Kuşlar da severmiş

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,319
Tepkime puanı
118
pigeons.jpg


Sınıf arkadaşım Ali güvercinlere çok düşkündü. Boş zamanlarında onlarla ilgilenirdi. Bunun nedenini sorduğumda şunları anlatmıştı: Ali'nin dayısı bir gün onlara oturmaya gelmiş. Bakmış ki Ali kendisiyle değil, komşunun güvercinleriyle ilgileniyor, eve gelmek istemiyormuş. Dayısı Ali'yi sevindirmek için onlara bir sonraki gelişinde iki tane güvercin getirmiş. Bu hediye Ali'yi öyle çok sevindirmiş ki, atlamış dayısının kucağına, elini ve yüzünü öpmüş, teşekkür etmiş. O günden beri boş vakitlerinde onlarla uğraşırmış.

Birgün okuldan çıkınca beni evlerine götürdü, kuşlarını göstermek için. Rengi beyazdı kuşların, ayakları tüylü tüylüydü. Ali'nin dediğine göre bu renkte olanlara sütbeyaz, ayakları tüylü olanlara da paçalı denirmiş. Kuşları görür görmez beğenmiştim. Gerçekten sevimli hayvanlardı, görüntüleri de gayet güzeldi. Benim beğendiğimi anlayan Ali, kuşları hakkında bilgiler veriyordu.

- İkisi de takla, dedi.

- O ne demek?

- Bunlar uçarken geriye takla atarlar. Takla atabilen kuşlar daha değerlidir. Bak şimdi seyret!

Yerde yem yiyen kuşları eline alıp havaya doğru fırlattı. Gerçekten de kuşlar yere inerken arka arkaya takla atıyorlardı. Benim hoşlandığımı gören Ali bu hareketi birkaç kez tekrarladı. Her defasında aynı güzel taklalar ve yumuşak iniş gerçekleşiyordu.

Ali'nin kuşları beni de etkilemişti. Eve dönerken içimden “keşke benim de böyle kuşlarım olsa” diyordum. Akşam evde otururken konuyu babama açtım:

- Baba, bana güvercin alır mısın?

- Hayrola Ömer, nerden çıktı bu güvercin lafı şimdi?

- Ali'nin güvercinlerini gördüm bugün. O kadar güzel ki, görsen sen de beğenirsin.

- Sen de her gördüğüne özeniyorsun oğlum. Güvercinin sırası mı şimdi? Sen onlarla başedemezsin.

- Alışırım baba. Ali nasıl alışmış...

- Dur bakalım, biraz sabırlı ol. Belki ilerde alırız.

Babamın son sözleri beni umutlandırmıştı. “Kuş falan alamam dememiş, biraz da olsa umut ışığı yakmıştı. Ben de sabırla o günü bekleyecektim.

Günler su gibi akıp geçiyordu. Ali bir gün okula çok üzgün geldi. Güvercinlerinin öldüğünü söyledi. Sebebini sorduk. Olayın nasıl olduğunu gözleri yaşararak anlattı:

Evlerinin önünden geçen bir kedi, bahçede gezinen güvercinleri görünce kapıdan girmiş sessizce ve aniden üzerlerine atlamış. Zavallı hayvanların ikisini de öldürmüş. Ali'nin babası pencereden baktığında kedinin kaçtığını görmüş. Koşarak gelmiş ama iş işten geçmiş. Ali'nin annesi ve babası da çok üzülmüşler bu olaya. Bahçeye bir çukur kazmışlar ve gömmüşler. Kuşlar gömülürken Ali kendini tutamamış ve hüngür hüngür ağlamış.

Ali'nin anlattıkları sınıftaki herkesi üzmüştü. Öğretmenimiz gelince ona da anlattık bu olayı. Öğretmenimiz o derste hayvan sevgisinin öneminden bahsetti. Kendisinin de evde muhabbet kuşu beslediğini söyledi. Ali'nin üzüntüsünü gidermek için çeşitli komiklikler yaptı fakat onu güldürmeyi başaramadı.

Akşam babama da anlattım Ali'nin ne kadar çok üzüldüğünü.

- Ben sana demiştim oğlum, güvercin beslemek kolay değildir diye. Madem bahçeye bırakmışlar, yanında bir kişinin bulunması lâzımdı, dedi.

O gece rüyamda Ali'nin kuşlarını gördüm. Bol bol yem attım, havada takla atışlarını seyrettim.

Bu olayın üzerinden bir ay geçmişti. Benim ısrarlarıma daha fazla dayanamayan babam, sonunda bana güvercin almayı kabul etmişti. Güvercin alanların ve satanların toplandığı pazar yerine benzer bir meydan varmış. Bir tatil gününde babamla birlikte oraya gittik. Bir erkek bir dişi, beyaz güvercin aldık. Karton kutuya koyarak eve getirdik. O kadar sevinmiştim ki sanki dünyalar benim olmuştu. Birgün sonra okulda Ali'ye söyledim, bana güvercin alındığını. Merak etti, onları bir an önce görmek istiyordu. Okul çıkışında birlikte bize gittik. Kuşları eline aldı, inceledi. Bana bazı tavsiyelerde bulundu.

Aradan bir hafta geçmişti. Birgün dayanamadım ve kuşları evimizin önündeki bahçeye çıkardım. Erkek kuşu severken elimden kaçırdım. Karşıdaki apartmanın çatısına kondu. Etrafı seyrediyor, bazen de bize bakıyordu. Birdenbire çatıdan çatıya uçmaya başladı ve gözden kayboldu. Ali'nin tavsiyesini yerine getirmediğime pişman olmuştum. “Kuşları dışarı çıkardığın zaman ayaklarına ip bağla, yoksa kaçırırsın” demişti.

Dişi kuşu eve bıraktım. Kuşun kaçışına annem de üzülmüştü. “Belki geri gelir” diyerek beni teselli etti. Üzüntülü bir durumda okula gittim. Olanları Ali'ye anlattım. Umutsuzca sordum:

-Geri gelir mi?

-Dişi kuş evde mi?

-Evet.

-Öyleyse gelir. Güvercinler eşine bağlıdır. Birbirlerini severler.

-Şaka yapmıyorsun ya.

-Ciddi söylüyorum. Onlar birbirini terk etmezlermiş.

Ali'nin bu sözleri biraz da olsa rahatlatmıştı beni. Ali ise bilgiç bilgiç konuşmaya devam ediyordu:

-Gelir gelir merak etme!

O gün derslere veremedim kendimi. Aklım fikrim kaçan güvercindeydi. Okuldan çıkınca hızlı adımlarla evin yolunu tuttum. Kuş geri gelmiş miydi acaba? Ali'nin anlattıkları doğru muydu?

Evin kapısında annem karşıladı beni. Gözlerinin içi gülüyordu. İnanmakta zorlandığım o cümleyi söyledi:

- Gözün aydın Ömer, kuş geri geldi!

Aman Allah'ım! Duyduğum doğru muydu? Pekiştirmek için sordum:

- Kuş geri mi geldi?

- Geldi diyorum ya. İnanmazsan gir içeriye bak.

İçeriye girince onu gördüm. Gösterişli boynunu dikmiş, kırıta kırıta eşinin etrafında dolanıyordu.

Akşam babam gelince ona da anlattık olanları. O da inanmakta zorlandı. İkide bir “hayret” diyordu.

Annemin anlattığına göre, kaçan kuş evimizin üzerinde bir hayli uçtuktan sonra gelmiş, bahçemize konmuş. Annem de evin kapısını açmış ve saklandığı yerden kuşu izlemeye başlamış. Kuş önce etrafı iyice gözden geçirmiş. Bakmış ki bir tehlike yok, yürüyerek gelmiş ve açık olan kapıdan içeriye girmiş.

Babam hayret etmekte haklıydı. Gerçekten şaşılacak bir olaydı bu. Bravo Ali'ye. Kuşlardan iyi anlıyordu. Söyledikleri doğru çıkmıştı. Bu olaydan sonra anladım ki kuşlar da severmiş.

Sırrı ER
 
Üst Alt