İzmir Foça İlçesi

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
foca3.jpg

FOÇA ADI NEREDEN GELİYOR?

İzmir’e 70 km’lik bir karayolu ile bağlanan Foça, İzmir’in kuzeyinde Çandarlı ve İzmir Körfezi arasında, üç tarafı denizle çevrili bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Karşısında yer alan İncir, Orak ve Fener Adaları Foça’yı doğal bir liman durumuna getirmiştir.

Phokaia’nın kuruluşu üzerine çeşitli görüşler vardır; Antik yazar Pausanias’a göre İzmir’in batsındaki Teos ve Erthrai’den gelenlerce kurulmuştur. Antik yazarlardan Herodot, Strabon ve Şam’lı Nikolaos’a göre ise, Orta Yunanistan’da Peloponnes Yarımadası’nda yaşayan Phokisliler, Anadolu’ya gelmişler ve bölgeye egemen olan Kyme kentinin verdiği izin ile Phokaia’yı kurmuşlardır.

FOÇA COĞRAFYASI

İlçenin Konumu: İzmir iline bağlı 28 ilçe merkezinden biridir. İlçeyi doğuda Menemen kuzeyde Çandarlı, batıda Ege Denizi, güneyde İzmir Körfezi çevreler. İlçenin yüzölçümü 228 km2 dir. Toplam yüzölçümünün;% 50,6 ‘sı orman, % 8,9 mera, % 4,7 yerleşim yeri, % 14’ü diğer alanlar ve % 21’i de tarım

İlçe Merkezine 22 km uzaklıkta Yenifoça, 16 km uzaklıkta Gerenköy ve 10 km uzaklıkta Bağarası yerleşim yerlerimiz bulunmaktadır. Ayrıca ilçe merkezine 10 km uzaklıkta Yenibağarası Köyü, 18 km uzaklıkta Ilıpınar Köyü, 18 km uzaklıkta Yeniköy Köyü ve 22 km uzaklıkta Kozbeyli Köyü bulunmaktadır.

Arazisinden oluşmaktadır.

İklimi: İzmir ili içinde en az yağış alan ilçelerden biridir. Hemen her mevsim poyraz ve batı rüzgarları eser. Temmuz ve Ağustos en sıcak aylardır. Sıcaklığın 35 dereceyi aştığı olur. İzmir - Çanakkale yolunun 39 km'sinden sola sapıp 26 km. sonra Foça'ya ulaşılır.

Akdeniz ikliminin egemen olduğu ilçemiz, İzmir İlinin en az yağış alan ilçelerinden birisidir:

*Yağışlı gün sayısı : 54,8 gün/yıl

* Yıllık yağış ortalaması : 780 mm.dir.

* Nemlilik oranı : % 64’dür.

İlçe, 1. derece deprem kuşağı üzerindedir.

Yeryüzü Şekilleri: İlçenin rakımı 5 m.dir. İlçenin en yüksek tepeleri; Şaphane Tepe : 450 m, Kartal Tepe : 435 m, Kızıldağ Tepe : 352 m

Akarsular/Göller:En önemli akarsuyu Menemen İlçesi ile sınır oluşturan Gediz nehridir.

Nüfusu: T.C. BAŞBAKANLIK Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı İzmir Bölge Müdürlüğü'nce, 31.12.2010 itibariyle açıklanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre İlçenin toplam nüfusu 44.500'dür. Şehir nüfusu 40.592 iken köylerin toplam nüfusu 3.908'dir. Kilometrekareye 195 kişi düşmektedir. Okuma - yazma oranı % 90'ın üzerindedir.

İlçede yaşayanların çoğunluğu mübadele ile gelen ve daha sonra yerleşmiş olan insanlarımızdan ve asker, sivil emeklilerden oluşmaktadır.

FOÇA’NIN İDARİ YAPISI

İlçede; 1 Adet Belediye, 4 Adet Köy (Orman Köyü Statüsünde) bulunmaktadır.

FOÇA TARİHİ

ANTİK DÖNEM

Foça (Phokaia) ; İon yerleşimlerinin en önemlilerinden biriydi. Bugünkü batı uygarlığının temelleri, İ.Ö. 6. yüzyıl'da İonya'da atıldı. Dönemin İonya'sı felsefe, mimarlık ve heykeltraşçılıkta öncü oldu.Phokaia'lı Telephanes (İ.Ö. 5.yy) Pers saraylarını yapıtları ile donaymış bir heykeltraştı. Theodoros (İ.Ö. 4.yy) ünlü bir mimardı. İ.Ö. 494 yılındaki "Lade Deniz Savaşı"nı yöneten komutan Dionysos Phokaia'lıydı. Bu komutan da ismini mitolojinin en büyük kahramanlarından "Şarap Tanrısı" Dionysos'tan alıyordu.

Adını; kenti çevreleyen adalarında yaşayan foklardan alan Phokaia, İ.Ö. 11. yy'da Aiollar'ca kuruldu. İon yerleşimi İ.Ö. 9.yy'da başladı. Phokaialılar usta denizciydiler ; 50 kürekli & 500 yolcu alabilen tekneleri vardı. Mühendislik konusundaki üstün zekaları ve denizcilikteki başarıları ile Ege, Akdeniz ve Karadeniz'e açılarak çok sayıda koloni kurdular. Foçalılar'ın tarihte kurduğu kolonilerin en önemlileri : Kardeniz'de Amysos (bugünkü Samsun); Çanakkale Boğazı'ndaki Lampsakos (bugünkü Lapseki); Midilli Adası'nda Methymna (bugünkü Molyvoz); Güney İtalya'da Elea (bugünkü Velia); Korsika'da Alalia; Güney Fransa'da Massalia (bugünkü Marsilya), Nice ve Antibes ; İspanya'da Ampuria'dır. Phokaialılar'ın denizcilikteki ustalığı, ticaret alanında da başarılı olmalarına olanak sağladı. Phokaia, İonya'da, doğal altın-gümüş karışımı elektron sikkeyi ilk bastıran kentlerden biriydi.

Phokaia bu başarıları ile bir çok uygarlığın iştahını kabartıyordu ve İ.Ö.546 yılında Persler'in tahrip ettiği ilk İon kentiydi. Pers istilası ile kentin görkemli çağı sona erdi, halkın büyük bir çoğunluğu kenti terketti. İ.Ö. 334'te Büyük İskender'in Anadolu'ya ayak basarak Pers egemenliğini ortadan kaldırması; yeni bir dönemin başlangıcı oldu. İskenderin ölümünden sonra sıra ile; Seleukoslar'ın, Bergama Krallığı'nın ve Romalılar'ın egemenliğine girdi. Erken Hristiyanlık döneminde psikoposluk merkeziydi.

Bugün Foça'nın bucağı konumunda olan Yenifoça'yı Cenevizliler kurdu ve buradaki şap madenini işlettiler.

PHOKAİA: Phokaia’nın kuruluşu üzerine çeşitli görüşler vardır; Antik yazar Pausanias’a göre İzmir’in batsındaki Teos ve Erthrai’den gelenlerce kurulmuştur. Antik yazarlardan Herodot, Strabon ve Şam’lı Nikolaos’a göre ise, Orta Yunanistan’da Peloponnes Yarımadası’nda yaşayan Phokisliler, Anadolu’ya gelmişler ve bölgeye egemen olan Kyme kentinin verdiği izin ile Phokaia’yı kurmuşlardır.

Ord.Prof.Dr. Ekrem AKURGAL başkanlığındaki kazılar sırasında ele geçen gri renkli Aiol seramiği ile kentin ilk sakinlerinin Aioller olduğu, kentin M.Ö. 11 yüzyılda Aioller tarafından kurulduğu sonucun doğrulamaktadır; yine bu dönem kazılarında “Geometrik” seramik bulunmuş ve Phokai’nın M.Ö. 9.yüzyılın sonundan itibaren bir İon yerleşmesi olduğu sonucuna varılmıştır.

Foça’da son yıllarda yapılan kazılarda M.Ö.2.bine ait seramiğin ele geçmiş olması, Phokaia’nın kuruluşunun daha önceye, Tunç Çağları’na götürmektedir ve bu yerleşim günümüze değin süregelmiştir. Phokailılar denizcilikte ünlüydüler; Herodot’a göre büyük gövdeli yük gemileri yerine, yüksek hıza erişebilen 50 kürekli ve 500 yolcu taşıma gücünde hızlı tekneler kullanıyorlardı. Adriyatik, Etruria, İberia ve İspanya’daki Tartessos’a kadar deniz yolculuğunu yapmışlardır. İon deniz ticaretinin yayılmasında önemli bir rol oynamışlardır. Mısır’daki Naukratis kenti ile ticaret yapmışlar Milet Kenti ile deniz gücünü birleştirerek, Çanakkale Boğazı’nda Lampsakos (Lapseki), Karadeniz kıyısında Amisos (Samsun) kentlerinin kurulmasında ön ayak olmuştur.

M.Ö.620’lerde İspanya’da Andalusa’daki Tartessos’a kadar gitmişler; M.Ö. 600 yıllarında Güney Fransa’da Massalia (Marsilya), İspanya’da Emporion (Ampurios), Korsika’da Alalia, Güney İtalya’da Elea,(Velia), Midilli’de Methymna koloni kentlerini kurmuşlardır. M.Ö. 7.yüzyılda İran’da Susa’dan başlayan “Kral Yolu” Sardes’e kadar geliyor ve burada Phokaia ve Kyme’den gelen yolla birleşiyordu; ayrıca Ephesos’tan başlayan diğer bir yolda Smyrna’dan geçerek Phokaia’ya ulaşıyordu.

M.Ö.7.yüzyılda Smyrna’nın zenginliğine bu yolun katkısı büyüktür; M.Ö.600’lerde Smyrna’nın Lidya Kralı Alyattes tarafından yıkılmasından sonra, ticari egemenlik Phokaia’ya geçmiştir; bu egemenlik Phokaia sikkelerinin zenginleşmesiyle belirgindir. Phokaia M.Ö. 600 yılın ilk yarısında altın çağını yaşamıştır. İonia’da ilk elektron sikke bastıran kentlerden biridir. Bu paralar deniz ticareti yoluyla Akdeniz ve Mısır’a kadar ulaşmıştır. Bu sikkelerin ön yüzünde Zeus, Hera, Herakles ve Hermes, başları ile arka yüzlerinde de griffon, fok, boğa ve koç başlarına yer verilmiştir.

Persler’in M.Ö. 546 yılında Sardes’i ele geçirmeleriyle Phokaia’nın altın çağını sona erdirmiştir. Kent daha önceden surlarla çevrilmiş olmasına rağmen, Herodot’a göre Pers komutanı Harpagos bu kentleri, kent duvarlarının önüne toprak tepecikler yığarak ele geçirmiştir. Phokaia kuşatılırken, Phokaialılar’ın çoğu Akdeniz’deki kolonilerine göç etmişler; daha sonra bunlardan bazıları geriye dönmüşlerdir. Helenistik Dönem’de Büyük İskender, Anadolu’daki Pers egemenliği’ne son vermiştir.

İskender’in ölümünden sonra İmparatorluğu generalleri arasında paylaşılmış ve yeni devletler ortaya çıkmıştır. Phokaia’da Seleukoslar, Attaloslar ve Pergamon Krallığı tarafından yönetilmiştir; Pergamon Krallığı’nın M.Ö.133 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanmasıyla Phokaia’da Romalılar’ın eline geçmiştir. Koloni kent Massalia’nın yardımıyla yıkılmaktan kurtulan kente, Pompeius özgürlüğünü vermiştir. Erken Hristiyanlık Dönemi’nde Bizans İmparatorluğu’nun piskoposluk merkezi olmuştur. 11.yüzyılın başlarında Venedik Ticaret kolonisi olmuştur.

1300’lü yıllarda Anadolu Türklerin eline geçtiğinde Foça’da diğer kentler gibi önem kazanmış; Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 17.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu-batı bağlantısını sağlayan liman kentlerinden biriydi. 19.yüzyılın ikinci yarısında Ege Adaları’dan Batı Anadolu’daki yerleşim yerlerine yoğun bir iç göç yaşandı; göç edenlerin çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu.

Arkeolojik kazılar üç döneme ayrılmaktadır.1913–14 ve 1920 yılları arasında Fransız Arkeolog Felix Sartiaux, ilk kazıları yönetmiştir. İkinci Dönem kazıları Ord.Prof.Dr.Ekrem AKURGAL tarafından 1952-1955 yılları arasında kesintisiz, daha sonra aralıklarla 1974 yılına kadar sürdürülmüştür. Üçüncü Dönem Kazıları, 1989 yılından itibaren Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof.Dr. Ömer ÖZYİĞİT başkanlığında yürütülmektedir.

Foça Antik Dönemin önemli kalıntılarına sahip olmakla beraber, kentin büyük bir kısmının bugünkü kent yerleşiminin altında kaldığı düşünülmektedir. Bugüne kadar yürütülen çalışmalardan ele geçen önemli eserler bulunmaktadır; halen yürütülen çalışmalar sonucunda birçok kalıntı ortaya çıkartılmaktadır.

Eski Foça’nın güneybatısında kalan Şeytan hamamı olarak adlandırılan yer, bir hamam olmayıp, antik döneme ait kayalara oyulmuş bir mezardır.; uzun bir dromos ve iki mezar odasından oluşmuştur. İki oda arasında da kemerli bir kapı bulunmaktadır. Her iki odanın içinde tabana oyularak yapılmış ikişer mezar bulunmaktadır. Elde edilen seramik parçaları mezarın M.Ö. 4.yüzyılın sonunda inşa Edilmiş olduğunu göstermektedir.

Ord.Prof.Dr.Ekrem AKURGAL’ın yürütmüş olduğu çalışmalar sırasında Athena Tapınağı’nın yeri saptanmış ve tapınakla ilgili çok sayıda buluntu ele geçirilmiştir. Körfeze hakim bir konumda, eski ortaokul yapısının yer aldığı alanda Athena Tapınağı bulunuyordu; çalışmalar sırasında çok sayıda sütun tamburu, altlık ve başlık parçalarıyla diğer mimari elemanlar ele geçmiştir. Antik Dönem yazarlarlarının bahsettiği Athena Tapınağı M.Ö. 6.yüzyılın başlarında inşa edilmiş olmalıdır; çok sayıda onarım görmüş olan ilk tapınak, kazı sonuçlarına göre Roma Dönemi’ne kadar ayakta kalmış olmalıdır. Son dönemde Athena tapınağı alanında bulunan Arkaik Dönem'den malzemesi işlemesi nispeten kolay tüf taşından (Foça taşı) büyük griphon ve at heykelleri Phokaia'nın Antik Yunan dünyasında büyük taş heykeltıraşlığındaki öncü konumunu da ortaya koyar. Phokaia'da arkeolojik kazılar halen devam etmektedir.

Son kazılar ve yüzey araştırmaları sonucunda Phokaia’nın M.Ö.590-580 yıllarında Herodot’un bahsettiği bir kent duvarıyla çevrilmiş olduğu; Arkaik Dönem’de kentin geniş bir alana yayıldığı ve sınırlarının yarımadayı aştığı; M.Ö. 6.yüzyılın ilk yarısında dünyanın en büyük kentlerinden biri olduğu saptanmıştır. Herodot Duvarı adı verilen Arkaik duvar, bugünkü modern mezarlığın kuzeyinde yer almaktadır. Arkaik Dönem kent duvarının geçtiği yerler saptanarak bu duvarın uzunluğunun 5km.yi geçtiği ve tüm kenti çevirdiği anlaşılmıştır; söz konusu duvar daha geç bir dönemden taş yığma suretiyle yapılıp üzeri toprakla örtülmüş bir tümülüsün içinde oldukça iyi bir durumda kalmışsa da 1970'lerdeki bir yol çalışması sırasında ciddi bir tahribata uğramıştır. Maltepe Tümülüsü’nün batı bölümünde, Foça-İzmir karayolunun hemen yanında yürütülen çalışmalarda Phokaia’nın en eski duvarı, kapısıyla birlikte ortaya çıkarılmıştır. Phokaia ‘da Ortaçağdan günümüze gelebilen, Cenevizlilere ait olan kalıntılardan 1275 yıllarında kent çevresinin oldukça güçlü duvarlarla çevrili olduğu anlaşılmıştır. Cenevizlilere ait olup 500 m. uzunluğundaki su kemerleri ile suyollarının pek azı günümüze gelebilmiştir.

Foça yolu üzerindeki Taş Kule olarak bilinen Pers mezar anıtının kazı, restorasyon ve çevre düzenlemesi yapılmıştır; Perslerin Phokaia’yı ele geçirmelerinin tarihi belgesi olan bu anıt M.Ö. V.yüzyılın sonları ile VI. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir. Monoblok bir tüf kayanın oyulmasıyla oluşturulan bu anıt-mezar Eolia’da Persler’den günümüze gelen tek yapıdır. Sınırlarını genişletmek için Batı’ya doğru ilerleyen Kyros, Sardes’i ele geçirdikten sonra Phokaia’yı almışlardır. 1913 yılında Sartiaux, Değirmenli Tepe’nin kuzeybatı yamacında yapmış olduğu çalışmalarda sonuç alamamış olsa da son dönem kazılarında aynı alanda Tiyatro Tepesi üzerindeki değirmenler ile tiyatronun yeri bulunmuştur. Burada yoğunlaştırılan kazılar sonunda yerel tüf taşından cavea ile analemma duvarları ortaya çıkarılmıştır. Helenistik döneme ait, oturma kademelerine kazınmış yazıtlar tiyatronun Roma öncesi yapıldığını göstermiştir. Ayrıca cavea’nın altı ile skene üzerindeki Geç Roma dönemine tarihlenen çok sayıda çanak çömlek parçaları burada bir de keramik atölyesi olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra kademeler üzerindeki ölü külü çömlekleri tiyatronun Roma döneminde kullanılmadığına da işaret etmektedir. Ele geçen bulgular Phokaia Tiyatrosunu M.Ö. 4.yüzyılın 3.çeyreğine tarihlendirmektedir.

Yarımadanın kuzeyindeki kayalığın denizle birleştiği yerde kayalara oyulmuş bir kutsal alan ortaya çıkmıştır; aynı zamanda limanın girişi olan bu kutsal alana dört basamakla çıkılıyordu. Kayalara oyulmuş nişlere de büyük olasılıkla adaklar konuluyordu. Phokaia’da Kybele kültünün yaygın olduğu düşünülecek olursa bu kutsal alanın da ona adandığı tahmin edilebilir. Değirmenli Tepe’de de Kybele ‘ye atanmış bir kaya mabedi de bulunmuştur. Athena Tapınağı terasının kuzey yamacında ve Liman Kutsal Alanı’nın üzerindeki duvar, Phokaia kent duvarının kronolojisini göstermesi açısından önemlidir. En altta M.Ö. 590–580 yıllarına tarihlenen sur duvarı; bunun üzerinde Roma Dönemi onarımı; daha yukarıda M.S.13.yüzyılın son çeyreğinde yapılmış Ceneviz onarımı; en üstte de 1538–1539 yıllarında yapılmış Osmanlı onarımı yer almaktadır.

Foça’nın günümüzdeki yerleşim alanında 1995–1996 yıllarında yapılan araştırmalarda M.S. II. yy.a ait atriumlu Roma dönemine ait bir ev ortaya çıkarılmıştır. Avlu çevresi sütunlu, üstü kapalı bu evin odalarından birisinde de renkli taşlardan oluşturulmuş ve iyi durumda döşeme mozaikleri çıkarılmıştır. Süslemeli mermer bloklar ve seramik atölyelerinin bozuk üretimlerinin atılmasıyla oluşmuş çöplükler bu şehirdeki diğer önemli antik kalıntılardır.

Siren Kayalıkları Homeros Destanı’nda yer alır ve yolunu şaşıran gemilerin çarptıkları kayalıklar olarak söz edilir. Siren Kayalıkları, Fok Balıklarını andıran adacıkların en büyüğü Orak Adası’nın kuzeybatısındadır. Siren Kayalıklarının ismi Yunan mitolojisinde de geçmektedir; vücutları kuş, başlarının kadın şeklinde olduğuna inanılırdı. Yaptıkları müzikle insanları kayalara çektiklerine, bu müziğin etkisinde kalan gemicilerin yollarını şaşırtıp kayalara çarparak battıkları inancı yaygındı. Tümüyle volkanik bir yapıya sahip kayalıklar yüzyıllar boyunca aşınmış ve doğaüstü şekiller almıştır.

Antik Dönem’de kentin doğusundaki tepeler üzerinden geçen sur, Maltepe Tümülüsü ve Eski Hükümet Konağı Alanı’ndan geçerek Athena Tapınağı’nın bulunduğu yarımadayı kuşatıyordu. Liman Kutsal Alanı’nın bulunduğu kayalığın üzerine oturtulan antik surun üzerinde Roma, Ceneviz ve Osmanlı onarımları görülmektedir.

TÜRK HÂKİMİYETİ DÖNEMİ

Foça’nın güneybatısında “Dış Kale ya da Ceneviz Kalesi” diye olarak adlandırılan savunma amaçlı da kullanılmış olan kale, kaynaklara göre 1678 yılında bölgeyi korumak için stratejik bir noktada yapılmıştır. Beşkapılar’da bugün Açıkhava tiyatrosu olarak kullanılan bölüm ise Osmanlı Dönemi kayıkhanesidir. Giriş kapısının üzerinde yer alan yazıta göre onarımı, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Sultan Mustafa Han’ın oduncusu Silahtar İskender Ağa 1538–1539 yıllarında yaptırmıştır. Kültür Bakanlığınca kalenin bu bölümünde 1983 ve 1993 yıllarında iki ayrı onarım gerçekleştirilmiştir.

Osmanlı Dönemi’nden kalma iki cami, Foça Fatih Camii ve Foça Kayalar Camii; aynı dönemden görece iyi korunmuş kitabe ve plastik süslemeleriyle mezar taşları Phokaia'daki diğer önemli tarihi eserlerdir. Foça’nın güneyinde yer alan Osmanlı Mezarlığı, Foça’daki Türk yerleşiminin tarihi ve yoğunluğu konusunda fikir verebilir.

Foça 13. yy'da Türk Beyliklerinden Çaka Bey'in; daha sonra Saruhan Beylliği'nin yönetimindeydi. Fatih Sultan Mehmet 1455'te Foça'yı Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kattı.

1867'de Foça ve bucağı Yenifoça birleştirilerek Manisa eyaletine bağlandı. 15 Mayıs 1919'dan 11 Eylül 1922'ye kadar Yunanlılar'ın egemenliğindeydi. Kurtuluş Savaşı'nda 11 Eylül 1922'de Atatürk Foça'ya girdi ve 11 Eylül Foça'nın kurtuluşu olarak kutlanmaya başladı.

FOÇA YÖRESİNDEKİ TARİHİ YERLER

Athena Tapınağı:

Batı Anadolu'nun 12 İyon kentinden biri olan Phokaia kentinin ana tanrıçası olan Athena adına M.Ö. 590-580 yıllarında yapımına başlanan İyon düzeyindeki tapınak türünün erken örneklerinden biridir. Tüf taşından yapılmış sütunları, beşik çatı sistemini taşımaktadır. Athena tapınağının kazısı 1998-1999 kazı sezonunda başlamış ve halen devam etmektedir. Tapınak Phokaia'nın merkezinde ve şehre hakim bir konumdadır. Ana girişi doğuya bakmaktadır. Doğu yüzünün önünde de Athena'ya getirilen sunuların bırakıldığı bir sunak vardı. Tapınağın çevresi güzel bir podyum duvarı ile çevrilmekteydi.

Şu anki kazılarda bu podyum duvarının ortaya çıkarılması için çalışılmaktadır. Podyum duvarının üzerinde pek çok tapınak mimari parçaları da buunmuştur. Ayırıca Athena Kutsal Alanı 17 ve 18 yy'larda yaşam mekanı olarak kullanılmıştır. Bu döneme ait pek çok mimari ve seramik buluntular da ele geçirilmiştir.

Kybele Açıkhava Tapınağı:

İ.Ö. 580 yılına tarihlenen yapıda, çeşitli büyüklüklerdeki beş nişte tanrıça Kybele'nin heykelleri ve kabartmaları yer alıyordu. Kayaya oyulmuş adak havuzuyla denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler; denizden gelenlerin burada tapındıklarını gösteriyor. Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerindeki sur duvarları, duvar yapımının dört ayrı dönemini göstermektedir. Arkaik surlar, harçsız yapılmıştır. Roma dönemi surlarında kireç harcı kullanılırken; Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarında kireç harcı, kum, tuğla parçası ve kiremit tozlarından oluşan Horasan Harcı kullanılmıştır.

Athena'nın kökeni Babilli Kraliçe Izdar'a kadar gider. Kybele Anadolu'nun tanrıçasıdır. Kybele, Arkaik dönemden itibaren çok saygı görmüştür. Yeldeğirmenli tepe ile İncir Adası'nda da kutsal alanlar vardır.

Tiyatro:

İ.Ö.340-330 yıllarına tarihlenen tiyatro son dönem kazılarda bulunmuştur. ANADOLU'NUN EN ESKİ TİYATROSUDUR. Kazı iki ayrı bölümde yapılmıştır. Birinci bölümde Analemna Duvarı iyi korunmuş bir halde ortaya çıkarılmış (4,5 m. yüksekliğinde); ikinci bölümde 4 ayrı basamak bulunmuştur. Basamaklarda Fuyte Oyta yazısına rastlanmıştır. Buradan her mahallenin ayrı bir bölümde yer aldığı ortaya konmuştur. İ.S. 1.yy'da seramik çöplüğü, 2.yy'da Nekropolis (mezarlık) olarak kullanılmıştır. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yörede Foça Taşı olarak anılan Tufa'dan yapılmıştır.

Arkaik Duvar & Heredot Duvarı :

Son dönemdeki kazılarda Foça'nın Arkaik dönemde 5 km. uzunluğunda surlara sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Maltepe Tümülüsü tepesinde yapılan kazılarda İ.Ö.590-580 yıllarına tarihlenen sur duvarları bulunmuştur. Heredot bu duvarlardan sıkça bahsettiği için Heredot Duvarı olarak anılmaktadır. Payanda duvarın yanında yer alan 4m. genişliğindeki boşluğun kent kapısı olduğu saptanmıştır.Kazılarda çıkarılan Pers ok ve mızrak uçları, kırık amphoralar eski mancınık gülleleri İ.Ö.546'da büyük bir savaş olduğunu göstermiştir. Pers Komutanı Harpagos'un ordusuyla Phokaialılar arasındaki savaş, Harpagos'un zaferi ile sonuçlanmıştır.

Dış Kale: Foça’nın güneybatısındakiKale Burnu’nda Dış Kale ya da Ceneviz Kalesi olarak ta anılan kale, 1678 yılında Osmanlılar tarafından bölgeyi korumak için stratejik bir noktada, bir boğazkesen olarak yapılmıştır. Bir burun üzerinde yer alan kale, doğuda savunma amacı ile anakaradan büyük bir hendekle ayrılmıştır. Sualtı Arkeoloji araştırmaları sırasında kalenin açıklarında denizin dibinde taş gülleler bulunmuştur. Bu güllelerin kaleden düşman gemilerine mancınıkla atılmış olduğu düşünülmektedir. İç kısımda Türk hamamının kalıntısı vardır.

Taş Ev: Foça'nın 7 km. kadar doğusunda kuru bir dere yatağı kenarında, İ.Ö. 4.yy'a tarihlenen, Lydia / Lykia geleneğinde; Pers etkisi altında kalınarak yapılmış bir mezar anıttır.

Mozaikler: Son dönemdeki kazılarda Arkaik, klasik, Helenistik ve Roma dönemine ait yerleşim katları ortaya çıkarılmıştır. 1993'teki kazılarda çıkarılan İ.S.5-4 yy'lara tarihlenen Roma dönemi villasının taban mozaiklerinden biri hasarsızdır. Diğeri biraz ileride kısmen hasarlı olarak bulunmuştur. Sağlam kısmı restore edilip İzmir Arkeoloji Müzesi'ne konmuştur.

Şeytan Hamamı:

Can Dede Tepesi’nin eteğinde yer alan ve kaya mezar tipindeki yapı Şeytan Hamamı olarak bilinir ve ilçe merkezine 2 km uzaklıktadır. Antik Çağ'da kayalar oyularak yapılmış bir aile mezarıdır. Mezar uzun bir yol ve iki mezar odasından oluşmuştur. Yapılan kazılar sırasında bulunan seramik, mezarın İ.Ö.4. yy'a ait olduğunu ortaya koymuştur.

Sur ve Beşkapılar:

Bu antik kale Michel Paleok tarafından1275 yılında Cenevizli Manuel Zacharna’ya verilmişve zaman içerisinde Cenevizlilerce surları onarılmıştır. Phokaia’nın 1455 yılında Osmanlı topraklarına katılmasından sonra surlar onarılarak şimdilerde dokuz tanesi ayırt edilebilen kulelerle donatılmıştır. Beşkapılar, Osmanlı dönemi kalesinin kayıkhane bölümüdür. Buradaki yazıta göre Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1538-1539 yıllarında onarım görmüştür. Beşkapılar, 1983 ve 1994 yıllarında restore edilmiştir. Şehrin etrafını çevreleyen surların en iyi korunmuş bölümleri, yarımada üzerindeki Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerine ait onarımlardır. Beşkapılar'da bilimsel kazılar yapılmaktadır. Kalenin kayıkhanesi günümüzde Açık Hava tiyatrosu olarak kullanılmaktadır.

Yel Değirmenleri:

Foça'ya gelirken indiğiniz yokuşun solunda yer alan dağdır Top Dağı ve üzerinde tarihi yel değirmenleri vardır. Artık yikilmaya yüz tutmuştur ama hem tarihi anımsatır size hem de güzel bir manzara yaşatır. Yakın zamanda yel değirmenlerinin restorasyonu planlanmaktadır.

Fatih Camii:

Kale içinde Eski Adliye Sokağı içindedir.Foça'nın Türk dönemine ait en önemli yapısıdır. Yapıda ik ikitabe vardır. Avlu kapısındaki kitabe 1531 tarihlidir. Kitabeye göre Avlu Kapısı Mustafa Ağa adlı bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Ana giriş üzerindeki kitabeye göre de Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle yeniden inşa ettirilmiştir. Kitabelerden, caminin Foça'nın fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılarak 1531 yılında bir avlu ile çevrelendiği, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile ancak onun ölümünden sonra 1569-1570 yıllarında yeniden inşa edildiği anlaşılmıştır.

Kayalar Camii: Kale içindedir. Dikdörtgen planlı düz tavanla örtülü bir camidir. 15 ya da 16.yy'da yapıldığı sanılmaktadır. Minaresi 19.yy'da yapılmıştır. Bizans dönemine ait devşirme malzeme kullanılmış, üzerini örten ahşap tavan yenilenmiştir.

Hafız Süleyman Mescidi: Halk arasında Süleyman Ağa Mescidi olarak tanınan yapı giriş açıklığı üzerindeki kitabeye göre 1548'de Foça Kalesi Dizdarı Kurt Hacı Mustafa tarafından inşa ettirilmiştir. Günümüzdeki şeklini 18-19.yy'da almıştır. 1917'de ibadete kapanan mescit 1992'de yeniden açılmıştır.

Osmanlı Mezarlığı:

16.yy'dan 19.yy'ın sonuna kadar gömüye açık olduğu anlaşılmaktadır. Mezar taşlarında gül, selvi ağacı, üzüm salkımları, nar, hurma ve stilize edilmiş birçok bitkisel motif yer almaktadır.

TURİZM:

Bütün Ege’de eski dokusunu nispeten de olsa koruyabilmiş az sayıdaki sahil yerleşimlerinden birisi Foça. Eski ve Yeni Foça olarak iki bölümlü bir ilçe. Korunmuş olanı Eski Foça. Foça, yani eski Foça ilk görüşte insanı çarpan bir yer. Denize bakıyorsunuz önde balıkçı tekneleri, arkada mavi ve ötede küçücük adacıklarla güzeller güzeli bir koy. Karaya dönüyorsunuz daracık taş sokakları,eski evleri ve güzel insanları ile güzeller güzeli bir küçük ilçe. Bunların hepsine birden Foça deniyor ve insanı ilk görüşte sarıp sarmalayıveriyor.

Foça’da bir öykü anlatılmakta ve öykü Foça’ya çok yakışmaktadır. Foça’da bir “Karataş” varmış, bunu herkes biliyor da nerede olduğunu kimse bilmiyormuş. Gezip dolaşırken bu taşa basan mümkünü yok bir daha Foça’dan kopamıyormuş. Çok zorlanıp bir yerlere gitse de mutlaka dönüp dolaşıp gene geliyormuş Foça’ya.

Yolu bir kez Foça’ya düşen herkes bu öyküyü duyunca dolaşıp durur sokaklarda. Belki Karataş’a basarım da bu güzel yerde kalırım umuduyla. Bize kalırsa Foça’nın her yeri Karataş. Foça’yı görüp de sevmemek, dönüp gelmemek mümkün değil de ondan.

Foçalılar kentlerini şimdilerde nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan sevimli Akdeniz fokları ile simgeleştiriyorlar ama eski Foça’lıların simgesi horozdu. Dirliğin ve erken uyanışın sembolü horoz! Foça’ya girince bir horoz heykeli göreceksiniz. Yüzlerce, yüzlerce yıl önce Phokaialılar, yani Foça’nın eski sakinleri tahtadan horoz heykellerini meclislerine, tapınaklarına ve gemilerinin burunlarına koyarlarmış. Foça’da bugün de bir yerlerde bir altın horoz olduğuna inanılıyor. Bir sürü insan yıllardır altın horozu arayıp duruyor, fırsat bulurlarsa da sağı solu kazıyorlar. Foçada altın horoz var gerçekten. Foça’nın ta kendisidir.

Foça ve çevresi büyülü doğal güzelliklere sahiptir. Siren Kayalıkları ve Foça Adaları da bunlardan en fazla dikkat çekenler. Efsaneye göre bir zamanlar bu adacıklarda denizkızları yaşıyor ve balıkçıların yolunu şaşırıp teknelerinin batmalarına neden oluyordu. En büyüğü Orak Adasıolan adalara doğru tekne yapabilir ve şansınız varsa bir fok balığına rastlayabilirsiniz. İşin ilginci bu adaların silueti de fok balığını andırıyor. Tarihi yapılara meraklı olanlar da Foça'da kendilerini çok mutlu hissedebilir. Foça'ya 10 km. uzaklıktaki kaya anıt mezar Taş Ev, yine bir kaya mezar olan Şeytan Hamamı, BeşKapılar Kalesi ve Osmanlı zamanından kalan hamamlar Foça'da gezebileceğiniz tarihi yapılardan bazıları. Foça'nın bir özelliği de Foça evleri. Geleneksel Foça evleri, kule evler, bitişik düzen evler ve tek tip evler olmak üzere üç gruptan oluşuyor. Bunlardan kule evler, yüksek olmaları nedeniyle böyle anılıyor. Bitişik düzen evler adından da anlaşılabileceği gibi yan yana yapılmışlar ve kapılarından doğrudan sokağa çıkarılıyor. Ve Foça'nın taş evlerinin arasında dolaşmak, limanda balıkçıları seyretmek insana zamanda yolculuk yapıyormuş hissini veriyor. Zaten Foçalılar yüzyıllardır geçimlerini balıkçılıkla sağlıyorlar.

SİREN KAYALIKLARI

Sirenler (seirenler) ve siren kayalıkları, ilk defa Homeros'un Odysseia destanı ile karşımıza çıkar. Sirenler, geniş kanatlarıyla kuş vücutlu ve çok güzel kadın başlı yaratıklardır. Esrarengiz sesleri, en güzel müzik mırıltıları ve şehvetli inlemeleriyle erkeklerin akıllarını başlarından alırlar. Homeros'un Odysseia destanında, Kral Odyseus'un Troya (Truva) savaşından dönüşü anlatılır. Savaş biteli 10 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, İthaka Kralı Odysseus yurduna dönememiştir. Yıllardır bir adada tutukludur. Tanrılar sonunda yurduna dönmesine izin verirler. Odysseus, on iki gemisi ve yoldaşlarıyla yola çıkar, üç yıl denizlerde zorlu mücadeleler verir. Efsaneye göre Odysseia, Ege denizinde Phokaia kıyılarına, büyücü Kirke'nin anlattığı sirenlerin adasına yaklaşır. Bu adanın (Foça'da Orak Adası'nın batısı) kayalıklarında yaşayan sirenler'in sesleri oradan geçen gemicileri büyülermiş ve bu sesi duyan gemiciler ölünceye kadar orada kalıp helak olurlarmış. Odyseus, gemisiyle bu kayalıkların arasından geçmek üzereyken, büyücü Kirke'nin sirenler hakkındaki uyarısını hatırlamış olduğundan. Sirenlerin büyülü çığlıklarına kapılmamak için kendisini de geminin diregine halatlarla sıkıca bağlatmış, ağzını süngerle kapatıp, tayfalarının kulaklarını da bal mumu ile tıkattırmış. Böylece siren kayalıklarından çıkan sesi sadece kendisi duyacakmış, daha sonra; tam sirenlerin yanından geçerken sonsuza kadar bu körfezde kalmak için tayfalarına emir vermek istemiş, ağzı kapalı olduğu için başaramamıştır. Siren kayalıklarından çıkan sesler, rüzgârın uğultusuna ve dalgaların coşkusuna karışarak körfezin kıyısına vururken, Odyseus'un gemisi bu büyülü dünyanın içinden süzülerek geçip gitmiş, İthaka'da 20 yıllardır onu bekleyen karısı Penelope'ye dönmüştür. Bu dönüş, Kavavisin dizeleriyle bambaşka anlamlara bürünür. İthaka'ya varmak! Bir amaca, bir ülküye, bir umuda, bir aşka ulaşma çabasının bir çeşit simgesidir.

"Hiç aklından çıkarma İthaka'yı

Oraya varmak senin başlıca yazgın."

İthaka: İon denizinde bir Yunan adası. (Mitolojide varılacak yer, ülkü)

(İthaka, Konstantin Kavafis, Çev: Cevat Çapan ) ( Kaynak: https://focafoca.com)

AKDENİZ FOKU ( MONACHUS MONACHUS )

Akdeniz Foku (Monachus Monachus) dünyanın nadir oniki memelisinden biridir. Dünyada 400, Türkiye'de yaklaşık 100 fok yaşamaktadır. Akdeniz fokunu tehdit eden faktörler; öldürülmeleri, ağlara takılarak boğulmaları, besinleri olan balıkların azalması, kıyıların aşırı yapılaşması ve dalgıçlar tarafından mağaralarında rahatsız edilmeleridir. Akdeniz foku bir günde 60 km. yol alabilecek kadar iyi bir yüzücüdür. Sakinliği ve sessiziliği seven foklar sanayileşme, yerleşim ve deniz kirliliği olmayan yerlerde yaşarlar. Foça bu yerlere örnek olarak Türkiye'de Akdeniz Fokları'ın korunması için pilot bölge seçilmiştir

Antik devirlerde yağı ve derisi değişik amaçlarla kullanıldığı için ekonomik bir değere sahip olan Akdeniz foku, mitolojide de yeri olan bir canlı. Fokların, deniz tanrısı Poseidon ve güneş tanrısı Apollon'un koruması altında olduğuna inanılırdı. 12 kent devletten oluşan İon Birliği'nin en kuzeydeki üyesi olan Phokaia'da yapılan kazılarda, İÖ 500'lere tarihlenen fok figürlü sikkelere rastlıyoruz. Eski Yunanlılar, Akdeniz fokunu, tombul hayvan anlamına gelen phoka (foka) sözcüğüyle adlandırıyordu. Günümüzde, üzerinde bugünkü Foça'nın bulunduğu antik Phokaia kentinin adının, foklardan geldiğine inanılıyor.

FOÇA ÇEVRE ÖZEL KORUMA BÖLGESİ:

Ülkemizde 12 yöre, özel çevre koruma bölgesidir. Bu yöreler Foça, Gökova, Datça - Bozburun, Köyceğiz - Dalyan, Fethiye - Göcek, Patara, Kekova, Belek, Göksu Deltası, Pamukkale, Gölbaşı, Ihlara'dır. Anayasanın 56. maddesinde şöyle der : "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Yaşadığımız dünya, ülke sayıları ve nüfusları artsa da genişlemeyecek, kaynakları ile sınırlı bir dünyadır ve hepimizindir." Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi de doğal güzellikleri açısından oldukça önemlidir. Bölgenin taşıdığı önem burada yaşayan foklardan kaynaklanmaktadır.

FOÇA'NIN EKONOMİK DURUMU

Köylerinde tarım ve hayvancılık, Foça içinde ise turizm ve balıkçılık genel geçim kaynağıdır. İlçenin gelir kaynaklarının başında; Turizm, Tarım, Hayvancılık, Balıkçılık ve Tarıma dayalı küçük sanayi işletmeleri gelmektedir.

Sanayi ve Ticaret: İlçede sanayi gelişmemiştir. Mevcut sanayi de, tarıma dayalı küçük işletmeler şeklinde faaliyet göstermektedir:

Tarım ve Hayvancılık : İlçe Gediz ovasının son kısmında yer almaktadır. Bağarası ve Gerenköy’de ve Ilıpınar, Kozbeyli, Yeniköy ve Yenibağarası Köylerinde tarım ve hayvancılık, İlçe Merkezi ile Yenifoça’da balıkçılık ve turizme dayalı ekonomiye sahiptir. İlçenin yüzölçümü 22.800 hektardır. Tarım arazisinin; % 57,5’ (büyük çoğunlukta % 90‘ın üzeri DSİ tarafından sulanan) sulu tarım arazisi, % 42,5’ü de kuru tarım arazisidir.
 
Üst Alt