Kur'an-ı Kerim'de Su ve Yağmur

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
İnsan ve Su

Su, bilindiği gibi, iki hidrojen ve bir oksijenin bileşiminden meydana gelen sıvıdır Yeryüzünde insan, hayvan, bitki ve tüm canlıların ana yapı oluşum unsuru ve varlıklarının devamı için kullanmak zorunda oldukları ilahî rahmet ve kaçınılmaz maddedir Bilimin Kur'an ayetleriyle, özellikle protoplazmanın sudan müteşekkil yapısı hususunda büyük uyum içinde olduğunu görmek durumundayız.
"Biz insanı muhakkak ki çamurun özünden yarattık" (23/Mü'minun, 12)
"İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik halde iken bizim, onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?" (21/Enbiyâ, 30)
"Allah, bütün canlıları sudan yarattı" (24/Nur, 45)
"İnsanı sudan yaratarak, ona soy-sop veren O'dur Rabbin her şeye kadirdir" (25/Furkan, 54)

Yukarıdaki ayetlerde, tüm yaşayan varlıkların su içerdiği açıklanmaktadır Kur'an, insan bedeninin ve diğer canlıların protoplazma-sının yüzde 85 ilâ 90 arasında su içerdiğini söyleyen bilim ile tam bir benzerlik içindedir Su içeren insan hücrelerinin yapısı hakkındaki modern bilgilerin, Kur'an'da zaten var olduğunu görmek, şaşırtıcı bir gerçek ve büyük bir mucizedir Biyolojik olarak su, yaşayan maddenin hâkim unsurudur.

Bilimsel incelemeler, insanın yapısını oluşturan temel ve hâkim yapı taşının su olduğunu göstermektedir İnsan vücudu, müphem bir şekilde varlığını sürdürebilen ve çevresindeki suyun uygun şartları barındırması durumunda kendisini çoğaltabilen 60 ilâ 75 trilyon arasında canlı hücreden müteşekkildir Hücre, topluca protoplazma diye adlandırılan farklı maddelerden oluşmuştur Protoplazmada bulunan temel ögeler ise beş tanedir: Su, elektrolitler, proteinler, lipidler, karbon hidratlar Protoplazmadaki sıvı ortam, % 85 ilâ 90 arasında bir yoğunlukla mevcut sudan oluşmaktadır Bu da şu âyetle açıklanan husus ile şaşırtıcı bir uyum içerisinde bulunmaktadır:

"Allah, bütün canlıları sudan yarattı" (24/Nur, 45) Sudan sonra hücre kütlesinin yüzde 10 ilâ 20'si arasında bir kısmını oluşturan proteinler gelir Lipidler % 2 ilâ 3, karbonhidratlar ise % 1'ini oluşturur Elektrolitler de önemli rol oynar Bilime göre protoplazma yaşayan bir maddedir ve içinde suyun en hayatî rolü oynadığı, yaşayan tüm varlıkların temelidir Bitkilerde rüzgârların aşılayıcı bir rol oynaması, ancak son asırlarda anlaşılmış bir meseledir Bütün bitkilerin çiçeklerinin erkek ve dişi çift ihtiva ettiği ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyvelerin meydana geldiği anlaşıldıktan sonra, bu işte rüzgârın rol oynadığı ortaya çıkmıştır Ayet-i kerime'de bu konuda şöyle buyrulur:

"Rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de sizi onunla suladık Yoksa siz onu (yeterli suyu) toplayamazdınız" (15/Hıcr, 22) Bu ayette, bundan da fazla olarak rüzgârın, yağmur yağmasında oynadığı rol de anlatılmaktadır Bu ayette ayrıca, gökten inen suların yer katmanlarında stok edildiği ve buralardan insanlığın ihtiyacı karşılandığı ifade edilmektedir Günümüzde bulutlar, onları meydana getiren rüzgârlara göre taksim edilmektedir Rüzgârlar, küçük toz toprak zerrelerini kaldırıp sürükler, bu zerreler ile, yükselen buhar zerreciklerini aşılar; böylece toz zerreleri etrafında su buharı toplanır ve neticede ağır damla haline gelir Kur'an şöyle buyurur:

"Allah o zattır ki, rüzgârlar gönderir, derken onlar da bulutları kaldırır (yükseltir) Derken onları gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; artık sen de aralarından yağmurun çıktığını görürsün Allah, dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverir" (30/Rûm, 48) "Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur Sonunda onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız İşte ölüleri de böyle çıkaracağız Herhalde bundan ibret alırsınız" (7/A'râf, 57) "Yerin yetiştirdiği nebatlardan/bitkilerden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden çift çift yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim" (36/Yâsin, 36) Nebatlar çift, hayvanlar, insanlar çift, gök-yer, gece-gündüz çift, yağmur bile biri artı, öbürü eksi yüklü bulutların birbirini aşılamasının eseri Atomda bile artı ve eksi elektronlar var.

Hayat ve Enerji Kaynağı Su

Hayat ve Enerji Kaynağı Su İnsan vücudu, zarif siluetinin altında onu teşkil eden hücrelerin doldurduğu ve içinde yüzdükleri, yürüyen bir göl veya denizdir İnsan, içinde yaşadığı göldeki suyu her gün birkaç bardak harcar, parçalar, atomlarına ayrıştırır, kullanır ve vücudundaki artıkları temizler, dışarı atar. Bu harcanmış su, her gün, birkaç defa temiz olarak yerine konmuş olmalıdır Hayat, sağlıklı yaşama, öncelikle bu esasa dayanır Bu gerekli günlük ihtiyacı yerine koyamayan insan, vücudunu oluşturan hücrelerin ateşten kavrulduklarını hisseder Vücut yanmaktadır; içilen bir bardak su, bu yangını söndürürken, en büyük ferahlığı verir, inançsıza ve müşriğe bile "ooh, çok şükür Allah'ım" dedirtir Dünyanın üçte ikisinin su olduğu bilinmektedir Benzer bir durum, insanlar için de söz konusudur ve insanların % 50-70'i sudur Bu su miktarı, yağlı bünyelerde biraz düşük, yağsız bünyelerde ve çocuklarda biraz daha fazladır. Normal bir insanın günlük su kaybı 2,5 - 3 litre, ihtiyacı da yine o kadardır Alınan sıvı ile verilen sıvı arasında yaz-kış fark etmeksizin, düzenli bir ölçü söz konusudur İnsan vücudunun % 70'i su olarak kabul edilirse, bu % 70'in: %50'si hücreler içindeki su, 15'i hücreler arasındaki mesafede bulunan su, 5'i de damar yatağında bulunan sudur Vücutta değişik yerlerde muayyen miktarlarda bulunan su, çeşitli sistemlerin kontrolü ile muvâzenede tutulur. Bunların miktarlarında meydana gelecek değişimler, insan hayatını tehdit edebilir ve hatta insanın ölümüne yol açabilir Organizmadaki bu su metabolizması böbrekler, böbrek üstü bezleri, sinir ve iç salgı bezlerinin kontrolü ile sabit değerde tutulur Kanın, % 83'ü, gelişen embriyonun % 90'ı sudur Kasların % 75'i, böbreklerin %82'si, beynin %74,5'u, kemiğin % 22'si sudur Su, sürekli olarak vücut yüzeyinden buharlaşıp atmosfere karışır.

Kurak mevsimlerde hemen hemen bütün hayvan çeşitleri, sevk-i ilahî ile kendi bölgelerinden çok uzaklardaki suya doğru, ölesiye koşar, sürünür, uçar Bu yolda pek çoğu telef olsa da, niceleri suyu bulur, içer, kanar; nesillerini böylece su vasıtasıyla devam ettirirler Topraklarına sımsıkı bağlı olduklarından, kuraklık halinde, ötelerdeki suya doğru koşamayan bitkiler yanar (Vatana ve toprağa aşırı bağlılığın zararı ve hicretin fazileti) Sararan yapraklar dökülüp ölürken, dallar, gövdeler, kökler odunlaşır, ufalanır, toz olur; bulundukları toprak çöle dönüşür Orada artık hayat yoktur Bu uzunca bir dönem yağmur yağmayınca oluşacak tablodur Oysa, toprağın içindeki kökler henüz kurumadan, derinlerin nemi içinde canlılığı varken, göklerden boşanan bir yağmur, köklerden yeni filizler fışkırtır; yeni yeni gövdeler, yüzlerce dallar, on binlerce yemyeşil yapraklar oluşturur Bu, hayat kurtaran, yepyeni canlar fışkırmasına vesile olan etkisi için suyun, yağmur gibi temiz, pak olması gerekir, bu şarttır İçine maden kömürü ve petrol artıkları olan sülfür gibi zehirli gazların karışmamış olduğu; asitleşmemiş yağmur gibi tertemiz olmalıdır Bütün canlılar, vücutlar, bitki, hayvan, insan ve bunları oluşturan hücreler, böylesine temiz su istemektedir Kıpkızıl susuzluk ateşini söndürmek; vücutlarında mavi yeşil hayat ateşini yeniden yakabilmek için Dünya uçağımız suyla dopdolu olduğu için, masmavidir; mavi-yeşildir; hayat doludur.

Suyun önemini ve korunması gerektiğini kuluna anlatmak için Allah, bazı alanları çöl yapıp gözler önüne sermiştir Çölde hayat yok; çünkü su yok Suyun var olup da kirletildiği, zehirlerle bulaştırıldığı yerlerde de hayat yoktur; varken yok olmağa yönelir ve yok olur Günümüzde bunun örnekleri sık sık sergilenmektedir. Nisbeten yakından tanıyıp öğrendiğimiz planet Mars'ta, mavi-yeşil renk yoktur Kıpkızıl bir yangın artığı gibi görülür. Çünkü orada hayat kaynağı su yoktur. Canlılığa ait herhangi bir emare de bulunmamıştır bu gezegende Hayat, o halde kesinkes su demektir. Hayat için durmaksızın harcanan bir enerji gerektiğine göre o halde su, baş enerji kaynağıdır. Hayat veren eneri kaynağı hususiyetini muhafaza edebilmesi için, suyun temiz olması gerekir. Organik artıklar, bütün canlıların, bitkilerin, hayvanların, insanların, günlük artıklarının suya karışması, sadece ruhî olarak hissedilen bir kirliliktir. Organik artık, suyu kirletmez. O artıklar, su içinde yaşayıp çoğalan ve insana en sağlıklı besin kaynağı diye bilinen balıklara ve daha birçoklarına en seçkin bir yem olmaktadır. Suyu kirleten, öldürücü yapan, sadece ve yalnız maden kömüründen, petrolden ve radyasyon saçan radyoaktif maddelerden kaynaklanan artıklardır. Sadece tek bir petrol tankerinin patlaması sonucu kirlenen dev suların içindeki, halin ve geleceğin hayat serveti canlılar ölmekte, karaya vurmakta, yok olmaktadır. İnsanlığın başına bu belaları getiren, kömürden, petrolden, radyasyondan kâr sağlayan sanayici, tek kelimeyle insan toplumlarına yaraşmayan, insanlığı şahsî çıkarları için sömüren yaratıklar olmaktadır. Bu durum, çağdaş uygarlık için hiç kuşku yok, korkunç bir yüz karası, bir utançtır. Yüce Allah, hayatî zehirler olması sebebiyle, dünyamızın gelişimi tarihinde kömürü, petrolü ve radyasyonlu artıkları, yer kabuğunun altındaki derinliklere gömmüş; bundan önce de dünyamızda hayatın yeşermesine müsaade etmişti. Onların bugün çıkartılıp kullanılması ise; gerçekte var olan çok daha iyilerinin tertemiz enerji kaynaklarının, akl-ı selim sahibi olan kulları tarafından, gerçek ilim adamları tarafından, araştırılıp bulunsun diye, hiç kuşku yok ilahî bir İmtihandır Bu temiz enerji kaynağı bulunmuştur; bu da su'dur Tıpkı, tabiattaki canlıların yaşamasına vesile olan tertemiz enerji kaynağı su olduğu gibi, sanayide de su, evlerin ısıtıcısı, ocakların yanıcısı, fezaya gönderilen tüm araçlar dahil vapurun, denizaltının, otomobilin, trenin, uçağın ve de tüm sanayii fabrikalarının işleticisi su (1) Kısa bir zaman sonra su enerjisi tüm yoğunluğuyla uygulamaya geçmeyi beklemektedir.

Ümit edelim ki, çevre kirliliği dünyayı yaşanmaz kılmadan bu gerçekleşsin Suyun meydana gelmesi dünyaya gerektiği kadar depolanması bir tesadüf değil; ince hesapların sonucudur Suların en derin yeri, on bin metreyi biraz aşarken, en yüksek dağ, 9 bin metreye varmaktadır Yüksekliklerle çukurların dengeli kurulması ve yeryüzünün şekillenmesi bile bir sanat eseri olduğu gibi, suların bütün kara parçalarını işgal etmemesi de ilahî bir plan neticesidir.
 

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Emeginize saglık kardeşim

Atmosferde vuku bulan meteorolojik hadiseler, öteden beri insanların dikkatini çekmiştir. Bu sebeple de insanoğlu; yüzyıllardan beri ısı değişiklikleri, yağmur, şimşek, rüzgâr v.b. meteorolojik hadiseleri araştırmaktadır.

Atmosferin incelenmesi sonucu; "alçak basınç" ve "yüksek basınç" alanları ile bunların hareket yolları, rüzgârların yön ve hızları meteoroloji haritalarında gösterilmekte, bunlara göre hava tahminleri yapılmaktadır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
1957 yılından beri, atmosfere suni peykler atılıyor. Maksatlarına göre, değişik tip uydular kullanılmaktadır; bunlardan bir türü de hava değişmelerini çabuk sezme kabiliyetine sahiptir. Bu uydular, atmosferdeki ısı değişikliklerini tespit ederek, hava kütlelerinin ve bulutların resimlerini çekerler. Aynı zamanda, hava kütlelerinin hareketlerini de bildirirler. Böylece, biz; merkezler arasındaki ısı farklarını, rüzgârların yönlerini, hızlarını, havadaki nem miktarını ve basınç farklarını öğrenebiliriz.

Hava tahminleri, yukarıda saydığımız bilgiler elde edildikten sonra yapılabilmektedir. Bu işlem, uçaklar için on iki saat evvelden yapılmakta ve % 95 doğru çıkmaktadır. 24 saat önce yapılan hava tahmin raporlarında, % 10-20 nispetinde yanılma payı vardır. Tahmin zamanı uzadıkça, yanılma payı da artmaktadır. Yapılan haritalara bakılıp, belli hesaplar yapılarak, hangi bölgeye ne zaman yağmur yağacağı tahmin edilebilir.

Şimdi bu bilgiler ışığında soruyu tekrarlayalım:

- Biz atmosferde cereyan edecek hadiseleri bilebiliyoruz. Şu hâlde bu, yukarıdaki ayetin manasına ters düşmüyor mu?

Hayır! Neden ters düşsün? Bizim bilebildiğimiz, ortaya çıkıp atmosferde kendini göstermiş hadiselerdir. Yani, atmosferde kendisini belli eden olayları, duygularımız veya çeşitli cihazlarla tespit edebiliyoruz. Yoksa henüz ortaya çıkmamış, kendisini belli etmemiş hadiseleri değil!

Mesela, Balkanlar üzerinden soğuk bir hava kütlesi günde 400 km. hızla geliyor olsun. Bu hava kütlesinin gidiş yönünü, Anadolu olarak tespit etmiş olalım. Buna göre; Kayseri'de havanın muhtemelen iki gün sonra soğuyacağını, rüzgârın şu yönden eseceğini, yağmur veya kar yağabileceğini söyleyebiliriz. Bu tespit; Edirne'den kalkan Doğu Ekspresi'nin, yaklaşık yirmi yedi saat sonra Kayseri'ye varacağını söylemek gibi bir şeydir.

Dört yıl sonra, ayın ne zaman tutulacağını biliyoruz. Ama dört sene sonra, belli bir gün ve saatte, Kayseri'nin falan muhitine, ne miktar yağmur yağacağını kimse bilemez ve söyleyemez. Çünkü, hadise görüp bildiğimiz bu aleme henüz çıkmamıştır. Bu sebeple bilemiyoruz.

Zaten bu hadiseleri bir süre önce bilmiş olmamız, çok fazla bir şeyi değiştirmiyor. Suyu buharlaştırıp atmosfere çıkaran ve yağmur olarak indiren yine Allah'tır. Suyu, yüksek bir yerden aşağıya doğru dökün. Toplu halde ve artan bir hızla düştüğünü göreceksiniz. Ama yağmur tanecikleri tane tane ve sabit bir hızla yere düşerler...
 
Üst Alt