- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Kıyametin kopmasının ve kainatın yıkılmasının mantıki ve bilimsel delilleri nelerdir?
Kur'ân-ı Kerîm'de, İnşikak, İnfitar, Tekvîr, Zilzâl gibi sûrelerde ve pek çok âyetlerde, kıyametin vukuu ve bu esnada kâinatta cereyan edecek olan yıldızların dağılıp saçılması, güneşin kararıp solması, ayla çarpışıp birleşmesi, semânın parçalanması, kızarıp kor ateş halini alması gibi akıllara hayret ve dehşet veren pek çok muhteşem hâdiseler bütün canlılığıyla anlatılmakta, tasvîr edilip gözler önüne serilmektedir.
Bu âyetlerde kıyametin kopması esnasında vuku bulacak hâdiseler anlatıldığı gibi, kıyametin kopmasına sebep olacak; yıldızların dağılması, güneşin ışığının sönmesi, büyük zelzeleler gibi hâdiselere de işaret edilmektedir.
"O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir." (Furkân, 62) âyeti de ifâde ediyor ki, saatin saniyeleri dakikayı, dakikalar saatin geçmesini gösterdiği gibi, gece ve gündüzün gelip geçmesi de bir gün gelip, büyük saatin faaliyete geçeceğine, kıyametin kopacağına işaret etmektedir. Yani insan bunların peş peşe gelip gitmelerinden zamanın gelip geçtiğini, böylece hem ömrünün hem de kâinatın ihtiyarlamakta olduğunu ve bir gün bu durumun ölümle ve kıyametin kopmasıyla tahakkuk edeceğini anlıyor. Eğer gece ve gündüz sürekli olarak devam etseydi, devamlı gece ve devamlı gündüz içinde yaşasaydık, zamanın geçişine intikal edemez, böylece ömrümüzün ve kâinatın ömrünün azaldığını anlayamazdık. Dolayısıyla âyetteki öğüt almanın kapsamı içine böyle bir öğüt de girebilir.(1)
Kur'ân-ı Kerim'de yevmu'd-dîn, yevmu'l-kıyâme, yevmu'l-âhir gibi ifâdelerde sıkça geçen yevm tabirinden de böyle bir manayı hissetmek mümkündür. Şöyle ki, el-Yevm lafzı gün, sene, insan ömrü, dünyanın dönmesi arasındaki açık uygunluğa binaen, öldükten sonra dirilmenin delillerinden sezgisel bir delile işarettir. Bu durum saatin saniye, dakika, saat ve günleri sayan milleri gibidir. Nasıl ki, bir kimse devrini tamamlayan bir mil görünce sezgisi ile -bir müddet sonra da olsa- diğerinin de devrini tamamlayacağına düşünür. Öyle de, gün, sene gibi devamlı olarak tekrarlanan hususi kıyametleri gören bir kimse de, insanlık için haşir gününün sabahında ebedî saadetin doğacağını sezgisi ile anlar.(2)
Kâinatın yıkılacağının, kıyametin kopmasının mümkün olduğunu şu gerçekten anlayabiliriz: İlim kâinatın yaratıldığını en ufak bir şüpheye bile yer vermeksizin ispat etmiş, hatta ilk yaratılış saniyelerinde neler olup bittiğini dahi göstermeyi başarmıştır. Yapılan hesaplamalar kâinatın 13-15 milyar sene önce yaratıldığını ortaya koymuştur.(3) Böylece aklî ve tecrübî delîller bu kâinatın sonradan yaratıldığını göstermektedir. Kâinatın sonradan yaratılması da, fenâ bulmasına ve bunun aklen muhal bir şey olmadığına delil etmektedir.(4) Evveli olan bir şeyin, elbette bir sonu da olacaktır. Bu âlem ezelî olmadığı gibi, ebedî de değildir.(5)
Birer küçük kıyamet olarak kabul edebileceğimiz, etrafımızda gördüğümüz, insan, hayvan, bitki ve diğer varlıkların doğup büyüyüp ölmeleri, kâinat çapında büyük bir kıyametin vuku bulacağını hissettirmektedir.
Nitekim, büyüme kanununa dahil olan bir şeyed bir büyüme ve gelişme vardır. Dolayısıyla o şeyin tabiî bir ömrü vardır. Tabiî bir ömre sahip olan bir şeyin de netice itibariyle bir eceli vardır, ölümden kurtulamaz. Nasıl ki, küçük bir âlem olan insanın ölümden kurtuluşu yok ise, büyük bir insan gibi olan bu kâinatın da ölümden kurtuluşu yoktur. Yine nasıl ki, bir ağaç, tahrip ve bozulmaya maruzdur, yaratılış ağacından gelen kâinat da, tekrar tamir edilmek üzere gerçekleşecek olan, tahribin elinden kurtulamaz... "Güneş dürüldüğü, yıldızlar saçılıp döküldüğü, dağlar sürüklendiği zaman... (Tekvîr, 1-13), "Semâ yarıldığı zaman..." (İnşikâk, 1-5) âyetlerinin hakikatinin görüleceği bir gün mutlaka gelecektir. Böylece büyük insan olan kainatın uzay boşluğundaki ölüm sekeratı, acaip bir hırıltı ve korkunç bir sesle görülecektir.(6)
Yukarda da işaret edildiği gibi, nihâyette kâinat çapında küllî bir kıyametin kopacağı ilmî bakımdan kesinlik kazanmıştır. Tüm deliller evrenin sınırlı bir ömrü olduğuna işâret ediyor.(7) Artık merak edilen, kıyametin kopup kopmayacağı değil, ne zaman ve nasıl kopacağı hususudur. Çünkü kâinatın ölümü için pek çok sebep vardır. Mesele bunlardan hangisinin daha önce cereyan edeceği noktasında düğümlenmektedir.(8)
Günümüzde yapılan tesbitler sonucu kâinatın yıkılmasını, kıyametin kopmasını mümkün kılan sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Kâinatın devamlı olarak genişlemesi sonucunda, ya bu genişlemenin bir sonucu olarak kâinatın dağılması (açık kâinat modeli), veya bu genişlemenin bir gün yavaşlayarak, kâinatın küçülerek başlangıçtaki ilk haline dönmesiyle kâinatın son bulması (kapalı kâinat modeli) söz konusudur.(9)
Açık kâinat modeline göre, yıldızlar yakıtını tükettikçe birer birer ölmeye devam edecek, sonunda kâinat genişlemekte olan büyük bir mezarlık haline gelecektir.(10)
Kapalı kâinat modeline göre ise, yıldızların tek tek ölümü beklenmeksizin top yekûn bir kıyametle her şey bitecektir.(11) Buna göre, kütlenin artış eğiliminde bulunması, çekim kuvvetinin de artacağını ve sonuçta evrenin genişlemeyi bırakarak kendi çekim kuvvetinin etkisine girerek çökmesi kaçınılmazdır.(12)
Evren Big Bang'dan beri sürekli genişliyor. Bu genişleme kuvveti şimdiye kadar kütleye bağlı olan çekim kuvvetini yenemediği için, genişleme sürüp gitti. Çekim kuvveti genişlemeye hakim olursa, artık genişleme duracak. Aşırı yoğun ve kapalı bir evrende çekim kuvveti hakim hale gelince, her şey kendi içine çöker hale gelecek. Gökyüzü prese edilmiş portakal gibi yarılacak. Uzay sonsuz ufuklardan tersine bir hareketle sür'atle kapanmaya başlayacak. Yıldızlar ve gezegenler ışınım, elektron ve çekirdeklerden oluşan bir kozmik çorba haline dönüşecek. Semâ aşırı sıcaklık nedeniyle bir baştan bir başa kıp kırmızı bir renge boyanacak. Evrenimiz açılan bir çiçek gibi değil, kapanan, kapanmakta olan narin ve zarif bir gül goncası haline dönüşecektir.(13)
2. Entropi(14)'nin sürekli artması: Kâinat yaratılalı beri, devamlı olarak sıcak cisimlerden soğuk cisimlere bir sıcaklık akışı olmaktadır. Ancak zamanla cisimler arasındaki sıcaklık farkları dengelenip eşit duruma geldiklerinde kâinatta hareket durarak bir ısı-ölümün, termodinamik bir kıyametin vukuu kaçınılmaz olacaktır.(15)
Astronomi alimlerinden Sir James Jeans bu mevzuda şöyle der: "... Kâinattaki toplam enerjinin azalmayacağını, dünya ve kâinatın ilelebed devam edeceğini iddiâ etmek, asma saatteki topun azalmayarak, akrep ile yelkovanı sürekli yürüteceğini iddiâ etmek gibidir. Enerji ilelebed bayır aşağı gidemez. Saat topu gibi sonunda dibe vurmak zorundadır. Bunun gibi, kâinat da ilelebed devam edemez, er geç bir gün erglik enerjisinin elverişlilik kabiliyeti, merdivenin alt basamağına varmış olacaktır. İşte o anda, kâinattaki hayat duracaktır. Gerçi enerjinin hepsi orada ise de, değişme kabiliyeti artık kalmamıştır. Nasıl, havuzdaki durgun su, çarkı çeviremezse, kâinatın iş yapma kabiliyeti de, artık tükenmiş olacaktır. O zaman, biz, sıcak olsa bile, ölü bir kâinatta ısı ölümü ile karşı karşıya bulunacağız. Enerji elverişliliğini yitirmiş bir kâinat ise ölmüş demektir. Bundan şüphe etmeye, buna karşı koymaya imkân yoktur. Yeryüzündeki bütün tecrübelerimiz buna o derece hak veriyor ki, bir itiraz payı kalmamıştır".(16)
3. Kara Delikler: Her ne kadar kesin olarak ispat edilmese de, pek çok ilim adamı tarafından varlığı kesin kabul edilen kara delikler de, kıyametin sebebi sayılacak şeylerdendir.
Ölen bir yıldız eğer güneşimizin üç mislinden daha fazla büyükse, nötron yıldızı seviyesinde kalmaz, kara delik haline gelir. Bu, yıldızın madde âleminden çıkışı demektir. Bir kara delik ne parçalanır, ne de küçülür. Onlar için sadece büyümek vardır. Rastladığı her şeyi yutan kara delik böylece mütemadiyen büyür. Büyüdükçe çekim kuvvetinin sınırı artar ve bu büyüme gittikçe artan bir sür'atle devam eder. Böylece, zamanla içinde bulunduğu bütün galaksiyi yutacak duruma gelebilir. Hatta nihâyette bütün kâinatın da, bir kara delik olup çıkma ihtimali söz konusudur.(17)
4. Dünyamızın başına bir kıyametin kopması, dünya hayatının devamının kendisine bağlı olduğu sebeplerden birisinin ortadan kalkmasıyla da mümkündür. Meselâ, ısı ve ışık kaynağımız güneşin, enerjisini tüketerek sönmesi dünya hayatının da son bulması demektir. "Güneş dürüldüğü zaman" (Tekvîr,1) âyetinin ifâde ettiği gerçeğin bir gün vuku bulacağını, bugünkü ilim de haykırmaktadır.
Çünkü her yıldız bir müddet sonra canlılığını kaybetmekte, sönüp gitmektedir. Bir gün gelip güneşte sönecektir.(18) Evet, güneşin bir sonu gelecek! Kâinattaki milyarlarca yıldızdan biri olan güneşimiz deposundaki hidrojeni helyuma çevirip yakıtını tükettikten sonra, tahminlere göre, beş milyar yıl sonra beyaz bir cüce olarak hayatını kaybedecek.(19)
Bu sebepler dışında kâinat çapında meydana gelebilecek daha pek çok hâdiseler kıyametin kopması için yeterlidir. Sadece dünyamızı ele alacak olursak, dünyamızı bekleyen pek çok felaketin dünyanın sonu için yeterli bir sebep olabileceğini görürüz. Meselâ, Dünyada hemen herkesin şahid olduğu depremler dünyamızın kıyametini ihtar etmektedir. Sekiz şiddetindeki bir depremle koca şehirlerin alt üst olması, milyonlarca insanın ölmesi gösteriyor ki, bu depremin bir kaç katı olan ve bütün dünyada etkisini gösteren bir deprem dünya hayatının sonu için yeterlidir.
Yer kürenin merkezi çok şiddetli harareti olan maddeler ihtivâ ediyor. Coğrafya alimi G. Gamow şöyle diyor: "Mavi denizlerimizin altında alevli tabiî bir cehennem var. Başka bir deyişle bizler büyük bir dinamit lağımının üzerinde duruyoruz. Bir gün tamamiyle infilak ederek yerkürenin düzenini tamamiyle alt üst edebilir".(20)
Yine gökyüzünden dünyamızın başına yağan göktaşları (meteorlar) da, çok sayıda ve daha büyük kütlelerde yağmaları halinde dünyamızın sonunu hazırlayabilirler. Asteroidler ve kuyruklu yıldızlar da, meteorlar gibi, bir kıyamet sebebi olabilir. Kuyruklu yıldızlar, asteroidler kadar yoğun olmasa da, büyük hasara sebep olabilirler. 1910'da Halley kuyruklu yıldızı dünyamıza yaklaştığında bazıları intiharı tercih etmiştir. Daha bunlar gibi pek çok sebepler sıralanabilir.(21)
Kainatta olan sebepler, "Onlar kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar?! Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir..." (Muhammed, 18) âyetiyle ifâde edilen kıyamet alametleri cümlesinden sayılabilir. Evet, kıyametin alametleri bellidir, ama keyfiyetini Allah bilir.
Bu sebeplerden biri veya bir kaçının tahakkuku için, uzun seneler geçmesinin gerektiği hesaplanabilir. Ancak unutulmamalı ki, kâinatta bilinmeyenler bilinenlerden çok daha fazladır. Allah'ın iradesi de, bütün hesapları bozmak için kâfi bir sebeptir. Nasıl ki, sapa sağlam duran ve uzun yıllar bâki kalacak gibi görülen koca binalar, ansızın gelen bir depremle yerle bir ediliyorsa, kâinatın yıkılması da böyle olabilir. Dolayısıyla, vukuu kesin olsa da, kıyametin ne zaman kopacağını Allah'tan başkası bilmez:
"Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki, onun ilmi ancak rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklere ve yere ağır gelmiştir. Size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi, sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi ancak Allah katındadır, ama insanların çoğu bilmezler" (A'râf, 187).
Dipnotlar
---------------------------------------------
1. Razi, bu âyete, "Düşünen kimse bunların ardarda gelişine bakarak, bunları bir halden bir hale intikal ettiren bir nakledici ve değiştiricinin olduğunu bilsin diye" şeklinde mana vermiştir (bkz. Razî, XXIV, 93). Görüldüğü gibi Razî, bu ayette Allah'ın varlığına istidlalde bulunulduğuna işaret ediyor. Ancak bir ayetin çeşitli meselelere işaret etmesinin mümkün olduğu dikkate alınırsa, yukarda işaret kabilinden zikrettiğimiz manayı da muhtevî olması mümkündür.
2. Nursî, İşaratu'l-İ'caz, s. 37.
3. Taşkın Tuna, Uzay ve Dünya, İstanbul, 1982, s. 21, 23.
4. Şarkavî, s. 296.
5. Şadi Eren, Kur'ân'da Gayb Bilgisi, Işık yay., İzmir, 1995, s. 217.
6. Nursî, İşarâtu'l-İ'caz, s. 242-243; Abdülmecid Ünlükul, İmân Dili, Konya, 1961, s. 58-59.
7. Paul Davies, Son Üç Dakika, çev. Sinem Gül, Varlık Yayınları, İstanbul, 1994, s.30.
8. Hüseyin Demirkan. Yıldızların Esrarı, İstanbul, 1978, 14. bsk., s. 31.
9. Davies, s. 126; Steven Weinberg, İlk Üç Dakika, Tübitak Yayınları, 6.bsk. Ankara, 1996, s. 139; Sadettin Merdin, Tanrıya Koşan Fizik, Timaş, İstanbul 1995, s. 376 vd.
10. Ümit Şimşek. Big Bang Kâinatın Doğuşu, İstanbul, 1980, s.74.
11. A.g.e, s. 74
12. Tuna, Uzayın Sırları, Boğaziçi yay. İstanbul, 1992, s. 368.
13. Davies, s.86, 126; Weinberg, s. 139-141; Tuna, Uzayın Sırları, s.144, 369-370; Merdin, 379
14. Entropi, enerjinin kıymetsizlenmesini ifade etmek için kullanılır. Matematik ifadesiyle, bir sistemin sahip olduğu ısı miktarının onun mutlak sıcaklığına oranına o sistemin entropisi denir.
15. Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varlık Yayınları, İstanbul, 1969, s. 114 vd; Davies, s.21, 24;
16. Senih, s. 6-7 (Sir James Jeans, Etrafımızdaki Kâinat'dan naklen).
Evren sonlu bir hızla geri dönülmez bir şekilde tükendiğine göre, ezelden beri var olması mümkün değildir. Sonlu bir hızla tükenen bir şey ezelî olamaz, şimdiye kadar ölmüş olurdu.Böylece, evrenin en sonunda yok olacağını gösteren bütün kanıtlar, aynı kesinlikte, onun zaman içinde belli bir başlangıcının olduğunu da gösterir (Barnett, s. 119; Davies, s. 25)
17. Davies, s.66, keza bkz. a.e, s. 63-74, Demirkan, s. 44, 46; Tuna, Uzayın Sırları, s. 268-271.
18. Davies, s. 24; Tuna, Hayat Kaynağımız Güneş, Yeni Asya yay. İstanbul, 1983, s. 22.
19. Davies, s. 58; Tuna, Güneş Sistemi, Yeni Asya yay. İstanbul, 1983, s. 53; Uzayın Sırları, s. 87; Hayat Kaynağımız Güneş, s. 22; Demirkan, s.18.
20. Han, el-İslâmu Yetehaddâ, s. 82 (Biography of The Earth, s. 62'den naklen).
21. Davies, s. 15-17, Senih, s.11-15; keza bkz. Gazi Ahmet Muhtar Paşa. Yaratılış ve Ötesi (Serâiru'l-Kur'ân), Sadeleştiren: Ali Turgut, Kültür Basın Yayın Birliği, İstanbul, tsz., s. 230, 267.
Kur'ân-ı Kerîm'de, İnşikak, İnfitar, Tekvîr, Zilzâl gibi sûrelerde ve pek çok âyetlerde, kıyametin vukuu ve bu esnada kâinatta cereyan edecek olan yıldızların dağılıp saçılması, güneşin kararıp solması, ayla çarpışıp birleşmesi, semânın parçalanması, kızarıp kor ateş halini alması gibi akıllara hayret ve dehşet veren pek çok muhteşem hâdiseler bütün canlılığıyla anlatılmakta, tasvîr edilip gözler önüne serilmektedir.
Bu âyetlerde kıyametin kopması esnasında vuku bulacak hâdiseler anlatıldığı gibi, kıyametin kopmasına sebep olacak; yıldızların dağılması, güneşin ışığının sönmesi, büyük zelzeleler gibi hâdiselere de işaret edilmektedir.
"O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir." (Furkân, 62) âyeti de ifâde ediyor ki, saatin saniyeleri dakikayı, dakikalar saatin geçmesini gösterdiği gibi, gece ve gündüzün gelip geçmesi de bir gün gelip, büyük saatin faaliyete geçeceğine, kıyametin kopacağına işaret etmektedir. Yani insan bunların peş peşe gelip gitmelerinden zamanın gelip geçtiğini, böylece hem ömrünün hem de kâinatın ihtiyarlamakta olduğunu ve bir gün bu durumun ölümle ve kıyametin kopmasıyla tahakkuk edeceğini anlıyor. Eğer gece ve gündüz sürekli olarak devam etseydi, devamlı gece ve devamlı gündüz içinde yaşasaydık, zamanın geçişine intikal edemez, böylece ömrümüzün ve kâinatın ömrünün azaldığını anlayamazdık. Dolayısıyla âyetteki öğüt almanın kapsamı içine böyle bir öğüt de girebilir.(1)
Kur'ân-ı Kerim'de yevmu'd-dîn, yevmu'l-kıyâme, yevmu'l-âhir gibi ifâdelerde sıkça geçen yevm tabirinden de böyle bir manayı hissetmek mümkündür. Şöyle ki, el-Yevm lafzı gün, sene, insan ömrü, dünyanın dönmesi arasındaki açık uygunluğa binaen, öldükten sonra dirilmenin delillerinden sezgisel bir delile işarettir. Bu durum saatin saniye, dakika, saat ve günleri sayan milleri gibidir. Nasıl ki, bir kimse devrini tamamlayan bir mil görünce sezgisi ile -bir müddet sonra da olsa- diğerinin de devrini tamamlayacağına düşünür. Öyle de, gün, sene gibi devamlı olarak tekrarlanan hususi kıyametleri gören bir kimse de, insanlık için haşir gününün sabahında ebedî saadetin doğacağını sezgisi ile anlar.(2)
Kâinatın yıkılacağının, kıyametin kopmasının mümkün olduğunu şu gerçekten anlayabiliriz: İlim kâinatın yaratıldığını en ufak bir şüpheye bile yer vermeksizin ispat etmiş, hatta ilk yaratılış saniyelerinde neler olup bittiğini dahi göstermeyi başarmıştır. Yapılan hesaplamalar kâinatın 13-15 milyar sene önce yaratıldığını ortaya koymuştur.(3) Böylece aklî ve tecrübî delîller bu kâinatın sonradan yaratıldığını göstermektedir. Kâinatın sonradan yaratılması da, fenâ bulmasına ve bunun aklen muhal bir şey olmadığına delil etmektedir.(4) Evveli olan bir şeyin, elbette bir sonu da olacaktır. Bu âlem ezelî olmadığı gibi, ebedî de değildir.(5)
Birer küçük kıyamet olarak kabul edebileceğimiz, etrafımızda gördüğümüz, insan, hayvan, bitki ve diğer varlıkların doğup büyüyüp ölmeleri, kâinat çapında büyük bir kıyametin vuku bulacağını hissettirmektedir.
Nitekim, büyüme kanununa dahil olan bir şeyed bir büyüme ve gelişme vardır. Dolayısıyla o şeyin tabiî bir ömrü vardır. Tabiî bir ömre sahip olan bir şeyin de netice itibariyle bir eceli vardır, ölümden kurtulamaz. Nasıl ki, küçük bir âlem olan insanın ölümden kurtuluşu yok ise, büyük bir insan gibi olan bu kâinatın da ölümden kurtuluşu yoktur. Yine nasıl ki, bir ağaç, tahrip ve bozulmaya maruzdur, yaratılış ağacından gelen kâinat da, tekrar tamir edilmek üzere gerçekleşecek olan, tahribin elinden kurtulamaz... "Güneş dürüldüğü, yıldızlar saçılıp döküldüğü, dağlar sürüklendiği zaman... (Tekvîr, 1-13), "Semâ yarıldığı zaman..." (İnşikâk, 1-5) âyetlerinin hakikatinin görüleceği bir gün mutlaka gelecektir. Böylece büyük insan olan kainatın uzay boşluğundaki ölüm sekeratı, acaip bir hırıltı ve korkunç bir sesle görülecektir.(6)
Yukarda da işaret edildiği gibi, nihâyette kâinat çapında küllî bir kıyametin kopacağı ilmî bakımdan kesinlik kazanmıştır. Tüm deliller evrenin sınırlı bir ömrü olduğuna işâret ediyor.(7) Artık merak edilen, kıyametin kopup kopmayacağı değil, ne zaman ve nasıl kopacağı hususudur. Çünkü kâinatın ölümü için pek çok sebep vardır. Mesele bunlardan hangisinin daha önce cereyan edeceği noktasında düğümlenmektedir.(8)
Günümüzde yapılan tesbitler sonucu kâinatın yıkılmasını, kıyametin kopmasını mümkün kılan sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Kâinatın devamlı olarak genişlemesi sonucunda, ya bu genişlemenin bir sonucu olarak kâinatın dağılması (açık kâinat modeli), veya bu genişlemenin bir gün yavaşlayarak, kâinatın küçülerek başlangıçtaki ilk haline dönmesiyle kâinatın son bulması (kapalı kâinat modeli) söz konusudur.(9)
Açık kâinat modeline göre, yıldızlar yakıtını tükettikçe birer birer ölmeye devam edecek, sonunda kâinat genişlemekte olan büyük bir mezarlık haline gelecektir.(10)
Kapalı kâinat modeline göre ise, yıldızların tek tek ölümü beklenmeksizin top yekûn bir kıyametle her şey bitecektir.(11) Buna göre, kütlenin artış eğiliminde bulunması, çekim kuvvetinin de artacağını ve sonuçta evrenin genişlemeyi bırakarak kendi çekim kuvvetinin etkisine girerek çökmesi kaçınılmazdır.(12)
Evren Big Bang'dan beri sürekli genişliyor. Bu genişleme kuvveti şimdiye kadar kütleye bağlı olan çekim kuvvetini yenemediği için, genişleme sürüp gitti. Çekim kuvveti genişlemeye hakim olursa, artık genişleme duracak. Aşırı yoğun ve kapalı bir evrende çekim kuvveti hakim hale gelince, her şey kendi içine çöker hale gelecek. Gökyüzü prese edilmiş portakal gibi yarılacak. Uzay sonsuz ufuklardan tersine bir hareketle sür'atle kapanmaya başlayacak. Yıldızlar ve gezegenler ışınım, elektron ve çekirdeklerden oluşan bir kozmik çorba haline dönüşecek. Semâ aşırı sıcaklık nedeniyle bir baştan bir başa kıp kırmızı bir renge boyanacak. Evrenimiz açılan bir çiçek gibi değil, kapanan, kapanmakta olan narin ve zarif bir gül goncası haline dönüşecektir.(13)
2. Entropi(14)'nin sürekli artması: Kâinat yaratılalı beri, devamlı olarak sıcak cisimlerden soğuk cisimlere bir sıcaklık akışı olmaktadır. Ancak zamanla cisimler arasındaki sıcaklık farkları dengelenip eşit duruma geldiklerinde kâinatta hareket durarak bir ısı-ölümün, termodinamik bir kıyametin vukuu kaçınılmaz olacaktır.(15)
Astronomi alimlerinden Sir James Jeans bu mevzuda şöyle der: "... Kâinattaki toplam enerjinin azalmayacağını, dünya ve kâinatın ilelebed devam edeceğini iddiâ etmek, asma saatteki topun azalmayarak, akrep ile yelkovanı sürekli yürüteceğini iddiâ etmek gibidir. Enerji ilelebed bayır aşağı gidemez. Saat topu gibi sonunda dibe vurmak zorundadır. Bunun gibi, kâinat da ilelebed devam edemez, er geç bir gün erglik enerjisinin elverişlilik kabiliyeti, merdivenin alt basamağına varmış olacaktır. İşte o anda, kâinattaki hayat duracaktır. Gerçi enerjinin hepsi orada ise de, değişme kabiliyeti artık kalmamıştır. Nasıl, havuzdaki durgun su, çarkı çeviremezse, kâinatın iş yapma kabiliyeti de, artık tükenmiş olacaktır. O zaman, biz, sıcak olsa bile, ölü bir kâinatta ısı ölümü ile karşı karşıya bulunacağız. Enerji elverişliliğini yitirmiş bir kâinat ise ölmüş demektir. Bundan şüphe etmeye, buna karşı koymaya imkân yoktur. Yeryüzündeki bütün tecrübelerimiz buna o derece hak veriyor ki, bir itiraz payı kalmamıştır".(16)
3. Kara Delikler: Her ne kadar kesin olarak ispat edilmese de, pek çok ilim adamı tarafından varlığı kesin kabul edilen kara delikler de, kıyametin sebebi sayılacak şeylerdendir.
Ölen bir yıldız eğer güneşimizin üç mislinden daha fazla büyükse, nötron yıldızı seviyesinde kalmaz, kara delik haline gelir. Bu, yıldızın madde âleminden çıkışı demektir. Bir kara delik ne parçalanır, ne de küçülür. Onlar için sadece büyümek vardır. Rastladığı her şeyi yutan kara delik böylece mütemadiyen büyür. Büyüdükçe çekim kuvvetinin sınırı artar ve bu büyüme gittikçe artan bir sür'atle devam eder. Böylece, zamanla içinde bulunduğu bütün galaksiyi yutacak duruma gelebilir. Hatta nihâyette bütün kâinatın da, bir kara delik olup çıkma ihtimali söz konusudur.(17)
4. Dünyamızın başına bir kıyametin kopması, dünya hayatının devamının kendisine bağlı olduğu sebeplerden birisinin ortadan kalkmasıyla da mümkündür. Meselâ, ısı ve ışık kaynağımız güneşin, enerjisini tüketerek sönmesi dünya hayatının da son bulması demektir. "Güneş dürüldüğü zaman" (Tekvîr,1) âyetinin ifâde ettiği gerçeğin bir gün vuku bulacağını, bugünkü ilim de haykırmaktadır.
Çünkü her yıldız bir müddet sonra canlılığını kaybetmekte, sönüp gitmektedir. Bir gün gelip güneşte sönecektir.(18) Evet, güneşin bir sonu gelecek! Kâinattaki milyarlarca yıldızdan biri olan güneşimiz deposundaki hidrojeni helyuma çevirip yakıtını tükettikten sonra, tahminlere göre, beş milyar yıl sonra beyaz bir cüce olarak hayatını kaybedecek.(19)
Bu sebepler dışında kâinat çapında meydana gelebilecek daha pek çok hâdiseler kıyametin kopması için yeterlidir. Sadece dünyamızı ele alacak olursak, dünyamızı bekleyen pek çok felaketin dünyanın sonu için yeterli bir sebep olabileceğini görürüz. Meselâ, Dünyada hemen herkesin şahid olduğu depremler dünyamızın kıyametini ihtar etmektedir. Sekiz şiddetindeki bir depremle koca şehirlerin alt üst olması, milyonlarca insanın ölmesi gösteriyor ki, bu depremin bir kaç katı olan ve bütün dünyada etkisini gösteren bir deprem dünya hayatının sonu için yeterlidir.
Yer kürenin merkezi çok şiddetli harareti olan maddeler ihtivâ ediyor. Coğrafya alimi G. Gamow şöyle diyor: "Mavi denizlerimizin altında alevli tabiî bir cehennem var. Başka bir deyişle bizler büyük bir dinamit lağımının üzerinde duruyoruz. Bir gün tamamiyle infilak ederek yerkürenin düzenini tamamiyle alt üst edebilir".(20)
Yine gökyüzünden dünyamızın başına yağan göktaşları (meteorlar) da, çok sayıda ve daha büyük kütlelerde yağmaları halinde dünyamızın sonunu hazırlayabilirler. Asteroidler ve kuyruklu yıldızlar da, meteorlar gibi, bir kıyamet sebebi olabilir. Kuyruklu yıldızlar, asteroidler kadar yoğun olmasa da, büyük hasara sebep olabilirler. 1910'da Halley kuyruklu yıldızı dünyamıza yaklaştığında bazıları intiharı tercih etmiştir. Daha bunlar gibi pek çok sebepler sıralanabilir.(21)
Kainatta olan sebepler, "Onlar kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar?! Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir..." (Muhammed, 18) âyetiyle ifâde edilen kıyamet alametleri cümlesinden sayılabilir. Evet, kıyametin alametleri bellidir, ama keyfiyetini Allah bilir.
Bu sebeplerden biri veya bir kaçının tahakkuku için, uzun seneler geçmesinin gerektiği hesaplanabilir. Ancak unutulmamalı ki, kâinatta bilinmeyenler bilinenlerden çok daha fazladır. Allah'ın iradesi de, bütün hesapları bozmak için kâfi bir sebeptir. Nasıl ki, sapa sağlam duran ve uzun yıllar bâki kalacak gibi görülen koca binalar, ansızın gelen bir depremle yerle bir ediliyorsa, kâinatın yıkılması da böyle olabilir. Dolayısıyla, vukuu kesin olsa da, kıyametin ne zaman kopacağını Allah'tan başkası bilmez:
"Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki, onun ilmi ancak rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklere ve yere ağır gelmiştir. Size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi, sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi ancak Allah katındadır, ama insanların çoğu bilmezler" (A'râf, 187).
Dipnotlar
---------------------------------------------
1. Razi, bu âyete, "Düşünen kimse bunların ardarda gelişine bakarak, bunları bir halden bir hale intikal ettiren bir nakledici ve değiştiricinin olduğunu bilsin diye" şeklinde mana vermiştir (bkz. Razî, XXIV, 93). Görüldüğü gibi Razî, bu ayette Allah'ın varlığına istidlalde bulunulduğuna işaret ediyor. Ancak bir ayetin çeşitli meselelere işaret etmesinin mümkün olduğu dikkate alınırsa, yukarda işaret kabilinden zikrettiğimiz manayı da muhtevî olması mümkündür.
2. Nursî, İşaratu'l-İ'caz, s. 37.
3. Taşkın Tuna, Uzay ve Dünya, İstanbul, 1982, s. 21, 23.
4. Şarkavî, s. 296.
5. Şadi Eren, Kur'ân'da Gayb Bilgisi, Işık yay., İzmir, 1995, s. 217.
6. Nursî, İşarâtu'l-İ'caz, s. 242-243; Abdülmecid Ünlükul, İmân Dili, Konya, 1961, s. 58-59.
7. Paul Davies, Son Üç Dakika, çev. Sinem Gül, Varlık Yayınları, İstanbul, 1994, s.30.
8. Hüseyin Demirkan. Yıldızların Esrarı, İstanbul, 1978, 14. bsk., s. 31.
9. Davies, s. 126; Steven Weinberg, İlk Üç Dakika, Tübitak Yayınları, 6.bsk. Ankara, 1996, s. 139; Sadettin Merdin, Tanrıya Koşan Fizik, Timaş, İstanbul 1995, s. 376 vd.
10. Ümit Şimşek. Big Bang Kâinatın Doğuşu, İstanbul, 1980, s.74.
11. A.g.e, s. 74
12. Tuna, Uzayın Sırları, Boğaziçi yay. İstanbul, 1992, s. 368.
13. Davies, s.86, 126; Weinberg, s. 139-141; Tuna, Uzayın Sırları, s.144, 369-370; Merdin, 379
14. Entropi, enerjinin kıymetsizlenmesini ifade etmek için kullanılır. Matematik ifadesiyle, bir sistemin sahip olduğu ısı miktarının onun mutlak sıcaklığına oranına o sistemin entropisi denir.
15. Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varlık Yayınları, İstanbul, 1969, s. 114 vd; Davies, s.21, 24;
16. Senih, s. 6-7 (Sir James Jeans, Etrafımızdaki Kâinat'dan naklen).
Evren sonlu bir hızla geri dönülmez bir şekilde tükendiğine göre, ezelden beri var olması mümkün değildir. Sonlu bir hızla tükenen bir şey ezelî olamaz, şimdiye kadar ölmüş olurdu.Böylece, evrenin en sonunda yok olacağını gösteren bütün kanıtlar, aynı kesinlikte, onun zaman içinde belli bir başlangıcının olduğunu da gösterir (Barnett, s. 119; Davies, s. 25)
17. Davies, s.66, keza bkz. a.e, s. 63-74, Demirkan, s. 44, 46; Tuna, Uzayın Sırları, s. 268-271.
18. Davies, s. 24; Tuna, Hayat Kaynağımız Güneş, Yeni Asya yay. İstanbul, 1983, s. 22.
19. Davies, s. 58; Tuna, Güneş Sistemi, Yeni Asya yay. İstanbul, 1983, s. 53; Uzayın Sırları, s. 87; Hayat Kaynağımız Güneş, s. 22; Demirkan, s.18.
20. Han, el-İslâmu Yetehaddâ, s. 82 (Biography of The Earth, s. 62'den naklen).
21. Davies, s. 15-17, Senih, s.11-15; keza bkz. Gazi Ahmet Muhtar Paşa. Yaratılış ve Ötesi (Serâiru'l-Kur'ân), Sadeleştiren: Ali Turgut, Kültür Basın Yayın Birliği, İstanbul, tsz., s. 230, 267.