İslamın şartları

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
islamın şartları, islamın şartı kaç, islamın şartları nelerdir

Hz. Peygamber'in hadisinde belirtilen beş temel ibadet. Resulullah şöyle buyurur: "İslâm, beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek; namaz kılmak; zekât vermek, Kâ'be'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak" (Buhârî, İmân, 1, 2; Müslîm, İmân, 19, 22; Tirmizi, İmân, 3; Nesâî, İmân, 13).

l) Allah'a ve elçisi Muhammed (s.a.s)'e imam açığa vurmak. Allah'a ve Hz. Muhammed'i içine alan bütün peygamberlere inanmak ayrıca imanın şartlarındandır. İman esasları dışa açıklanmaksızın kalbde gizli olarak kalabilirken, İslâm'ın şartları, kişinin toplum içinde İslâm'a mensup olduğunu gösteren ve açığa vuruları davranışlarıdır. İman esaslarına inanan kimseye "mümin"; İslâm'ın şartlarına uyan kimseye de "müslüman" denir. İlk müslümanlar Mekke'de sayıları belirli bir miktara ulaşınca gizliliği kaldırıp, dinlerini açığa vurmuşlardır.

2) Namaz sözlükte dua anlamındadır. Bir terim olarak, özel rükün ve şartları bulunan bir ibadet şeklidir. Mekke'de Hz. Muhammed'in Peygamberliğinin on birinci yılında beş vakit olarak farz kılınmıştır. Bundan önce de namaz ibadeti vardı, fakat böyle düzenli ve vakitli değildi. Namaz; Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sâbittir.

Kur'an-ı Kerîm'in bir çok yerinde "Namazı kılınız, zekâtı veriniz" diye emredilmiştir. Bir ayette de "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza ediniz"(el-Bakara, 2/238) buyurulur. Bu ayet, ortası olan en az çoğul sayısı beş olduğu için beş vakit namaza işaret etmektedir. Sabah ile öğle bir yanda, akşamla yatsı bir yanda kabul edilirse bunların ortası ikindi namazı olur.

Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel'i Yemen'e Vâli olarak gönderirken ona şöyle demiştir: "Sen, kitap sahihi olan bir topluma gidiyorsun. Onları önce Allah'a kulluk etmeğe davet et. Allah'ı tanırlarsa Allah'ın onlara gecede gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle..." (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60; Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, 1).

Namaz mü'mini günahlardan arındırır, ruhu temizleyip kemale ulaştırır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin kapısı önünden bir ırmak geçse, günde beş defa o ırmakta yıkansa bedeninde kir kalır mı ? Kalmaz. İşte su nasıl kiri giderirse, namaz da günahları öyle giderir" (İbn Mâce, İkâme, 193; Ahmed b. Hanbel, I, 72; Müslim, Mesâcid, 51).

Bir kimseye namazın farz olması için, müslüman, akıllı ve ergin olması, ayrıca kadınların hayız veya nifas (lohusalık) hallerinde bulunmamaları gerekir (geniş bilgi için bk. "Namaz" mad.).

3) Oruç, sözlükte; iş yapmaktan, söz söylemekten geri durmak demektir. Bir terim olarak ise, tan yeri ağarmasından güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsî münasebet gibi şeylerden kaçınmaktır. Oruç tutmaya imsâk; oruç açmaya ise iftâr denir.

Orucun farz oluşu, Kitap, Sünnet ve İcmâ delilleri ile sabittir. Kur'an'da; "Ey iman edenler, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız" (el-Bakara, 2/184) buyurulur. Akıllı ve ergin her müslümana oruç farzdır. Ancak hayız ve nifas halindeki kadınlarla hastalar orucu daha sonra kaza ederler. Yolcular da orucu kazaya bırakabilir.

Ramazan orucunun edası da kazası da farz olduğu gibi; zıhâr, adam öldürme ve yemin gibi keffaret oruçları da farzdır. Başlanıp bozulmuş olan nafile orucun kazası, nezredilen itikâf orucu vacibtir. Aşûra orucu, yani muharremin dokuz on ve onbirinci günleri oruç tutmak sünnettir. Her ayın üç gününde oruç tutmak mendup olduğu gibi, Zilhiccenin dokuzuncu günü ile pazartesi ve perşembe günleri ve Şevvâl ayında altı gün oruç tutmak da menduptur. Bunların dışında kerâhet olmayan günlerde oruç tutmak nafiledir. Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört gününde oruç tutmak, Allah'ın verdiği ziyafetten yüz çevirmek anlamına geldiğinden tahrîmen (harama yakın) mekruhtur (bk. "Oruç" mad.).

4) Zekât. Sözlükte, temizleme, büyüme ve artma anlamına gelir. Bir terim olarak ise; belirli bir malı, zekât alabilecek bir kimseye temlik etmek (vermek)tir.

Zekât belirli miktar olarak Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Farz oluşu, kitap, Sünnet ve icmâ ile sâbittir. Kur'an-ı Kerîm'de "Zekâtı veriniz" (el-Bakara, 2/43); "Onların mallarında dilencinin ve yoksulun bir payı vardır" (el-Meâric, 25) buyurulur. Bu konuda pek çok hadis olduğu gibi, ümmet zekâtın farz oluşunda görüş birliği içindedir. Bir kimsenin zekâtla yükümlü olması için, müslüman, akıllı, ergin olması borcundan ve temel ihtiyaçlarından başka, alışverişle veya doğurmakla artmaya müsait, nisap miktarı yıllanmış mala sahip bulunması gerekir.

Çocuklara, akıl hastasına ve bunağa zekât gerekmez. Ancak Hanefîler dışındaki diğer İslâm hukukçularına göre bunlara da zekât gerekir. Bunların zekâtını, velileri, kendi mallarından alıp verirler.

Nisap, zekâtın farz olması için şerîatın tanıdığı mal miktarıdır. Bu, altında 96, gümüşte ise 560 gramdır. Nakit para ve ticaret mallarında nisap, bu ikisinden yoksulun yararına olacak olan birisiyle ölçülür. Altın, gümüş, nakit para ve ticaret malları kırkta bir zekâta tabidir.

Ateşte eriyen madenlerin zekâtı beşte birdir. Bunlardan alman zekât; "Biliniz ki aldığınız herhangi bir ganimetin beşte biri mutlaka Allah'a, Resulu'ne, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolculara aittir..." (el-Enfâl, 8/41) ayetinde sayıları yerlere verilir. Beşte biri çıktıktan sonra geri kalan beşte dördü bulana aittir. Zift. petrol gibi sıvı madenlerin kendilerine değil, gelirlerine zekât düşer. Kireç, alçı, yakut ve elmas gibi erimeyen madenlere zekât gerekmez. (Buhârı, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvûd, Zekât, 5, 12; Tirmizî, Zekât, 14; Nesâî, Zekât, 25).

Ekin ve meyvelerin zekâtı "Hasat zamanı onun hakkını verin" (el-En'âm, 8/141) ayeti ve Hz. Peygamber'in;"Gökyüzünün suladığı şeylerde onda bir (öşür); kova ve dolapla sulanan şeylerde ise yirmide bir zekât vardır" hadisi ile farz kılınmıştır. Ancak bu yükümlülük için arazinin öşür arazisi nev'inden olması gerekir.

Deve, sığır, manda, koyun ve keçiye de İslâm'ın belirlediği ölçülere göre zekât gerekir (bk. "Zekat" mad.).

5) Hac. Sözlükte; saygı gösterilen yere gitmek, bir terim olarak ise; hac mevsiminde, ihramlı olarak Ka'be'yi Muazzama'yı ziyaret etmek, Arafat'ta durmak ve diğer hac ibadetlerini yapmak demektir.

Hac ibadetinin farz oluşu da Kitap, Sünnet ve icmâ delilleriyle sabittir. Ayette şöyle buyurulur: "Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev'i hac etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır" (Âlu İmrân, 97). Allah elçisi "Hac sırasında yapılacak ibadetlerinizi benden alınız" (Ahmed b. Hanbel, 111, 318, 366) buyurarak söz ve fiilleriyle haccın yapılış şeklini göstermiştir.

Hac münâsebetiyle dünyanın her yerinden Hicaz'da bir araya gelen müslümanlar, dilleri, renkleri örf ve âdetleri ayrı bile olsa, aynı inanç ve ideal etrafında kaynaşırlar; birbirini incitmeden, hayvanlara, hatta bitkilere bile zarar vermeden en yüce duygular içinde ibadetlerini yaparlar. Herkes elbiselerini çıkarıp iki parça havlu ile ihrama girer; böylece zenginlik, yoksulluk, soy sop kalkar, tam bir eşitlik meydana gelir. Bu ibadeti samimiyetle yapıp dönen müslüman anasından yeni doğmuş gibi günahlarından arınır. Allah Resulu şöyle buyurmuştur: "Haccedip de cinsi münasebet ve buna yol açan şeyleri yapmayan, fısk-u fücur işlemeyen kimse, anasından yeni doğduğu gündeki gibi (günahlardan temizlenmiş olarak) döner" (Buhârı, Muhsar, 9, 10; Nesâî, hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; Ahmet b. Hanbel, II, 229, 410, 494).

Bir kimseye haccın farz olması için bu kimsenin müslüman, akıllı, ergin, hür, yeterli vakte sahip, sağlıklı, gidişgeliş süresi içinde yol masrafı ile kendisinin ve aile fertlerinin geçiminin temin edilmiş olması gereklidir. Yapılacak haccın sahih olması için, ihramlı olarak Arafat'ta vakfe ve Kâbe'yi tavaf etmek lâzımdır (bk. "Hac" mad.).

Hamdi DÖNDÜREN
 
Üst Alt