İslamda Haset Kıskançlık İnsana Verdiği Zararlar

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,319
Tepkime puanı
118
İslamda Haset Kıskançlık İnsana Verdiği Zararlar


Huzurun temelini çürüten, sosyal yapıya zarar veren, ilişkileri, iletişimi zedeleyen huyların, kötü duyguların temelinde kıskançlık ve haset duygusu vardır. Öte yandan, namus, mal, vatan gibi değerlerin korunmasına hizmet eden kıskançlık duygusu normaldir. İnsanın eşini, sevdiğini kıskanması normaldir; çünkü bu kıskançlığın temelinde sevgi vardır. Fakat temelinde başka duygu ve düşünceler oluşmaya başlarsa o zaman kıskançlık, ilişkileri temelden çürütmeye başlar.



İnsanların din, namus, vatan ile ilgili kıskançlıklarını kaybetmesi, manevi bir yok oluşun başlangıcıdır. Ancak bu tür yüksek değerlerin dışında kalan kıskançlıklar, içten yanan bir ateş gibi sahibini sinsice eritir. Kıskançlık duygusunun altında, kişinin kendine güvensizliği, topluma güvensizliği, ihmal edilmişlik, dışlanmışlık hisleri gibi duygular yatar.

Kıskançlık yapan insan, bu duygunun kendini mahvedeceğinin bilincinde dahi olmadan, dostuna da düşmanına da gelen nimetlerden rahatsızlık duyar. Kıskançlık ilk olarak kıskanana zarar verir. Kıskanılan kişi bu duygudan zarar görmez. Ancak kıskançlık yapan kişi ileri derecede bu duygunun esaretine düşerse, o zaman kıskandığı kişiye zarar verici davranışlarda bulunabilir.



Uzmanlar, kıskançlığın her insanda bulunan doğal bir duygusal davranış olduğunda hem fikirdirler. Önemli olan bu duygusal davranışı kontrol altına alabilmek ve aşırıya kaçmamaktır. Çünkü aşırıya kaçan bir kıskançlık, yaşam kalitesine ve kişinin psikolojik yapısına zarar verici etkiler doğuracaktır. Bazı görüşlere göre kıskançlık, bir güvensizliğin belirtisi, olgunlaşmamış, ham bir duygu veya ruhsal bir bozukluk olarak kabul görmüştür.



Hasid ve kıskanç tavırlı insanlar, psikolojik olarak da bedensel olarak da yorgun olurlar. Çünkü bu duygular insanın enerjisini tüketir, kişiyi yıpratır ve ruhsal hastalıklara sürükler. Haset ve kıskançlık duygusu, insanda bir zayıflık belirtisidir. Bu zayıflığın etkileri ise hayatının her anında, gerek kendisi üzerinde ahlak zayıflığı, iman ve inanç zayıflığı şeklinde, gerekse sosyal etki olarak ahlaksızca davranışlar, suç vs. şeklinde ortaya çıkar.


Hz. Mevlana Mesnevi’de kıskançlık ve haset hakkında şöyle yazmıştır:


“Yolda haset boğazına sarılmasın. Zira şeytan haset yüzünden reddolundu.” (Mesnevi, I. 445)

“Nefsin ve akranına haset etme. Zira haset, kötü işlerin en kötüsüdür. Kusur ve ayıbın mayası hasettir. Şüphesiz o her şeyde zehirlidir.” (Mesnevi, II: 812–813)


“Kıskançlık; bütün kusurların mayası, en kötü huydur.” (Mesnevi, II / 812-13)


Tasavvuf erbabına göre kıskançlık ve haset, kötü ve zararlı bir duygu olduğu için haram hükmündedir. Bilgisizlik ve açgözlülükle beslenir. En çok tanıdık ve akrabalar arasında görülür.



Kıskançlığın ve hasedin haram olmasının nedeni; kişinin, Allah’ın insanlar arasında yaptığı paylaşımı beğenmeme, kabullenmeme ve hikmetini kavrayamamasıdır. “Size bir kötülük dokunsa, ondan dolayı sevinirler” (Ali İmran Suresi/120) “Kitap sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan sonra, sırf içlerindeki hasetten dolayı sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” (Bakara,109)

İslam Ahlakında Haset ve Kıskançlık

Tasavvuf erbabı alimler, haset ve kıskançlığı dört derecede değerlendirmişlerdir:

1.İnsan, haset ettiği kişide bulunan nimetin yok olmasını ister. Bu nimet kendi eline geçsin veya geçmesin önemsemez, yeter ki kıskanılan kişi o nimeti kaybetsin, zarara uğrasın. Kıskançlığın ve hasedin en tehlikelisi budur.

2.Kişi, haset ettiği kişinin sahip olduğu nimetin kendisine geçmesini ister. Amaç, o nimete sahip olmaktır.



3.Kişi, başka bir kişideki nimetin aynısını veya benzerinin kendisinde olmasını ister. Kendisi de sahip olamayacaksa, karşısındaki kişinin de sahip olmasını istemez.



4.Kişi, başka birinin sahip olduğu nimetin benzerinin kendisinde de olmasını ister. Ancak kıskandığı kişinin nimetinin yok olmasını istemez. Bunlardan sadece sonuncusu zararsızdır.


Kıskançlığın ve Hasedin Sebepleri


1. Düşmanlık: Birisine karşı beslenen düşmanlık sonucunda haset ve kıskançlık duyguları gelişir; bunun sonucunda kavga vb. çekişmeler ortaya çıkar.



2. Birisinin üstünlük taslamasına karşılık: Bir insanın başka bir insana karşı üstünlük taslaması ve diğer insanları küçük görmesi durumunda, buna karşı kıskançlık ve haset duyguları oluşabilir.



3. Amacına ulaşamama endişesi: Kişinin belirlediği hedeflere, amaçlara ulaşmasında karşındaki kişiyi rakip görmesinden dolayı kıskançlık oluşabilir.



4. Makam, mevki sevgisi ve liderlik arzusu: Bazı insanlardaki aşırı statü, makam, mevki, hükmetme hırsı, kıskançlığa ve haset duygulara sebep olabilir.



5. Kötü huyluluk ve cimrilik: Bazı kişiler gereksiz yere insanlardaki nimetleri kıskanarak Allah'ın nimetine karşı cimrilik ederek bu duygularının esiri olurlar.



Bu nedenlerle insanlarda; güzellikte, bilgide, düşüncede, malda, parada, makam-mevkide, şöhrette kendisinden daha üstün olan kişileri gördüklerinde ya da öyle olduklarına inandıklarında, kıskançlık duyguları oluşabilir.


Kuran-ı Kerim’de Kıskançlığın Yeri


Haset ve kıskançlık, Kuran-ı Kerim’de kınanmıştır. Çoğu insan için kıskançlık, ruhunda, zihninde hissettiği, davranışlarla dışa vurduğu bir duygudur. “…Nefisler, kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nîsa Suresi, 128)



Bazı insanlar, diğer insanların maddi ve manevi üstünlüklerini veya onların kendilerinin sahip olmadığı bir şeye sahip olmalarını kıskanırlar. Kişinin başarısı, zenginliği, güzelliği, ünü, makamı vs. kıskançlık sebebi olabilir. “Yoksa onlar, Allah’ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?.” (Nîsa Suresi, 54)

Allah, kıskanç insanın kötülüklerinden sakınılması gerektiğini Felak Suresi ile bildirerek uyarmıştır. Çünkü kıskançlık ve haset, insanı mutlak bir ahlaksızlığa düşürür. “De ki; ‘Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfüren kadınların şerrinden, haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”



İnsan nefsindeki tüm kötülükler gibi kıskançlık ve haset de arınılması, kontrol altına alınması gereken bir duygudur. Kuran-ı Kerim’de insanların kıskançlık, haset ve azgınlıkları nedeniyle anlaşmazlığa düştükleri, doğru yoldan saptıkları bildirilmiştir: “İnsanlar tek ümmetti.


Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra birbirlerine karşı olan ‘azgınlık ve kıskançlıkları’ yüzünden anlaşmazlığa düşenler; o (kitap), verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah kimi isterse onu doğru yola yöneltir.” (Bakara, 213)



Bu ayetler, insanın kıskançlığının sebep olabileceği zararların, davranışların boyutunun anlaşılması açısından çok önemlidir.


Hadis-i Şeriflerde Kıskançlık ve Haset Konusu


Kıskançtan ve hasetten, hadislerle mutlaka sakınılması gerektiği ve insanın kendini bundan koruması gerektiği belirtilmiştir.

"İki kişiye karşı haset caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kuran-ı Kerim'i nasip etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah ona mal vermiştir; o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder." (Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân 20, Tevlıid 45; Müslim, Mûsâfrin 266 (815); Tirmizî, Bir 24)

"Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu veya kuru otu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları tüketir." (Ebu Dâvud, Edeb 52, 4903)


"Resûlullah (as) buyurdular ki: "Size eski ümmetlerin hastalığı sirayet etti: Bu, haset ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın." (Tirmizî, Sıfatu'1-Kıyâme 57, 2512)

Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Resulullah (as) bir gece yanımdan çıkıp gitmişti. Hanımlarından birinin yanına gitmiş olabilir diye içime kıskançlık düştü. Geri gelince halimi anladı ve: "Kıskandın mı yoksa?" dedi. Ben de:
"Evet! Benim gibi biri senin gibi birini kıskanmaz da ne yapar?" dedim. Resulullah; "Sana yine şeytanın gelmiş olmalı" dedi. Ben: "Benimle şeytan mı var?" dedim. "Şeytanı olmayan kimse yoktur" dedi. "Seninle de var mı?" dedim. "Evet, Ancak ona karşı Allah bana yardımcı oldu da Müslüman oldu!" buyurdu." (Müslim, Münafikün 70, (2815); Nesai, İşretü'n-Nisa 4, (7, 72))



Yine Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Safiyye (ra) gibi güzel yemek yapanı görmedim. (Bir defasında) Resûlullah (as) benim odamda iken, Safiyye ona yemek yapıp (göndermişti). Çok şiddetli bir kıskançlık hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardı. (Gidip) kabını kırdım, sonra da pişman oldum ve: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, yaptığım bu hareketin kefâreti nedir?". "Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek!" buyurdular." (Ebu Davud, Büyü 91, (3568); Nesai, İşretu'n-Nisa 4, (7, 71))



Kıskançlık ve Gıpta Farkı



Gıptayı, kişinin başka bir kişide bulunan nimetin, malın, başarının vs.nin yok olmasını arzulamadan, aynı nimetlerin kendisinde de olmasını arzu etmesi olarak açıklayabiliriz. Gıpta bir nevi imrenmedir; İslami açıdan bir sakıncası olmadığı gibi, kıskançlık ve haset de değildir. Kıskançlık ve hasette var olan, başkasının sahip olduğu iyi hallerin ve nimetlerin yok olmasını isteme gıptada yoktur.



Gıpta ile ilgili bir Hadis-i Şerifte de belirtildiği gibi “Mümin imrenir, münafık haset eder.” Hadis-i Şerifte de görüldüğü gibi kıskançlık ve gıpta farklı duygulardır.



Hz. Muhammed (sav), Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan, Allah'ın verdiği ilimle amel eden ve bunu insanlara öğreten kişiye karşı hasetliğin olmadığını, tersine bunun gıpta ile karşılanması gerektiğini belirtmiştir. Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Bu ümmetin durumu şu dört kişiye benzer:


a) Allah, bir adama mal ve ilim verir. O da ilmiyle hareket eder.


b) Birine ilim verir, mal vermez. Bu yüzden o şöyle der: "Rabbim, şayet benim de filanın malı gibi malım olsaydı, onun gibi elbette iş yapardım.' Bu ikisi de sevap bakımından aynıdır.


c) Birine mal verir, ilim vermez. O da bu malı Allah'a isyan olan yerde harcar.


d) Birine de ne ilim, ne mal verilmiştir. Bu da kalkıp "Şayet benim de filanın malı gibi malım olsaydı kötü yolda harcadığı şekilde harcardım' der. Bunlar da günaha eşittirler" (İbn Mâce İlim,15; Ahmed b. Hanbel, II, 36).



Hadis-i Şerif'ten anlaşıldığı gibi tek nimete sahip insan, buna sahip olamayan insanın ona sırf hizmet için gıpta etmesinde bir sakınca yoktur. Yalnız kötülük yapma konusunda bu fiili işleyen kimseye imrenmenin günah olacağı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.


Gıpta etmek, insanın başkalarının güzel hallerini, iyi yönlerini, başarılarını, çalışmalarını örnek alarak gayret göstermesine imkân sağladığı için güzel bir haslettir.

Kıskançlık ve haset ise, insanın gelişmesini, kendini bulmasını engelleyen bir huydur. Nice fırsatlar, insanların ve toplumun hayrına kullanılamadan haset ve kıskançlık nedeniyle ziyan edilmiş veya kötü işlerde kullanılmıştır...
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Kıskançlık ve haset ise, insanın gelişmesini, kendini bulmasını engelleyen bir huydur...
Nice fırsatlar, insanların ve toplumun hayrına kullanılamadan haset ve kıskançlık nedeniyle ziyan edilmiş veya kötü işlerde kullanılmıştır...
 

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,319
Tepkime puanı
118
KISKANÇLIK


Hasetten, kıskanıcılıktan şiddetle kaçının! Çünkü haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, sevapları yer bitirir


Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır


Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevahişin açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir
Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Safiyye radıyallahu anha gibi güzel yemek yapanı görmedim. (Bir defasında) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm benim odamda iken, Safiyye ona yemek yapıp (göndermişti). Çok şiddetli bir kıskançlık hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardı. (Gidip) kabını kırdım, sonra da pişman oldum ve:
"Ey Allah'ın Resûlü dedim, yaptığım bu hareketin keffâreti nedir?"
"Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek!" buyurdular."

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahid getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?"
"Evet!" buyurdu Aleyhissalatu vesselam. Sa'd:
"Asla dedi, seni hakla gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm."
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan da kıskancım, Allah da benden kıskanç
 

memduhat

Yeni Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
16 Aralık 2014
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Hased eden vezir

Alimin birisi padişah tarafında çok iltifat görmekte buda padişahın vezirini kıskandırmaktadır. Vezir bir gün padişaha derki padişahım o alime çok değer veriyorsun ama o senden iğreniyor. Tekrar gelirse dikkat et bak sana yaklaştığı zaman eliyle burnunu kapatacaktır. der. Sonra alimin yanına gider. Alimi yemeğe davet eder …

ve ona ısrarla sarımsak yedirir. yemekten sonrada tembih eder derki sakın ha padişahın yanına yaklaşma sarımsak kokusundan nefret eder der. Padişah alimi çağırır. alim huzura gelir. padişah yaklaş bakalım der. fakat alim yaklaşmak istemez. ısrar edince eliyle ağzını kapatır. öylece padişaha yanaşır.
Padişah vezir haklıymış bu beni iğreniyor der. Alimin eline bir zarf verir. bunu falanca kişiye ver sana hediye verilecek der. Alim sevinçle dışarı çıkar. Dışarıda vezir o zarf nedir diye sorar alimde padişahın yaptığı hareketten çok hoşlandığını sarımsak kokusunu ona geçirmediğim için çok memnun kaldığını bu nedenle de bu zarfı falancaya getirip hediye almamı söyledi der.

Vezir alime sen padişahtan her zaman hediye alırsın zarfı bana ver der alim veziri kırmaz. zarfı vezire verir. Bir zaman sonra alim padişahın huzuruna varır. Padişah şaşırır. Alime zarfı ne yaptın diye sorar. Alim zarfı vezirin istediğini ona verdiğini söyler.Padişah derki zarfın içinde ne yazdığını biliyor musun? Hayır bilmiyorum der.
Zarfın içinde bu zarfı getireni öldür diye yazıyordu. Vezir öldü der. Sonra niçin ilk seferde benden iğrendin de şimdi iğrenmiyorsun diye sorar.
Alimde durumu anlatır. Vezirin kendisine sarımsak yedirdiğini sonrada sakın padişahın yanına yaklaşama dediğini söyler. Padişah oh olmuş kendi kazdığı tuzağa düştü diyerek hem padişah hem alim şükrederler.

KAYNAK : ÖMER IŞIKTEKİN - KÜRSÜDEN İNCİLER SAYFA 70
 
Üst Alt