- Katılım
- 11 Nisan 2012
- Mesajlar
- 140
- Tepkime puanı
- 1
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleykum
Konu : Aile ve Eğitim
Kuran-ı Kerim’de ilk inen sûrenin başında birinci âyet olan “İkr’a” diye başlayan oku buyruğu yer almaktadır. Bu Âyeti kerime bize eğitimin, öğrenimin, okumanın ve yazmanın ne kadar büyük bir değer olduğunu ve bunun Kuran emri olduğu hususunu kullarına hatırlatmaktadır.
Gerek dini gerekse kültürel eğitimin ve öğrenimin yararlarını günümüzde çok daha iyi anlamaktayız. Zira gerek İslâm dini gerekse genel kültür ve eğitimin eksiliği, geçmişte inançlı insanlara verdiği zararlardan ders alarak bugün bu konuya çok daha ciddi bir şekilde eğilmemiz gerekmektedir.
Âyeti kerimeler şöyledir :
“Yaratan Rabbinin adıyla (besmele ile) oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku ve öğren! İnsana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin en büyük kerem sahibidir.” (Alak sûresi1.2.3. 5.âyetler)
“Resûlüm De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer sûresi 9. âyet)
Peygamber Efendimiz s.a.v. ise hadisi şeriflerinde ;
“Beşikten mezara kadar ilimi öğrenmeğe çalışınız.”
Yine hazreti Ali’nin (r.a.) mecazi anlamdaki sözü olan ;
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Buyrukları vardır.
Müminler için bu buyruklar esastır. Dolayısıyla mümin insan mutlaka dünyasını ve âhiretini kazandıracak her türlü bilgiye sahip olmak zorundadır.
Diğer hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır :
“ Bir yılın tamamını oruç ile geçiren kişi hiç oruç tutmamış gibidir.” (Faydul kadir hadis no 8784 )
Yukarıda tutulan oruç nafile yerine geçmez. Çünkü mümin kişi kesintisiz bir yıl oruç tutmakla bütün görevlerini yerine getirmiş olmaz. Helâl yollardan ailesine iyi bir gelecek, çocuklarına İslâm dini ile birlikte genel kültür ve her konuda eğitim olanağı sağlayarak topluma kazandırmak zorundadır.
Eğitim anne karnında başlar ailede ve çevrede devam eder. Öğrenim ise okulda verilir. Hal böyle olunca, anne ve babanın mutlaka eğitimde, genel kültürde ve dininde deneyimli olması gerekir çükü çocuklarının okulda, dışarıda ve çevrede edinmiş oldukları yanlış bilgileri kanıtları ile birlikte düzeltmelidir.
Onların her türlü hal ve davranışlarından anne ve baba bir yaşa kadar Yüce Allah indinde sorumludur. Bütün bu güzel hasletler yalnız ahiretine hizmet veya yalnız dünyasına hizmet ile olmaz. Her hususta dengeli ve mantıklı olunması zorundadır.
Bizim temel hedefimiz, helâl evlilik yaparak Allah yolunda, ailemize, ülkemize hayırlı yararlı evlâtlar yetiştirmek olmalıdır. Çok iyi biliniyor ki milletin temeli ailedir. Aile olmazsa millet olmaz. Millet olmazsa devlet kavramının anlamı kalmaz . Ailenin temeli ise dozunu ayarlamak kaydıyla karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörüdür.
Yüce Allah Kuran’ı kerimde Aile ile ilgili buyruğu şöyledir :
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır.”(Rum sûresi 21. âyet)
Yukarıdaki âyeti kerimenin Arapça aslındaki (Seken) (mavadde) ve (rahmet) kelimeleri ile yüce Allah, evlenmenin aile kurmanın ne kadar faziletli ve kutsal bir yaşam tarzı olduğunu bize bildirmektedir.
Seken, Meskenden gelir yani sükunetin bulduğu yer. Kişi evindeki rahatlığı ve huzuru hiçbir yerde bulamaz isterse beş yıldızlı otel olsun. Çünkü orada sürekli resmiyet vardır. Ama evinde kişi konuşmasında tutun giyimine kadar çok rahat ve tabiidir.
Mavadde ise karşılıklı sevgi ve ülfet anlamına gelir ki evliliğin ilk yıllarında ön plânda yer alan hususlardır. Zamanla çocuklar ve aile büyüdükçe bu duyguların yerine Rahmet hakim olur yani artık eşler birbirlerine şefkat ve merhamet gözü ile bakmaya başlarlar ve biri diğerine her hususta destek olur.
İşte Allah c.c. aile kurmanın, evlenmenin güzelliğini, değerini böylece bize bildirmektedir.
Saygın aile kurumunun özünü teşkil eden temiz cinsel yaşamın bir parçasıymış gibi gösterilen aslında ailede cinsel hayat ile hiç bir ilgisi olmayan Internet sitelerindeki görüntülerden, ailelerimiz büyük zarar görebilir. Bütün bunlar sizin kara kaşınız ve kara gözünüz için yapılan yayımlar ve siteler değildir. Böyle sitelerden ailemizi ve çocuklarımızı korumalıyız.
Türk milletini temiz aile yaşamından koparmaya çalışan ve böyle olmalarını isteyen zihniyet, bizim gibi günlük, haftalık veya yıllık programlarla değil en az 50 yıllık programlarla işe başlıyorlar. Ne olup bittiğinin biz sonra farkına varıyoruz.
Ülkemizde aileyi yok edebilmek için gençlerimizi bulundukları temiz âile yaşamından kopartıp arzu ettikleri ahlak dışı bir yaşama, evlilik dışı bir ortama doğru ısrarla çekmek istiyorlar.
Kaybolmuşların yanında yer alsınlar diye bizim sahip olduğumuz iffetli ve hayalı yaşamımızdan koparma harekâtı yıllar önce başlamıştır. Her kim İslâm dininin temel prensiplerini uygularsa mutlaka kazançlı çıktığını görecektir.
Hal böyle olunca yüce Allah’a imanı olan kendini bilen ben Müslüman’ım diyen herkes; gözümüzün gördüğü kulağımızın işittiği ve tv. kanallarındaki her şeyin dikenlerini ve taşlarını ayırt etmek zorundayız.
Âyeti kerimede;
“Hakkında bilgin olmayan işlerin ve davranışların ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül (kalp) bunların hepsi yaptığından sorumludur.” (İsrâ sûresi 36. âyet)
Yani hakkında bilgi sahibi olmadığın eylemlerin peşinden gitme. Yukarıdaki âyetin Arapça aslındaki ’Takfu’ buyruğunun asıl anlamı ; aynen kalıp gibi karda bıraktıkları ayak izini takip edercesine bilgisizce onların yaptıklarını taklit etme.
Dini bilgin olursa iyiyi kötüyü ayırt edebilirsin. Eğer yoksa moda dersin kolaylıkla çıplaklığı kabul edersin, göbeğini açarsın, dans etmek için kendini yabancıların kollarına teslim edersin, dışarıdaki hayasızlıkları da çağdaşlık olarak görürsün, Allah diyemezsin Tanrı dersin, bikini ise doğal giysin olur, çevrem beni dışlar korkusu ile başını örtmezsin, hacca gitmezsin, hac parasıyla da hayır yapmayı daha uygun olacağını sanırsın, kurban kesmezsin, parasını da kesilmesi için vekalet vererek güvenilir yerlere değil de, hayır verilmemesi gereken yerlere vererek hayır yaptığını sanırsın, ramazan Bayramına da şeker bayramı dersin.
Sanki bir ay boyunca müminler, Allah’ın rızasını kazanmak için değil de şeker yemek için oruç tutmuş gibi gösteren zihniyetin dediğini onaylarsın ve diğerleri…
İşte bu yüzden ülkemizdeki bazı dış güçlerin uzantıları, kendilerini taklit etsinler diye, İslâm’ı yaşamaya çalışan çocuklarımızın kaliteli bir dini eğitim ve genel kültür sahibi olmalarının önünü kesmek için her türlü gayreti gösteriyorlardı. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hürriyet kavramları ise keyiflerine göre bazen var olurdu bazen de yok oluverirdi.
Ayrı görüşlere sahip olmalarına rağmen, konu İnanç aleyhtarlığı olunca nasıl olduğunu anlamadan bir bakarsın hepsi bir birlerine destek oluverirlerdi, çünkü gaye İslâmiyet’in yükselişinin önünü kesmektir.
Nefislerine ve şeytanlarına yenik düşenler ; kulakları, kalpleri, vicdanları mühürlenmiş, şeytanlarının isteğine kanarak sadece kalıcı olmayan dünyalarına, nefislerine ve bedenlerine hizmet etmiş, esas bâki olan Allah’a, ahiretlerine ve ruhlarına hiç hizmet etmemiş, ölüm sonrasına hiç yatırım yapmamış insanlar…
İslâm’ın aleyhinde şeriat, irtica, gerici, yobaz, çağdaşlık sloganlarıyla İslam ve Müslümanlık ilerlerse insanlar geri kalır diyen ve bu kelimeleri maksadı dışında kullanan zavallı mahluklar.
Ama siz eski yöneticilerden bazıları İrtica ve benzeri sözlerle İnananları yıllarca Kuran’dan ve İslam’dan uzaklaştırma politikası izlediniz. Çocuklarımızın hem genel kültür hem de meslek eğitimi almamaları için türlü engeller getirdiniz. İmam hatip okullarını güncelleştirmeniz gerekirken katsayılarını düşürerek adeta kapattınız.
Sizi yarın hesaba çekecek Yaratanımızın buyruklarını öğrenmesinler diye Kuran kurslarını kapattınız. Şu yaştan önce yüce Allah’ın buyruklarını öğrenemez dediniz. Çoğu; din eğitiminden yoksun, Allah ve peygamberden bihaber, haram, helâl, iyi, kötü tanımayan, her türlü provokasyona açık bir gençlik var ettiniz.
Siz Allah’ın buyruklarını irtica olarak görmeye devam ederken dış güçlerde içimizdeki uzantılarından destek alıp Türk Milleti’ni yıllarca irtica, çağdaşlık sloganları ile oyaladılar. Kendileri ise atom, hidrojen, elektron, proton dediler ve teknolojik olarak geliştiler. Apollo dediler aya çıktılar, uydular fırlattılar, gözlem istasyonları kurdular.
Bütün Dünyayı gözler hale geldiler, tekelleri altına almadıkları yer kalmadı. Radara görünmeyen uçak dediler, ellerindeki teknik donanımı kullanarak insanları yurtlarından ettiler. Yer altı ve yer üstü zenginliklerine el koyarak canlarına kıydılar. İstedikleri gibi at koşturuyorlar.
Peki önceki yöneticilere soruyorum: bütün bunlar olurken siz ne yaptınız? Hiç bir şey yapamadınız. İki kelime ile bu milletin kalkınmasının önünü kestiniz. Peygamber Efendimiz s.a.v. gelmeden önceki irtica devrinde olan her şey, kız çocuklarını diri diri gömmeleri dışında, maalesef hepsini geri getirdiniz.
Onlar, İrtica devrinde kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Siz ise kız çocuklarının başı örtülü diye okutmuyor yani cahil kalmalarını istiyorsunuz. Aynen cahiliye devrinde olduğu gibi ve bu durumdan memnun oluyordunuz. Her gündeme geldiğinde aleyhinde olmaya devam ediyorsunuz.
Bakalım cahiliye mi? Yoksa başka bir devirde mi yaşıyoruz?
Kötü evlerde ve yollarda fuhşa hazır bekleyenler. İçki, viski, uyuşturucu her yeri sarmış. Barlar, meyhaneler, dansözler. Plajlarda ve bazı yıldızlı otellerdeki çıplaklıklar çeşit çeşit. Giyinik çıplak kıyafetleri ile bedenlerini yabancı gözlerin istifadesine sunan kadınlar çeşit çeşit.
Cenabı Allah’a itaat öğretilmemiş insanların gözler önünde aleni, sokaklarda ve parklarda hiç çekinmeden sergiledikleri çirkin görüntüler çeşit çeşit. Kumarlar, piyangolar, çekilişler, lotolar, totolar, yarışlar ve diğer şans oyunları çeşit çeşit. Faiz borçları batağından intihar edenlerin sayısı belli değil.
Hırsızlıklar, kap kaçlar… Görüldüğü gibi her yerde ahlâki çöküntü câhiliye devriyle aynen örtüşüyor.
Hiç kimse yukarıdaki ahlaki çöküntülere medeniyet ve çağdaşlık iddiasında bulunamaz.
Cenâbı Allah insanlar cahiliye devrini yaşarken iyi ki Peygamber Efendimiz s.a.v.’i göndermiş ve Medine de, Medine isminden türeyen İslam medeniyetini getirmiştir. Yoksa bütün bu çirkinliklerin ve irtica’nın içinden müminler sıyrılıp çıkamayacaklardı.
“Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.” (Bakara sûresi 151. âyet)
Müminlerin kesinlikle bu irticanın içinde yerleri yoktur. Zaten mümin kişi bunların içinde yer alamaz. Onun kültürüne, eğitimine ve edinmiş olduğu ahlâka tamamen aykırıdır. Eğer bu toplumdaki bazı insanlar suç makinesi haline geldiyse bilinsin ki ; Allah ve Peygamber buyruklarını yitirdikleri içindir.
“Ey imân edenler; Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan emir sahiplerine (yöneticilere) de itaat edin.” (Nisâ sûresi 59.âyet)
“Ailene (ve ailende sorumlu olduğun kişilere) namazı emret, üzerinde sabır ile dur (uygulanmasını sağla). Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırırız. Güzel sonuç takvâ ile olur.” (Tâhâ sûresi 132.âyet)
Yaklaşık aradan on beş asır geçmiş olmasına rağmen Kura’nı Kerimde ki buyruklardan hiç biri bugünkü yaşantımıza ters düşmemektedir. O, insanlar için bir ışıktır. Tersini bekleyenlerin elleri hep boş kalmıştır. Yani insanoğlunun şimdi ve ileride ulaşacağı medeniyetler Kuranı Kerimi hiç aşamayacaktır.
Yüce Rabbim müminleri Kuran ve peygamber yolundan ayırmasın. Hepimize Dünyanın ve ahiretin güzellikleri nasip etsin. Hepimizi Peygamberimiz s.a.v. me Cennette komşu eylesin.
Sevgiler ve saygılar… Hoşçakalın… Mekkavi…
Esselamu aleykum
Konu : Aile ve Eğitim
Kuran-ı Kerim’de ilk inen sûrenin başında birinci âyet olan “İkr’a” diye başlayan oku buyruğu yer almaktadır. Bu Âyeti kerime bize eğitimin, öğrenimin, okumanın ve yazmanın ne kadar büyük bir değer olduğunu ve bunun Kuran emri olduğu hususunu kullarına hatırlatmaktadır.
Gerek dini gerekse kültürel eğitimin ve öğrenimin yararlarını günümüzde çok daha iyi anlamaktayız. Zira gerek İslâm dini gerekse genel kültür ve eğitimin eksiliği, geçmişte inançlı insanlara verdiği zararlardan ders alarak bugün bu konuya çok daha ciddi bir şekilde eğilmemiz gerekmektedir.
Âyeti kerimeler şöyledir :
“Yaratan Rabbinin adıyla (besmele ile) oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku ve öğren! İnsana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin en büyük kerem sahibidir.” (Alak sûresi1.2.3. 5.âyetler)
“Resûlüm De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer sûresi 9. âyet)
Peygamber Efendimiz s.a.v. ise hadisi şeriflerinde ;
“Beşikten mezara kadar ilimi öğrenmeğe çalışınız.”
Yine hazreti Ali’nin (r.a.) mecazi anlamdaki sözü olan ;
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Buyrukları vardır.
Müminler için bu buyruklar esastır. Dolayısıyla mümin insan mutlaka dünyasını ve âhiretini kazandıracak her türlü bilgiye sahip olmak zorundadır.
Diğer hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır :
“ Bir yılın tamamını oruç ile geçiren kişi hiç oruç tutmamış gibidir.” (Faydul kadir hadis no 8784 )
Yukarıda tutulan oruç nafile yerine geçmez. Çünkü mümin kişi kesintisiz bir yıl oruç tutmakla bütün görevlerini yerine getirmiş olmaz. Helâl yollardan ailesine iyi bir gelecek, çocuklarına İslâm dini ile birlikte genel kültür ve her konuda eğitim olanağı sağlayarak topluma kazandırmak zorundadır.
Eğitim anne karnında başlar ailede ve çevrede devam eder. Öğrenim ise okulda verilir. Hal böyle olunca, anne ve babanın mutlaka eğitimde, genel kültürde ve dininde deneyimli olması gerekir çükü çocuklarının okulda, dışarıda ve çevrede edinmiş oldukları yanlış bilgileri kanıtları ile birlikte düzeltmelidir.
Onların her türlü hal ve davranışlarından anne ve baba bir yaşa kadar Yüce Allah indinde sorumludur. Bütün bu güzel hasletler yalnız ahiretine hizmet veya yalnız dünyasına hizmet ile olmaz. Her hususta dengeli ve mantıklı olunması zorundadır.
Bizim temel hedefimiz, helâl evlilik yaparak Allah yolunda, ailemize, ülkemize hayırlı yararlı evlâtlar yetiştirmek olmalıdır. Çok iyi biliniyor ki milletin temeli ailedir. Aile olmazsa millet olmaz. Millet olmazsa devlet kavramının anlamı kalmaz . Ailenin temeli ise dozunu ayarlamak kaydıyla karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörüdür.
Yüce Allah Kuran’ı kerimde Aile ile ilgili buyruğu şöyledir :
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır.”(Rum sûresi 21. âyet)
Yukarıdaki âyeti kerimenin Arapça aslındaki (Seken) (mavadde) ve (rahmet) kelimeleri ile yüce Allah, evlenmenin aile kurmanın ne kadar faziletli ve kutsal bir yaşam tarzı olduğunu bize bildirmektedir.
Seken, Meskenden gelir yani sükunetin bulduğu yer. Kişi evindeki rahatlığı ve huzuru hiçbir yerde bulamaz isterse beş yıldızlı otel olsun. Çünkü orada sürekli resmiyet vardır. Ama evinde kişi konuşmasında tutun giyimine kadar çok rahat ve tabiidir.
Mavadde ise karşılıklı sevgi ve ülfet anlamına gelir ki evliliğin ilk yıllarında ön plânda yer alan hususlardır. Zamanla çocuklar ve aile büyüdükçe bu duyguların yerine Rahmet hakim olur yani artık eşler birbirlerine şefkat ve merhamet gözü ile bakmaya başlarlar ve biri diğerine her hususta destek olur.
İşte Allah c.c. aile kurmanın, evlenmenin güzelliğini, değerini böylece bize bildirmektedir.
Saygın aile kurumunun özünü teşkil eden temiz cinsel yaşamın bir parçasıymış gibi gösterilen aslında ailede cinsel hayat ile hiç bir ilgisi olmayan Internet sitelerindeki görüntülerden, ailelerimiz büyük zarar görebilir. Bütün bunlar sizin kara kaşınız ve kara gözünüz için yapılan yayımlar ve siteler değildir. Böyle sitelerden ailemizi ve çocuklarımızı korumalıyız.
Türk milletini temiz aile yaşamından koparmaya çalışan ve böyle olmalarını isteyen zihniyet, bizim gibi günlük, haftalık veya yıllık programlarla değil en az 50 yıllık programlarla işe başlıyorlar. Ne olup bittiğinin biz sonra farkına varıyoruz.
Ülkemizde aileyi yok edebilmek için gençlerimizi bulundukları temiz âile yaşamından kopartıp arzu ettikleri ahlak dışı bir yaşama, evlilik dışı bir ortama doğru ısrarla çekmek istiyorlar.
Kaybolmuşların yanında yer alsınlar diye bizim sahip olduğumuz iffetli ve hayalı yaşamımızdan koparma harekâtı yıllar önce başlamıştır. Her kim İslâm dininin temel prensiplerini uygularsa mutlaka kazançlı çıktığını görecektir.
Hal böyle olunca yüce Allah’a imanı olan kendini bilen ben Müslüman’ım diyen herkes; gözümüzün gördüğü kulağımızın işittiği ve tv. kanallarındaki her şeyin dikenlerini ve taşlarını ayırt etmek zorundayız.
Âyeti kerimede;
“Hakkında bilgin olmayan işlerin ve davranışların ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül (kalp) bunların hepsi yaptığından sorumludur.” (İsrâ sûresi 36. âyet)
Yani hakkında bilgi sahibi olmadığın eylemlerin peşinden gitme. Yukarıdaki âyetin Arapça aslındaki ’Takfu’ buyruğunun asıl anlamı ; aynen kalıp gibi karda bıraktıkları ayak izini takip edercesine bilgisizce onların yaptıklarını taklit etme.
Dini bilgin olursa iyiyi kötüyü ayırt edebilirsin. Eğer yoksa moda dersin kolaylıkla çıplaklığı kabul edersin, göbeğini açarsın, dans etmek için kendini yabancıların kollarına teslim edersin, dışarıdaki hayasızlıkları da çağdaşlık olarak görürsün, Allah diyemezsin Tanrı dersin, bikini ise doğal giysin olur, çevrem beni dışlar korkusu ile başını örtmezsin, hacca gitmezsin, hac parasıyla da hayır yapmayı daha uygun olacağını sanırsın, kurban kesmezsin, parasını da kesilmesi için vekalet vererek güvenilir yerlere değil de, hayır verilmemesi gereken yerlere vererek hayır yaptığını sanırsın, ramazan Bayramına da şeker bayramı dersin.
Sanki bir ay boyunca müminler, Allah’ın rızasını kazanmak için değil de şeker yemek için oruç tutmuş gibi gösteren zihniyetin dediğini onaylarsın ve diğerleri…
İşte bu yüzden ülkemizdeki bazı dış güçlerin uzantıları, kendilerini taklit etsinler diye, İslâm’ı yaşamaya çalışan çocuklarımızın kaliteli bir dini eğitim ve genel kültür sahibi olmalarının önünü kesmek için her türlü gayreti gösteriyorlardı. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hürriyet kavramları ise keyiflerine göre bazen var olurdu bazen de yok oluverirdi.
Ayrı görüşlere sahip olmalarına rağmen, konu İnanç aleyhtarlığı olunca nasıl olduğunu anlamadan bir bakarsın hepsi bir birlerine destek oluverirlerdi, çünkü gaye İslâmiyet’in yükselişinin önünü kesmektir.
Nefislerine ve şeytanlarına yenik düşenler ; kulakları, kalpleri, vicdanları mühürlenmiş, şeytanlarının isteğine kanarak sadece kalıcı olmayan dünyalarına, nefislerine ve bedenlerine hizmet etmiş, esas bâki olan Allah’a, ahiretlerine ve ruhlarına hiç hizmet etmemiş, ölüm sonrasına hiç yatırım yapmamış insanlar…
İslâm’ın aleyhinde şeriat, irtica, gerici, yobaz, çağdaşlık sloganlarıyla İslam ve Müslümanlık ilerlerse insanlar geri kalır diyen ve bu kelimeleri maksadı dışında kullanan zavallı mahluklar.
Ama siz eski yöneticilerden bazıları İrtica ve benzeri sözlerle İnananları yıllarca Kuran’dan ve İslam’dan uzaklaştırma politikası izlediniz. Çocuklarımızın hem genel kültür hem de meslek eğitimi almamaları için türlü engeller getirdiniz. İmam hatip okullarını güncelleştirmeniz gerekirken katsayılarını düşürerek adeta kapattınız.
Sizi yarın hesaba çekecek Yaratanımızın buyruklarını öğrenmesinler diye Kuran kurslarını kapattınız. Şu yaştan önce yüce Allah’ın buyruklarını öğrenemez dediniz. Çoğu; din eğitiminden yoksun, Allah ve peygamberden bihaber, haram, helâl, iyi, kötü tanımayan, her türlü provokasyona açık bir gençlik var ettiniz.
Siz Allah’ın buyruklarını irtica olarak görmeye devam ederken dış güçlerde içimizdeki uzantılarından destek alıp Türk Milleti’ni yıllarca irtica, çağdaşlık sloganları ile oyaladılar. Kendileri ise atom, hidrojen, elektron, proton dediler ve teknolojik olarak geliştiler. Apollo dediler aya çıktılar, uydular fırlattılar, gözlem istasyonları kurdular.
Bütün Dünyayı gözler hale geldiler, tekelleri altına almadıkları yer kalmadı. Radara görünmeyen uçak dediler, ellerindeki teknik donanımı kullanarak insanları yurtlarından ettiler. Yer altı ve yer üstü zenginliklerine el koyarak canlarına kıydılar. İstedikleri gibi at koşturuyorlar.
Peki önceki yöneticilere soruyorum: bütün bunlar olurken siz ne yaptınız? Hiç bir şey yapamadınız. İki kelime ile bu milletin kalkınmasının önünü kestiniz. Peygamber Efendimiz s.a.v. gelmeden önceki irtica devrinde olan her şey, kız çocuklarını diri diri gömmeleri dışında, maalesef hepsini geri getirdiniz.
Onlar, İrtica devrinde kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Siz ise kız çocuklarının başı örtülü diye okutmuyor yani cahil kalmalarını istiyorsunuz. Aynen cahiliye devrinde olduğu gibi ve bu durumdan memnun oluyordunuz. Her gündeme geldiğinde aleyhinde olmaya devam ediyorsunuz.
Bakalım cahiliye mi? Yoksa başka bir devirde mi yaşıyoruz?
Kötü evlerde ve yollarda fuhşa hazır bekleyenler. İçki, viski, uyuşturucu her yeri sarmış. Barlar, meyhaneler, dansözler. Plajlarda ve bazı yıldızlı otellerdeki çıplaklıklar çeşit çeşit. Giyinik çıplak kıyafetleri ile bedenlerini yabancı gözlerin istifadesine sunan kadınlar çeşit çeşit.
Cenabı Allah’a itaat öğretilmemiş insanların gözler önünde aleni, sokaklarda ve parklarda hiç çekinmeden sergiledikleri çirkin görüntüler çeşit çeşit. Kumarlar, piyangolar, çekilişler, lotolar, totolar, yarışlar ve diğer şans oyunları çeşit çeşit. Faiz borçları batağından intihar edenlerin sayısı belli değil.
Hırsızlıklar, kap kaçlar… Görüldüğü gibi her yerde ahlâki çöküntü câhiliye devriyle aynen örtüşüyor.
Hiç kimse yukarıdaki ahlaki çöküntülere medeniyet ve çağdaşlık iddiasında bulunamaz.
Cenâbı Allah insanlar cahiliye devrini yaşarken iyi ki Peygamber Efendimiz s.a.v.’i göndermiş ve Medine de, Medine isminden türeyen İslam medeniyetini getirmiştir. Yoksa bütün bu çirkinliklerin ve irtica’nın içinden müminler sıyrılıp çıkamayacaklardı.
“Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.” (Bakara sûresi 151. âyet)
Müminlerin kesinlikle bu irticanın içinde yerleri yoktur. Zaten mümin kişi bunların içinde yer alamaz. Onun kültürüne, eğitimine ve edinmiş olduğu ahlâka tamamen aykırıdır. Eğer bu toplumdaki bazı insanlar suç makinesi haline geldiyse bilinsin ki ; Allah ve Peygamber buyruklarını yitirdikleri içindir.
“Ey imân edenler; Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan emir sahiplerine (yöneticilere) de itaat edin.” (Nisâ sûresi 59.âyet)
“Ailene (ve ailende sorumlu olduğun kişilere) namazı emret, üzerinde sabır ile dur (uygulanmasını sağla). Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırırız. Güzel sonuç takvâ ile olur.” (Tâhâ sûresi 132.âyet)
Yaklaşık aradan on beş asır geçmiş olmasına rağmen Kura’nı Kerimde ki buyruklardan hiç biri bugünkü yaşantımıza ters düşmemektedir. O, insanlar için bir ışıktır. Tersini bekleyenlerin elleri hep boş kalmıştır. Yani insanoğlunun şimdi ve ileride ulaşacağı medeniyetler Kuranı Kerimi hiç aşamayacaktır.
Yüce Rabbim müminleri Kuran ve peygamber yolundan ayırmasın. Hepimize Dünyanın ve ahiretin güzellikleri nasip etsin. Hepimizi Peygamberimiz s.a.v. me Cennette komşu eylesin.
Sevgiler ve saygılar… Hoşçakalın… Mekkavi…