Kalbinize nur gelicek

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Muhammed_Mustafa_s_a_v_by_gencebay55.jpg
Hz Muhammed (SAV)
Allahumme·٠•●♥ ·٠•●♥ Salli˙·٠•●♥ Ala ˙·٠•●♥Seyyidina˙·٠•●♥ Muhammedin ˙·٠•●♥Ve˙·٠•●♥ Ala ˙·٠•●♥Ali˙·٠•●♥ Seyyidina ˙·٠•●♥ Muhammed...
Peygamberimizi tanımayan sevemez.

Biraz uzun ama sıkılmadan okuyacağınıza eminim.

Önce onu Ebubekir kızı Hz. Aişe'nin dilinden tanıyalım;
“Yusuf’u gördüklerinde bu bir melektir diyen kadınlar, Benim efendimi görselerdi hançerlerini kalplerine saplardı.”


AllahRasülü (...sav) çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın on dördündeki dolunay gibi parlardı.

Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısaca, başı büyük saçı dalgalıydı.

Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa öylece bırakır toplamaz, bir tarafa meylederse de olduğu gibi bırakırdı.

Saçlarını uzattığı zaman kulak memelerini geçerdi.

Beyaz renkli ve geniş alınlıydı.

Gür kaşlarının arasında öfkelendiği zaman kabaran bir damar vardı.

Gayet güzel burunluydu ve kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan kimse O’nu hafifçe kıvrık burunlu zannedirdi.

Gür sakallı iri gözlü, düz yanaklı, geniş ağızlıydı ve gülümsediği zaman inciler gibi parlayan dişleri vardı.

Boynu sanki gümüşten bir huzmeydi. Endamı ve azaları uyumlu olduğu gibi etleri asla sarkık değildi.

Karnı ile göğsü aynı hizadaydı. İki omuz arası geniş omuz kemikleri kalın idi. Genel olarak kılsız beyaz tenliydi.

Ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar iplik gibi uzanan kılları vardı. Göbek kılları da inceydi.

İki memesi ve karnı kılsız, kolları, omuzları ve göğsü hafif kıllıydı. Bilekleri uzun, el ayası geniş, el ve ayak parmakları kalıncaydı. Ayak altı çukur, üst kısmı düzdü. Üzerine bastığı zaman hafifçe yayılırdı. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Acelesiz, vakur fakat süratli, sanki yokuş aşağı iniyormuş gibi rahat yürürdü.
Dönerken tüm vücuduyla dönerdi.

Gözleri yere bakar bir durumda olurdu. Yere bakışı göğe bakışından daha uzun olurdu. Anlamlı bakardı. Yürürken ashabını önüne alır, rastladığı insana ilk selamı o verirdi.
Hüzünlü bir hali vardı, daima düşünceli olur, rahat yüzü görmezdi. Uzunca sessiz durur, gereksiz yere konuşmazdı. Konuşurken kelimeler ağzının içini doldururdu. (konuşmasına önem verir yarım ağızla konuşmazdı) kelamında fazlalık yada noksanlık bulunmazdı.

Özlü söyler, veciz konuşurdu. Haşin değildi hiç kimseyi küçümsemezdi. Nimet, -az da olsa- O'nun için önemliydi.
"kahkaha ile gülerken hiç görmedim, hoşlandığı bir şey karşısında ancak tebessüm ederdi.

Öfkelendiğinde ekseri sakalını sıvazlardı."
"Geceleri de gündüz gördüğü gibi görürdü.

Benim gözlerim uyur kalbim uyumaz ey Aişe, derdi."

Hz. Peygamber cemaatin huzuruna çıkacağı zaman saçlarını, sakalını tarardı. Ya Rasulallah niye böyle yapıyorsun derdim. Allah kullarından kardeşinin yanına çıkarken güzelleşenleri sever buyururdu.


Resulullah, yanında oturan bir kimse onları ezberleyecek şekilde tane tane konuşurdu.
Resulullah duada kısa fakat cami’ manalar ifade eden sözleri severdi.

Bazen mizah yapar ancak yine de gerçeği söylerdi.
Resulullah’ı hiçbir zalime yardım ederken görmedim.

Bir haddin uygulanmasında, Allah’ın koyduğu hudut çiğnendiğinde insanların en şiddetlisi idi. Bunun dışında iki emir arasında serbest bırakılmışsa kolay olanı tercih ederdi.

Resulullah gecelerde içi kuru otla doldurulmuş, deriden bir yatak üzerinde uyurdu.
Rasulullah (S.A.V) arkadaşlarının yanına kötü kokular saçarak çıkmaktan hoşlanmazdı.

Gecenin sonu da olsa güzel bir koku sürünür, öyle çıkardı.
Rasullullah için en güzel koku öd ağacı kokusu idi.


O’nun bir sürme tası vardı. Uyumadan önce her iki gözüne sürme çekerdi.
Başını sidr ile yıkar ve hafif kokulu misk sürünürdü.

Başını evin sakfına (yada gök kubbeye) kaldırdığında “ Allah’ım seni tesbih ederim, hamd sanadır ve senden bağışlanma diler, affına sığınırım” derdi:

- Bunlar nedir derdim.
- Ben bununla emrolundum, derdi.
Gecenin evvelinde uyur; ahirinde uyanık olurdu.
Onun iki elbisesi vardı. Cuma günleri giyinirdi. Sonra çıkarır beraber katlardık.


Allahbana farzların ikamesini emrettiği gibi insanlara karşı müdarayı da emretti derdi.
O’nun hastalıktan çektiği elemden daha şiddetli bir elem görmedim.

O, taze kavunu severdi.
Ondan daha çok istişare eden bir kimse görmedim.
Şiddetli bir kış O’na vahiy inerken gördüm: Vahyin ağırlığı ile, alnından terler boşanmak için sanki anlı çatlayacaktı.


Rasulullah her yıl bir defa Kur’an’ı Cibril’e okurdu.

Vefat edeceği yıl iki defa okudu.
O’ndan bir şey istendiğinde O’nu asla geri çevirmezdi.
Sevdiği bir şeyi gördüğü zaman verdiği nimetlerle güzellikleri tamamlayan Allah’a hamd olsun derdi.
O’nun sözleri tane tane idi. Dinleyen herkes anlardı. Aynaya baktığında “Allah’ım yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir” derdi.

Uyumak istediğinde Muavizeteyn surelerini okur, avucuna üfler sonra vücuduna sürerdi.
Hayra yormaktan ve tefe’ülden hoşlanırdı.
Her şeye sağdan başlamayı severdi.

–Hatta adımını atarken ve bir yere girerken.
Rasulullah bir hastayı ziyaret ettiğinde elini ağrıyan yere koyar “Bismillah bir şey yok ” derdi.


O, hediyeleri kabul eder ve onlara karşılık verirdi.
Takvadan başka hiçbir şey O’nun yanında insanın şerefini ne azaltır ne de eksiltirdi.
O’na hoşlanmadığı bir söz ulaştığı zaman sen şöyle şöyle söylemişsin demezdi.

Bazılarına ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyorlar derdi.
İki öğün yemek yese bunlardan biri mutlaka hurma olurdu.
O’nun en çok sevdiği içecekler, soğuk ve tatlı olan içeceklerdi.


Ben ay hali olduğum halde Resulullah başını kucağıma kor Kur’an okurdu.
Vefat hastalığında bana şöyle dedi:
Ya Aişe Hayber’de yediğim yemeğin acısı kaybolmadı. O anda zehrin şiddetinden kalp damarlarımın koptuğunu hissettim.
Alıntı..
 
Üst Alt