Kaç Nefes Kaldı, Ömürden Geriye..?

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
d80c07b7502f691e6b24b5167df12a96_1281298302.jpg


İŞTE GELDİK GİDİYORUZ, şu güzelim dünyadan…
Kalanlara da, göçenlere de selâm olsun. Gönül niyazımız budur.
Bir gün bir durakta bitecek yolculuk. O yolculuk ki, bir şey getirmeden gelip, bir şey götürmeden gitmek gibi yanıbaşımızda.
Sadece ve sadece yaşadıklarımız güzelse, yaşayacaklarımız ondan da güzel olacak temenni ve duasıyla gidiyoruz toprağın bağrına doğru.
Toprağın gecesine girmeden güne ve güneşe merhaba diyemiyor bir tohum.
İnsanda toprağın gecesine girmeden ve ölmeden, mahşerin sabahına, cennetin baharına doğamaz asla.
Batıyor, bitiyor diye bu hayat, boşuna dertlenme.
Güzel dünyanın her şeyi, tadına doyamadığımız onca nimet burada kaldı diye yerinme. Asıllarının yanına, menbalarını görmeye gidiyoruz.
Bu dünya çöllerinde unutmaz bizi Yaratan, şükür o Yaşatana. Tükenmez nimetlerin ve hazinelerin sahibi olana…
Her senenin son ayında ve son günlerinde geriye dönüp baktığımda, savrulur ruhum, dört bir yana zerre zerre, dağılırım çözülürüm; geçiyor, bitiyor diye günlerim.
Tükeniyor diye birbiri ardınca sayılı nefeslerim diye üzülürüm. Elimde değil.
Bir yıl boyunca, yaşanmış nice acılar, işlenmiş nice günahlar sökün eder gelir de hatırıma, bir an için ümidimi kaybedecek gibi olurum.
Her nefes bir imkânken, bir fırsatken, değil binbir günahın karasını ak etmek, samimi bir tövbenin koskoca bir ömrü bile akpak etmeye yeteceğini unuturum bazen.
Şeytan, Rabbimin ümit ve rahmet kapılarını gözlerden gizlemeye çalışır.
Kendine kapandı ya o kapılar, kıskançlığından ve düşmanlığından, o sonsuz rahmet ve gufran kapısından bin bir hile ve her nevi vesvese ile, insanı mahrum etmeye çalışır.
Şeytan şeytanlığını yapacak, ama siz de siz olun, müminliğinizi yapın.
Bir “euzu…” Çekip yolunuza çıkan şeytanı kovun, uzaklaştırın. Yoksa, rahat yok.
Aziz Mahmut Hüdayi o güzelim şiiri ile halime, dilime ve gönlüme tercüman olur:
“Günler gelip geçmekteler,
Kuşlar gibi uçmaktalar.”
O ne samimiyet ve içten bir söz ki, saniyelerin kanat çırpıp geçişini, kuşların kanatlarına yüklemiş de altı kelimeyle uçurmuş göklerimize doğru.
Şimdi başımızı kaldırıp kendi semamızda günlerin ve saniyelerin geçişini seyrediyoruz kuşlar gibi, bulutlar gibi.
“Temuru Merres-sehab” diyor bir ayet. İnsanın ömrü, bulutların geçişi gibi geçer gider diyor. Farkında olanımız kaç kişi?
Her şey, ötelerden haberci ama şifreleri çözecek olan akıl ve kalbimizde derman kalmamış. Merakını başka yerlerde yitirmiş gibi.
Baş taşı taşır, ama göz bir kılı çekmez. Kalbimizde bu küçücük daralmalarda ve sapmalardan üzgün ve yılgın kalır..
Ömrün her nefesinin ardından bir nefes daha tükeniyor. Geçen yılın değil sadece, geçen bir nefesin bile farkına varmak gerek.
“Biribirinden mukaddes
Alıp verdiğim her nefes
İki dünyayı ayıran
Bir ses değil, bir nefes…”
Ömrün kıymetini bilen böyle diyor. Telaşa de gerek yok aslında.
Yolcuyuz biz. Yolcuysak, yolumuzu edeb içinde yürümeliyiz. Bütün mesele bu.
Hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiği bekleniyor ve isteniyorsa bizden, onu beklendiği ve istendiği biçimde yaşamalıyız.
Zamanın ve ânın Yaratanının huzuruna vardığında, yaşadıklarının hesabını verebilmenin cehdi ve gayreti içinde olmalıyız.
Bir gün, sayıla sayıla saniyeler bitecek ve son nefesin alınıp verilemiyeceği, ya da verilip alınamıyacağı bir noktaya gelinecek.
Şimdiden geçen günlerin ve o günlerde bizden istenenlerin bir bir hesabını yapmak, dökümünü çıkarmak durumundayız. Hesaplayanlar var:
“1825” Bu rakam ne mi?
Bir yıl içindeki namaz vakitlerinin sayısı. Her vaktin muhasebesi yapıldığında, sorumlusu olduğumuz her ibadetin hesabında ibra olup, aklanıp temize çıkabilmek gerekiyor.
Bunun içinde; zekatı, sadakayı, namazı, orucu fitreyi anne ve baba hakkını, kul ve komşu hakkını da düşündüğümüzde bir yılın hesabı, kolay geçmeyeceğe benziyor.
Böyle bir yılın sonunda gülüp eğlenmenin yeri ne ki? Ateş bacayı sarmışken, hangi düğün dernek yapılır?
Her yılın sonu, takvimler boşuna bitmiyor. Rabbimiz, bayram olsun, seyran olsun şenlik olsun diye bizi yeni bir yılın başına getirmiyor.
Allah, kitabında güne, geceye, şafağa, yıla, asra yemin ettiğine göre, vaktin kıymetini bilelim, belki bir son fırsattır bir daha değerlendirebiliriz diye bu nimeti, yeniden aynı noktaya getiriyor.
Vaktin kıymetini, ömrün kıymetini, elimizdeki bu tek sermayenin kıymetini bilelim diye…
Rabbim bana bir gün daha fırsat verdi, bu günde yaşıyorum bunu nasıl değerlendirmeliyim diye düşünmelidir insan.
Her yıl dönümünde bir muhasebe çilesi yaşanmak, insana yakışan bu.
Ağzımızdan çıkan sözlerin, ellerimizden çıkan işlerin, ayaklarımızın yürüdüğü yolların, kulağımızdan beynimize ve kalbimize ulaşan her şeyin hesabı yapılmalı inceden inceye.
Kolay değil bu…
Sadece bir yıl için bile temize çıkmak kolay değil. Ya birde bütün ömrün hesabını vermek.
İnsanlar olimpiyatlarda saliselik farklarla rekor kırıyorlar.
Demek ki saliseler bile önemli insan hayatı için. Neler, ne zenginlikler sığıyor bir saniyenin içine.
Ya bir ömre ne zenginlikler sığar? Sığdırılabilene…
Acaba bir yılbaşında şenlik yapacak, gülüp oynayacak kadar güzel mi geçirdik geçen yılı?
Kaç gönül yıktık, ya da kaç virane evi şenlendirdik? Kaç güzellik kattık dünyaya Allah için?
İşte bunların hesabını verebilmeli insan…
Selim Gündüzalp
 
Üst Alt