- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,019
- Tepkime puanı
- 425
islamda kadın hakları, islamdan önce kadın hakları, islamda kadın, islamda kadına bakış
İSLAMDA KADIN HAKLARINA VERİLEN DEĞER
Hazret-i Ömer'in (ra) şu itirafını hiç unutmamalıyız. Diyor ki bu büyük insan:
- Biz İslam'dan önce kadınları adam yerine koymazdık. İslam gelince onlara hem ayetlerde hem de hadislerde yer verdi, erkekler gibi hakları anlatıldı. Ondan sonra biz kadınların da erkekler gibi hakları olduğunu düşünür hale geldik!.. (Buhari, Müslim) ..
Bir tespit de oğlu Abdullah'tan. O da şöyle açıklamıştır durumlarını:
- Biz kadınlar hakkında ileri geri konuşmaktan korkar olduk, vahiy gelir de bizi azarlar kadın hakları konusunda diye!..
Demek ki İslam, kadınları, değer verilmeyen varlıklar olmaktan çıkarıp ayetlerle, hadislerle hakları korunacak kadar Allah'ın ve Peygamberâin yanında itibarlı insanlar olarak göstermiş, sosyal hayatta da layık oldukları yerlerini almalarını sağlamıştır...
Nitekim İslam'ın ilk günlerindeki hanımlar, toplumdaki yerlerini o kadar rahatlıkla almışlar ki haftada bir erkekler gibi cumaya gitmekle kalmamış, günde beş vakitte cemaatte iştirak eder olmuşlardır. Hatta, ilk günlerde erkeklerle aynı kapıdan mescide girip çıkmışlar; ama meydana gelen izdiham sebebiyle Efendimiz daha sonra hanımlar için ayrı kapı açtırmıştır. Bu kapı halen Mescid-i Nebi'de (Babün-Nisa) Kadınlar Kapısı adıyla varlığını koruya gelmiştir...
Camide erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır. Ne var ki erkeklerin de bulunduğu mecliste her türlü özel sorularını sormada zorlandıklarından Efendimiz'den kendilerine özel bir gün ayırarak kadınları bilgilendirmesini istemişler. Bu istekleri de kabul edilerek haftada bir gün Peygamberimizden özel bilgi alma hakkını da kazanıp kendilerini yetiştirmeyi sağlamışlardır.
Bu sıralarda Resulüllah'ı o kadar yakından takip etme imkanı bulmuşlar ki, bir hanım, Kaf Suresi'ni sadece Resulüllah'ın okuyuşlarını dinleyerek ezberlediğini dahi söylemiştir...
Mescidde son derece özgür bir ortamın mevcut olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim bu özgür ortamda kendini iyice yetiştiren bir hanım, daha sonra Hazreti Ömer'in cuma hutbesini dinlerken, "Hanımlar mehir miktarını yüksek tutmasınlar, yoksul gençler evlenmekte zorlanıyorlar!.. manasındaki sözlerine bulunduğu yerden itiraz seslerini yükselterek cevap verme cesaretini dahi bulmuş:
"Allah-ü Azimüşşan, Nisa Suresi'ndeki ayetinde mehre sınır koymazken Ömer hangi hakla hanımların alacakları mehre sınır koyuyor, yüksek tutmayın diye ikazda bulunuyor?" diyebilmiş, Halife de bu düzeltmeye:
- Hanım isabet etti, Ömer ise hata yaptı! diyecek kadar tevazu ve fazilet örneği vermiştir...
İlk günlerde barışta böylesine hayatın içinde yer alan hanımlar, savaşta da geri kalmamışlar, Uhud gazasında Aişe validemizle Ümmü Süleym cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuşlar.. Hatta İslam'da ilk hastabakıcı hanımın adının Rüfeyde olduğu tespit edilmiştir. Mescide kurulan yaralı gazilerin çadırında bu fedakar hanım şefkatle hizmet etmiş, sonrakilere böyle örnek olmuştur.
Efendimiz'in süt halası Ümmü Haram ise, bir başka kahramanlık örneğidir. Ümmetinden bir mücahit grubun deniz yoluyla Kıbrıs'ın fethine çıkacağını Efendimiz'den dinleyince, kendisinin de o gazilerin içinde bulunması için dua etmesini istemiş, Efendimiz'in yaptığı duası kabul olmuş olacak ki, Hicret'in 28. yılında Hazreti Osman (ra) zamanında çıkılan Kıbrıs seferine kocası Übade bin Samit'le hem de seksen yaşında olduğu halde sefere katılmış, fetih esnasında karada ilerlerken Larnaka yakınlarında atından düşerek şehit olmuştur. Osmanlılar buraya 1570'te bir türbe yapmış. Hala Sultan türbesi diye bilinen, Eyyüp Sultan gibi ziyaretgâh olan bu türbeyi, civardan geçen Osmanlı donanması da top atışlarıyla selamlayarak geçmeyi bir saygı borcu olarak asırlardır sürdüre gelmişlerdir..
İSLAMDA KADIN HAKLARINA VERİLEN DEĞER
Hazret-i Ömer'in (ra) şu itirafını hiç unutmamalıyız. Diyor ki bu büyük insan:
- Biz İslam'dan önce kadınları adam yerine koymazdık. İslam gelince onlara hem ayetlerde hem de hadislerde yer verdi, erkekler gibi hakları anlatıldı. Ondan sonra biz kadınların da erkekler gibi hakları olduğunu düşünür hale geldik!.. (Buhari, Müslim) ..
Bir tespit de oğlu Abdullah'tan. O da şöyle açıklamıştır durumlarını:
- Biz kadınlar hakkında ileri geri konuşmaktan korkar olduk, vahiy gelir de bizi azarlar kadın hakları konusunda diye!..
Demek ki İslam, kadınları, değer verilmeyen varlıklar olmaktan çıkarıp ayetlerle, hadislerle hakları korunacak kadar Allah'ın ve Peygamberâin yanında itibarlı insanlar olarak göstermiş, sosyal hayatta da layık oldukları yerlerini almalarını sağlamıştır...
Nitekim İslam'ın ilk günlerindeki hanımlar, toplumdaki yerlerini o kadar rahatlıkla almışlar ki haftada bir erkekler gibi cumaya gitmekle kalmamış, günde beş vakitte cemaatte iştirak eder olmuşlardır. Hatta, ilk günlerde erkeklerle aynı kapıdan mescide girip çıkmışlar; ama meydana gelen izdiham sebebiyle Efendimiz daha sonra hanımlar için ayrı kapı açtırmıştır. Bu kapı halen Mescid-i Nebi'de (Babün-Nisa) Kadınlar Kapısı adıyla varlığını koruya gelmiştir...
Camide erkeklerin hemen arkasında saf tutan hanımlar, gerektiğinde sorularını buradan sormuş, cevaplarını da yine oradan almışlardır. Ne var ki erkeklerin de bulunduğu mecliste her türlü özel sorularını sormada zorlandıklarından Efendimiz'den kendilerine özel bir gün ayırarak kadınları bilgilendirmesini istemişler. Bu istekleri de kabul edilerek haftada bir gün Peygamberimizden özel bilgi alma hakkını da kazanıp kendilerini yetiştirmeyi sağlamışlardır.
Bu sıralarda Resulüllah'ı o kadar yakından takip etme imkanı bulmuşlar ki, bir hanım, Kaf Suresi'ni sadece Resulüllah'ın okuyuşlarını dinleyerek ezberlediğini dahi söylemiştir...
Mescidde son derece özgür bir ortamın mevcut olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim bu özgür ortamda kendini iyice yetiştiren bir hanım, daha sonra Hazreti Ömer'in cuma hutbesini dinlerken, "Hanımlar mehir miktarını yüksek tutmasınlar, yoksul gençler evlenmekte zorlanıyorlar!.. manasındaki sözlerine bulunduğu yerden itiraz seslerini yükselterek cevap verme cesaretini dahi bulmuş:
"Allah-ü Azimüşşan, Nisa Suresi'ndeki ayetinde mehre sınır koymazken Ömer hangi hakla hanımların alacakları mehre sınır koyuyor, yüksek tutmayın diye ikazda bulunuyor?" diyebilmiş, Halife de bu düzeltmeye:
- Hanım isabet etti, Ömer ise hata yaptı! diyecek kadar tevazu ve fazilet örneği vermiştir...
İlk günlerde barışta böylesine hayatın içinde yer alan hanımlar, savaşta da geri kalmamışlar, Uhud gazasında Aişe validemizle Ümmü Süleym cephe gerisinde hizmetlerde bulunmuşlar.. Hatta İslam'da ilk hastabakıcı hanımın adının Rüfeyde olduğu tespit edilmiştir. Mescide kurulan yaralı gazilerin çadırında bu fedakar hanım şefkatle hizmet etmiş, sonrakilere böyle örnek olmuştur.
Efendimiz'in süt halası Ümmü Haram ise, bir başka kahramanlık örneğidir. Ümmetinden bir mücahit grubun deniz yoluyla Kıbrıs'ın fethine çıkacağını Efendimiz'den dinleyince, kendisinin de o gazilerin içinde bulunması için dua etmesini istemiş, Efendimiz'in yaptığı duası kabul olmuş olacak ki, Hicret'in 28. yılında Hazreti Osman (ra) zamanında çıkılan Kıbrıs seferine kocası Übade bin Samit'le hem de seksen yaşında olduğu halde sefere katılmış, fetih esnasında karada ilerlerken Larnaka yakınlarında atından düşerek şehit olmuştur. Osmanlılar buraya 1570'te bir türbe yapmış. Hala Sultan türbesi diye bilinen, Eyyüp Sultan gibi ziyaretgâh olan bu türbeyi, civardan geçen Osmanlı donanması da top atışlarıyla selamlayarak geçmeyi bir saygı borcu olarak asırlardır sürdüre gelmişlerdir..