- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,018
- Tepkime puanı
- 424
Kur’an çeşitli anlayış düzeylerine, o anlayışların sahiplerinin diliyle hitap eder. Farklı bakış açılarına ve özellikle Kur’an’ın indiği toplumun değer yargılarına göre açıklama yapan birçok vahy vardır ve Kur’an’a yönelik şüphelerde bu ayetlerin yüzeysel anlaşılmasından kaynaklanır.
Kur’an tamamıyla çeşitli idrak düzeylerine hitap eden bir kitaptır. Tüm zamanlara ve tüm idraklere açık evrensel bir vahyin başka türlü olması da düşünülemez. İslamiyet’in tasavvufi yorumu bunu esas alır. Örneğin “Hidayetiniz kadar O’nu zikrediniz..” (2 /198) ayetiyle, idrakin doğurduğu hidayete göre anılan mefhumundan bahsedilir.
Dinin idrake göre şekillenişi, Mevlana’nın şu satırlarına da yansımıştır: “Şeriat dirilerle zenginler içindir. Mezarda ölülere şeriat hükümleri tatbik edilir mi? Benlikten geçmiş, yoklukta başlarını vermiş kişilere gelince, onlar, mezarlıktaki ölülerden yüz kat daha ölüdürler.”
Kur’an, insanlara bazı yaptırımları sunar ama her idrak seviyesi, bu hitaptan kendi düzeyine uygun bir sonuç çıkarır. Yani İslamiyet, muhatabının bakış açısına göre şekillenir. Vahyin bir idrak düzeyine ettiği hitabı, özünü anlamadan kalıplaşmış olarak değişmez bir gerçek şeklinde kabul edersek, yanılırız.
Değişmez gerçek, Kur’an’ın ruhudur. Bu ruh, “Biz, Kur’andan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyi indiririz. O, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.” (17/82) diye anlatılır. O’nun ruhunu değilde, bir idrak seviyesine yansıttığı hükmü değişmez kabul etmek, çelişkilerin ve inkarın temel nedenini oluşturur. “Hakikati bu Kur’anda çeşitli şekillerde açıkladık ki, düşünüp anlayabilsinler.” (17/41)
Kur’an tamamıyla çeşitli idrak düzeylerine hitap eden bir kitaptır. Tüm zamanlara ve tüm idraklere açık evrensel bir vahyin başka türlü olması da düşünülemez. İslamiyet’in tasavvufi yorumu bunu esas alır. Örneğin “Hidayetiniz kadar O’nu zikrediniz..” (2 /198) ayetiyle, idrakin doğurduğu hidayete göre anılan mefhumundan bahsedilir.
Dinin idrake göre şekillenişi, Mevlana’nın şu satırlarına da yansımıştır: “Şeriat dirilerle zenginler içindir. Mezarda ölülere şeriat hükümleri tatbik edilir mi? Benlikten geçmiş, yoklukta başlarını vermiş kişilere gelince, onlar, mezarlıktaki ölülerden yüz kat daha ölüdürler.”
Kur’an, insanlara bazı yaptırımları sunar ama her idrak seviyesi, bu hitaptan kendi düzeyine uygun bir sonuç çıkarır. Yani İslamiyet, muhatabının bakış açısına göre şekillenir. Vahyin bir idrak düzeyine ettiği hitabı, özünü anlamadan kalıplaşmış olarak değişmez bir gerçek şeklinde kabul edersek, yanılırız.
Değişmez gerçek, Kur’an’ın ruhudur. Bu ruh, “Biz, Kur’andan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyi indiririz. O, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.” (17/82) diye anlatılır. O’nun ruhunu değilde, bir idrak seviyesine yansıttığı hükmü değişmez kabul etmek, çelişkilerin ve inkarın temel nedenini oluşturur. “Hakikati bu Kur’anda çeşitli şekillerde açıkladık ki, düşünüp anlayabilsinler.” (17/41)