Konya Müzikli Eğlenceler

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Konya, başta Mevlâna ve Mevlevîlikten kaynaklanan bir müzik kültürüne sahiptir. Selçuklular döneminden itibaren musiki, sadece bir eğlenme ve dinlenme aracı olarak değil, dinî törenlerin, savaşların, doğum, sünnet, evlenme gibi toplumsal törenlerin vazgeçilmez unsuru olarak gelişmiştir. Konya musikisi, üç temel alanda olgunlaşmıştır. Birincisi Konya'ya Oğuz boyları ile gelmiş olan halk musikisidir. Köy ve obalarda gelişen, Türkçe söylenen bir müziktir. Sanat musikisi; klasik, ağır bir musiki türü olarak konaklarda, divanlarda yüksek kültürlü zümrenin müziği olarak gelişmiştir. Arapça ve Farsça terennüm edilmiş, dili gibi ritmi ve aletleri de ağır bir müzik türü olmuştur.
Tekke musikisi ise 13. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmış; ilâhî, kaside, na't gibi dinî ağırlıklı bir türdür. Tarikatlarda kullanılan bu müzik türü zikir ve sema'ya eşlik etmiştir. Mevlevîliğin ve Osmanlı boyunca devam eden Mevlevîhane'nin etkisinde birçok Konyalı ünlü besteci yetişmiştir. Sayısız halk ozanı da halk müziğini bugüne kadar devam ettirmiştir (Özönder, 1999: 191-194).

Konya'nın halk müziği, son derece zengin ve kendine özgüdür. Türkü derlemecileri Konya'dan yüzlerce türkü derlemişler ve bu türküler yıllarca radyolarda en beğenilen halk müziği örnekleri olarak çalınıp söylenmiştir. Konya türküleriyle ilgili ilk kapsamlı derleme çalışmalarından birini yapan Seyit Küçükbezirci'nin de ifade ettiği gibi, Konya türküleri, Konya kültürün aynasıdır (1960: 3-4). Konya türkülerinde, eğlence kültürünün ayrıntılarını bulmak da mümkündür. Hovardalar, oturak kadınları, aşklar, ihtiraslar ve çekincesiz cinsellik birçok Konya türküsünün ana konusudur.

Ahmet Hamdi Tanpınar, klasikleşen eseri "Beş Şehir" de Konya'yı anlatırken; Konya hapishanesinin kadınlar kısmında bulunan, yüzünü görmediği bir kadının türkülerinden söz eder. Tanpınar, Konya Lisesi'nin üst katındaki küçük odada yatarken, yanı başındaki hapishane binasından türküler işitmektedir. O kadından en çok, "fark edilmeden yutulan bir avuç zehire benzeyen" "Gesi bağları" türküsünü dinlemeyi sever Tanpınar. Ancak kadın bazen de "Odasına varılmıyor köpekten" diye başlayan ve Tanpınar'ın çok hayasız bulduğu bir oyun havasını seslendirir. Tanpınar bu türküyü şu sözlerle tanımlar (1988: 103-105):

"Bu türkünün havası ve ritmi kadar ten hazlarını zalimce tefsir eden başka eserimizi tanımadım. Sanki bütün ömrünü en temiz ve saf dualarla hep başı secdede geçirdikten sonra nasılsa bir kere günah işleyen ve artık bir daha onu unutup hidayet yolunu bulamayan ve en keskin peşimanlıklar içinde hep onu düşünen ve hatırlayan bir lanetli veli tarafından uydurulmuştur. O kadar ten kokar ve yıkıcı günahın arasından o kadar büsbütün başka şeylere, artık hiç erişemeyeceği şeylere kanat açar"

Bu türküler içinde en çok bilinen ve çalınıp söyleneni Konya'lı türküsüdür. Birçok araştırmacının, aslında bir Konya türküsü olmadığını ileri sürdüğü Konyalı, cinsellik bakımından en cüretkâr türkülerdendir. Sefa Odabaşı'ya (2000a: 85) göre, kanto türüne yakın olan bu türkü, muhtemelen, kızlı kahvelerde şarkı söyleyen İstanbullu kızlar tarafından yayılmıştır. Bir hanım ağzından söylenmek üzere güftesi yazılan türkünün bestecisi belli değildir. İçinde, şeker, sucuk, pastırma, dondurma, rakı, pırasa, kişniş gibi bazı yiyecek maddeleri motif olarak kullanılmaktadır. Güfte içinde müstehcenliği çağrıştıran sözler sıralanmaktadır.
Gerçekten de Konyalı türküsünün hemen her dörtlüğünde müstehcen ifadeler yer almaktadır. Örneğin "Haniya da benim elli dirhem pastırmam/Konyalıdan başkasına bastırmam" veya "Haniya da benim elli dirhem dondurmam/Konyalıdan başkasına koydurmam" gibi mısralar çekincesiz bir cinsellik içermektedir. Bir Rum oturak kadını olan Alime için yakılan türküde de, aşk ve cinsellik işlenmektedir. Türkünün "Alime'yi samanlıkta bastılar/Şalvarını gül dalına astılar" veya "Ali-me'nin güne karşı odası/Sevişirken çıkageldi kocası" mısraları cinselliğe örnektir.

Yine, "Develi" adındaki oturak kadını için de çeşitli türküler yakılmıştır. Bu türkülerin hepsi, oturak aleminde, hovardalar veya efeler ile oturak kadını arasındaki aşk ve cinselliği konu etmektedir. Örneğin, aşağıdaki mısralar oturak âlemi etrafında şekillenen aşk ilişkilerini anlatmaktadır.
"Çek deveci develerin yokuşa
Bal memeler birbirine tokuşa
Ben yandım aman Develi ***
Al yanaklım kiraz dudaklım öpmeye nazik
Sıkmış kolların altın bilezik
Ben yandım aman Develi ***
Develi kız kapılara yan gelir Hovardası Konyalı'ya şan verir Ben yandım aman Develi"

"Saffet Efendi" adlı çok farklı varyantları bulunan bir başka meşhur Konya türküsünde de yine cinsel çağrışımlar yapan şu mısralar kullanılmaktadır: "Toprak tencerede bakla pişer mi/Kızoğlan kızın karnı da şişer mi?".
Görüldüğü gibi, Konya müziğinin önemli bir bölümü dinî musiki olarak şekillenmiş olsa da, özellikle halk müziği, ağırlıklı olarak eğlenceye yöneliktir. Dolayısıyla bu müzik, dinî açıdan yasak olan eğlence ortamlarında çalınıp söylenmiş, aynı ortamda rakı içilmiş, oturak kadını oynatılmıştır. Konya'nın muhafazakâr kimliğiyle bu eğlencelerin bir arada gelişimi şaşırtıcı bir tezat oluşturmaktadır. Araştırmacıların genel kanaati, din adamlarının ve ulemanın öteden beri eğlenceyi yasaklar görünürken, gizlice hoş gören ya da göz yuman bir eğilim taşıdığı yönündedir.

Cumhuriyet'in ilk yıllarını anlatan Mahmut Sural'a göre, zamanın uleması, eğlencenin aşırısını hep yasaklamıştır. Ancak bir gelenek niteliğindeki bu türlü eğlencelere cevaz vermez gibi görünürken, gerçekte göz yummuştur (1975: 3). Benzer bir görüş Tahir Sakman'ın babası Mazhar Sakman'la ilgili olarak yazdığı kitapta da ifade edilmektedir. Konya türkülerinin en önde gelen icracılarından olan Mazhar Sakman, sabah namazı vaktinde oturak âleminden dönmektedir. Elinde sazı, sarhoş bir halde yürürken, Konya'nın son dönem âlimlerinden Hacı Veyiszâde ile karşılaşır. Sakman utanır, sıkılır, sazını saklamaya çalışarak süklüm püklüm bir halde Veyiszâde'ye selam verir. Üç beş adım sonra, Mazhar Sakman gayri ihtiyari geriye döner bakar, Veyiszâde de Sakman'a bakar ve Konya ağzıyla şöyle der: "Di len, o da lâzım" (Sakman, 1999a: 31).

Aslında, dinî musiki icra eden müzisyenlerin de eğlence kültürüne çok yabancı olmadığı bilinmektedir. Örneğin düğünlerde ilâhî ve dua söyleyen, Kur'an okuyan dul veya hiç evlenmemiş kadınların, dinî musikinin ardından istek üzerine türkü okumaları bir Konya düğünü geleneği olarak yerleşmiştir
 
Üst Alt