Kelamın bazısıyla sevap kazanılır; tesbih (Subhanallah), tahmid (Elhamdülillah) ve tekbir (Allahu Ekber) gibi. Ve Nebi (Aleyhisselâm)a salavat-ı şerife, Kuran tilaveti, hadis-i şerifler ve fıkıh ilmi gibi. Nitekim Hak Subhânehu ve Teâlâ Hazretlerinin:
وَالذَّاكِرِ ينَ اللّٰهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظِيمًا...
Allah-u Teâlâ'yı çokça zikreden erkekler ve zikreyleyen kadınlar (var ya), onlar için Allah Teâlâ bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat hazırlamıştır.
Kelamın bazısıyla da günah kazanılır. Bu konuda hadis-i şerifler çoktur. Günah meclisinde bulunan bir kimse, kendisi de o günahı işlediği halde, tesbih ile kelam eylese, bu kelam kendisiyle alay edilmeyi ve muhalefeti gerektirir. Ve vaki olur ki, o tesbih ile günahkar olunur. Eğer o tesbih, ibret için ve günahkârların fiillerini inkâr için olursa, müstehabtır. Ve buna benzerdir ki, bir kimsenin pazarda tesbih ve tahmid eylemesi (Subhanallah ve Elhamdülillah demesi), pazarın dışında yalnız tesbihinden efdaldir. Nitekim Nebi (Aleyhisselam):
ذَاكِرُ اللّٰهِ فِى الْغَافِلِينَ كَالْمُجَاهِدِ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ
Gafiller içinde Allahı zikreden, Allah yolunda cihad eden gibidir
buyurmuştur. Yani; gafiller içinde Allah (Celle Celâluhu)yu zikretmek, Allah (Celle Celâluhu) yolunda cihad etmek gibidir.
Tüccar taifesi, ticaret malını açtığında, La ilahe illallah yahut Subhanallah yahut Allahumme Salli Ala Muhammed dese, günahkar olur. Zira o, bu kelam ile para kazanır. Ama gazi, savaş anında ve alim ilim meclisinde tekbir getirse, ecir almışlardır. Zira onların maksatları, tazim ve dinin alametlerini açığa çıkarmaktır. Nebi (Aleyhisselam)dan rivayet olundu ki, kıraat mahallinde sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir. Ve cenazenin yanında, harpte ve vaaz meclisinde sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir.
İmam-ı Âzam kabrin yanında Kuran okumayı kerih görmüştür. İmam-ı Muhammed kabrin yanında Kuran okumayı caiz görmüştür. Fetva da buna göredir. Zira kabir üzerine Ayete-lKürsi ve İhlas-ı Şerif ve Fatiha-i Şerife okumakta nice eserler varid olmuştur. Bazı kelamın da, ne ecir ne de sevabı vardır; kalk-otur, yedim-içtim gibi. Bu kelam, ne ibadettir ve ne de günahtır. Melekler (Kirâmen Kâtibîn) ancak sevap ve günah olan kelimeleri yazarlar. Bazıları da söylenen sözü yazarlar, lakin cezası olmayan dünyada yok olur, cezası olan baki kalır buyurdular. Bazı kelamlar vardır ki, kişi günahkar olur: yalan, gıybet, söz taşıma, sövme gibi. Bunların tamamı, akıl ve nakil ile haramdır. Temelluk (yaltaklanma, yağcılık) dahi haramdır. Ve temelluk, adetten ziyade tevazu ve kendini zelil kılmaktır.
Beyit:
اَلتَّوَاضُعُ مَحْمُودٌ وَالتَّذَلُّلُ مَذْمُومٌ
Tevazu övülmüş, tezellül (kendini zelil kılmak) ise zemmolunmuştur
Ve Nebi (Aleyhisselam):
لَيْسَ مِنْ اَخْلَاقِ الْمُؤْمِنِ التَّمَلُّقُ اِلاَّ الْمُتَعَلِّمَ
لِاُسْتَاذِهِ وَالْوَلَدَ لِوَالِدِهِ وَالْعَبْدَ لِمَوْلَاهُ
Yağcılık müminin ahlakından değildir, ancak talebenin üstadına, çocuğun ana-babasına, kölenin de efendisine (yağcılığı) müstesna
buyurmuşlardır.
Yalan, aklen ve naklen haramdır. Ancak savaşta düşmanı aldatmak için yalan söylemek haram değildir. Ve dahi iki insanın arasını düzeltmede ve bir kimsenin karı-koca arasını düzeltmesinde, zalimin zulmünü defetmekte yalan haram değildir. Zira halis niyeti, ıslah içindir. Tariz ile (üstü kapalı) yalan söylemek mekruhtur. Ancak bir hâcet için olursa mekruh olmaz. Tariz, tasrihin (açık söz söylemenin) zıddıdır. Sözü örtülü söylemektir. Mesela, bir kimseye gel bizimle yemek ye desen, o yemek yedim diye yalan söylese, bundan muradı bir hâcete binâen, dün yemek yedim demekse, mekruh değildir.
İnsanlara söz ve hareketleriyle zulmeden kimse için söylenen söz gıybet değildir. O zalim için hâkime varıp, zulmünü bildirmek günah değildir, belki sevaptır. Nehy-i ani-lmünker (kötülüğü engelleme) babındandır ve gıybet değildir. Yalnız bilinmesi içindir.
Bu takdirce, köy halkı hakkında konuşmak gıybet değildir. Zira bundan kastedilen meçhuldür. Boşa konuşulan söz gibi olmuş olur. Durerde bildirilmiştir ki, bir müslüman kardeşinin kötülüğünü, dikkat edilsin diye söylemek gıybet değildir. Gıybet, gazaplı bir şekilde söyleyip, kötülemektir.
وَالذَّاكِرِ ينَ اللّٰهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظِيمًا...
Allah-u Teâlâ'yı çokça zikreden erkekler ve zikreyleyen kadınlar (var ya), onlar için Allah Teâlâ bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat hazırlamıştır.
Kelamın bazısıyla da günah kazanılır. Bu konuda hadis-i şerifler çoktur. Günah meclisinde bulunan bir kimse, kendisi de o günahı işlediği halde, tesbih ile kelam eylese, bu kelam kendisiyle alay edilmeyi ve muhalefeti gerektirir. Ve vaki olur ki, o tesbih ile günahkar olunur. Eğer o tesbih, ibret için ve günahkârların fiillerini inkâr için olursa, müstehabtır. Ve buna benzerdir ki, bir kimsenin pazarda tesbih ve tahmid eylemesi (Subhanallah ve Elhamdülillah demesi), pazarın dışında yalnız tesbihinden efdaldir. Nitekim Nebi (Aleyhisselam):
ذَاكِرُ اللّٰهِ فِى الْغَافِلِينَ كَالْمُجَاهِدِ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ
Gafiller içinde Allahı zikreden, Allah yolunda cihad eden gibidir
buyurmuştur. Yani; gafiller içinde Allah (Celle Celâluhu)yu zikretmek, Allah (Celle Celâluhu) yolunda cihad etmek gibidir.
Tüccar taifesi, ticaret malını açtığında, La ilahe illallah yahut Subhanallah yahut Allahumme Salli Ala Muhammed dese, günahkar olur. Zira o, bu kelam ile para kazanır. Ama gazi, savaş anında ve alim ilim meclisinde tekbir getirse, ecir almışlardır. Zira onların maksatları, tazim ve dinin alametlerini açığa çıkarmaktır. Nebi (Aleyhisselam)dan rivayet olundu ki, kıraat mahallinde sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir. Ve cenazenin yanında, harpte ve vaaz meclisinde sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir.
İmam-ı Âzam kabrin yanında Kuran okumayı kerih görmüştür. İmam-ı Muhammed kabrin yanında Kuran okumayı caiz görmüştür. Fetva da buna göredir. Zira kabir üzerine Ayete-lKürsi ve İhlas-ı Şerif ve Fatiha-i Şerife okumakta nice eserler varid olmuştur. Bazı kelamın da, ne ecir ne de sevabı vardır; kalk-otur, yedim-içtim gibi. Bu kelam, ne ibadettir ve ne de günahtır. Melekler (Kirâmen Kâtibîn) ancak sevap ve günah olan kelimeleri yazarlar. Bazıları da söylenen sözü yazarlar, lakin cezası olmayan dünyada yok olur, cezası olan baki kalır buyurdular. Bazı kelamlar vardır ki, kişi günahkar olur: yalan, gıybet, söz taşıma, sövme gibi. Bunların tamamı, akıl ve nakil ile haramdır. Temelluk (yaltaklanma, yağcılık) dahi haramdır. Ve temelluk, adetten ziyade tevazu ve kendini zelil kılmaktır.
Beyit:
اَلتَّوَاضُعُ مَحْمُودٌ وَالتَّذَلُّلُ مَذْمُومٌ
Tevazu övülmüş, tezellül (kendini zelil kılmak) ise zemmolunmuştur
Ve Nebi (Aleyhisselam):
لَيْسَ مِنْ اَخْلَاقِ الْمُؤْمِنِ التَّمَلُّقُ اِلاَّ الْمُتَعَلِّمَ
لِاُسْتَاذِهِ وَالْوَلَدَ لِوَالِدِهِ وَالْعَبْدَ لِمَوْلَاهُ
Yağcılık müminin ahlakından değildir, ancak talebenin üstadına, çocuğun ana-babasına, kölenin de efendisine (yağcılığı) müstesna
buyurmuşlardır.
Yalan, aklen ve naklen haramdır. Ancak savaşta düşmanı aldatmak için yalan söylemek haram değildir. Ve dahi iki insanın arasını düzeltmede ve bir kimsenin karı-koca arasını düzeltmesinde, zalimin zulmünü defetmekte yalan haram değildir. Zira halis niyeti, ıslah içindir. Tariz ile (üstü kapalı) yalan söylemek mekruhtur. Ancak bir hâcet için olursa mekruh olmaz. Tariz, tasrihin (açık söz söylemenin) zıddıdır. Sözü örtülü söylemektir. Mesela, bir kimseye gel bizimle yemek ye desen, o yemek yedim diye yalan söylese, bundan muradı bir hâcete binâen, dün yemek yedim demekse, mekruh değildir.
İnsanlara söz ve hareketleriyle zulmeden kimse için söylenen söz gıybet değildir. O zalim için hâkime varıp, zulmünü bildirmek günah değildir, belki sevaptır. Nehy-i ani-lmünker (kötülüğü engelleme) babındandır ve gıybet değildir. Yalnız bilinmesi içindir.
Bu takdirce, köy halkı hakkında konuşmak gıybet değildir. Zira bundan kastedilen meçhuldür. Boşa konuşulan söz gibi olmuş olur. Durerde bildirilmiştir ki, bir müslüman kardeşinin kötülüğünü, dikkat edilsin diye söylemek gıybet değildir. Gıybet, gazaplı bir şekilde söyleyip, kötülemektir.
[Muhibbu-l'Fıkıh-DİNİ MUHAFAZA ETMEDE FIKHIN ÖNEMİ, Ömer IŞIKTEKİN: 8]