- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,019
- Tepkime puanı
- 425
Kalbini ve elbiseni temizle
Dikkat edilirse din -ilmihal- kitapları temizlik bölümüyle başlar. Biz buna taharet demişiz. Çünkü İslam'da birçok ibadete başlamak için önkoşul bedeni ve elbiseyi temizlemektir. Siz abdest almadan, elbisenizi temizlemeden namaz kılamazsınız. Kâbe'yi tavaf edemezsiniz. Bu dış dünyanın temizliği için önkoşuldur. İç âlemin temizliği içinde, önkoşul, niyettir. Yani sırf Allah rızası için ve sadece O'ndan rıza almak amacıyla içten yönelmektir. Niyetin yeri ise kalptir. Dil onun tercümanıdır. Kalpte ise takva aranır. Yani arınmak sadece O'nun sevgisini kazanmaktır.
Hz. Peygamber (sav) bunu şöyle formüle eder:
“Allah güzeldir, güzeli sever. Temizdir, temizi sever. İyidir, iyiyi sever. Durudur, duruluğu sever. Öyleyse evlerinizi temizleyiniz.”
Mesajlar oldukça belirgindir. Üstünüzü temizleyin, ellerinizi, yüzünüzü, kollarınızı, ayaklarınızı, gözünüzü, ağzınızın içini temizleyin. Nasıl temizleyelim. Suyla yıkayarak yani gusül ve abdest alarak. Bizim kitaplarımızda yazılan budur. Ama mesele sadece bu mudur? Sanmıyorum. Çünkü “Ellerinizi yıkayın” buyrulurken ellerinizle temiz rızık kazanın denmiş olmuyor mu? Eller, sermaye edinmede mecazi anlam taşır. Ellerimizle ticaret yapar, ellerimizle kazanırız. El emeği deriz ya. İşte günde beş vakit namaz için dirseklerine kadar kollarınızı ellerinizle beraber yıkayın derken bu anlama işaret edilir. Suyla yıkayın ama kirli eller ile, başkasının hakkını gasp eden ellerle, başkasına zulmetmiş ellerle divana -huzura- durmayın demektedir aslında.
Yüzünüzü yıkayın derken de anlatılan budur. Allah'ın huzuruna varabilecek temiz bir yüzle divana durun. Ayaklarınızı yıkayın derken de anlam aynıdır aslında, harama gitmemiş, zulme koşturmamış, zalime dayanak olmamış bir sabit ayakla huzura varın.
Şimdi Hz. Peygamber'in (sav) şu uygulamalarına bir de bu pencereden bakalım:
Saçını tarardı. Güzel koku sürünürdü. Her ibadet öncesi veya her uykudan kalktıktan sonra dişini temizlerdi. Medine'nin ilk yıllarında yağlı yemeklerden sonra mutlaka namaz abdestini tazelerdi, temiz elbise giyerdi. Secde ettiği yerin temiz olmasına dikkat ederdi. Sürekli Cebrail'le (as) görüştüğünden veya insanlarla muhatap olduğundan dolayı çiğ soğan yemezdi, mescide tükürük gibi iğrendirici ve kirletici atıkları bırakmaktan şiddetle sakındırırdı.
Cuma günü yıkanmayı -guslü- emrederdi. Koltuk altını ve diğer bölgelerdeki kılları gidermeyi emrederdi. Tırnaklarını uzatmaz, kısa kestirirdi. Yerdeki kalıntıları, çöpleri kaldırmayı emreder, hatta bazen ibadet olduğunu söylerdi.
İnsanların geçişini engelleyecek şekilde yol üzerinde oturmayı yasaklardı. Akarsuya abdest dökmeyi yasaklardı. Yolculuk esnasında -yaşadığı dönemin şartlarını düşününüz- gölgeliklerde ağaç, altlarında abdest dökmeyi yasaklardı.
Camide yer ayırtmayı yasaklardı. Kim erken gelirse en ön safta oturma hakkına sahipti. Camide insanların övülmesini veya yerilmesini -kişilik haklarına tecavüzü- yasaklardı. Camide ticaret yapmayı yasaklardı. Camiler çalıntı-buluntu yeri değil, Allah'ı anma yeridir, buyururdu.
Camide şiir okunmasından hoşlanmazdı. Çünkü şiirler çoğu kez abartı, mecaz veya dolaylı mesaj taşır. O ise sadelikten, anlaşılır olmaktan ve pratiğe uygulanabilir hitabetten hoşlanırdı. Kendi huzurunda şiir okunmasından ise rahatsız olmazdı.
En tabii bir fiziksel ihtiyaç olan hapşırmayı bile Allah'a hamdetmek ve karşılıklı dua için vesile bilirdi. Hapşırana “Elhamdulillah de” buyururdu. Bu sözcüğü duyana ise “Yerhamukellah (Allah sana merhamet etsin, seni bağışlasın) de” buyururdu. Böylece kötü bir insan hapşırırsa bu uğursuzluk getirir, iyi bir insan hapşırırsa bu uğur getirir diyen cahili Arap geleneğini yıkıyordu. Hem de insanlar arasında dua alışverişini yayıyordu.
Peygamberimizin (sav) uygulamalarının sadece bir kısmından örnekler verdim. Bu örneklerin tümünde zahiri -görünür- uygulamanın dışında, içe yönelik mesajlar göze çarpar. Biz Müslümanların en çok yanıldıkları nokta da budur. İbadet yapar, emir ve yasakları iletiriz -ki bu yazımda haylice kullandım bu sözcüğü- ama bu emir ve yasakların ruhundan uzak yaşarız. Namaz kılarız ama kalp kırarız, hacca gideriz ama elimizi haramdan çekmeyiz. Abdest alırız ama kalbimizi kin ve nefretten alıkoymayız. Camiye gideriz ama gönül kâbesini yıkarız. Onun için de bir arpa boyu yol alamayız. Onun için birbirimize tahammül edemeyiz. Onun için kirlenen eli yıkayan değil, temiz olan eli kirleten olmaya çabalarız. Onun için Kuran-ı Kerim'i okuruz ama bir Hz. Ebu Bekir, bir Hz. Ömer, bir Hz. Ali olamayız.
Doç.Dr.Nihat Hatipoğlu
Dikkat edilirse din -ilmihal- kitapları temizlik bölümüyle başlar. Biz buna taharet demişiz. Çünkü İslam'da birçok ibadete başlamak için önkoşul bedeni ve elbiseyi temizlemektir. Siz abdest almadan, elbisenizi temizlemeden namaz kılamazsınız. Kâbe'yi tavaf edemezsiniz. Bu dış dünyanın temizliği için önkoşuldur. İç âlemin temizliği içinde, önkoşul, niyettir. Yani sırf Allah rızası için ve sadece O'ndan rıza almak amacıyla içten yönelmektir. Niyetin yeri ise kalptir. Dil onun tercümanıdır. Kalpte ise takva aranır. Yani arınmak sadece O'nun sevgisini kazanmaktır.
Hz. Peygamber (sav) bunu şöyle formüle eder:
“Allah güzeldir, güzeli sever. Temizdir, temizi sever. İyidir, iyiyi sever. Durudur, duruluğu sever. Öyleyse evlerinizi temizleyiniz.”
Mesajlar oldukça belirgindir. Üstünüzü temizleyin, ellerinizi, yüzünüzü, kollarınızı, ayaklarınızı, gözünüzü, ağzınızın içini temizleyin. Nasıl temizleyelim. Suyla yıkayarak yani gusül ve abdest alarak. Bizim kitaplarımızda yazılan budur. Ama mesele sadece bu mudur? Sanmıyorum. Çünkü “Ellerinizi yıkayın” buyrulurken ellerinizle temiz rızık kazanın denmiş olmuyor mu? Eller, sermaye edinmede mecazi anlam taşır. Ellerimizle ticaret yapar, ellerimizle kazanırız. El emeği deriz ya. İşte günde beş vakit namaz için dirseklerine kadar kollarınızı ellerinizle beraber yıkayın derken bu anlama işaret edilir. Suyla yıkayın ama kirli eller ile, başkasının hakkını gasp eden ellerle, başkasına zulmetmiş ellerle divana -huzura- durmayın demektedir aslında.
Yüzünüzü yıkayın derken de anlatılan budur. Allah'ın huzuruna varabilecek temiz bir yüzle divana durun. Ayaklarınızı yıkayın derken de anlam aynıdır aslında, harama gitmemiş, zulme koşturmamış, zalime dayanak olmamış bir sabit ayakla huzura varın.
Şimdi Hz. Peygamber'in (sav) şu uygulamalarına bir de bu pencereden bakalım:
Saçını tarardı. Güzel koku sürünürdü. Her ibadet öncesi veya her uykudan kalktıktan sonra dişini temizlerdi. Medine'nin ilk yıllarında yağlı yemeklerden sonra mutlaka namaz abdestini tazelerdi, temiz elbise giyerdi. Secde ettiği yerin temiz olmasına dikkat ederdi. Sürekli Cebrail'le (as) görüştüğünden veya insanlarla muhatap olduğundan dolayı çiğ soğan yemezdi, mescide tükürük gibi iğrendirici ve kirletici atıkları bırakmaktan şiddetle sakındırırdı.
Cuma günü yıkanmayı -guslü- emrederdi. Koltuk altını ve diğer bölgelerdeki kılları gidermeyi emrederdi. Tırnaklarını uzatmaz, kısa kestirirdi. Yerdeki kalıntıları, çöpleri kaldırmayı emreder, hatta bazen ibadet olduğunu söylerdi.
İnsanların geçişini engelleyecek şekilde yol üzerinde oturmayı yasaklardı. Akarsuya abdest dökmeyi yasaklardı. Yolculuk esnasında -yaşadığı dönemin şartlarını düşününüz- gölgeliklerde ağaç, altlarında abdest dökmeyi yasaklardı.
Camide yer ayırtmayı yasaklardı. Kim erken gelirse en ön safta oturma hakkına sahipti. Camide insanların övülmesini veya yerilmesini -kişilik haklarına tecavüzü- yasaklardı. Camide ticaret yapmayı yasaklardı. Camiler çalıntı-buluntu yeri değil, Allah'ı anma yeridir, buyururdu.
Camide şiir okunmasından hoşlanmazdı. Çünkü şiirler çoğu kez abartı, mecaz veya dolaylı mesaj taşır. O ise sadelikten, anlaşılır olmaktan ve pratiğe uygulanabilir hitabetten hoşlanırdı. Kendi huzurunda şiir okunmasından ise rahatsız olmazdı.
En tabii bir fiziksel ihtiyaç olan hapşırmayı bile Allah'a hamdetmek ve karşılıklı dua için vesile bilirdi. Hapşırana “Elhamdulillah de” buyururdu. Bu sözcüğü duyana ise “Yerhamukellah (Allah sana merhamet etsin, seni bağışlasın) de” buyururdu. Böylece kötü bir insan hapşırırsa bu uğursuzluk getirir, iyi bir insan hapşırırsa bu uğur getirir diyen cahili Arap geleneğini yıkıyordu. Hem de insanlar arasında dua alışverişini yayıyordu.
Peygamberimizin (sav) uygulamalarının sadece bir kısmından örnekler verdim. Bu örneklerin tümünde zahiri -görünür- uygulamanın dışında, içe yönelik mesajlar göze çarpar. Biz Müslümanların en çok yanıldıkları nokta da budur. İbadet yapar, emir ve yasakları iletiriz -ki bu yazımda haylice kullandım bu sözcüğü- ama bu emir ve yasakların ruhundan uzak yaşarız. Namaz kılarız ama kalp kırarız, hacca gideriz ama elimizi haramdan çekmeyiz. Abdest alırız ama kalbimizi kin ve nefretten alıkoymayız. Camiye gideriz ama gönül kâbesini yıkarız. Onun için de bir arpa boyu yol alamayız. Onun için birbirimize tahammül edemeyiz. Onun için kirlenen eli yıkayan değil, temiz olan eli kirleten olmaya çabalarız. Onun için Kuran-ı Kerim'i okuruz ama bir Hz. Ebu Bekir, bir Hz. Ömer, bir Hz. Ali olamayız.
Doç.Dr.Nihat Hatipoğlu