Konya Oturak Âlemleri

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Konya eğlence kültürünün en temel ayırt edici özelliklerinden biri oturak âlemleridir. Sefa Odabaşı, oturak âlemlerini, Konya'nın tarım ve ticaret kendi olmasına bağlamaktadır. İşlerin azaldığı uzun kış aylarının gecelerinde, evlerin dışındaki genellikle gözden ırak (bağ evleri) mekânlarda yapılan eğlenceler oturak alemi adını almıştır (1999: 195).

Üzerine çok şey söylenen oturak âlemleri, kimilerine göre, kendine has kuralları olan ve ahlâkî sınırlar içinde yapılan bir eğlence olarak başlamış, sonradan yozlaşmıştır. Kimileri, özellikle de zabıta kuvvetleri, oturak âlemlerini öteden beri ahlak dışı bir eğlence olarak değerlendirmiş ve yasaklamıştır. Konya oturaklarının dışa kapalı yapısı, oturakların günümüze taşınmasına imkân vermemiş ve oturaklar kendi mahremiyeti içerisinde yok olmuşlardır.
Oturak âlemlerinin Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren yozlaştığı ileri sürülmektedir (Odabaşı, 2000a: 95; Sural, 1975: 3).

Konya kültürü araştırmacılarından Mahmut Sural, bundan 25 yıl önce "Yeni Konya" gazetesinde yayınlanan ve 50 yıl önceki Konya'yı anlattığı yazı dizisinde, oturak âlemleriyle ilgili olarak yazılan eserlerin hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını, hemen hepsinin hayal ürünü olduğunu savunmaktadır. Sural'a göre, Konya oturak âlemleri her önüne gelenin girebileceği yerler değildir. Bu alemlere girebilmek için, yıllarca söze sadakat, emanete sahip olma, mertlik, gözü peklik ve beline sağlamlık gibi sınavlardan geçmiş olmak gerekmektedir. Konyalı yerli kadınların oturak âlemleriyle hiçbir ilgisi yoktu.

Âlemlerde oynayan kadınlar yabancı olurdu. Ancak bu kadınlar asla bir fuhuş malı değildi. Değerleri güzellik çirkinlik yönünden değil, oyunculukları, güzel türkü söylemeleri ve zekâlarıyla değerlendirilirdi. Çoğu yıpranmış, çirkin kadınlardı. Üstelik sayıları "üçü-beşi" geçmezdi. Oturak âlemlerinde yer alan kadınları koruyan, taşıyan erkeklere de "efe" denirdi. Oturak alemi her zaman düzenlenmez, genellikle düğünler sırasında yapılırdı.
Irz ve namus konusunda son derece duyarlı olan, aile kadın veya kızının topuğuna bile bakmayan hovardalar, oturak alemine birer ikişer gelirken; rakılar, mezeler ve diğer yiyecekler oturak kadınları tarafından hazırlanır, alem sırasında da hovardalara sunulurdu. Daha sonra saz, cura, kanun, ud ve kemandan oluşan müzik ekibi çalar, oturak kadınları türkü söyler ve oynarlardı. Hovardalar ise asla oynamaz, oyuncu kadınla cilveleşmek ve konuşmak bir yana, birbirleriyle bile konuşmaktan kaçınırlardı. Âlemin sonlarına doğru uzun hava söylenir, kadınlarla birlikte yemek yenir ve hovardalar birer ikişer dağılırlardı (Sural, 1975: 3; Odabaşı, 2000b; Sakman, 2001: 79-91).

Hovardalar, varlıklı kişilerdi. Kelimenin etimolojisi de zaten Farsça "hur" a dayanmaktadır. Konya'da hovarda kelimesi, yiyen, içen, çapkınlık için yedirip içiren eli açık kişi anlamında kullanılmaktadır. Hovarda, tutulduğu kadın için Meram'daki bağları satıp, harcayabilmektedir (Odabaşı, 2000a: 94; Sakman,2001: 23-31).

Uzun süren savaşların psikolojik etkisi, merkezî otoritenin zayıflaması, kolluk kuvvetlerinin yeterince müdahale edememesi gibi nedenlerle 1900'lü yıllarda o ağırbaşlı, nezih oturakların yerini oturak âlemleri almıştır.

Oturak âlemlerinde ise, artık ön planda müzik yerine cinsel bir obje olarak kadın vardır. Bunun sonucunda ise, hovardalar arası sonu cinayetle biten oturak kadınlarının kaçırılması olayları artmış, bir çok cinayet işlenmiştir. Özellikle "Manastır usulü" olarak bilinen oturak âlemlerinde çırıl çıplak oynayan kadınlar her konuğun kucağına oturarak bade sunar ve meze olarak her konuğu dudağından öperdi (Sakman, 2001: 87-88). Odabaşı (2000b), yozlaşmış, Manastır usulü diye bilinen âlemleri şöyle tasvir etmektedir:
"...Böyle kafalar tütsülendikten sonra bir de kızlar çırıl çıplak oynamaya başladılar mı kıskançlık kendinî gösterir. Kıskançlığı, hırsı artıracak şeyler de eksik değildi. Örneğin karılar gelip efelerin kucağına oturur, bir elini efenin omzunda dolaştırarak kadehi uzatır, meze olarak da göğsünü dayardı. Bu çirkin karılara efeler ayrı ayrı sahip olmak isterler, takımlar ayrılır. İçlerinden birisi belindeki saldırmayı yere saplayarak, "Nokta!" diye bağırır, bütün saldırmalar yere saplanır ve lâmba da söndürülünce, mavzerini kapan karanlıkta karşısındakine silah boşaltırdı."

Konya oturaklarının özünü kaybederek yozlaşması ve genel ahlâk ve asayişi bozucu bir niteliğe bürünmesi neticesinde 1900'lü yıllarda Ferit Paşa döneminde yasaklanmıştır. Yasaklanmasına rağmen yine de tamamıyla ortadan kalkmamış, uzun süre gizli saklı âlemler düzenlenmiştir (Sakman, 2001: 87-91). Ancak, bütün bu olumsuzlar zaman içerisinde halkın oturaklara olan ilgisini azaltmış ve oturaklar yerini "barana" adı verilen türkü meclislerine bırakmıştır.
 
Üst Alt