... ” (Nur, 30-31) ayetlerinde hem erkeklere, hem kadınlara haramdan sakınmanın emredilmesi, her iki cinsin aynı derecede hassasiyet göstermesi gerektiğini ortaya koyar. İffetli ve temiz bir toplum oluşturmanın tek yolu budur. Onlar tartışmadılar, uyguladılar Tesettür ayetinin inişinden önceki dönemde kadınlar başlarının yarısını örter, başörtüsünün uçlarını arkadan bağlar, boyun ve gerdan kısımlarını açıkta bırakırlardı. Ayrıca ev ve dışarı ortamlarında kadınlarla erkekler karışık bir halde bulunurdu. Tesettürü emreden yukarıda geçen (Nur, 31) ve “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, (ihtiyaçları için dışarı çıkacakları zaman) dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle...” (Ahzab, 59) ayetleri ile hem erkekler, hem kadınlar harama bakmaktan sakındırıldı, mahrem olmayan erkeklerin yanında kadınların başörtülerini yakalarının üzerine kadar indirerek boyun ve gerdanlarını kapatmaları ve sokağa çıktıklarında da dış elbiselerini üzerlerine almaları emir buyuruldu. Yine Nur suresi 31. ayette buyurulduğu gibi, “...gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar” emriyle, kadınların dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümemeleri ihtar edilmiş ve tesettürle hedeflenen şeyin yalnızca şeklî bir düzenleme olmadığı ortaya konmuştu. Tesettür emri inzal buyurulup da Efendimiz s.a.v. tarafından tebliğ edildiğinde, erkekler evlerine gelip eşlerine bu ayeti haber verdiler. Sahabi hanımlar da vakit geçirmeden çarşaf gibi şeyleri kenarlarından yırtarak başlarını ayette belirtildiği gibi örttüler. O günden sonra tesettür müslüman kadının ayrılmaz bir parçası olmuş, onun saygınlığını, iffet ve izzetini temsil eder olmuştur. İç-dış bütünlüğü Dünya hayatı ne kadar garip bir seyirle ilerliyor... Geçen bir kaç asırda anlamlı, önemli, şerefli, kıymetli ne varsa zihinlerde tam zıddıyla yer değiştirmiş durumda. Bu pervasız değişim günden güne ahlâkımızın en kıymetli yerine sirayet ediyor. Ahlâkın en eldeğmemiş yeri, elbette kolaylıkla nüfuz edilebilecek bir yer değildir. Bu, birinin canı her istediğinde yapabileceği bir şey değil. Bu durum için şu örnek verilebilir: Manaya müdahele etmek, onu yıpratmak, onu ifade etmek için kullanılan kelimelere zarar vermekle gerçekleşiyor. Dolayısıyla İslâm için önemli bir değer de zahir, yani görünüştür. Mana ve niyet gibi batınî haller karşısında görünenin/görünüşün bir önemi yok, demek abestir. İkisinin birbirini doğurduğu ve doğruladığı unutulmamalıdır. Tesettür gibi son derece ciddi ve ehemmiyetli bir hadiseye “zahiri durumdur” “manadan habersizlerin işidir” gibi cümleler kullanarak saldırmaya çalışanlar, kendi durumunda anlamlı bir şey göremeyip kalplerinin temiz olduğu vehmine sarılanlardır. Nasıl ki, oruç hem zahiren iç organlarımızı temizliyor ve bizi bir disipline sokuyor, hem de batınen nefsimizi tutarak ruhumuzu temizliyorsa; tesettür de aynı şekilde hem zahiri hem de batıni olarak bizi örtüyor. Sözün özü, tesettür zahiren her nereyi örtüyorsa, içimizde de o yerlere mukabil gelen manevi/batıni yerlerimizi örtüyor, oradaki ayıpları örtüyor ve gizliyor. Örtüsüz çağ Günümüzde ise tesettür Allâhu Tealâ'nın en çok konuşulan, tartışılan emirlerinden biri haline gelmiştir. Sebebi ise, insanı hiç düşünmeksizin örtünmeye sevk eden iffet duygusunun zafiyete uğramış olmasıdır. Bir refleks olarak utanma duygusuna sahip olduğu zaman, insan, dininin yol göstermesiyle nelerden nasıl sakınacağını bilmiştir. Allâh Tealâ'nın çok açık emirlerini anlamakta zorlanmamıştır. Fakat arzuların erdeme galip olduğu zamanlarda -ki günümüz koşullarını belirleyen durum budur- emre isyan etmek, kabul etmemek veya arzulara uygun yorumlayarak tahrif etmek yolu seçilmiştir. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlardır: “Fitneler, tıpkı (kamışlardan örülen) hasır gibi, (insanların kalbine) çubuk çubuk atılır. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse, onda siyah bir leke oluşur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasıl olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri cilalı mermer gibi bembeyazdır; dünyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar veremez. Diğeri ise, alaca siyahtır. Tepetaklak duran testi gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan (nefsani arzulardan) kendisine ne içirilmişse, onu (hak veya batıl) bilir.” (Müslim) Bu rivayette dikkat çekmek istediğimiz mühim bir nokta var: Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, fitneye bulanmış ve böylece kararmış kalbin, kendisine benimsetilmiş değerler dışında başka bir şeyi kabul etmemesini anlatırken bir kelime kullanıyor: “İçirilmiş” Bu kelimeyi, vücuda alınan bir sıvının çabucak kana karışması ve insanın hücrelerine nüfuz etmesi olarak anlamak yanlış olmaz. Efendimiz s.a.v. bu kelimeyi kullanmakla, hevadan kaynaklanan değer yargılarını benimseyen kalbi, bir anlamda şartlanmışlıkla tavsif etmiş olmaktadır. Böyle bir kalbin, iyiyi kötüden, ma'rufu münkerden ayırt etmesini beklemek zordur. Kalplerin safiyetini yitirmesi sonucunda da hayâsızlık yaygınlaşmıştır ve nâmahremden utanmak yeni nesiller için anlaşılması zor, garip bir davranış kabul edilmiştir. Aksine giyinik veya çıplak olarak kendini güzelleştirip mahrem olmayanlara göstermek, teşhir etmek, desteklenen, rağbet edilen bir davranış olmuştur. Utanma duygusunun ortadan kalktığı bir dünya insanî olan değerlerini kaybetmektedir. Mahremiyetine sahip çıkmayan insan saygınlığını yitirmekte, hayatta kalabilmek için acımasız bir şekilde bencilleşmektedir. Bu durumun ne bireye, ne topluma bir faydası olacak ve zulme maruz kalan dünyanın mahvına yol açacaktır. Buna razı olmak, en güzel şekildeki yaratılıştan, hayvanlar gibi, hatta onlardan daha aşağı olmaya razı olmak demektir. Fakat bu yalnızca insanın rızası olacaktır, Cenab-ı Mevlâ'nın değil... Müslümanın gaye edindiği rıza ise insandan değil, Allâh'tandır. Allâh'a teslim olanlar, her çağda ve her şartta yalnızca O'nun rızasına yönelecek, mahremiyet sınırlarına riayet ederek korunmaya, fitneden uzak durmaya imkan bulacaklardır. Ebubekir Sifil Mahremiyet Tesettür[/B][/COLOR][/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Serbest kürsü
Mahremiyet ve Tesettür
Üst
Alt