Karı Koca İlişkileri

eMeKLi uYuSS

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
18 Haziran 2011
Mesajlar
420
Tepkime puanı
5
Yaş
38
Karı Koca İlişkileri

“İslam İnsanı” tabirini gördüm geçenlerde bir yazı okurken Mahiyetinde büyük ve derin manaları barındıran bir kavram gibi geldi bana İslamın kendi insanından istediği değerleri taşıyıp taşımadığını ve dolayısıyla bu tanımlamayı hak edip etmediğini sorgulaması için müslüman birey açısından önemli bu kavram Aile açısından da önemli; çünkü, “İslam İnsanı” olan/olabilen ferdlerden müteşekkildir İslam ailesi Hakeza toplum açısından önemli; zira, toplumun kimliğini tesbit açısından bir ölçü aynı zamanda bu

Konumum gereği şahit olduğum, isteyerek veya istemeyerek muttali bulunduğum aile geçimsizliklerine istinaden böyle bir giriş yaptım Dolayısıyla bu cümlelerin yazı başlığı ile ilgisi burada başlıyor Çünkü benim bakış açıma göre genelde ailevî geçimsizliklerin nedeni karı ve kocanın ya da sadece birinin “İslam İnsanı” olamayışında yatıyor Bu yargıyı insafsız bulanlarınız olabilir ilk bakışta Saygı duyarım böyle düşünenlere Ama, onlardan ricam hele bir sözün sonunu dinlemeleri, arkasından hükme varmaları

“Aile, insanın fitratında var olan behimi hislerinin meşru tatmin vasıtasıdır” Bunun alternatifi dinin ölçütlerine göre tek kelime ile ifade edecek olursak, yoktur Vardır diyenlerin göstereceği tek şey olsa olsa zina ve gayr-i meşru hayat olabilir Kaldı ki zina ve bu çizgide sürdürülen bir hayatın, bırakın dinleri evrensel beşeri doğrular arasında bile yeri yoktur

“Zihnî, bedenî, ahlakî nesillerin yetişmesi ancak aile hayatı ile mümkün olur” Ama mutlu ve huzurlu bir aile Allah ve Rasulünün koyduğu ölçüler içinde hayatiyetini devam ettiren bir aile Çünkü insan yetiştirme alabildiğine uzun bir süreç istiyor, sabır istiyor, bilgi istiyor Aile sağlıklı olmadıkça bu neticeye ulaşmanın imkansız olduğu her halde izahtan varestedir

Aile, kadın-erkek ilişkilerine insanî bir boyut katar, evlilikle kurulacak akrabalık bağları ile insanlar arasında farklı münasebet yolları açar İnsanların sosyalleşmesinin önemli vesilelerinden birini teşkil eder aile bu açıdan

Hasılı, aile insan ve toplum hayatı açısından “olmazsa olmaz” bir konuma sahiptir Onun için Kur’an ve Sünnet’te aile teferruatlıca ele alınmıştır Öyle ki kimileri “Kur’an gibi evrensel bir kitabta bu kadar teferruata inilmesi” diyerek istiğrab etmiş, kimileri de bunu Allah ve Rasulünün aileye bakış açısını göstermesi bakımından değerlendirmiştir

Şimdi “İslam İnsanı”nın her şeyden önce ailesine bakarken ana hatlarını bir iki cümle ile ifadeye çalışıtığımız bu pencereden bakması lazım Farklı bir bakış açısı, “olsa da olur, olmasa da” şeklindeki umursamaz ve kayıtsız tavır, sorumlu bir insana, ahirette her şeyden hesap vereceğine inanan bir mümine ait bir düşünce, inanç ve tutum değildir, olamaz

Karı-koca arasındaki geçimsizlik sebeplerine geçmeden önce, evlilik öncesi ve sonrasına ait bazı değerlere atf-ı nazarda bulunalım birlikte Ben bu değerlere hakkıyla riayet edilse geçimsizlik denen olgunun lügatlarımızdan silineceği, en azından geçimsizlik ve huzursuzluk nedenlerinin aza indirgeneceği kanaatindayim
Bunları aktarmaya geçmeden önce şunu ifade edeyim ki,- belki ta başta söylemem gerekirdi- aile gibi oldukça komplike ve çok boyutlu bir kurumun ya da karı-koca geçimsizliği gibi ekonomik, sosyal, hukukî, tibbî, kültürel, dini vb çeşitli boyutlara sahip olan bir meseleye ben sadece dinî açıdan yaklaşacağım Onun için sorunların mahiyetine göre müracat edilecek kaynaklar değişik olmak zorundadır Bu önemli noktanın gözden uzak tutulmaması gerekiyor, çünkü ancak bir psikolog ile görüşülerek ya da bir tıp uzmanının görüşüne baş vurularak halledilebilecek bir çok mesele sizin önünüze bütün çıplaklığı ile konabilmektedir Halbuki çözüm merciini bulamayan, sorunları çözmeden ziyade onları büyütecektir Cinci hocalar, büyücüler peşinde koşan saf dil masum insanlarımızı hatırlayın lütfen Çaresinin tıbbi alanda aranacağı derde sahip insanların “çare diye!” bu insanların kapılarında ömür tüketmesi bir anlam ifade eder mi?

Mevzumuza dönelim; Hz Peygamber buyuruyor ki;”Kadın dört (hal ve sıfatı) için nikâh olunur: Malı, soyu, güzelliği ve dini için (Ey mümin sen bunlardan) dindâr olanı seç”

Bu hadisi şimdilik bir kenara koyarak düşünelim; hepimiz biliyoruz ki mutlu bir yuvanın kurulmasında en önemli hususlardan biri eşlerin “ortak payda”larının çokluğudur “Ortak payda” derken kasdım, dünya ve ukbaya ait beklentilerdir Bu beklentilerin ortaklaşa olması birlik ve beraberliği artıran bir unsur değil midir? Eşlerden birinin çocuk istemesine karşılık diğerinin reddetmesi ve mahkeme kapısında neticelenen evlilikler yok mudur günümüzde? Ya da erkeğin sosyal konumuna meftun bir bayan ile bayanı sırf cinsel arzularının tatmini için arayan bir erkeğin evlendiğini düşünün lütfen Biri isteği gereği sosyal hayatta kendine yer ararken, diğeri mutluluğu yatak odasında arayacaktır, çünkü beklentiler o istikamettedir Bu çiftin daimi mutluluğu yakalaması mümkün değildir

Hadise dönecek olursak, “İslam İnsanı” için daimi huzur vasıtası dindir Çünkü bizim din dediğimiz olgu öyle bir iksirdir ki hayatın bütününü kuşatmıştır Ona hakkıyla vakıf olan, kabullenen ve emirleri doğrultusunda yaşamayı gaye edinen bir insan, daha doğrusu iki insanın kurdukları yuvada mutsuzluk düşünülemez Zira her zaman başlarının bağlı olduğu, hayatlarına istikamet veren bir üst irade vardır Onun dışına çıkmak… Allah korusun! Düşünülemez bile
Dolayısıyla Hz Peygamberin “Dindar olanı seç” demesi hayatın tümünü kuşatması sebebiyle küllî bir hakikate işaret etmektedir Nitekim ister boşanma, ister geçimsizlik, ister intihar vb istatistiki bilgilere bakıldığında, İslam ülkeleri ile diğer ülkeler, İslam ülkelerinde de dindar şehirler veya ailelerle, o nisbette dindar olmayan şehir ve aileler arasındaki korkunç fark, bu hakikati açıkça göstermektedir

Maddiyata dalmış, onda boğulmuş günümüz müslümanının sadece bu spesifik alandaki kabullerini sorgulaması gerekir sanırım Çünkü, bana göre eş seçiminde dinden ziyade zenginlik ön planda bulunuyor çoklarına ve çoklarımıza göre Dünyayı herşey kabul etmenin, bize ait değer yargılarının değiştiğinin bir göstergesi olsa gerek bu Halbuki bakın Allah Rasulü (sav) ne buyuruyor; Sehl b Sa’d anlatıyor;” Bir kere Hz Peygamberin yanından zengin birisi geçmişti Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:

- Bu zengin kişi hakkında ne dersiniz? diye sormuş, meclisde hazır bulunanlar da:
- Bu kimse bir kadın ile evlenmeye tâlib olsa onunla evlenmeye, birisi hakkında şefâat ve tavsiye ederse şefâati kabul edilmeye, bir mütâlâada bulunsa sözü dinlenmeye lâyık bir kimsedir”dediler Hz Peygamber sustu Bu arada müslüman fakirlerinden birisi geçti Bu defa da;
- Bu fakir kişi hakkında ne dersiniz? diye sordu Orada bulunanlar:
- Bu kimse de bir kadın ile evlenmeye tâlib olsa onunla evlenmeye, birisi hakkında şefâat ederse şefâati kabûl olunmağa, bir rey beyân ederse sözü dinlenmeye lâyık bir kimse değildir” dediler Bunun üzerine Resûlullah;
- Bu fakir yok mu, öbür zengin gibi dünyâ dolusu insandan hayırlıdır”

Ne güzel der Bediüzzaman;” Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp "Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvâya girerVeyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar”

Başkalarını bilememem ama “İslam İnsanı” bu değer yargısıyla, yaptığı işlerde huzura yolculuk yaptığının bilincinde olmalıdır.
 
Üst Alt