- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,018
- Tepkime puanı
- 424
Mustafa Müftüoglu
Meshur Kiliç Ali’nin bir marifeti daha!..
(...) 14 Nisan 1924 günü Büyük Millet Meclisi’nde ele alinip sert münakasaya sebep olan mesele, zamanin taninmis bir gazeteci-milletvekilinin dövülüp yaralanmasina kadar varmisti!
Bizde bâzi mes’ul kimselerin zaman zaman gazeteci hirpalamalari ve hattâ günümüzde dahi dövmeleri âdeta normal hale gelmistir!.. Ikinci Mesrutiyet sarhoslugu içinde Hasan Fehmi, Ahmed Samim ve Zeki Bey gibi kalem sahipleri Ittihatçi fedailerce sokak ortasinda öldürülürken, Cumhuriyetin ilk yillarinda pek çok gazeteci sudan sebeplerle “Istiklâl Mahkemesi, huzuruna çikarilmis, bu arada o devrin mühim adami ve “Istiklâl Mahkemesi” üyesi meshur Kiliç Ali de, bir gazeteci-milletvekilini hem de gazete idarehânesinde dövmekten çekinmemistir!..
Cumhuriyetin ilânindan hemen on bes ay sonra cereyan eden bu gazeteci dövüp yaralama olayi, Millî Mücadele’nin aci günlerinde yurt disina kaçan bâzi zengin Rum ve Ermenilerin zafer kazanildiktan sonra dedikodulu bir sekilde Türkiye’ye dönmelerinden dogmustur. Ismet (Inönü) Pasa baskanligindaki hükümetin isbasinda bulundugu 1924 yilinda Istanbul basininin, kaçan zengin Ermenilerden bâzilarinin zamanin Içisleri Bakani Ferid Bey’in muvafakatiyla yurda döndükleri yolunda yürüttügü genis ve sert nesriyat B.M. Meclisi kürsüsüne kadar götürülmüs, Erzurum milletvekili Rüsdü Pasa ile Zonguldak milletvekili Halid Bey’in müstereken hazirlayip Meclis baskanligina verdikleri takrir (uydurma dilde önerge) 76 yil evvel 1924 senesinin 14 Nisan günü Meclis’de görülüsürken Degirmenciyan isimli Ermeniden alinan kirk bes bin liralik çek iddiasinin tetkik edilmekte oldugu Içisleri Bakani’nca açiklandiginda takrir sahiplerinden Halil Bey söz alarak su konusmayi yapmistir:
“.......... Bu kadar kan döktük, fedakârlik gösterdik. Resmen tesbit olunmus bir hakikat vardir ki, o da Istanbul’da dumanli havalardan istifade etmek isteyen kumpanyalarin mevcudiyetidir. Bazan bunlara ufak, büyük memurlar da katiliyor, vaktiyle Istanbul’dan adam kaçiranlar bugün onlarin geri gelmelerine çalisiyorlar. Rivayete göre Ankara’da subeler teskiline bile tesebbüs ediliyor. Sebuhyan’in firarindan sonra emval-i menkûlesi (tasinabilir mali) satilmis, gayr-i menkûlesine (tasinamayan malina) el konulmustur. Sebuhyan, bu defa tesebbüste bulunmus, tahkikat lehinde neticelenmediginden dönmesine müsaade edilmemis, bâzi kimselere yirmi bin lira teklif edilmis, hattâ bâzi yardim kuruluslarina teberruda (bagista) bulundugu söylenmis ve neticede Sofya’da bulunan Sebuhyan geri dönmüs ve Istanbul’a gelince ilk isi “Tasfiye Komisyonu” aleyhine dâvâ açip emvalini (mallarini) geri almak olmus (çok açik gözmüs sesleri)... Içisleri Bakani gazetelere beyanatindan, geri gelmek hâdisesinde bir yanlislik oldugundan bahsediyordu. Istanbul Polis Müdürü gazetecilere “emir verdiler çikardim, emir verdiler aldim” demistir (gülüsmeler, alkislar).
Buna Iskandal derler!..
Içisleri Bakani bunlari tekrar hudut disina çikarmakla ikinci hatâyi yapmis oluyor. Bu birbirini tutmayan emirler verilirken, Cumhuriyetin haysiyetini düsünmek icap ederdi. Sebuhyan’in karisi çikarilmamis, buna sebeb nedir? Vaktiyle Istanbul Valisi’nin bir etiket meselesi, burada uzun münakasalara sebeb oldu ve o zamanki Içisleri Bakani zavalli Vali’yi kurtarmak için akla karayi seçti. Halbuki bu defaki muamele bir rezalet-i idareyedir. Buna iskandal derler. Sualimi istizaha (gensoruya) çevirmeyi düsünüyorum. Bu ise Meclis’in el koymasi lâzimdir. Bilhassa bâzi vesikalarin çalinmasi için tesebbüse geçildigi yaziliyor. Meclis’in tahkikat yapmasi hakkindaki takririmin kabulünü rica ederim.”
Zonguldak milletvekili Halil Bey’in bu teklifi kabul edilip “Meclis Tahkikati” açilirken basindaki nesriyat da hazirlanmis, Millî Mücadele’nin ölüm-kalim günlerinde çesitli yollarla yurdu terkeden Rum ve Ermeni zenginlerinin, o kara, aci günler geçtikten sonra yurda dönmeleri basinda “cinayet-i uzmâ/büyük cinayet” olarak kaydolunurken “daha Dumlupinar’da, Sakarya’da, Inönülerde verdigimiz sehidlerin kani kurumamisken bu denileri (alçaklari) sine-i vatana almanin tarih huzurunda asla affedilmeyecek bir gaflet” oldugu gerçegine de parmak basilmis, bu arada Gelibolu Milletvekili Celal Nuri’nin “Ileri” gazetesinde yayinladigi sert bir yazi ile Içisleri Bakani Ferid Bey’e “hiçbir Türk’ün itimadi kalmadigi” iddia olunmustur!..
Tahkikat komisyonu Istanbul’da
Basinin bu hassasiyeti devam ederken “Meclis Tahkikat Komisyonu” Istanbul’a gelmis ve Komisyon Baskani Nedim Nazmi Bey’in düzenledigi basin toplantisiyla vazifeye baslamasindan hemen birkaç gün sonra Istanbul Polis Müdürü Sadeddin Bey ve Deniz Pasaport Dairesi’nden üç memur nezaret altina alinmis, bu arada Istanbul Valisi Haydar Bey’in de kaçanlardan Kozmeto’nun karisinin yurda dönüsüyle alâkali olarak ifadesine müracaat olunmustur. Yürütülen tahkikatin gizliligine ragmen “cinayet-i uzmâ”ya bâzi milletvekillerinin adlarinin karistigi haberi basina sizmis ve gazetelerden bâzilari bu yolda nesriyat yaparken, Meclis Baskani Fethi (Okyar) Bey Istanbul’a gelerek Komisyon Baskani ile görüsüp “her meselenin hak ve adaletle halledilecegi” yolunda beyanda bulunmussa da, gazetecilerin “kaçanlarin geri gelmeleri rezaletinde bir milletvekili hazineyi binlerce lira zarara soktu” ve “mes’uliyyet, yalniz bir iki küçük memura mi inhisar edecek” gibi nesriyatina mâni olamamistir.
Bu çesit nesriyatla Içisleri Bakani Ferid Bey’in pek fena hirpalandigi o günlerde TahkikatKomisyonu vazifesini bitirmis ve hazirlanan raporda kaçip giden bazi zengin Rum ve Ermenilerin savas sonrasi yurda dönüslerinde suç unsuru bulundugu sarahatle tesbit edilmistir!..Komisyon raporunda milletvekillerinden Kiliç Ali, Necmeddin Molla ve Rize Milletvekili Rauf gibi isimlere rastlanmis, bu arada Içisleri Bakani Ferid Bey istifa ederek bu Bakanliga Recep (Peker) getirilmistir. Ancak Ferid Bey’in istifasi aleyhindeki nesriyati durdurmamis, o günlerin basini “cinayet-i uzmâ”nin pesini birakmamis, adi geçen milletvekilleri hakkindaki yayini sürdürmüstür. Gazetelerin bu sert yayini devam ederken Komisyon raporuna adi karisanlardan NecmeddinMolla dokunulmazliginin kaldirilmasini talep etmis, diger iki milletvekilinin ise bu mevzuda bir tesebbüsleri olmamistir!..
Gazeteciyi dövüp yaralama!
Iste Celal Nuri isimli gazeteci-milletvekilinin dövülmesi, olaylarin böyle bir safhaya intikal ettigi günlerde cereyan etmis ve 31 Temmuz 1924 tarihli “Ileri” gazetesi nesriyatindan ögrendigimize göre is bu dövüp yaralama olayi söyle cereyan etmistir. Kiliç Ali 30 Temmuz günü “Ileri” gazetesine telefon ederek Celâl Nuri’yi aramis, onun gazetede oldugunu ögrenince yaninda Rize Milletvekili Rauf oldugu halde gazete idarehânesine gitmistir. Odasinda Suphi Nuri ve Dersim Milletvekili Ferudun Fikri Beylerle oturmakta olan Celâl Nuri’nin üzerine tabancasini çekerek yürüyen Kiliç Ali türlü hakaretten sonra eline geçen bardak, sürahi, fincan, sigara tablasi gibi ne varsa hepsini Celâl Nuri’nin üzerine firlatmis, bu âni hücumla Celâl Nuri yaralanirken odanin camlari da kirilmistir!.. Kiliç Ali’nin tecavüzünü Feridun Fikri Bey önlemek istemis, ancak bütün gayretine ragmen Celâl Nuri’nin tabanca kabzasiyla basindan agir bir sekilde yaralanmasina mâni olamamistir!
Celal Nuri’yi bu sekilde dövüp yaralayan Kiliç Ali, pek galiz küfürlerle gazete idarehânesini terkederken olay mahalline bir polis memuru gelmisse de mütecavizin dokunulmazligi dolayisiyla olaya müdahale edememis, bu arada Celal Nuri Bey basindan sizan kanla baska bir odaya alinip Zabita Tabibi Nafiz Bey tarafindan ilk tedavisi yapilmistir. Bilâhare Savci, Polis Müdürü ve Sorgu Hakimi gazeteye gelip tahkikata baslamislardir.
“Ileri” gazetesi haberine göre Kiliç Ali, Celal Nuri Bey’in bulundugu odaya girdiginde: “Ben hepinize gösterecegim. Gazetelere, Tahkik Heyetine, Içisleri Bakani’na hepinize gösterecegim..” diye bagirarak Celal Nuri’nin üzerine yürümüstür!.. Bu durumda Kiliç Ali’nin Celal Nuri’yi dövmesi, firari beceren Rum ve Ermenilerin yurda dönmeleriyle alâkalidir. O devirde gazetelerin “cinayet-i uzmâ” diye andiklari bir meseleye Kiliç Ali’nin adinin karismasindan dogan bu gazeteci dövüp yaralama olayi, muhalif milletvekillerinin gayretine, basinin sürekli yayinina ragmen bir netice vermemis Celal Nuri Bey dövüldügü ile kalmis, Kiliç Ali ise uzun yillar devam eden milletvekili dokunulmazligi dolayisiyla takibattan kurtulmus, zengin Rum ve Ermenilerin önce nasil kaçabildikleri, sonra yurda nasil girebildikleri tarihin kirli ve karanlik olaylari arasina karismistir.!..
Kaynak: Milli gazete, 14.04.2000
by Muhammed Faruk
Yakin tarih ana sayfa
Meshur Kiliç Ali’nin bir marifeti daha!..
(...) 14 Nisan 1924 günü Büyük Millet Meclisi’nde ele alinip sert münakasaya sebep olan mesele, zamanin taninmis bir gazeteci-milletvekilinin dövülüp yaralanmasina kadar varmisti!
Bizde bâzi mes’ul kimselerin zaman zaman gazeteci hirpalamalari ve hattâ günümüzde dahi dövmeleri âdeta normal hale gelmistir!.. Ikinci Mesrutiyet sarhoslugu içinde Hasan Fehmi, Ahmed Samim ve Zeki Bey gibi kalem sahipleri Ittihatçi fedailerce sokak ortasinda öldürülürken, Cumhuriyetin ilk yillarinda pek çok gazeteci sudan sebeplerle “Istiklâl Mahkemesi, huzuruna çikarilmis, bu arada o devrin mühim adami ve “Istiklâl Mahkemesi” üyesi meshur Kiliç Ali de, bir gazeteci-milletvekilini hem de gazete idarehânesinde dövmekten çekinmemistir!..
Cumhuriyetin ilânindan hemen on bes ay sonra cereyan eden bu gazeteci dövüp yaralama olayi, Millî Mücadele’nin aci günlerinde yurt disina kaçan bâzi zengin Rum ve Ermenilerin zafer kazanildiktan sonra dedikodulu bir sekilde Türkiye’ye dönmelerinden dogmustur. Ismet (Inönü) Pasa baskanligindaki hükümetin isbasinda bulundugu 1924 yilinda Istanbul basininin, kaçan zengin Ermenilerden bâzilarinin zamanin Içisleri Bakani Ferid Bey’in muvafakatiyla yurda döndükleri yolunda yürüttügü genis ve sert nesriyat B.M. Meclisi kürsüsüne kadar götürülmüs, Erzurum milletvekili Rüsdü Pasa ile Zonguldak milletvekili Halid Bey’in müstereken hazirlayip Meclis baskanligina verdikleri takrir (uydurma dilde önerge) 76 yil evvel 1924 senesinin 14 Nisan günü Meclis’de görülüsürken Degirmenciyan isimli Ermeniden alinan kirk bes bin liralik çek iddiasinin tetkik edilmekte oldugu Içisleri Bakani’nca açiklandiginda takrir sahiplerinden Halil Bey söz alarak su konusmayi yapmistir:
“.......... Bu kadar kan döktük, fedakârlik gösterdik. Resmen tesbit olunmus bir hakikat vardir ki, o da Istanbul’da dumanli havalardan istifade etmek isteyen kumpanyalarin mevcudiyetidir. Bazan bunlara ufak, büyük memurlar da katiliyor, vaktiyle Istanbul’dan adam kaçiranlar bugün onlarin geri gelmelerine çalisiyorlar. Rivayete göre Ankara’da subeler teskiline bile tesebbüs ediliyor. Sebuhyan’in firarindan sonra emval-i menkûlesi (tasinabilir mali) satilmis, gayr-i menkûlesine (tasinamayan malina) el konulmustur. Sebuhyan, bu defa tesebbüste bulunmus, tahkikat lehinde neticelenmediginden dönmesine müsaade edilmemis, bâzi kimselere yirmi bin lira teklif edilmis, hattâ bâzi yardim kuruluslarina teberruda (bagista) bulundugu söylenmis ve neticede Sofya’da bulunan Sebuhyan geri dönmüs ve Istanbul’a gelince ilk isi “Tasfiye Komisyonu” aleyhine dâvâ açip emvalini (mallarini) geri almak olmus (çok açik gözmüs sesleri)... Içisleri Bakani gazetelere beyanatindan, geri gelmek hâdisesinde bir yanlislik oldugundan bahsediyordu. Istanbul Polis Müdürü gazetecilere “emir verdiler çikardim, emir verdiler aldim” demistir (gülüsmeler, alkislar).
Buna Iskandal derler!..
Içisleri Bakani bunlari tekrar hudut disina çikarmakla ikinci hatâyi yapmis oluyor. Bu birbirini tutmayan emirler verilirken, Cumhuriyetin haysiyetini düsünmek icap ederdi. Sebuhyan’in karisi çikarilmamis, buna sebeb nedir? Vaktiyle Istanbul Valisi’nin bir etiket meselesi, burada uzun münakasalara sebeb oldu ve o zamanki Içisleri Bakani zavalli Vali’yi kurtarmak için akla karayi seçti. Halbuki bu defaki muamele bir rezalet-i idareyedir. Buna iskandal derler. Sualimi istizaha (gensoruya) çevirmeyi düsünüyorum. Bu ise Meclis’in el koymasi lâzimdir. Bilhassa bâzi vesikalarin çalinmasi için tesebbüse geçildigi yaziliyor. Meclis’in tahkikat yapmasi hakkindaki takririmin kabulünü rica ederim.”
Zonguldak milletvekili Halil Bey’in bu teklifi kabul edilip “Meclis Tahkikati” açilirken basindaki nesriyat da hazirlanmis, Millî Mücadele’nin ölüm-kalim günlerinde çesitli yollarla yurdu terkeden Rum ve Ermeni zenginlerinin, o kara, aci günler geçtikten sonra yurda dönmeleri basinda “cinayet-i uzmâ/büyük cinayet” olarak kaydolunurken “daha Dumlupinar’da, Sakarya’da, Inönülerde verdigimiz sehidlerin kani kurumamisken bu denileri (alçaklari) sine-i vatana almanin tarih huzurunda asla affedilmeyecek bir gaflet” oldugu gerçegine de parmak basilmis, bu arada Gelibolu Milletvekili Celal Nuri’nin “Ileri” gazetesinde yayinladigi sert bir yazi ile Içisleri Bakani Ferid Bey’e “hiçbir Türk’ün itimadi kalmadigi” iddia olunmustur!..
Tahkikat komisyonu Istanbul’da
Basinin bu hassasiyeti devam ederken “Meclis Tahkikat Komisyonu” Istanbul’a gelmis ve Komisyon Baskani Nedim Nazmi Bey’in düzenledigi basin toplantisiyla vazifeye baslamasindan hemen birkaç gün sonra Istanbul Polis Müdürü Sadeddin Bey ve Deniz Pasaport Dairesi’nden üç memur nezaret altina alinmis, bu arada Istanbul Valisi Haydar Bey’in de kaçanlardan Kozmeto’nun karisinin yurda dönüsüyle alâkali olarak ifadesine müracaat olunmustur. Yürütülen tahkikatin gizliligine ragmen “cinayet-i uzmâ”ya bâzi milletvekillerinin adlarinin karistigi haberi basina sizmis ve gazetelerden bâzilari bu yolda nesriyat yaparken, Meclis Baskani Fethi (Okyar) Bey Istanbul’a gelerek Komisyon Baskani ile görüsüp “her meselenin hak ve adaletle halledilecegi” yolunda beyanda bulunmussa da, gazetecilerin “kaçanlarin geri gelmeleri rezaletinde bir milletvekili hazineyi binlerce lira zarara soktu” ve “mes’uliyyet, yalniz bir iki küçük memura mi inhisar edecek” gibi nesriyatina mâni olamamistir.
Bu çesit nesriyatla Içisleri Bakani Ferid Bey’in pek fena hirpalandigi o günlerde TahkikatKomisyonu vazifesini bitirmis ve hazirlanan raporda kaçip giden bazi zengin Rum ve Ermenilerin savas sonrasi yurda dönüslerinde suç unsuru bulundugu sarahatle tesbit edilmistir!..Komisyon raporunda milletvekillerinden Kiliç Ali, Necmeddin Molla ve Rize Milletvekili Rauf gibi isimlere rastlanmis, bu arada Içisleri Bakani Ferid Bey istifa ederek bu Bakanliga Recep (Peker) getirilmistir. Ancak Ferid Bey’in istifasi aleyhindeki nesriyati durdurmamis, o günlerin basini “cinayet-i uzmâ”nin pesini birakmamis, adi geçen milletvekilleri hakkindaki yayini sürdürmüstür. Gazetelerin bu sert yayini devam ederken Komisyon raporuna adi karisanlardan NecmeddinMolla dokunulmazliginin kaldirilmasini talep etmis, diger iki milletvekilinin ise bu mevzuda bir tesebbüsleri olmamistir!..
Gazeteciyi dövüp yaralama!
Iste Celal Nuri isimli gazeteci-milletvekilinin dövülmesi, olaylarin böyle bir safhaya intikal ettigi günlerde cereyan etmis ve 31 Temmuz 1924 tarihli “Ileri” gazetesi nesriyatindan ögrendigimize göre is bu dövüp yaralama olayi söyle cereyan etmistir. Kiliç Ali 30 Temmuz günü “Ileri” gazetesine telefon ederek Celâl Nuri’yi aramis, onun gazetede oldugunu ögrenince yaninda Rize Milletvekili Rauf oldugu halde gazete idarehânesine gitmistir. Odasinda Suphi Nuri ve Dersim Milletvekili Ferudun Fikri Beylerle oturmakta olan Celâl Nuri’nin üzerine tabancasini çekerek yürüyen Kiliç Ali türlü hakaretten sonra eline geçen bardak, sürahi, fincan, sigara tablasi gibi ne varsa hepsini Celâl Nuri’nin üzerine firlatmis, bu âni hücumla Celâl Nuri yaralanirken odanin camlari da kirilmistir!.. Kiliç Ali’nin tecavüzünü Feridun Fikri Bey önlemek istemis, ancak bütün gayretine ragmen Celâl Nuri’nin tabanca kabzasiyla basindan agir bir sekilde yaralanmasina mâni olamamistir!
Celal Nuri’yi bu sekilde dövüp yaralayan Kiliç Ali, pek galiz küfürlerle gazete idarehânesini terkederken olay mahalline bir polis memuru gelmisse de mütecavizin dokunulmazligi dolayisiyla olaya müdahale edememis, bu arada Celal Nuri Bey basindan sizan kanla baska bir odaya alinip Zabita Tabibi Nafiz Bey tarafindan ilk tedavisi yapilmistir. Bilâhare Savci, Polis Müdürü ve Sorgu Hakimi gazeteye gelip tahkikata baslamislardir.
“Ileri” gazetesi haberine göre Kiliç Ali, Celal Nuri Bey’in bulundugu odaya girdiginde: “Ben hepinize gösterecegim. Gazetelere, Tahkik Heyetine, Içisleri Bakani’na hepinize gösterecegim..” diye bagirarak Celal Nuri’nin üzerine yürümüstür!.. Bu durumda Kiliç Ali’nin Celal Nuri’yi dövmesi, firari beceren Rum ve Ermenilerin yurda dönmeleriyle alâkalidir. O devirde gazetelerin “cinayet-i uzmâ” diye andiklari bir meseleye Kiliç Ali’nin adinin karismasindan dogan bu gazeteci dövüp yaralama olayi, muhalif milletvekillerinin gayretine, basinin sürekli yayinina ragmen bir netice vermemis Celal Nuri Bey dövüldügü ile kalmis, Kiliç Ali ise uzun yillar devam eden milletvekili dokunulmazligi dolayisiyla takibattan kurtulmus, zengin Rum ve Ermenilerin önce nasil kaçabildikleri, sonra yurda nasil girebildikleri tarihin kirli ve karanlik olaylari arasina karismistir.!..
Kaynak: Milli gazete, 14.04.2000
by Muhammed Faruk
Yakin tarih ana sayfa