Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Kız çocuğu olanlar...
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 9364" data-attributes="member: 2"><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Günümüzde bile soğukluğunu hissettiğimiz bir Câhiliye devri âdeti vardır: Kız çocuklarını hor görmek. Bu kaba ve çirkin âdet, Peygamber Efendimiz’in yaşadığı devirde Arabistan’da pek yaygındı. Çöl bedevileri, kız çocuklarının doğumunu büyük bir felâket sayarlardı. Onların ileride kötü yollara düşeceği zannıyla üzülür, utanırlardı. Kur’ân-ı Kerîm’in pek güzel tasvir ettiği üzere, bir kızları dünyaya geldiğini öğrenince yüzleri kararır, hiddetlerinden köpürürler, kendilerine verilen bu felâket haberinden dolayı halktan gizlenmeye çalışırlardı. Daha sonra da acaba bu kızı, herkesten utanmayı göze alarak büyütüp beslesem mi, yoksa toprağa gömüp ondan kurtulsam mı diye ince bir hesaba girerlerdi. (bk. Nahl, 16/58-59) Kızını diri diri gömmeye karar verince de o mâsum yavruyu alıp çöle götürürler, elleriyle kazdıkları bir çukura iterek üstüne yığın yığın kum atarlar, sonra da ellerini kollarını sallayarak evlerine dönerlerdi.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">İnsanlıkla hiçbir şekilde bağdaşmayan bu âdet bazı bölgelerde oldukça tabii karşılanırdı. Evlilikten önce oğlan ve kız tarafı bu konuyu gündeme getirir, kız çocuğu doğarsa onu anne mi yoksa baba mı gömecek diye konuşup bir karara bağlarlardı. Şayet çocuğu gömme işini anne üstlenmişse, olayı seyre gelen bir sürü kadının gözü önünde cinayetini işlerdi.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Şükürler olsun İslâmiyet geldi de bu çirkin âdeti yerle bir etti.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kuran-ı kerimde mealen, “Göklerin ve yerin egemenliği Allaha aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bahşeder, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut erkek ve kız çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır. Şüphesiz O her şeyi bilir, her şeye gücü yeter. buyurulur. (Şura 42/49-50)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">İnsanoğluna ilâhî bir rahmet geldiği zaman sevinip şımarması, ama istemediği bir durumla karşılaşınca nankörlük etmesi her zaman mümkündür. Bu ayetlerde, Kuranın geldiği dönemde ve toplumda bu tavrın çok açık bîr örneğine, çocuk sahibi olma ve çocukların cinsiyeti konusundaki anlayışa değinilmektedir. Câhiliye dönemi Arapları, çocuğun meydana gelmesi ve özellikle cinsiyetinin belirlenmesini Yüce Allahın irade ve kudretine bağlamak yerine insanlara nispet edercesine; bu konuyu övme, övülme, kınama ve kınanma sebebi sayıyorlardı. Esasen değişik toplumlarda görülegelen ve günümüzde de yer yer açık veya gizli biçimde insanlar üzerinde etkisini hissettiren bu telakki Kur'an tarafından mahkum edilmiştir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bu âyetlerde biri inanç diğeri ahlâk alanıyla ilgili iki ana tema dikkati çekmektedir:</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">İnançla ilgili olarak şu mesajın verilmek istendiği söylenebilir: Evrendeki hiçbir varlık ve oluş Yüce Allah'ın hükümranlığı dışında düşünülmemelidir; insanlar için büyük önem tanıyan çocuk sahibi olma ve çocuğun cinsiyeti konusunda - tıbbî müdahalelerin etkileri dahil olmak üzere- insan irade ve çabasının ürünü gibi görünen sonuçların da gerçekte ilâhî iradeden bağımsız olmadığı ve Allah Teâlâ'nın koyduğu yasalar çerçevesinde gerçekleştiği asla göz ardı edilmemelidir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Buna bağlı olarak verilmek istenen ahlâkî mesaj da şu olmaktadır: 49. âyetin lafızlarından açıkça anlaşıldığı üzere, ister kız ister erkek cinsinden olsun, doğan her çocuk Allahın bağışı ve armağanı olduğuna, erkek ve kız çocuklarına birlikte sahip olmak da kısır kalmak da ilâhî iradeye bağlı bulunduğuna göre, çocuk sahibi olma veya olamama, kız veya erkek çocuğunun dünyaya gelmesi insanlar için bir övgü veya yergi konusu olmamalı, bir üstünlük ya da kusur gibi görülmemelidir. Kulun görevi, çocuk sahibi olmuşsa -bazı âyetlerde dünya hayatının süsü olarak nitelenen- bu armağanı veren Allah'a şükretmek, istediği veya gerekli meşru sebeplere tevessül ettiği halde çocuk sahibi olamamışsa -sınav alanı olan dünya hayatında insanların sağlık, vücut temliği vb. bütün nimetlerde eşit tutulmadıklarını dikkate alarak- sabretmektir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">İnsanın çocuk sahibi olmayı ve bunun mutluluğunu yaşamayı arzu etmesi doğaldır ve din bunu kınamaz. Fakat ister bu ister başka konuda bir kimsenin gerçekleşmesini arzuladığı bir sonucu kendi hayatı ve mutluluğu için vazgeçilmez görmesi sonuçta kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu daha çok kendisinin bildiği iddiasında bulunması gibi bir anlam taşır. Böyle bir tutumun yanlışlığı ve İlâhî takdire rıza göstermeme anlamı taşıdığı ise açıktır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bu ve buna benzer bir yanlışlığa düşülmemesi için Kuranın yaptığı uyanlardan biri şöyledir: Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz. (Bakara 2/216)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kaldı kî böyle bir durumda kişinin kendisini şartlandırıp gücü ve iradesi dışındaki bir sonucun meydana gelmesini isteme uğruna hayatını karartması yerine, sahip olduğu nimet ve imkânları başkalarıyla paylaşmaya çalışması, meselâ kimsesiz çocuklarla ilgilenmenin mutluluğunu yaşaması ve bunun ecrini Allah'tan beklemesi daha akılcı, hem dünya hem âhiret saadeti için daha elverişli bir yoldur. (bk. Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetlerin tefsiri)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Buna göre, erkek veya kız çocuk yerine, hayırlı evlat istemek ve hangisi veya hangileri verilirse şükrederek, maddi ve manevi terbiyelerine özen göstermek gerekir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Çocuk, insana Allah’ın bir emanetidir. Onları himâye edip büyütmek yetişkinlerin vazifesidir. Çocukları hayata hazırlamak, yıllarca devam eden bir sabrı gerekli kılar. Kızları büyütüp yetiştirmek daha fazla bir dikkat ve îtina ister.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Çocuğu himâye edip yetiştirmek iki şekilde olur. Biri maddî ihtiyaçlarını temin etmek, diğeri onu mânevî bakımdan besleyip iyi bir terbiye almasını sağlamaktır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kız çocuklarının himâyesi, onların dürüst ve namuslu bir kişiyle bir yuva kurmasını sağlayıncaya kadar devam eder. Hatta Resûlullah Efendimiz’in işaret buyurduğuna göre bu himâye daha sonraları da devam eder. Bu nedenle, kız çocuğunu, kız kardeşini veya başkasına ait olan kız çocuklarını güzel yetiştiren ve dini terbiyelerini verenlerin cennete gireceklerine dair rivayetler vardır:</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Kim ki üç tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa, o kişi için cennet vardır" (Ebu Davud, Edep, 120, 121)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Kimin üç kızı ve üç kız kardeşi veyahut da iki kızı veya iki kız kardeşi olup da geçimlerini güzel sağlar, onlar hakkında Allah'tan korkarsa, o kişi için cennet vardır" (Tirmizi, Bir 13)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız" (Müslim, Bir, 149; Tirmizi Bir, 13)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar" (Buhârî, Zekât, 10, Edeb, 18; Müslim, Bir, 47 Ayrıca bk Tirmizî, Bir, 13)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Yetiştirilmesi tavsiye buyurulan kız çocukları insanın kendi çocuğu olabileceği gibi, kız kardeşleri, sonradan evlendiği eşinin çocukları, hatta başkalarının himâyeye muhtaç çocukları olabilir. Bu konuda yakınlık veya uzaklık önemli değildir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız” (Buhârî, Talâk 25, Edeb 24) müjdesini vermiştir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Buna göre, kız çocuklarını yetiştirip hayata hazırlamak Allah’ı ve Resûlullah’ı memnun eden bir davranıştır. Kızlarının İslâm esaslarına göre büyütülmesini ve eğitilmesini sağlayan anne babalar, âhirette Resûl-i Ekrem Efendimiz’e komşu olacaklardır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Konuyla ilgili, Hz. Âişe validemizden gelen bir rivayet şöyledir: Yanında iki kız çocuğu bulunan bir kadın gelerek bir şeyler istedi. Evde bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu çıkarıp kadına verdim. Kendisi hiç tatmadan hurmayı ikiye bölerek çocuklarına verdikten sonra kalkıp gitti. Bu sırada Peygamber aleyhissalatü vesselâm yanımıza geldi. Ben bu olup biteni kendisine anlatınca şöyle buyurdu:</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">“Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Yine Hz. Âişe validemiz şöyle bir olay anlatır: Sırtına iki çocuğunu almış yoksul bir kadın çıkageldi. Ona üç hurma verdim. O da çocuklarına birer hurma verdi; öteki hurmayı yemek için ağzına götürmüştü ki, çocukları onu da istediler. Kadıncağız yemek istediği bu hurmayı çocuklarına bölüştürdü. Kadının bu tutumuna hayran kaldım ve yaptığını Resûlullah’a anlattım. Şöyle buyurdu: “Bu şefkati sebebiyle Allah Teâlâ o kadına mutlaka cenneti vermiş (veya) bu sebeple onu cehennemden âzâd etmiştir.” (Müslim, Birr 148)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bir önceki hadiste Hz. Âişe’nin kadıncağıza bir hurma, bu hadiste ise üç hurma verdiği görülmektedir. Demek ki annemiz, bazen üç ay boyunca ocağı yanmayan, çoğu zaman yiyecek bir şey bulunmayan evinde, önce bir hurma bulup vermiş, sonra bir yerlerden iki hurma daha bulup vermiştir. Yahut bu olay iki defa meydana gelmiştir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Hadis-i şerîfteki “Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa” ifadesinde geçen sıkıntı sözüyle Peygamber Efendimiz acaba neyi kasdetmiştir?</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bir ailede fazla sayıda kız çocuğunun bulunması, onlar için bir sıkıntı ve hoşnutsuzluk sebebi olabilir. Kızların himâyesi, yetiştirilmesi, evlendirilmesi gibi konular bazı ailelerin bütçesini zorlayabilir. Hele o aile kız çocuğunu istemiyorsa, bu yük daha ağırlaşabilir. İşte bu sebeple Efendimiz kızları büyütüp beslemenin, aile yuvası kurana kadar onlara yardımcı olmanın insanı cehennem azâbından kurtaracağını haber vermiştir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kız çocukları yüzünden sıkıntıya uğramanın bir başka şekli de o yavrulardan birinde veya birkaçında maddî veya rûhî bir rahatsızlığın bulunmasıdır. O takdirde bu çocukların bakımı, tedâvisi, korunup gözetilmesi birçok sıkıntı doğurabilir. Bu hâli Cenâb-ı Hakk’ın bir cilvesi, kulunu denemesi kabul ederek sabreden, bu ağır imtihana isyan etmeyen insanlar -Efendimiz’in buyurduğuna göre- cehennem azâbından kurtulmuş olurlar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Hadis-i şerife göre, normal ve sağlıklı iki kız çocuğunu büyütüp yetiştiren kimse Resûl-i Ekrem Efendimiz’e komşu olacaktır. Öyleyse yetiştirilmesi problemli olan kız çocuklarını himâye edenler bu bahtiyarlığı daha öncelikle ve daha fazlasıyla elde edeceklerdir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Merhamet ne büyük, ne ulvî bir duygu..</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Elindeki bir tane hurmayı hiç tatmadan ve kendi açlığına bakmadan yavrularına veren bu annenin şefkati ne yüce, ne asildir değil mi? Ya evindeki üç hurmayı hiç düşünmeden fakire veren Âişe annemizin merhameti!..</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Ebedî kurtuluşun merhamet sayesinde mümkün olacağını ifade buyuran Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfi ne kadar düşündürücüdür: “Merhamet edenlere, Cenâb-ı Hak merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin...” (Tirmizî, Birr 16; Ebû Dâvûd, Edeb 58)</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Rabbimiz! Bizim gönlümüzü de merhamet duygusuyla yeşert!..</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 9364, member: 2"] [SIZE=3] Günümüzde bile soğukluğunu hissettiğimiz bir Câhiliye devri âdeti vardır: Kız çocuklarını hor görmek. Bu kaba ve çirkin âdet, Peygamber Efendimiz’in yaşadığı devirde Arabistan’da pek yaygındı. Çöl bedevileri, kız çocuklarının doğumunu büyük bir felâket sayarlardı. Onların ileride kötü yollara düşeceği zannıyla üzülür, utanırlardı. Kur’ân-ı Kerîm’in pek güzel tasvir ettiği üzere, bir kızları dünyaya geldiğini öğrenince yüzleri kararır, hiddetlerinden köpürürler, kendilerine verilen bu felâket haberinden dolayı halktan gizlenmeye çalışırlardı. Daha sonra da acaba bu kızı, herkesten utanmayı göze alarak büyütüp beslesem mi, yoksa toprağa gömüp ondan kurtulsam mı diye ince bir hesaba girerlerdi. (bk. Nahl, 16/58-59) Kızını diri diri gömmeye karar verince de o mâsum yavruyu alıp çöle götürürler, elleriyle kazdıkları bir çukura iterek üstüne yığın yığın kum atarlar, sonra da ellerini kollarını sallayarak evlerine dönerlerdi. İnsanlıkla hiçbir şekilde bağdaşmayan bu âdet bazı bölgelerde oldukça tabii karşılanırdı. Evlilikten önce oğlan ve kız tarafı bu konuyu gündeme getirir, kız çocuğu doğarsa onu anne mi yoksa baba mı gömecek diye konuşup bir karara bağlarlardı. Şayet çocuğu gömme işini anne üstlenmişse, olayı seyre gelen bir sürü kadının gözü önünde cinayetini işlerdi. Şükürler olsun İslâmiyet geldi de bu çirkin âdeti yerle bir etti. Kuran-ı kerimde mealen, “Göklerin ve yerin egemenliği Allaha aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bahşeder, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut erkek ve kız çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır. Şüphesiz O her şeyi bilir, her şeye gücü yeter. buyurulur. (Şura 42/49-50) İnsanoğluna ilâhî bir rahmet geldiği zaman sevinip şımarması, ama istemediği bir durumla karşılaşınca nankörlük etmesi her zaman mümkündür. Bu ayetlerde, Kuranın geldiği dönemde ve toplumda bu tavrın çok açık bîr örneğine, çocuk sahibi olma ve çocukların cinsiyeti konusundaki anlayışa değinilmektedir. Câhiliye dönemi Arapları, çocuğun meydana gelmesi ve özellikle cinsiyetinin belirlenmesini Yüce Allahın irade ve kudretine bağlamak yerine insanlara nispet edercesine; bu konuyu övme, övülme, kınama ve kınanma sebebi sayıyorlardı. Esasen değişik toplumlarda görülegelen ve günümüzde de yer yer açık veya gizli biçimde insanlar üzerinde etkisini hissettiren bu telakki Kur'an tarafından mahkum edilmiştir. Bu âyetlerde biri inanç diğeri ahlâk alanıyla ilgili iki ana tema dikkati çekmektedir: İnançla ilgili olarak şu mesajın verilmek istendiği söylenebilir: Evrendeki hiçbir varlık ve oluş Yüce Allah'ın hükümranlığı dışında düşünülmemelidir; insanlar için büyük önem tanıyan çocuk sahibi olma ve çocuğun cinsiyeti konusunda - tıbbî müdahalelerin etkileri dahil olmak üzere- insan irade ve çabasının ürünü gibi görünen sonuçların da gerçekte ilâhî iradeden bağımsız olmadığı ve Allah Teâlâ'nın koyduğu yasalar çerçevesinde gerçekleştiği asla göz ardı edilmemelidir. Buna bağlı olarak verilmek istenen ahlâkî mesaj da şu olmaktadır: 49. âyetin lafızlarından açıkça anlaşıldığı üzere, ister kız ister erkek cinsinden olsun, doğan her çocuk Allahın bağışı ve armağanı olduğuna, erkek ve kız çocuklarına birlikte sahip olmak da kısır kalmak da ilâhî iradeye bağlı bulunduğuna göre, çocuk sahibi olma veya olamama, kız veya erkek çocuğunun dünyaya gelmesi insanlar için bir övgü veya yergi konusu olmamalı, bir üstünlük ya da kusur gibi görülmemelidir. Kulun görevi, çocuk sahibi olmuşsa -bazı âyetlerde dünya hayatının süsü olarak nitelenen- bu armağanı veren Allah'a şükretmek, istediği veya gerekli meşru sebeplere tevessül ettiği halde çocuk sahibi olamamışsa -sınav alanı olan dünya hayatında insanların sağlık, vücut temliği vb. bütün nimetlerde eşit tutulmadıklarını dikkate alarak- sabretmektir. İnsanın çocuk sahibi olmayı ve bunun mutluluğunu yaşamayı arzu etmesi doğaldır ve din bunu kınamaz. Fakat ister bu ister başka konuda bir kimsenin gerçekleşmesini arzuladığı bir sonucu kendi hayatı ve mutluluğu için vazgeçilmez görmesi sonuçta kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu daha çok kendisinin bildiği iddiasında bulunması gibi bir anlam taşır. Böyle bir tutumun yanlışlığı ve İlâhî takdire rıza göstermeme anlamı taşıdığı ise açıktır. Bu ve buna benzer bir yanlışlığa düşülmemesi için Kuranın yaptığı uyanlardan biri şöyledir: Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz. (Bakara 2/216) Kaldı kî böyle bir durumda kişinin kendisini şartlandırıp gücü ve iradesi dışındaki bir sonucun meydana gelmesini isteme uğruna hayatını karartması yerine, sahip olduğu nimet ve imkânları başkalarıyla paylaşmaya çalışması, meselâ kimsesiz çocuklarla ilgilenmenin mutluluğunu yaşaması ve bunun ecrini Allah'tan beklemesi daha akılcı, hem dünya hem âhiret saadeti için daha elverişli bir yoldur. (bk. Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetlerin tefsiri) Buna göre, erkek veya kız çocuk yerine, hayırlı evlat istemek ve hangisi veya hangileri verilirse şükrederek, maddi ve manevi terbiyelerine özen göstermek gerekir. Çocuk, insana Allah’ın bir emanetidir. Onları himâye edip büyütmek yetişkinlerin vazifesidir. Çocukları hayata hazırlamak, yıllarca devam eden bir sabrı gerekli kılar. Kızları büyütüp yetiştirmek daha fazla bir dikkat ve îtina ister. Çocuğu himâye edip yetiştirmek iki şekilde olur. Biri maddî ihtiyaçlarını temin etmek, diğeri onu mânevî bakımdan besleyip iyi bir terbiye almasını sağlamaktır. Kız çocuklarının himâyesi, onların dürüst ve namuslu bir kişiyle bir yuva kurmasını sağlayıncaya kadar devam eder. Hatta Resûlullah Efendimiz’in işaret buyurduğuna göre bu himâye daha sonraları da devam eder. Bu nedenle, kız çocuğunu, kız kardeşini veya başkasına ait olan kız çocuklarını güzel yetiştiren ve dini terbiyelerini verenlerin cennete gireceklerine dair rivayetler vardır: "Kim ki üç tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa, o kişi için cennet vardır" (Ebu Davud, Edep, 120, 121) "Kimin üç kızı ve üç kız kardeşi veyahut da iki kızı veya iki kız kardeşi olup da geçimlerini güzel sağlar, onlar hakkında Allah'tan korkarsa, o kişi için cennet vardır" (Tirmizi, Bir 13) "Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız" (Müslim, Bir, 149; Tirmizi Bir, 13) "Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar" (Buhârî, Zekât, 10, Edeb, 18; Müslim, Bir, 47 Ayrıca bk Tirmizî, Bir, 13) Yetiştirilmesi tavsiye buyurulan kız çocukları insanın kendi çocuğu olabileceği gibi, kız kardeşleri, sonradan evlendiği eşinin çocukları, hatta başkalarının himâyeye muhtaç çocukları olabilir. Bu konuda yakınlık veya uzaklık önemli değildir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız” (Buhârî, Talâk 25, Edeb 24) müjdesini vermiştir. Buna göre, kız çocuklarını yetiştirip hayata hazırlamak Allah’ı ve Resûlullah’ı memnun eden bir davranıştır. Kızlarının İslâm esaslarına göre büyütülmesini ve eğitilmesini sağlayan anne babalar, âhirette Resûl-i Ekrem Efendimiz’e komşu olacaklardır. Konuyla ilgili, Hz. Âişe validemizden gelen bir rivayet şöyledir: Yanında iki kız çocuğu bulunan bir kadın gelerek bir şeyler istedi. Evde bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu çıkarıp kadına verdim. Kendisi hiç tatmadan hurmayı ikiye bölerek çocuklarına verdikten sonra kalkıp gitti. Bu sırada Peygamber aleyhissalatü vesselâm yanımıza geldi. Ben bu olup biteni kendisine anlatınca şöyle buyurdu: “Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147) Yine Hz. Âişe validemiz şöyle bir olay anlatır: Sırtına iki çocuğunu almış yoksul bir kadın çıkageldi. Ona üç hurma verdim. O da çocuklarına birer hurma verdi; öteki hurmayı yemek için ağzına götürmüştü ki, çocukları onu da istediler. Kadıncağız yemek istediği bu hurmayı çocuklarına bölüştürdü. Kadının bu tutumuna hayran kaldım ve yaptığını Resûlullah’a anlattım. Şöyle buyurdu: “Bu şefkati sebebiyle Allah Teâlâ o kadına mutlaka cenneti vermiş (veya) bu sebeple onu cehennemden âzâd etmiştir.” (Müslim, Birr 148) Bir önceki hadiste Hz. Âişe’nin kadıncağıza bir hurma, bu hadiste ise üç hurma verdiği görülmektedir. Demek ki annemiz, bazen üç ay boyunca ocağı yanmayan, çoğu zaman yiyecek bir şey bulunmayan evinde, önce bir hurma bulup vermiş, sonra bir yerlerden iki hurma daha bulup vermiştir. Yahut bu olay iki defa meydana gelmiştir. Hadis-i şerîfteki “Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa” ifadesinde geçen sıkıntı sözüyle Peygamber Efendimiz acaba neyi kasdetmiştir? Bir ailede fazla sayıda kız çocuğunun bulunması, onlar için bir sıkıntı ve hoşnutsuzluk sebebi olabilir. Kızların himâyesi, yetiştirilmesi, evlendirilmesi gibi konular bazı ailelerin bütçesini zorlayabilir. Hele o aile kız çocuğunu istemiyorsa, bu yük daha ağırlaşabilir. İşte bu sebeple Efendimiz kızları büyütüp beslemenin, aile yuvası kurana kadar onlara yardımcı olmanın insanı cehennem azâbından kurtaracağını haber vermiştir. Kız çocukları yüzünden sıkıntıya uğramanın bir başka şekli de o yavrulardan birinde veya birkaçında maddî veya rûhî bir rahatsızlığın bulunmasıdır. O takdirde bu çocukların bakımı, tedâvisi, korunup gözetilmesi birçok sıkıntı doğurabilir. Bu hâli Cenâb-ı Hakk’ın bir cilvesi, kulunu denemesi kabul ederek sabreden, bu ağır imtihana isyan etmeyen insanlar -Efendimiz’in buyurduğuna göre- cehennem azâbından kurtulmuş olurlar. Hadis-i şerife göre, normal ve sağlıklı iki kız çocuğunu büyütüp yetiştiren kimse Resûl-i Ekrem Efendimiz’e komşu olacaktır. Öyleyse yetiştirilmesi problemli olan kız çocuklarını himâye edenler bu bahtiyarlığı daha öncelikle ve daha fazlasıyla elde edeceklerdir. Merhamet ne büyük, ne ulvî bir duygu.. Elindeki bir tane hurmayı hiç tatmadan ve kendi açlığına bakmadan yavrularına veren bu annenin şefkati ne yüce, ne asildir değil mi? Ya evindeki üç hurmayı hiç düşünmeden fakire veren Âişe annemizin merhameti!.. Ebedî kurtuluşun merhamet sayesinde mümkün olacağını ifade buyuran Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfi ne kadar düşündürücüdür: “Merhamet edenlere, Cenâb-ı Hak merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin...” (Tirmizî, Birr 16; Ebû Dâvûd, Edeb 58) Rabbimiz! Bizim gönlümüzü de merhamet duygusuyla yeşert!.. [/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Kız çocuğu olanlar...
Üst
Alt