- Katılım
- 29 Mart 2011
- Mesajlar
- 337
- Tepkime puanı
- 16
Yaşadığımız coğrafyada bundan yaklaşık 100 yıl önce bir yanık yürek, alemlerin Rabbi yüce Allah’ın hidayet rehberi olarak insanlığa bildirdiği Kur’an’ın adeta bir ölüler ve mezarlıklar kitabı muamelesine tabi kılınması karşısında şu feryadı dile getirmişti manzum olarak:
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın:
Çünkü kaydında değil, hiç birimiz mananın
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
Kur’an şairi Mehmed (Muhammed) Akif’in bu feryadının aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hala üstelik kendisini öve öve bitiremeyen geniş kesimlerde yankı bulmamış olmasını nasıl karşılayacağız, nasıl değerlendireceğiz?
Yüce Rabbimiz, insanlığa rehber olsun için inzal buyurdu Kitab-ı Kerimini; Ölülere değil diri olanlara indirdiğini, Kur’an’ın yaşayan insanlara hitap ettiğini, onları uyarmak, hesap gününden haberdar etmek için gönderildiğini (Kehf 18/2, Secde 32/3, Yasin 36/70, Fussilet 41/4);
- Onu, insanları karanlıklardan kurtarıp aydınlığa çıkarmak ve doğruz yola iletmek için indirdiğini (Maide 5/16, İbrahim 14/1, 33/43, 57/9, 65/11);
- Üzerinde düşünülsün ve öğüt alınsın diye onu insanlara bahşettiğini (47/24, 54/17, 50/45, 38/29);
- Evlere muska niyetine asılsın diye değil, insanlara okunsun diye gönderdiğini (17/106)
- Onun apaçık ve kolaylaştırılmış bir kitap olduğunu (Hicr 15/1, Hacc 22/16, Şuara 26/2, Neml 27/1, Kasas 28/2, Yasin 36/69, Duhan 44/2, Kamer 54/17, 22, 32, 40);
- Onun hidayet ve rahmet kaynağı olduğunu (Yunus 10/57) beyan buyurmaktadır.
Bu apaçık hakikatlere rağmen, tarihsel süreçte ne yazık ki, onu yüceltmek adına, Kuran, kolay anlaşılmaz bir kitap olarak algılanıp anlatılmaya başlanmış, hürmet adı altında onu okumak yüce Allahın öngörmediği şartlara bağlanarak zamanla hayat alanlarından uzaklaştırılmış ve yüksek raflara mahkum edilmiştir. Hayat alanlarından uzaklaştırılan Kur’an zamanla ölüler ve mezarlıklar kitabı muamelesi görmeye başlamıştır.
İşte Kur’an şairi Akif’in yukarıdaki satırlardaki isyanı, Kur’an’ın anlam ve amacını ters yüz eden bu yanlış yaklaşımlaradır.
Bugüne geldiğimizde hala Kur’an’ı dirilerin idrakine değil ölülerin ruhuna okumayı sürdüren milyonlarca Müslümanın varlığını görmek üzücüdür. Son zamanlarda bir furya halini alan ölmüşler için hatim indirme kampanyaları ise bu yanlış din anlayışına, Kur’an’ı işlevsizleştiren bu çarpık yaklaşıma tuz biber olmuştur. Müslümanlara yönelik yayın yapan gazetelerde, radyolarda gün aşırı yeni bir “hatim kampanyası” duyurusuyla karşılaşıyoruz. Sevabı ölmüş insanların ruhlarına gönderilmek üzere (Oysa Rabbimiz herkesin sevabının kendine, günahının da kendine olduğunu buyurmaktadır Kur’an’da; Bakara 2/286) hatimler sipariş ediliyor ve belirlenen sayıda hatime ulaşmak için reklamlar yapılıyor.
Bu uygulama kesinlikle Kur’an’ın anlam ve amacına aykırıdır, onun Hz. Peygamber’e inzal olunma amacını, hikmetini ters yüz etmektir.
Hayır, hayır, Kur’an asla ölmüşlere hatim göndermek için indirilmemiştir. Onun mesajı ölülere değil dirilere yöneliktir. O asla mezarlıkların kitabı değildir, meydanların parlamentoların, çarşıların, okulların, iş yerlerinin, evlerin kitabıdır Kur’an.
İlk nesil, Kur’an’ı ne ucuz sevap kazanmak veya ölülere cevap göndermek için, ne de bilgi olsun, akademik kariyer olsun vs diye okumuyordu. Onlar Kur’an’ı düşünce ve eylemlerinin belirleyicisi olması için, tamamen pratiğe yönelik olarak okuyordu. Bu yüzden de Kur2An’ı Rabbimizn istediği gibi tertil üzere, sindire sindire okuyorlardı. Hatim kampanyalarına hatim yetiştirmek için değil!
Asr-ı Saadet’te hayatın tam ortasında, belirleyen, yönlendiren, dönüştüren bir hayat kitabıydı Kur’an. Ölülere değil yaşayanlara hitap ediyor, mezarlıklarda değil şehirlerin meydanlarında okunuyordu. İşte o zaman müşrik ve zalimler rahatsız oluyordu onun okunmasından. Şimdi İsrail radyolarında bile Kur’an okunuyor, müslümanlara ninni niyetine. Çünkü onlar da biliyor ki dinleyenlerin çoğu manasının kaydında olmaksızın onun cezbeden tilavetine kulak kabartacaktır.
Kur’an’ın fert ve toplumlara yol gösteren, dünya hayatında insanoğluna rehberlik eden bir kılavuz değil de, okunuşu insanı cezbeden bir edebi şaheser, törensel bir kitap, bir ölüler kitabı, bir ucuz sevap kazanma kitabı olarak görülmesi, geleneksel din anlayışlarının en büyük sorunudur. Bu anlayışın hakim olmasıyla Kur’an hayat sahnesinden koparılmış, indiriliş gayesiyle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan alanlara terkedilmiştir.
İnsanlar, artık Kur’an’ı ölüler için okumanın ona haksızlık olduğunu anlamalıdır. Bilinmelidir ki Kur’an’a saygı onun mesajlarının öğrenilip hayata hakim kılınmasıyla mümkündür.
İnsanlığın tek çaresi, yegane çıkış yolu olan vahyin son temsilcisi Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an; kaoslarla, bunalımlarla, krizlerle boğuşan günümüz insanının alternatifsiz kurtuluş reçetesi, tek çıkış yoludur. Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, insanoğlu ile Kur’an arasına konulan her engel, Kur’an mesajının insanlara ulaşmasını engelleyen her barikat, insanın dünya ve ahiret saadetine vurulmuş bir pranga anlamını taşır. Mekke’de, Hz. Peygamber Kur’an mesajını insanlara ulaştırma uğraşı verirken müşrik önderlerin gürültü çıkararak ve çıkarttırarak Kur’an’ın okunmasını engellemeye çalıştıklarını Kur’an’dan öğrenmekteyiz. Bu karşı konulmaz kitabın mesajı önünde durulamayacağını anlayan ve gürültü çıkararak onun insanlara ulaşmasını engellemeye çalışan Mekkeli müşriklerin bu davranışı çeşitli şekillerde günümüze kadar sürdürülegelmiştir ve bugün de sürdürülmektedir.
Zaten İslam’ın cihad ve fetih anlayışının temelinde de, Kur’an’la toplumlar arasına çekilen perdelerin, konulan engellerin ortadan kaldırılması, Kur’an mesajının tüm insanlara ulaştırılması gayesi yatmaktadır. Yüce Allah’ın mesajının kullarına ulaşmasını engellemeye dönük her tutum ve anlayış ortadan kaldırılmalıdır ki, insanlar hakla batıl arasında tercihlerini sağlıklı bir şekilde yapabilsinler. Fakat Kur’an mesajının gücü ve etkisiyle tahtlarını sarsmasından, tezgahlarını bozmasından endişelenenler insanları bu güçlü mesajdan uzak tutmak için ellerinden geleni yapmışlardır/yapmaktadırlar/yapacaklardır.
Müslümanların yapması gereken, Kur’an mesajıyla insanlar arasına konulmuş engellerin kaldırılması ve insanların doğrudan Kur’an’la buluşmalarını sağlamaktır. Bu da Kur’an’la ilgili tüm yanlış anlayış ve yönelimlerin bertaraf edilmesini, Kur’an’ın vasıf ve amaçlarının doğru bilinmesini gerektirir.
Kur’an şifa yolunu gösterir
Kur’an’ın kendini takdimiyle, zaman zaman insanların ona yaklaşımları ve ondan beklentileri arasında uçurumlar oluşmuştur. Kur’an insanların ilgisini daima içerdiği İlahi mesaja çekmeyi amaçlarken, tarihi süreçte çeşitli yanlış anlayışların etkisiyle Kur’an’a farklı ilgi ve beklentilerle yaklaşılabilmiştir. Bunların başında da, Kur’an’ın gerek tilavetinden, gerek ayetlerinin yazılıp taşınmasından veya evlere ve işyerlerine asılmasından, gerekse okunup üflenmesinden dertlere deva, hastalıklara şifa beklemek vardır.
Kur’an’ın insanoğlu için şifa olduğunda kuşku yoktur. (Bkz. Fussilet 44, İsra 82, Yunus 57) Lakin Kur’an’ın şifa oluşu, onun hükümlerinin gereğinin yapılmasına bağlıdır. O, alemlerin Rabbinin insanoğlu için bildirdiği reçetedir. Bu reçete gereği yapılmayıp, evlere, boyunlara vs asılmakla kimseye şifa olmaz.
Baştan sona yaşayanlara, dünya ve ahiret yaşamına yönelik mesajlar ve ölçüler içeren, insanların dünyevi ve uhrevi saadetleri için ilkeler ve yasalar beyan eden Kur’an-ı Azimüşşan, maalesef tarihsel süreçte ortaya çıkmış olan yanlış ilgi ve beklentilerle zamanla hayattan koparılmış, yaşamın dışına itilmiştir. 70. ayet-i kerimesinde, “(Kur’an) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir)” ifadeleri yer alan Yasin Suresi’nin, yaygın bir gelenek olarak ölüler için okunuyor olması, Kur’an’la ilgili yanlış yönelim ve beklentilerin ne boyuta vardığıyla ilgili ilginç bir örnek teşkil eder.
Mesela Kur’an sosyal adaletin nasıl gerçekleştirileceğiyle ilgili hükümler bildirmiştir. Sosyal adaletin gerçekleşmesi isteniyorsa bu hükümlerin hayata geçirilmesi zorunludur. Aksi halde söz konusu hükümleri içeren ayetlerin binlerce kez okunmasıyla veya yazılıp duvarlara asılmasıyla sosyal adalet gerçekleşmez. Faize dayalı rant ekonomisinin ortadan kaldırılması, zekat ve infak müessesesinin yerleştirilmesi ve böylece servetin topluma yayılması, sosyal adaletin olmazsa olmaz şartlarındandır. Tıpkı doktorun yazdığı reçetenin, onda yazılı ilaçlar alınıp kullanılmadıkça hastayı iyileştirmeyeceği gibi. Bu anlamda Kur’an ayetleri de reçete hükmündedir. İlaç, onların gereğinin yerine getirilmesi, hükümlerinin hayata geçirilmesidir. Kur’an’ı hayatın dışına iterek, onun yazılı olduğu sayfalardan, okunup üflenmesinden medet ummak Kur’an’ı işlevsizleştirmektir ve bu, Kur’an’a yapılan büyük bir haksızlıktır.
Şükrü Hüseyinoğlu
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın:
Çünkü kaydında değil, hiç birimiz mananın
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
Kur’an şairi Mehmed (Muhammed) Akif’in bu feryadının aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hala üstelik kendisini öve öve bitiremeyen geniş kesimlerde yankı bulmamış olmasını nasıl karşılayacağız, nasıl değerlendireceğiz?
Yüce Rabbimiz, insanlığa rehber olsun için inzal buyurdu Kitab-ı Kerimini; Ölülere değil diri olanlara indirdiğini, Kur’an’ın yaşayan insanlara hitap ettiğini, onları uyarmak, hesap gününden haberdar etmek için gönderildiğini (Kehf 18/2, Secde 32/3, Yasin 36/70, Fussilet 41/4);
- Onu, insanları karanlıklardan kurtarıp aydınlığa çıkarmak ve doğruz yola iletmek için indirdiğini (Maide 5/16, İbrahim 14/1, 33/43, 57/9, 65/11);
- Üzerinde düşünülsün ve öğüt alınsın diye onu insanlara bahşettiğini (47/24, 54/17, 50/45, 38/29);
- Evlere muska niyetine asılsın diye değil, insanlara okunsun diye gönderdiğini (17/106)
- Onun apaçık ve kolaylaştırılmış bir kitap olduğunu (Hicr 15/1, Hacc 22/16, Şuara 26/2, Neml 27/1, Kasas 28/2, Yasin 36/69, Duhan 44/2, Kamer 54/17, 22, 32, 40);
- Onun hidayet ve rahmet kaynağı olduğunu (Yunus 10/57) beyan buyurmaktadır.
Bu apaçık hakikatlere rağmen, tarihsel süreçte ne yazık ki, onu yüceltmek adına, Kuran, kolay anlaşılmaz bir kitap olarak algılanıp anlatılmaya başlanmış, hürmet adı altında onu okumak yüce Allahın öngörmediği şartlara bağlanarak zamanla hayat alanlarından uzaklaştırılmış ve yüksek raflara mahkum edilmiştir. Hayat alanlarından uzaklaştırılan Kur’an zamanla ölüler ve mezarlıklar kitabı muamelesi görmeye başlamıştır.
İşte Kur’an şairi Akif’in yukarıdaki satırlardaki isyanı, Kur’an’ın anlam ve amacını ters yüz eden bu yanlış yaklaşımlaradır.
Bugüne geldiğimizde hala Kur’an’ı dirilerin idrakine değil ölülerin ruhuna okumayı sürdüren milyonlarca Müslümanın varlığını görmek üzücüdür. Son zamanlarda bir furya halini alan ölmüşler için hatim indirme kampanyaları ise bu yanlış din anlayışına, Kur’an’ı işlevsizleştiren bu çarpık yaklaşıma tuz biber olmuştur. Müslümanlara yönelik yayın yapan gazetelerde, radyolarda gün aşırı yeni bir “hatim kampanyası” duyurusuyla karşılaşıyoruz. Sevabı ölmüş insanların ruhlarına gönderilmek üzere (Oysa Rabbimiz herkesin sevabının kendine, günahının da kendine olduğunu buyurmaktadır Kur’an’da; Bakara 2/286) hatimler sipariş ediliyor ve belirlenen sayıda hatime ulaşmak için reklamlar yapılıyor.
Bu uygulama kesinlikle Kur’an’ın anlam ve amacına aykırıdır, onun Hz. Peygamber’e inzal olunma amacını, hikmetini ters yüz etmektir.
Hayır, hayır, Kur’an asla ölmüşlere hatim göndermek için indirilmemiştir. Onun mesajı ölülere değil dirilere yöneliktir. O asla mezarlıkların kitabı değildir, meydanların parlamentoların, çarşıların, okulların, iş yerlerinin, evlerin kitabıdır Kur’an.
İlk nesil, Kur’an’ı ne ucuz sevap kazanmak veya ölülere cevap göndermek için, ne de bilgi olsun, akademik kariyer olsun vs diye okumuyordu. Onlar Kur’an’ı düşünce ve eylemlerinin belirleyicisi olması için, tamamen pratiğe yönelik olarak okuyordu. Bu yüzden de Kur2An’ı Rabbimizn istediği gibi tertil üzere, sindire sindire okuyorlardı. Hatim kampanyalarına hatim yetiştirmek için değil!
Asr-ı Saadet’te hayatın tam ortasında, belirleyen, yönlendiren, dönüştüren bir hayat kitabıydı Kur’an. Ölülere değil yaşayanlara hitap ediyor, mezarlıklarda değil şehirlerin meydanlarında okunuyordu. İşte o zaman müşrik ve zalimler rahatsız oluyordu onun okunmasından. Şimdi İsrail radyolarında bile Kur’an okunuyor, müslümanlara ninni niyetine. Çünkü onlar da biliyor ki dinleyenlerin çoğu manasının kaydında olmaksızın onun cezbeden tilavetine kulak kabartacaktır.
Kur’an’ın fert ve toplumlara yol gösteren, dünya hayatında insanoğluna rehberlik eden bir kılavuz değil de, okunuşu insanı cezbeden bir edebi şaheser, törensel bir kitap, bir ölüler kitabı, bir ucuz sevap kazanma kitabı olarak görülmesi, geleneksel din anlayışlarının en büyük sorunudur. Bu anlayışın hakim olmasıyla Kur’an hayat sahnesinden koparılmış, indiriliş gayesiyle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan alanlara terkedilmiştir.
İnsanlar, artık Kur’an’ı ölüler için okumanın ona haksızlık olduğunu anlamalıdır. Bilinmelidir ki Kur’an’a saygı onun mesajlarının öğrenilip hayata hakim kılınmasıyla mümkündür.
İnsanlığın tek çaresi, yegane çıkış yolu olan vahyin son temsilcisi Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an; kaoslarla, bunalımlarla, krizlerle boğuşan günümüz insanının alternatifsiz kurtuluş reçetesi, tek çıkış yoludur. Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, insanoğlu ile Kur’an arasına konulan her engel, Kur’an mesajının insanlara ulaşmasını engelleyen her barikat, insanın dünya ve ahiret saadetine vurulmuş bir pranga anlamını taşır. Mekke’de, Hz. Peygamber Kur’an mesajını insanlara ulaştırma uğraşı verirken müşrik önderlerin gürültü çıkararak ve çıkarttırarak Kur’an’ın okunmasını engellemeye çalıştıklarını Kur’an’dan öğrenmekteyiz. Bu karşı konulmaz kitabın mesajı önünde durulamayacağını anlayan ve gürültü çıkararak onun insanlara ulaşmasını engellemeye çalışan Mekkeli müşriklerin bu davranışı çeşitli şekillerde günümüze kadar sürdürülegelmiştir ve bugün de sürdürülmektedir.
Zaten İslam’ın cihad ve fetih anlayışının temelinde de, Kur’an’la toplumlar arasına çekilen perdelerin, konulan engellerin ortadan kaldırılması, Kur’an mesajının tüm insanlara ulaştırılması gayesi yatmaktadır. Yüce Allah’ın mesajının kullarına ulaşmasını engellemeye dönük her tutum ve anlayış ortadan kaldırılmalıdır ki, insanlar hakla batıl arasında tercihlerini sağlıklı bir şekilde yapabilsinler. Fakat Kur’an mesajının gücü ve etkisiyle tahtlarını sarsmasından, tezgahlarını bozmasından endişelenenler insanları bu güçlü mesajdan uzak tutmak için ellerinden geleni yapmışlardır/yapmaktadırlar/yapacaklardır.
Müslümanların yapması gereken, Kur’an mesajıyla insanlar arasına konulmuş engellerin kaldırılması ve insanların doğrudan Kur’an’la buluşmalarını sağlamaktır. Bu da Kur’an’la ilgili tüm yanlış anlayış ve yönelimlerin bertaraf edilmesini, Kur’an’ın vasıf ve amaçlarının doğru bilinmesini gerektirir.
Kur’an şifa yolunu gösterir
Kur’an’ın kendini takdimiyle, zaman zaman insanların ona yaklaşımları ve ondan beklentileri arasında uçurumlar oluşmuştur. Kur’an insanların ilgisini daima içerdiği İlahi mesaja çekmeyi amaçlarken, tarihi süreçte çeşitli yanlış anlayışların etkisiyle Kur’an’a farklı ilgi ve beklentilerle yaklaşılabilmiştir. Bunların başında da, Kur’an’ın gerek tilavetinden, gerek ayetlerinin yazılıp taşınmasından veya evlere ve işyerlerine asılmasından, gerekse okunup üflenmesinden dertlere deva, hastalıklara şifa beklemek vardır.
Kur’an’ın insanoğlu için şifa olduğunda kuşku yoktur. (Bkz. Fussilet 44, İsra 82, Yunus 57) Lakin Kur’an’ın şifa oluşu, onun hükümlerinin gereğinin yapılmasına bağlıdır. O, alemlerin Rabbinin insanoğlu için bildirdiği reçetedir. Bu reçete gereği yapılmayıp, evlere, boyunlara vs asılmakla kimseye şifa olmaz.
Baştan sona yaşayanlara, dünya ve ahiret yaşamına yönelik mesajlar ve ölçüler içeren, insanların dünyevi ve uhrevi saadetleri için ilkeler ve yasalar beyan eden Kur’an-ı Azimüşşan, maalesef tarihsel süreçte ortaya çıkmış olan yanlış ilgi ve beklentilerle zamanla hayattan koparılmış, yaşamın dışına itilmiştir. 70. ayet-i kerimesinde, “(Kur’an) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir)” ifadeleri yer alan Yasin Suresi’nin, yaygın bir gelenek olarak ölüler için okunuyor olması, Kur’an’la ilgili yanlış yönelim ve beklentilerin ne boyuta vardığıyla ilgili ilginç bir örnek teşkil eder.
Mesela Kur’an sosyal adaletin nasıl gerçekleştirileceğiyle ilgili hükümler bildirmiştir. Sosyal adaletin gerçekleşmesi isteniyorsa bu hükümlerin hayata geçirilmesi zorunludur. Aksi halde söz konusu hükümleri içeren ayetlerin binlerce kez okunmasıyla veya yazılıp duvarlara asılmasıyla sosyal adalet gerçekleşmez. Faize dayalı rant ekonomisinin ortadan kaldırılması, zekat ve infak müessesesinin yerleştirilmesi ve böylece servetin topluma yayılması, sosyal adaletin olmazsa olmaz şartlarındandır. Tıpkı doktorun yazdığı reçetenin, onda yazılı ilaçlar alınıp kullanılmadıkça hastayı iyileştirmeyeceği gibi. Bu anlamda Kur’an ayetleri de reçete hükmündedir. İlaç, onların gereğinin yerine getirilmesi, hükümlerinin hayata geçirilmesidir. Kur’an’ı hayatın dışına iterek, onun yazılı olduğu sayfalardan, okunup üflenmesinden medet ummak Kur’an’ı işlevsizleştirmektir ve bu, Kur’an’a yapılan büyük bir haksızlıktır.
Şükrü Hüseyinoğlu