islamda sporun önemi,islamiyette spor,spor anarsisi nedir,peygamber spor,spor ile ilgili hadisler,islam dininde spor,spor ve din,dinimizde spor
İslâm dini, müslümanları spora çeşitli sebeplerle teşvik etmiştir. Bu sebepler arasında; müslümanların ibadetlerine ve diğer görevlerine kuvvetli bir istekle sarılmalarını sağlamak, onlara daha güçlü olma yollarını göstermek, beden sağlığını temin etmek, öte yandan müslümanların İslam topraklarının savunmasına topyekûn hazırlıklı bulunmalarını teşvik etmek vb. sebepler sayılabilir. Bundan dolayı müslümanlar, Asr-ı saadetten itibaren Hz. Peygamber (s.a.s)'in tavsiye ettiği sporlardan atıcılık, binicilik, güreş vs. sporlarla meşgul olmuşlardır.
Rasulullah (s.a.v.) özellikle koşu (cihad için kondisyon, futbol değil); güreş, atıcılık, yüzme, koşu ve ata binmek sporlarını icra etmiş ve tavsiye etmiştir.
Atıcılık :
Utbe b. Amir (r.anh) şöyle demiştir: Ben, Rasulullah (s.a.v.)'i minber üzerinde:
"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın" (Enfal 60) Dikkat! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat! Kuvvet atıcılıktır.", buyururken işittim.
(Sahih-i Muslim, Kitabu'l-İmare, B.52, Hds. 167. Sunen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cihad, B.19, Hds.2813. Sunen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.23, Hds.2514. Sunen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l Kur'ân, B.9, Hds.3277)
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Peygamberimiz bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürüdüğü ve onlara katıldığı bildirilmektedir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 255).
Yine o, atıcılık eğitiminin yapılmasını devamlı teşvik etmekle kalmamış, zaman zaman kendisi de atış poligonuna, atıcıları teşvik ve seyretmeye gitmiş, hatta atıcıları seyrederken onlardan bir tarafı tuttuğu da olmuştur (Canan,Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980 s. 256).
O devrin atıcılık sporları arasında "Dirkele" adında mızraklarla oynanan ve özellikle siyâhiler arasında yaygın olan bir spor dalı da vardı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).
Binicilik :
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Asr-ı saadette at yarışlarına özgü belli bir hipodrom bulunmamakla birlikte; şehir halkı sık sık tertiplenen at yarışlarına giderlerdi. Rasûlüllah (s.a.v.) devrinde iki çeşit at yetiştirildığını biliyoruz. Bunlardan biri, koşu için; diğeri başka amaçlarla beslenirdi. Bu arada deve, eşek ve hatta insan yarışlarına da rastlanmaktadır. Ticaret kervanlarının gelip konakladıkları alan, bu tür yarışlar için kullanılıyordu. Hz. Peygamber'in de buraya zaman zaman bizzat gelip kazananları tesbit ve bunlara ödül dağıttığı bilinmektedir (Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1141-1142).
Bir gün Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile binicilikte yarıştılar. Bu yarışta Peygamberimiz onları geçti. Hz. Ebu Bekir ikinci, Hz. Ömer de üçüncü oldu (Ahmet Turan. Islâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 13).
Koşu:
Bazen Hz. Âişe ile koşu yarışları yapmıştır. Bu yarışlarda ilk zamanlar Âişe annemiz Efendimiz'i geçmiş, daha sonraları Efendimiz onu geçmiş, ardından da kıymetli zevcesine:
“Bu, önceki yarışın bir karşılığıdır.” diye şaka yapmıştır.
(Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; İbn-i Mâce, Nikâh, 50)
Diğer sportif faaliyetlerin yanında koşuya da önem verilmiştir. Asr-ı saadette erkeklerin koşu yarışı yaptıkları, sahabilerin Hz. Peygamber'in huzurunda kendi aralarında yarış düzenledikleri ve Hz. Ali'nin de çok hızlı koşan bir yarışçı olduğu bildirilmektedir (Ahmet Turan. Islâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 14-15).
O devrin kadınları genelde hiçbir sporla ilgilenmezlerdi. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, Aişe (r.anha) ile muşterek hayatlarında en az iki defa bizzat koşu şeklinde yarışa tutuştuğu bilinmektedir. Bunların ilkinde Hz. Aişe kazanmış, ancak birkaç sene sonra, herhalde vücut ağırlığından olacak, yine giriştikleri bir yarışta Rasûlullah kazanmıştı (Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1143).
Güreş:
Asr-ı saadette güreş sporu da pek yaygındı. Rukâne adında biri bu spor dalında ün yapmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v) bu pehlivan ile güreşmişti. Rukâne bin Abdi Yezid, İslâm'ı kabul etmek için Hz. Muhammed (s.a.v)'in bizzat kendisiyle güreşmesini ve bu güreşte kendisini yenmesini şart koşmuştu. Peygamber (s.a.v.) bu teklifi kabul etmiş, yapılan musabakada, kendisine son derece güvenen Rukâne'yi şaşırtacak derecede güreşmiş ve onu üç kez mağlub etmiştir. Sonuçta Rukâne müslüman olmuştu. (Sunen-i Tirmizi Tercumesi, III, 281 ;İbn Hişam, Siyer, 1/390)
Rasulullah (s.a.v.)'ın torunları Hz. Hasan ile Hz. Huseyin, Peygamberimiz’in huzurunda güreşmişlerdir.
Delikanlılık yaşındaki bazı sahabiler askeri seferlere katılabilmeye güçleri yettiğini Hz. Peygamber'e isbatlamak amacıyla onun huzurunda güreşe tutuşurlardı. Çünkü yaşı küçük olanlar şayet kendilerinden büyük olan diğer gençlere üstünlük sağlayabilirlerse, gönüllü sıfatıyla bu savaşlara katılabilme hakkını elde ediyorlardı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).
Yüzme:
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Bir defasında annesi ve Ummu Eymen adındaki kadın kölesiyle birlikte, henüz çocukken Medine’ye gitmiş, Neccaroğulları kabilesinden en-Nabiğa adında birinin evinde kalmışlardı. Babası Abdullah’ın mezarı da buradaydı.
Rasulullah (s.a.v.), işte bu kabileye ait bir su birikintisinde bu gezi sırasında yüzmeyi öğrenmiştir. (Hamidullah, İslam peygamberi, I/42; İbn Sa’d, Tabakat, I/73)
Müslümanlara bu sporu tavsiye ederek, bir babanın çocuğuna öğretmesi gerekenler arasında, yazı yazmanın ve atıcılığın yanında, yüzme de zikredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın Mekke ve Medine gibi, yakınında deniz, göl ve akarsu bulunmayan bir çevrede yüzme öğrenmeyi tavsiye etmesi dikkat çekicidir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 258; Ahmet Turan, İslâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 18-19).
Allah'ın anılmadığı her şey, iş ve davranış, önemsiz bir oyun sayıldığı halde, aynı özelliği taşıyan, atın terbiye edilmesi, atıcılık sporu ile uğraşılması ve yüzmenin öğrenilme ve öğretilmesi yararlı oyunlar arasında kabul edilmiştir (Sunen-i Tirmizi Tercümesi, III, 190).
Halter :
Peygamber (s.a.v.), bir gün aralarında, hangisinin daha kuvvetli olduğunu bulmak için büyük bir taşı yerden kaldırmaya çalışan bir grup insanın yanından geçmiş ve bu yarışlarında hiçbir kötü taraf bulamamıştı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).
Dövüş Sporları (Karate, Kung fu, Kick Box vb.) ve Selamlaşma Meselesi
Günümüzdeki sporların pek çoğu Peygamber (s.a.v.) devrinde yoktu. Ancak dinimizin emir ve yasaklarına ters düşmeyen (tesettur, şirk selamlaşma, yüze vurma, kumar, ibadetlere -namaz, oruc gibi- engel olmama ve kumara sebeb olmadıkça) bütün spor çeşitlerinin câiz olduğu açıktır.
Bu cevâza boks, karate, kick box vb. tarzı Sporlar (birbirlerine eğilerek selamlaşma şekilleri gibi. Bu sporları karşıdakine vurmadan savunma amaçlı öğrenilebilir) karşılıklı zarar vermeye yönelik sporları katmak mümkün değildir.
Bilhassa uzakdoğu sporları olarak bilinen dövüş sporları, dünyaya musabakanın başındaki seramonide, sporcuların hem birbirlerini hem de hakem ve seyircileri ibadet rukunlarından olan "Kıyam", "Ruku" ve "Secde" şeklinde kemal-i tâzim ile eğilerek selamlama (Tachi Rei ; Za Rei) şekli câiz olmayan bir selamlama şeklidir. Böyle bir selamlamayı ancak; ülkesine Hicret ettikleri Necaşi'ye Sahabe'nin neden yapamadığını anlayamamış olan cahiller yapabilir!
Dinimiz, bazı prensiplerin göz önüne alınması durumunda sportif faaliyetlerle uğraşmanın bir sakıncası olmadığı görüşündedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Sadece eğlenmek, dinlenmek ve zevk için oynanacak; namazın geçmesi veya gecikmesine sebep olmayacak; hiç bir menfaat beklenmeyecek; oyun sırasında dinimizin yasakladığı şeyler konuşulmayacak; tesettüre riayet edilecek; normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına varan iptilâ halini almayacak ve en önemlisi oyunlar kumara âlet edilmeyecek (Hayreddin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 354-355).
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Habeş kralı Necaşi'ye gönderdiği elçisi Amr b. Umeyye (r.anhuma), Habeş ülkesine gittiğinde, insanların, Necaşi'nin huzuruna küçük bir kapıdan eğilerek girdiklerini gördü. Kapıya geldiğinde, hemen oradan geri döndü. Bir rivayete göre de kapıdan eğilerek değil, geri geri girdi. Amr b. Umeyye, bir insanın yanına secde eder gibi eğilerek girmenin küfür olduğunu bildiği için böyle yapmıştı.
Müslümanların böyle konularda çok hassas olmaları gerekir. Çünkü bir Müslüman için Allah'tan başkasına tapmak, ateşe girmekten daha ağırdır. Öte yandan dinimiz, seyirci olmaktan çok bizzat spor yapmayı teşvik eder. Herkesin kendi kapasitesine göre yapabileceği sporlarla ilgilenmesi tavsiye edilir...

İslâm dini, müslümanları spora çeşitli sebeplerle teşvik etmiştir. Bu sebepler arasında; müslümanların ibadetlerine ve diğer görevlerine kuvvetli bir istekle sarılmalarını sağlamak, onlara daha güçlü olma yollarını göstermek, beden sağlığını temin etmek, öte yandan müslümanların İslam topraklarının savunmasına topyekûn hazırlıklı bulunmalarını teşvik etmek vb. sebepler sayılabilir. Bundan dolayı müslümanlar, Asr-ı saadetten itibaren Hz. Peygamber (s.a.s)'in tavsiye ettiği sporlardan atıcılık, binicilik, güreş vs. sporlarla meşgul olmuşlardır.
Rasulullah (s.a.v.) özellikle koşu (cihad için kondisyon, futbol değil); güreş, atıcılık, yüzme, koşu ve ata binmek sporlarını icra etmiş ve tavsiye etmiştir.
Atıcılık :
Utbe b. Amir (r.anh) şöyle demiştir: Ben, Rasulullah (s.a.v.)'i minber üzerinde:
"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın" (Enfal 60) Dikkat! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat! Kuvvet atıcılıktır.", buyururken işittim.
(Sahih-i Muslim, Kitabu'l-İmare, B.52, Hds. 167. Sunen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cihad, B.19, Hds.2813. Sunen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.23, Hds.2514. Sunen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l Kur'ân, B.9, Hds.3277)
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Peygamberimiz bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürüdüğü ve onlara katıldığı bildirilmektedir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 255).
Yine o, atıcılık eğitiminin yapılmasını devamlı teşvik etmekle kalmamış, zaman zaman kendisi de atış poligonuna, atıcıları teşvik ve seyretmeye gitmiş, hatta atıcıları seyrederken onlardan bir tarafı tuttuğu da olmuştur (Canan,Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980 s. 256).
O devrin atıcılık sporları arasında "Dirkele" adında mızraklarla oynanan ve özellikle siyâhiler arasında yaygın olan bir spor dalı da vardı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).
Binicilik :
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Asr-ı saadette at yarışlarına özgü belli bir hipodrom bulunmamakla birlikte; şehir halkı sık sık tertiplenen at yarışlarına giderlerdi. Rasûlüllah (s.a.v.) devrinde iki çeşit at yetiştirildığını biliyoruz. Bunlardan biri, koşu için; diğeri başka amaçlarla beslenirdi. Bu arada deve, eşek ve hatta insan yarışlarına da rastlanmaktadır. Ticaret kervanlarının gelip konakladıkları alan, bu tür yarışlar için kullanılıyordu. Hz. Peygamber'in de buraya zaman zaman bizzat gelip kazananları tesbit ve bunlara ödül dağıttığı bilinmektedir (Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1141-1142).
Bir gün Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile binicilikte yarıştılar. Bu yarışta Peygamberimiz onları geçti. Hz. Ebu Bekir ikinci, Hz. Ömer de üçüncü oldu (Ahmet Turan. Islâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 13).
Koşu:
Bazen Hz. Âişe ile koşu yarışları yapmıştır. Bu yarışlarda ilk zamanlar Âişe annemiz Efendimiz'i geçmiş, daha sonraları Efendimiz onu geçmiş, ardından da kıymetli zevcesine:
“Bu, önceki yarışın bir karşılığıdır.” diye şaka yapmıştır.
(Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; İbn-i Mâce, Nikâh, 50)
Diğer sportif faaliyetlerin yanında koşuya da önem verilmiştir. Asr-ı saadette erkeklerin koşu yarışı yaptıkları, sahabilerin Hz. Peygamber'in huzurunda kendi aralarında yarış düzenledikleri ve Hz. Ali'nin de çok hızlı koşan bir yarışçı olduğu bildirilmektedir (Ahmet Turan. Islâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 14-15).
O devrin kadınları genelde hiçbir sporla ilgilenmezlerdi. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, Aişe (r.anha) ile muşterek hayatlarında en az iki defa bizzat koşu şeklinde yarışa tutuştuğu bilinmektedir. Bunların ilkinde Hz. Aişe kazanmış, ancak birkaç sene sonra, herhalde vücut ağırlığından olacak, yine giriştikleri bir yarışta Rasûlullah kazanmıştı (Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1143).
Güreş:
Asr-ı saadette güreş sporu da pek yaygındı. Rukâne adında biri bu spor dalında ün yapmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v) bu pehlivan ile güreşmişti. Rukâne bin Abdi Yezid, İslâm'ı kabul etmek için Hz. Muhammed (s.a.v)'in bizzat kendisiyle güreşmesini ve bu güreşte kendisini yenmesini şart koşmuştu. Peygamber (s.a.v.) bu teklifi kabul etmiş, yapılan musabakada, kendisine son derece güvenen Rukâne'yi şaşırtacak derecede güreşmiş ve onu üç kez mağlub etmiştir. Sonuçta Rukâne müslüman olmuştu. (Sunen-i Tirmizi Tercumesi, III, 281 ;İbn Hişam, Siyer, 1/390)
Rasulullah (s.a.v.)'ın torunları Hz. Hasan ile Hz. Huseyin, Peygamberimiz’in huzurunda güreşmişlerdir.
Delikanlılık yaşındaki bazı sahabiler askeri seferlere katılabilmeye güçleri yettiğini Hz. Peygamber'e isbatlamak amacıyla onun huzurunda güreşe tutuşurlardı. Çünkü yaşı küçük olanlar şayet kendilerinden büyük olan diğer gençlere üstünlük sağlayabilirlerse, gönüllü sıfatıyla bu savaşlara katılabilme hakkını elde ediyorlardı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).
Yüzme:
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Bir defasında annesi ve Ummu Eymen adındaki kadın kölesiyle birlikte, henüz çocukken Medine’ye gitmiş, Neccaroğulları kabilesinden en-Nabiğa adında birinin evinde kalmışlardı. Babası Abdullah’ın mezarı da buradaydı.
Rasulullah (s.a.v.), işte bu kabileye ait bir su birikintisinde bu gezi sırasında yüzmeyi öğrenmiştir. (Hamidullah, İslam peygamberi, I/42; İbn Sa’d, Tabakat, I/73)
Müslümanlara bu sporu tavsiye ederek, bir babanın çocuğuna öğretmesi gerekenler arasında, yazı yazmanın ve atıcılığın yanında, yüzme de zikredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın Mekke ve Medine gibi, yakınında deniz, göl ve akarsu bulunmayan bir çevrede yüzme öğrenmeyi tavsiye etmesi dikkat çekicidir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 258; Ahmet Turan, İslâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 18-19).
Allah'ın anılmadığı her şey, iş ve davranış, önemsiz bir oyun sayıldığı halde, aynı özelliği taşıyan, atın terbiye edilmesi, atıcılık sporu ile uğraşılması ve yüzmenin öğrenilme ve öğretilmesi yararlı oyunlar arasında kabul edilmiştir (Sunen-i Tirmizi Tercümesi, III, 190).
Halter :
Peygamber (s.a.v.), bir gün aralarında, hangisinin daha kuvvetli olduğunu bulmak için büyük bir taşı yerden kaldırmaya çalışan bir grup insanın yanından geçmiş ve bu yarışlarında hiçbir kötü taraf bulamamıştı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).
Dövüş Sporları (Karate, Kung fu, Kick Box vb.) ve Selamlaşma Meselesi
Günümüzdeki sporların pek çoğu Peygamber (s.a.v.) devrinde yoktu. Ancak dinimizin emir ve yasaklarına ters düşmeyen (tesettur, şirk selamlaşma, yüze vurma, kumar, ibadetlere -namaz, oruc gibi- engel olmama ve kumara sebeb olmadıkça) bütün spor çeşitlerinin câiz olduğu açıktır.
Bu cevâza boks, karate, kick box vb. tarzı Sporlar (birbirlerine eğilerek selamlaşma şekilleri gibi. Bu sporları karşıdakine vurmadan savunma amaçlı öğrenilebilir) karşılıklı zarar vermeye yönelik sporları katmak mümkün değildir.
Bilhassa uzakdoğu sporları olarak bilinen dövüş sporları, dünyaya musabakanın başındaki seramonide, sporcuların hem birbirlerini hem de hakem ve seyircileri ibadet rukunlarından olan "Kıyam", "Ruku" ve "Secde" şeklinde kemal-i tâzim ile eğilerek selamlama (Tachi Rei ; Za Rei) şekli câiz olmayan bir selamlama şeklidir. Böyle bir selamlamayı ancak; ülkesine Hicret ettikleri Necaşi'ye Sahabe'nin neden yapamadığını anlayamamış olan cahiller yapabilir!
Dinimiz, bazı prensiplerin göz önüne alınması durumunda sportif faaliyetlerle uğraşmanın bir sakıncası olmadığı görüşündedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Sadece eğlenmek, dinlenmek ve zevk için oynanacak; namazın geçmesi veya gecikmesine sebep olmayacak; hiç bir menfaat beklenmeyecek; oyun sırasında dinimizin yasakladığı şeyler konuşulmayacak; tesettüre riayet edilecek; normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına varan iptilâ halini almayacak ve en önemlisi oyunlar kumara âlet edilmeyecek (Hayreddin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 354-355).
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Habeş kralı Necaşi'ye gönderdiği elçisi Amr b. Umeyye (r.anhuma), Habeş ülkesine gittiğinde, insanların, Necaşi'nin huzuruna küçük bir kapıdan eğilerek girdiklerini gördü. Kapıya geldiğinde, hemen oradan geri döndü. Bir rivayete göre de kapıdan eğilerek değil, geri geri girdi. Amr b. Umeyye, bir insanın yanına secde eder gibi eğilerek girmenin küfür olduğunu bildiği için böyle yapmıştı.
Müslümanların böyle konularda çok hassas olmaları gerekir. Çünkü bir Müslüman için Allah'tan başkasına tapmak, ateşe girmekten daha ağırdır. Öte yandan dinimiz, seyirci olmaktan çok bizzat spor yapmayı teşvik eder. Herkesin kendi kapasitesine göre yapabileceği sporlarla ilgilenmesi tavsiye edilir...