Ismet

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,344
Tepkime puanı
25
Ma'sum olma, kötülük ve günahlardan korunmuş olma, peygamberlerde bulunması vacip olan sıfatlardan biri. Peygamberler, insan olmaları itibariyle günah işleme gücüne sahip oldukları halde, Allah tarafından korunmuşlardır. İşte, onların bu özellik ve sıfatlarına ismet denir. Zira Peygamberler, gerek sözlerinde ve gerek fiillerinde kendilerini lekeleyecek, değerlerini düşürecek hatalardan korunmuşlardır. Meselâ; peygamberler, peygamberliklerinden önce ve sonra en büyük günah olan Allah'a şirk (ortak) koşmaktan korunmuşlardır. Yine İlâhî vazifelerini yerine getirip, Allah'tan aldıkları vahyi insanlara bildirirken unutmaları ve hata etmeleri, onlar hakkında câiz değildir.

Peygamberlikten önce çok nâdir olarak küçük hatalar yapmaları mümkün ise de peygamber olmalarıyla birlikte halleri Allah tarafından düzeltilir. Peygamber olduktan sonra ise kesin olarak büyük günah işlemezler. Ancak, birtakım hikmetlere uygun olarak kendilerinden sehven zelle* denilen küçük hatalar meydana gelebilir, fakat onlar kendi hallerine bırakılmazlar. Peygamberler de bunda ısrar etmezler. Peygamberlerin amel defterleri tertemizdir. Onlara günah adına bir şey yazılmaz (Nureddin es-Sabûnî, Mâturidiyye Akaidi, Terc. Bekir Topaloğlu, Ankara 1979, s. 121-122; Ali Arslan Aydın, İslâm'da İman ve Esasları, İstanbul 1975, s. 195-196).

Peygamberlerin ismet sıfatı yani ma'sum olmaları hususunda bazı farklı görüşler vardır. Bir kısım, insanlar içinde ma'sum olanın, yani Peygamberlerin, isyan etme ve günah işleme gücüne sahip olmadığını iddia ederler. Bir diğer grup ise, isyan ve günahın onlar için de mümkün olduğunu düşünürler. Bunlar hür iradeyi inkâr etmezler. Ma'sum olmanın; zorla yaptırmaya varmamak şartıyla, Allah'ın insanda yarattığı bir şey olduğu ve insanın onunla isyana kalkışmayacağını bildiği şeklinde ortaya koyarlar. Bu görüşe sahip olanlar, ismet sıfatının, günah işleme gücüne sahip olmama tarzındaki birinci anlayışın yanlışlığına akıldan şöyle bir delil getirirler. Eğer durum onların dediği gibi olsaydı, ma'sum olan bu ismetinden dolayı övülmeye hak kazanamazdı ve emir, yasak, sevap, ceza gibi hususlar anlamsız olurdu. Bu görüş taraftarları nakli delil olarak da Kur'an-ı Kerîm'den "De ki, ben de sizin gibi bir insanım..." (el-Kehf, 18/110). "... Ve Allah katında başka ilah tutma" (el-İsrâ, 17/39); "Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık andolsun, onlara neredeyse yaklaşacaktın" (el-İsrâ, 17/74) ve"Ben kendimi tebriye (temize çıkarma) edemem..." (Yusuf, 12/53) ayetlerini gösterirler.

Ma'sum olmanın yani ismet sıfatının mümkün olduğuna dair de dört sebeb gösterilir:

1- İsmet sıfatına sahip olan peygamberin bedeninde veya nefsinde, kötülükten alıkoyan bir alışkanlığı gerektiren bir özelliğin bulunması.

2- İsyanların yerilmesi ve itaatın övülmesini bilmeleri.

3- Bu bilgilerin Allah'tan devamlı gelen açıklama ve vahy ile desteklenmesi.

4- Unutma veya uygun ve doğru olanı terketme kabilinden bir şey kendisinden meydana gelmiş olsa, uyarılır ve kendisine doğru olan gösterilir.

İşte, bu dört özellik biraraya geldiğinde de şüphesiz kişi günahlardan ma'sum olur (Muhammed b. Hüseyin Fahreddin er-Râzî, Kelâm'a Giriş (el-Muhassal), çev. Hüseyin Atay, Ankara 1978 s. 221-222).

Necip TAYLAN

Naci YENGİN
 
Üst Alt