- Katılım
- 26 Şubat 2011
- Mesajlar
- 503
- Tepkime puanı
- 10
NE ZAMAN EVLENMELİYİZ?
Evlilik ve eş seçimi konularında dikkat edilmesi gereken en önemli meselelerden birisi de “Evlilik Zamanı”dır.
Bu konu hakkında birçok kitaplar yazılmış, görüşler öne sürülmüş ve herkes kendi tarzına, ilmine, anlayışına göre yukarıdaki soruya cevap vermeğe çalışmıştır. Fakat toplumsal engeller, faktörler, gelenek ve töreleri, değişik meşrepleri bir kenara bırakıp cevap verecek olursak şöyle diyebiliriz: “Ne Zaman Evlenelim?” sorusunun cevabı, aslında insanın fıtratında gizlidir. Dolayısıyla bilimsel analize, felsefi delil ve cevaba gerek yoktur. Bu sorunun cevabı için kendi iç dünyamıza başvurmalıyız. Konuya gerçekçi yaklaştığımızda engelleri, toplumsal gelenek-görenekleri ve kişisel tercihleri bir kenara bırakarak fıtrat ve içgüdülerimizden bu sorunun asıl cevabını alabiliriz. Bu durum açlık ve susuzluğa benzer. Ne zaman yemek yememiz ne zaman yemememiz, ne zaman su içip ne zaman içmemiz gibidir. İnsan doğal ve tabii olarak ne zaman aç, ne zaman tok ve ne zaman susuz ve ne zaman suya ihtiyacı olmadığını bilir. Ve yine ne zaman yemek yemesi gerektiğini ve ne zaman yememesi gerektiğini… ne zaman evet ne zaman hayır…
Bunun yanında bir takım kanunlar da konulabilir; bozulmuş yemek, haramdır, yenilmez. Pis su içilmez. Helal ve faydalı şeyler yenilmelidir. Oruçluyken yemek yenilmemelidir ve fakat açlığın ve susuzluğun kendisi konusunda zaman belirlenemez ve kanun koyulamaz.
Eş’e olan ihtiyaç ve aile kurmak fıtri ve içgüdüye dayanan bir ihtiyaçtır. Allah hikmet üzere böyle önemli ve mukaddes ihtiyacı insanın fıtratında yaratmıştır. Doğal olarak zamanı geldiğinde bu ihtiyaç kendini gösterip “İstemek”tedir. Eğer zamanında bu ihtiyaca doğru cevap verilir ve istekleri karşılanırsa, tabii seyrini kat ederek ilerleyecek, kemale ulaşacak ve insanı da kemale ulaştıracaktır. Eğer geciktirilirse veya tabii olmayan yollarla, sahih olmayan bir şekilde cevap verilirse, kendi tabii mecrasından sapacak ve yozlaşacaktır. Hem kendisi sapacak hem de insanı saptıracaktır. Aynı şekilde doğal ve içgüdüsel açlık ve susuzluk, uygun şekilde doyuma ulaştırılmazsa, insanı hastalığa, bozuk yemek yemeye, haram yemeye ve bazen hırsızlığa; sonunda ise ölüme kadar götürecektir.
Öyleyse bu hususta nasıl bir kanun belirlemeliyiz? Acaba bu meselenin çözümünde ihtiyacı makul ve ölçülü bir şekilde tatmin edecek, zorluklar, engeller ve dikenleri ortadan kaldıracak bir çözüm yolu yok mudur?
Bu ihtiyacın doyurulmasının vakti ne zamandır? Erkek ve kız ne zaman evlenmelidirler? Bunun belirli ve standart bir kanunu yoktur. Yani; Yüce Allah tarafından belirtilmiş teşrii bir kanunu yoktur. Bu konudaki kanun tamamen tekvinidir. Yani yaratılışı itibarı ile insanın içinde ve fıtratında hediye olarak bırakılmıştır.
Öyleyse bu konu hakkında gerekli veya gereksiz demek doğru değildir. İnsanın evlilik isteğini kazanarak ona “Hazır Olması”, bu konu hakkında “Ön Bilgi”ye sahip olması ve kabul etmesi için “Müsait Ortam”ın yaratılması mütalaa ve araştırmayı gerektirmemektedir.
ERGENLİK ÇAĞI
Yukarıda ki açıklamalarımızdan sonra yine de gençler şöyle sormaktadırlar: “Sonuçta evlilik zamanı ne zamandır?
Cevap: Evlilik zamanı, “Cinsel Ergenliğin” ve “Akli Ergenliğin” istenilen kemale ulaştığı zamandır. (Kemalden amaç; insanın ulaşabileceği en üstün kemal noktası değildir. Çünkü bu noktaya ulaşmak özellikle “Akli Ergenlikte” çok uzak ve zordur. Gayemiz genelde herkesçe bilinen kemal noktasıdır.)
Bazıları şöyle diyorlar: “İslam’da erkekler için evlilik yaşı on beş, kızlar için ise dokuz dur.” Fakat bu söz doğru değildir. İslam’da böyle bir hüküm yoktur. İslam fıtrat dinidir. İslam’da insanın fıtratına zıt ve ters düşen bir hüküm olmaz. Evlilik için İslam’ın hükmü, “Buluğa” erişmektir. Yani; “Olgunlaşmak-yetişmek” tir. Peygamber efendimizin (s.a.a) buyurduğu gibi; Meyvenin buluğa ermesi onun yetişmesidir.
Evet; İslam’ın bu konuda belirlediği teşrii kanun budur. Şöyle ki; evlilik “Tekitli Müstehaptır.”(Geçen bölümde, evliliğin fazileti hakkında kısaca bahsettik.) Fakat bu ihtiyaç, ne zamanki baş kaldırarak tuğyan etmeye başlar ve insanı harama sürüklerse işte o zaman “Evlilik” vacip, onu geciktirmekse haram olur. Aslında bu teşrii kanun da tekvini kanundan kaynaklamaktadır. Yani; insan buluğa ulaştığı zaman evlilik müstehaptır. Fakat cinsel dürtü azdığı ve günah söz konusu olduğu zaman vacip olur.
İnsan buluğa erdiğinde (yukarıda açıkladığımız şekliyle) evlilik zamanı gelmiştir demektir. Bu durumda evliliği geciktirmek kesinlikle doğru değildir. Aynı şekilde insanın buluğa ermediği halde evlenme konusunda acele etmesi de sahih değildir. Yetişmemiş ve olgunlaşmamış meyve gibi…
İnsan, ne zaman ki içinden böyle fıtri ve içgüdüye dayalı “isteğin” sesini işitirse, işte o zaman evlilik zamanı gelmiştir demektir. Herkes bu isteği ve sesi içinden en güzel şekilde duyabilir. Elbette insanda olan fıtrat gücünün, bazı faktörlerden dolayı korkmamış ve hastalanmamış olması gerekir. Eğer korkmuş ve hastalanmışsa, vaktinde iyi bir şekilde seslenmeyebilir. Bu durum korkmuş veya hastalanmış insanın iştahının kapanması gibidir. Zira böyle bir anda insan, doğal durumunun dışına çıkmıştır. Eğer bu içsel ihtiyaç ve güç kendini göstermek istediği ve şöyle dediği zaman: “Ben artık olgunlaştım ve eş istiyorum” insanın içinde gizlenmiş bir takım faktörler de bunun karşısında baş kaldırıp şöyle dediğinde: “Evim, param, çeyizim yok, henüz diplomamı almadım, evlilik merasimini karışlayacak gücüm yok, toplum bu yaşta evlenmeyi hoş görmüyor; ailevi konumum, gelenek ve göreneklerimiz böyle bir evliliği istemiyor; parası, evi, arabası olan birisi henüz beni istemeye gelmedi; zengin bir kız bulamadım, eşin de kendine göre harcamaları var, yarın çoluk çocuk sahibi olacağım onların da bir sürü giderleri olacak, zengin misafirleri nasıl ağırlayacağım? vs …” böyle bir durumda zavallının (İçsel İhtiyaç Ve Sesin) geri adım atmasından başka çaresi olmadığı malumdur.
Veya genç (erkek veya kız) mastürbasyon, fuhuş ve başıboşluk gibi yanlış yollara sürüklenirse, fıtri ve içgüdüye dayalı ses ayaklar altında çiğnenmiş demektir. Artık ondan “Doğru Ses” ile seslenmesini beklemek yanlış olur.
Yılmış bir genç şöyle diyor: “…Birkaç yıldır istimna (elle tatmin) ediyorum. Şimdi benim için bir eş almışlar. Onu sevmiyorum. Ondan zevk almam mümkün değil. Henüz dahi istimna ediyorum. İstimna etmeyi eşimle cinsel ilişkiye girmeğe tercih ediyorum…” işte buna hasta fıtrat denir! Artık böyle bir insan fıtratının tabii-doğal sesini duyamaz. Daha doğrusu artık ses diye bir şey de kalmamıştır.
Kardeşim ve bacım! Sizlerle gerçekler üzerine, el değmemiş ve kirlenmemiş fıtratı esas alarak, cahil toplumun gelenek ve göreneklerinden, zorluklarından sıyrılarak sohbet etmek istiyorum. Şimdilik onları bir kenara bırakın ve kafanızdan atın. Sizinle özgür, bütün tutsaklık zincirlerinden kurtulmuş bir durumda konuşalım. İleride bu konu hakkında geniş bir şekilde sohbet edeceğiz.
Ey genç kardeşim ve bacım! İçinde ne fırtınalar estiğini, sen kendin daha iyi biliyorsun. Bir eşe ihtiyacın olduğunun ve perişanlığının farkındasın. Bir şeylerin eksik ve yalnız olduğunu hissediyorsun. Kendin, seni bir eş sahibi olmaya ve evlenmeye davet eden içindeki feryadın sesini duyuyorsun. Artık birkaç yıl önceki çocuk olmadığını çok iyi biliyorsun. İçinde birçok değişimler ve peşinde olduğun bir yitiğin olduğunu anlıyorsun. Bu konuyu düşündüğünde, içinde fırtınalar kopmakta ve bir ses seni yitiğinin peşine düşmeye davet etmektedir. Niçin kendini kandırıyorsun? Niçin böyle fıtri, içgüdüye dayanan mukaddes isteğinin üzerini örtüyorsun? Niçin bahane arıyorsun? Niçin özgürlük ve istiklal isteyen ruhunu ezmeye çalıyorsun? Niçin bu heyecanı ve sevinci boğuyorsun? Niçin yeni yeni açmaya ve yeşermeye başlayan bu gülleri solduruyorsun? Korkuyor musun? Neden korkuyorsun? Fakirlikten mi? Teşrifattan mı? Pahalılıktan mı? Sorumluluktan mı? Çocuk olmasından mı? Geçimini sağlayamamaktan mı korkuyorsun? Dersini okuyamamak tan mı korkuyorsun? Aileni iyi idare edememekten mi korkuyorsun?... Korkma azizim! Allah seninledir. O’na tevekkül et. Yoksa (haşa) Allah’ı bağışlayıcı, yardımcı ve her şeye gücü yeten olarak bilmiyor musun? Gençliğini mahvetmen yazık değil mi?
Evliliğin bir mevsimi ve baharı vardır. Eğer bu mevsim ve bahar geçerse zarar edersin. Meyve yetişip olgunlaştığında istifade edilmezse bozulur. Allah’a inanan ve yardımcısı Allah olan bir gencin böyle boş düşünceler ile kendisini korkutması üzücü değil mi? Cesur ol! Allah’a tevekkül ederek işe koyul. Allah’ın sana yardım edeceğinden emin ol. İnşallah başarılı olacaksın. Allah Kuran-ı Kerim’de yardım edeceğine dair vaat vermiştir:
“Sizden bekâr olanları… nikâhlayıp evlendirin; yoksulsalar Allah, lûtfuyla zengin eder onları ve Allah'ın lütfü boldur ve o, her şeyi bilir.”
Allah’ın vaadine güvenmiyor musun? İnşallah böyle değilsindir. Allah kesin vaadini yerine getirecektir. Ya Allah! Allah’a tevekkül! Meydana gir, işe başla ve evlen. Ben sana söz veriyorum; eğer eş seçiminde dikkatli olur, İslam’ın evlilik ve eş seçimi hakkında belirlediği ölçülere, emirlere riayet edersen- bu kitapta açıklanan konulara dikkat edersen- kesin mutlu olacak ve saadete kavuşacaksın. İnşallah.
Kardeşim ve bacım! “Galiba senin toplumda olanlardan haberin yok. İnsanların, evliliğinin önüne ne kadar zorluklar çıkarttıklarını biliyor musun? Bazı cahil ve bilgisiz anne- babaların, evlilik hakkında çocuklarının başına ne belalar getirdiklerinden ve genç erkek ve kızlardan ne kadar mantıksız beklentileri olduğundan haberin var mı? vs. …” diye bana itiraz etme. Çünkü hepsini biliyorum. Bu söylediklerinin hepsinden haberim var. Senden önce de haberim vardı. Çünkü bizler; işimiz ve mesuliyetimiz gereği sürekli toplumla, insanlarla içli dışlıyız. Gençler, sorunları hakkında bizlere müracaat etmektedirler. Onların sorunlarını ve sıkıntılarını çok iyi biliyoruz. Bununla birlikte “Evlen, korkma, işe koyul!” diyoruz. Zorluklar hakkında da ileriki bölümlerde sohbet edeceğiz.
EVLİLİK ALLAH’A ULAŞMANIN YOLU
İnsanın manevi gelişiminin en önemli faktörlerinden birisinin “Uygun Eş” olduğunu açıkladık.
Ey genç kardeşim ve bacım! Gençlik döneminde, kalbinin tertemiz olduğu, henüz günah ve rezalet tozunun üzerini kaplayıp kirletmediği bir dönemde, manevi bir yolculuk yapmak istiyor musun? Allah’ın, senin temiz olduğunu onaylayacağı bir makama ulaşmak istiyor musun? Bismillah! Fakat yalnız gitme, bu yol tehlikelerle doludur. Yol arkadaşı ister, yardımcı ister, âşık ister. Başka bir gencin elinden tut, onu kendine eş olarak seç ve birlikte gidin. Yolculukta birbirinizin yardımcısı, dostu, yarı ve yaveri olun. Birbirinize ümit verip teşvik edin. Bakın! Şefkatli Peygamberimiz (s.a.a) nasıl buyurmuştur:
“Kim Rabbini pak ve tertemiz bir şekilde mülakat etmek istiyorsa eşi ile birlikte, Allah’ı mülakat etmelidir.”
Hayat dolu olduğun ve gençlik dönemini yaşadığın zamanda hareket et ve eşini seç. Şimdi yolculuk zamanıdır. Aşkının, canlılığının, tazeliğinin üzüntüye dönüşüp solmasına izin verme. Aşk ve canlılık üzerine kurulan evlilik, yıllar boyu yaşamı güzelleştirecektir. Genç ve hayat dolu eşinin elinden tutup iki âşık güvercin gibi gökyüzüne doğru kanat çırpın. Bu döneminizden yararlanın ve elinizden çıkıp gitmesine izin vermeyin.
Bakın! İmam Ali (a.s) sevgili eşi Hz. Fatıma (a.s) hakkında ne diyor! Nasıl da onun için kalbinde taşıdığı aşkı şiire döküyor ve gençlik yıllarını anlatıyor:
Ben ve sen bir yuvada iki güvercin gibiydik.
Sıhhatimizden ve gençliğimizden yararlanıyorduk.
Bu mutlu eşler, tertemiz ve âşıkça yaşadılar. Temiz ve âşık bir şekilde de rablerini mülakat ettiler. Allah’ın salât ve selamı onların üzerine olsun.
CİNSEL VE AKLİ ERGENLİK DÖNEMİ
İnsanın kendi iç dünyasına bakarak evlilik zamanının ne zaman olduğunu anlayabileceğini açıkladık. Evlilik zamanının, cinsel ve akli buluğun kemale erdiği dönemde olmasının en iyi dönem olduğunu söyledik. Bununla birlikte, büyükler, anneler, babalar, öğretmenler ve hatta gençler şu soruyu sormaktadırlar:
“Sonuç olarak en iyi evlilik dönemi ne zamandır? Hangi yaştadır? Akli ve cinsel ergenlik, ideal kemal noktasına ne zaman ulaşır?”
Cevap: Bölgeler, ülkeler, ortamlar, nesiller, ırklar, kabileler, aileler ve bireyler bu konuda aynı durumda olmayıp birbirlerinden farklıdırlar. Örneğin: Sıcak bölgelerde yaşayan insanlar, soğuk bölgelerde yaşayan insanlardan daha çabuk cinsel buluğa ulaşırlar. Açık, kalabalık, kız ve erkek gençlerin birbirleri ile devamlı iç içe olduğu, dini değerlere bağlı olmayan, mahrem-namahrem, tesettür ve iffet meselelerine az riayet edilen ortamlarda yaşayan insanlar, temiz, iffetli ve şer’i kanunların riayet edildiği dini ortamlarda yaşayan insanlara oranla cinsel buluğa daha erken erişmektedirler. Aynı şekilde cinsel meseleler konusunda pervasız hareket edilen, edep kuralları dikkate alınmayan ve cinsel ilişkilerini çocuklardan saklamayan kültürsüz ailelerde yetişen çocuklar daha çabuk buluğa ermektedirler. Bu meselelere riayet eden ailelerde büyüyen çocuklar ise daha geç buluğa ermektedirler. (Çocukların, anne ve babanın cinsel ilişkilerini müşahede etmeleri onların yanlış yollara düşmesinde önemli faktörlerden birisidir.) Yiyeceklerin niteliği ve niceliği de bu konu da önemlidir. Çok ve güçlü yemek yiyen kimseler daha çabuk cinsel buluğa ermektedirler.
Sözde özgürlüğün haddi hesabı olmadığı gayri İslami toplumlar hakkında ne diyebiliriz ki?! Sadece bir ipucu olarak şunu diyebilirim: “İlkokul çocuklarının gözleri ve kulakları her şeyi görüp işitmektedir! Onların vermiş oldukları istatistikler ve haberlere göre, çocuklar ve gençler arasında tecavüz olayları çoğalmış, günden güne artmakta ve insanlığın yüzünü karartmaktadır.
Her neyse, biz kendi ülkemizin değişik ortamlarını göz önünde bulundurarak şöyle diyebiliriz: Erkeklerde ortalama cinsel buluğ on yedi ve kızlar da ise on dört yaşıdır. Fakat bu yaş evlilik için erkendir. Çünkü evlenmek için cinsel ergenliğin yanında akli ergenlik da gereklidir. Erkeklerde on dokuz yaşı ve kızlarda ise on altı yaş evlilik için en uygun yaştır. Bu ortalama yaştır. Bazı genç erkekler ve kızlar bu yaştan daha erken bir zamanda evliliğe ihtiyaç duyabilirler ki bu durumda hemen evlenmelidirler.
Yine önemle vurgulamalıyım ki: Bu ihtiyacın nişaneleri insanların kendi içlerinde gizlidir. Herkesin -açıklanan şartlara göre- kendisi bu ihtiyacını idrak edebilir.
Anne ve babalar da akıllı olup dikkat etseler çocuklarının ne zaman eşe ihtiyacı olduğunu anlayabilirler.
Düşünürlerin Görüşleri
Birkaç ay önce Ayetullah İbrahim Emini’nin ziyaretine gittim. Eş seçimi adlı kitabında geçen evlilik zamanı hakkında sohbet etmeye başladık. Bu sohbete geçmeden önce kitabında yazmış olduğu görüşünü olduğu gibi naklediyorum:
“İnsanın doğal yaratılışı evlilik yaşını belirlemiştir. İşte o da ergenlik yaşıdır. Erkek çocuk on beş yaşında ve kız çocuğu ise on yaşında buluğa erişirler ve şer’i olarak evlenebilirler. Fakat bundan daha iyisi, genç erkeklerin on yedi yaşında ve genç kızların ise on dört veya on beş yaşlarında evlenmeleridir. Çünkü erkek ve kız gençler ergenliğin ilk dönemlerinde (bu iş için gerekli olan) yeterli gelişim ve aklî düzeye ulaşmazlar. Bu yaşta evlenmeleri birçok zorluğu beraberinde getirebilir. Bunun yanında ergenliğin ilk iki veya üçüncü yıllarında cinsel içgüdü tam olarak uyanmamış ve gence fazla baskı yapmamaktadır. Bu dönemdeki cinsel istekler karşısında tahammül etmek pek de zor değildir. Buna göre şöyle diyebiliriz: Erkeklerde en uygun evlenme zamanı 17 veya 18 kızlar da ise 14 veya 15 yaşlarıdır. Bu yaşlarda evlenmeyip evliliği geciktirmek doğru değildir. Çünkü fiziksel, ruhsal ve toplumsal bir takım zararları olabilir. Zira bu yaşta cinsel içgüdü tam olarak uyanmış bütün gücüyle insanı tahrik etmekte ve genci etkisi altına almaktadır. Şer’i yol ile tatmin edilmesinin dışında hiçbir çare yoktur. Cinsel ihtiyaç, suya veya yemeğe olan ihtiyaç gibidir. Aç veya susuz bir insana; “Su içme! Yemek yeme!” diyebilir miyiz? Hatta böyle bir insanın spor yapması, gezmesi, oyun oynaması vb. işlerle oyalanması, onun yemek ve su içme düşüncesinden vazgeçmesine sebep olabilir mi? Cinsel ihtiyaç, yemek içmek gibi, hatta bunlardan daha şiddetli ve güçlü bir içgüdüdür. Şer’i yolla tatmin edilmezse, gencin yanlış yollara düşmesine ve günah işlemesine sebep olabilir. Onu dizginlemek ise çok zordur. Cinsel yanlışların (sapıklıkların) insanın dünya ve ahireti için doğurduğu acı sonlardan gaflet etmemek gerekir. Bir gencin, iman, iffet, hayâ gücüyle, güçlü cinsel içgüdüsünü dizginlediğini ve günahtan kaçınabildiğini kabul etsek dahi, onun fiziki ve manevi hayatında meydana getirdiği telafisiz kötü sonuçları karşısında ne yapabiliriz? Buna göre belirli yaşta evlenmenin dışında hiçbir çare yoktur. Ve bir an önce evlenmek gerekir.”
O’na şöyle dedim: “Eş Seçimi’’ adlı kitabınızın baskısından birkaç yıl geçmektedir. Acaba henüz evlilik zamanı hakkında beyan etmiş olduğunuz görüşünüzün üzerinde misiniz?
“Evet, gençlerin ıslah edilmesi ve sorunlarının çözümü ancak bu şekilde mümkündür. Tabii evlilik zamanında evlenmelidirler. Sorun bu şekilde çözülmezse, gençlerin sorunlarının halledilmesi için başvurulan diğer hiçbir çözüm yolu cevap vermeyecektir…” dedi.
Ben: “ Hâlihazırda toplumumuzda evliliğin önünde var olan engel ve zorlukları göz önünde bulunduruyor musunuz?” dedim.
“Evet. Bu kadar basit ve gereksiz işler için yapılan harcamalar, sözde gençlerin sorunlarını çözmek için harcanan paralar, kültürel saldırılar karşısında tebliğ için dökülen sermayeler ve bunlar için ayrılan bütçeler, gençlerin evlenmelerini sağlamak için kullanılırsa, evlilik yolu açılacaktır. İşte böyle bir durumda kültürel saldırı hiçbir zarar veremeyecektir. Kültürel saldırı için hazırlanıp uygulanan programlar, gençlerin evlilik sorununu doğal yaşlarında çözmedikçe istenilen hedefe ulaşamayacaktır. Kültürel saldırı karşısında yapılacak gerçek savaş, gençlerin akli ve cinsel açıdan ergenliğe ulaştıklarında evlenmeleridir…”
Bu Konu Hakkında Bir Dost İle Söyleşi
Kitabı yazdığımda âlim bir dostumla bu fasıl hakkında sohbet ettik. Bu söyleşimizi aşağıda zikrediyorum:
Dostum: “Acaba evlilik için belirlediğiniz zamanın erken olduğunu zannetmiyor musunuz?” dedi.
Ben: “Neden erken olsun ki? Acaba cinsel içgüdü, fıtratın eş istemesi ve akli ergenlik bu yaşta istenilen duruma gelmemiş midir? Sağlıklı bir insanın bu dönemde –evliliğin önünde yapmacık engellere ve zorluklara aldırış etmezsek- eşe ihtiyacı yok mudur?” dedim.
Dostum: “Evet, ihtiyacı vardır. Fakat sadece cinsel içgüdüyü ve eş isteme fıtratını göz önünde bulundurmamak gerekir. Konu hakkında diğer meseleleri de düşünmeliyiz” dedi.
Ben: “Dördüncü fasılda bu meseleleri ve zorlukları inceledim.” dedim.
Dostum: “Fakat dördüncü fasılda bir sorundan bahsetmemişsiniz. Hâlbuki o sorunun bu fasıla ait olduğuna inanıyorum. Gençlerin evlenmeleri için belirtmiş olduğunuz yaş ve yılda, onların yaşamlarını idare edebilecek güçleri ve hazırlıkları yoktur. On dokuz yaşında bir genç ve on altı yaşında bir kızın, bir aile hayatını idare edebilecek güce sahip olduklarını nasıl bekleyebilirsiniz?! Normalde bu dönemde gençlerin anne ve babalarının korumasına ihtiyaçları vardır.” dedi.
Ben: “İnsanı yaratan Allah hekimdir. Her şeyi olması gereken yerinde yaratmıştır. İnsanın yaratılışında cinsel ve eş isteme içgüdüsünü bu zaman dilimi içinde karar kılan Allah, gençlerin evlenmesini ve evliliğin bir an önce olmasını tekit etmiştir. Kesinlikle yaşamı yönetebilecek güç ve liyakati de onlarda yaratmıştır. Eğer bir eksiklik varsa bizim yanlış terbiye edilmemizden dolayıdır. Bizim yanlış terbiye edilmiş olmamız gelişimimiz, yeteneğimiz ve gücümüzün kendisini göstermesine engel olmaktadır. İnsan vücudunda hayatı yönetebilme potansiyeli daima vardır. Bu potansiyelin gelişerek kendisini gösterdiği an gerçekte ergenlik zamanıdır. Fakat bizler onun gelişme ortamını yaratmıyoruz. Takip edilen yanlış terbiyelerden dolayı onun açılıp kendisini göstermesine izin vermiyoruz. Bazı anne-babalar, çocuklarının ellerini sıcaktan soğuğa değdirmezler, bütün işleri kendileri yaparlar; çocuğun şahsiyetinin oluştuğu dönemde ona hiçbir sorumluluk yüklemezler; böylece ona iyilik ettiklerini zannederler. Bazen de onu küçümserler, kızdıklarında, onu yeteneksizlikle itham ederek farkına varmadan başarısızlığı ve kendine güvensizliği ona telkin ederler. Böyle bir eğitim tarzı ile büyümüş olan çocukların doğal olarak kendi yaşamlarını idare etmeye güçleri olmaz. Hatta yaşlandıklarında bile bunu yapamaz duruma gelirler. .!” dedim.
“Öyleyse ne yapmamız gerekir? Şu anda gençlerin yaşamlarını idare edebilecek güçte olmadıklarını görmekteyiz. Acaba onların evlenip yaşamlarını idarede başarısız olmalarını görmek ne kadar doğrudur?” dedi.
Ben ise şöyle cevap verdim: “Cinsel ve eş isteme içgüdüsü sesine kulağımızı tıkayamayız. Fakat zorlukların çözümü için bazı şeyler yapmak gerekir:
1- Öğretmenler ve bilginler toplumda insanlara bu meseleler hakkında eğitim vermeli ve bilinçlendirmelidirler. Onlara çocukların doğru ve sahih eğitimini öğretmelidirler.
2- Anneler ve babalar, çocuklarını, genç evlatlarını çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşamın sorumlulukları ile tanıştırmalıdırlar. Ben gençler, özellikle genç kızlar arasında hayatlarını yönetebilecek güçte olanlarını gördüm. Elbette çocuklara ve gençlere baskı yapılmasına karşıyım. Ama onların -çok- nazlandırılmasına da karşıyım. Orta, mutedil, dengeli yol riayet edilmelidir.
3- Gencin yaşamını tam olarak idare edebilecek duruma gelmesini bekleyip, evlenmesine izin vermemiz gerekmez. Genç, evliliğin bir takım yükümlülükleri olduğunu ve bunların baskısını hissettiği zaman ister istemez silkinecek ve kendisini toparlayacaktır. İçinde var olan güç uyanacak ve kendi yaşamını idare etmeye hazırlanacaktır. Genç erkek ve kızlar arasında evlenmeden önce ortak hayatı yönetebilecek güce sahip olmadıkları, fakat ortak bir hayatı yönetmek ile karşı karşıya kaldıklarında, hazırlıklı, liyakatli ve başarılı birer eş oldukları görülmüştür. Başta kendilerini yetersiz ve başarısız gören bu gençler, başarılı bir hayatı oluşturup idare etmişlerdir.
4- Nişanlılık dönemi (akit ile evlilik arası) bunun için en uygun ve en iyi fırsattır. Bu dönem eğer birkaç ay uzarsa gençler kendilerini daha iyi hazırlarlar. (Kitabın sonunda bu konu hakkında bahsedeceğiz.)
5- Erkek ve kızın, anne babası ve büyükleri onlara yardım etmelidirler. Yaşamlarının ilk döneminde onların elinden tutmalıdırlar. Yaşam yolunu ve üslubunu değerli evlatlarına öğretmelidirler. Böylelikle yavaş yavaş ortak yaşamlarına başlayıp güzel bir şekilde hayatlarına çeki düzen vermelerini sağlamalıdırlar.
Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki: Gençler, akli açıdan ve cinsel bakımdan ergenliğe ulaştıklarında evlenmelidirler. Yaşama dair diğer işler ise zamanla kendiliğinden düzelecektir. Cüzi işler asıl işlerin ardından kendiliğinden düzelir. Evlilikte asıl olan, iffetin korunması ve insanın kişiliğinin gelişimidir. Diğer konular detay sayılır. Asıl meseleyi detay için feda etmek doğru değildir. Fakat teferruat sayılan konuların da asıl amaca ulaşmasına ve onunla birleşmesine yardımcı olunmalıdır.
Sonradan Pişman Olunacak Bir İş Yapmak Yanlıştır.
Bazı milletler arasında ve ülkelerde gençlerin cinsel içgüdüleriyle oynadılar. Böylece birçok fesat, ahlaksızlık ve karmaşalığın çıkmasına sebep oldular. Bir süre sonra başları taşa değdi ve “aslanın kuyruğu ile oynamanın” ne kadar yanlış olduğunu anladılar. Şimdi ise yanlış yollarından yavaş yavaş dönmeye başladılar. Ne yazık ki bizler ise, onların dönmekte oldukları yola doğru gitmekteyiz. Acaba akıl şöyle hüküm etmiyor mu: “Onların yanlış yola gidip başlarının taşa değdiğini, elleri yüzleri kana bulanmış bir şekilde döndüklerini gördüğünüz zaman, bu yanlış yolda gitmemeniz gerekir. Neden onların kırılmış kafalarından ibret almıyoruz?! İslam şöyle buyuruyor:
“Başkalarının deneyimlerinden ibret alan kimse saadete ulaşmış kimsedir.”
Niçin bizler hırslı bir şekilde uçuruma doğru gitmekteyiz? Oysa başkalarının o uçurumdan düştüklerini kendi gözlerimiz ile gördük…
Şimdi iki kitaptan nakledeceğimiz iki söze dikkatinizi çekiyorum:
Doktor Hudokof eski Sovyetler birliğinin tanınmış psikologu şöyle yazıyor:
“Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, son yıllarda bütün evliliklerde “gençlik döneminde evliliğe eğilim” göze çarpmaktadır. Örneğin bizim ülkemizde evliliklerin yüzde ellisi gençlik döneminde gerçekleşmektedir ve birçoğunun yaşı da yirmi ikiden fazla değildir. Bir çok kocanın yaşı 18-19 yaşından fazla değildir. Amerika’da evlenen kızların ortalama yaşı yirmi yaşına kadar düşmüştür. On yedi yaşında, on dört milyon kız nişanlanmıştır.”!!
Doktor Hana Steven ve Doktor Abraham Steven Amerika’da aile ve cinsel konular üzerinde araştırmalar yapmış, tanınmış danışman ve doktorlardandır. İki nişanlının doktor ile soru cevap şeklinde yaptıkları danışma ve söyleşiyi kitap halinde yayınlamışlardır. Onlar şöyle yazıyorlar:
“Doktor bey! Erkek, ailenin giderlerini tam olarak karşılayamayacak bir durumda ise evliliği ertelemesi doğru mudur?
- Hayır, hiçbir surette doğru değildir. Bana göre; erkeğin maddi olarak en ideal düzeye ulaşması için evliliği geciktirmesi doğru değildir. Gençler ekonomik olarak ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye ulaşmadan önce fizyolojik olarak ergenlik merhalesine ulaşmaktadırlar ve bu durum günden güne derinleşmektedir. Bu bağlamda ekonomik olarak ideal noktaya ulaşmayı beklemelerine gerek yoktur. Aksine karı ve kocanın omuz omuza vererek aile bütçesini birlikte temin etmek için çalışmaları gerekir. Evlenmek için erkeğin gelirinin, aile ihtiyacını karşılayabilecek bir duruma gelmesini beklememek gerekir.”
Alıntı
Evlilik ve eş seçimi konularında dikkat edilmesi gereken en önemli meselelerden birisi de “Evlilik Zamanı”dır.
Bu konu hakkında birçok kitaplar yazılmış, görüşler öne sürülmüş ve herkes kendi tarzına, ilmine, anlayışına göre yukarıdaki soruya cevap vermeğe çalışmıştır. Fakat toplumsal engeller, faktörler, gelenek ve töreleri, değişik meşrepleri bir kenara bırakıp cevap verecek olursak şöyle diyebiliriz: “Ne Zaman Evlenelim?” sorusunun cevabı, aslında insanın fıtratında gizlidir. Dolayısıyla bilimsel analize, felsefi delil ve cevaba gerek yoktur. Bu sorunun cevabı için kendi iç dünyamıza başvurmalıyız. Konuya gerçekçi yaklaştığımızda engelleri, toplumsal gelenek-görenekleri ve kişisel tercihleri bir kenara bırakarak fıtrat ve içgüdülerimizden bu sorunun asıl cevabını alabiliriz. Bu durum açlık ve susuzluğa benzer. Ne zaman yemek yememiz ne zaman yemememiz, ne zaman su içip ne zaman içmemiz gibidir. İnsan doğal ve tabii olarak ne zaman aç, ne zaman tok ve ne zaman susuz ve ne zaman suya ihtiyacı olmadığını bilir. Ve yine ne zaman yemek yemesi gerektiğini ve ne zaman yememesi gerektiğini… ne zaman evet ne zaman hayır…
Bunun yanında bir takım kanunlar da konulabilir; bozulmuş yemek, haramdır, yenilmez. Pis su içilmez. Helal ve faydalı şeyler yenilmelidir. Oruçluyken yemek yenilmemelidir ve fakat açlığın ve susuzluğun kendisi konusunda zaman belirlenemez ve kanun koyulamaz.
Eş’e olan ihtiyaç ve aile kurmak fıtri ve içgüdüye dayanan bir ihtiyaçtır. Allah hikmet üzere böyle önemli ve mukaddes ihtiyacı insanın fıtratında yaratmıştır. Doğal olarak zamanı geldiğinde bu ihtiyaç kendini gösterip “İstemek”tedir. Eğer zamanında bu ihtiyaca doğru cevap verilir ve istekleri karşılanırsa, tabii seyrini kat ederek ilerleyecek, kemale ulaşacak ve insanı da kemale ulaştıracaktır. Eğer geciktirilirse veya tabii olmayan yollarla, sahih olmayan bir şekilde cevap verilirse, kendi tabii mecrasından sapacak ve yozlaşacaktır. Hem kendisi sapacak hem de insanı saptıracaktır. Aynı şekilde doğal ve içgüdüsel açlık ve susuzluk, uygun şekilde doyuma ulaştırılmazsa, insanı hastalığa, bozuk yemek yemeye, haram yemeye ve bazen hırsızlığa; sonunda ise ölüme kadar götürecektir.
Öyleyse bu hususta nasıl bir kanun belirlemeliyiz? Acaba bu meselenin çözümünde ihtiyacı makul ve ölçülü bir şekilde tatmin edecek, zorluklar, engeller ve dikenleri ortadan kaldıracak bir çözüm yolu yok mudur?
Bu ihtiyacın doyurulmasının vakti ne zamandır? Erkek ve kız ne zaman evlenmelidirler? Bunun belirli ve standart bir kanunu yoktur. Yani; Yüce Allah tarafından belirtilmiş teşrii bir kanunu yoktur. Bu konudaki kanun tamamen tekvinidir. Yani yaratılışı itibarı ile insanın içinde ve fıtratında hediye olarak bırakılmıştır.
Öyleyse bu konu hakkında gerekli veya gereksiz demek doğru değildir. İnsanın evlilik isteğini kazanarak ona “Hazır Olması”, bu konu hakkında “Ön Bilgi”ye sahip olması ve kabul etmesi için “Müsait Ortam”ın yaratılması mütalaa ve araştırmayı gerektirmemektedir.
ERGENLİK ÇAĞI
Yukarıda ki açıklamalarımızdan sonra yine de gençler şöyle sormaktadırlar: “Sonuçta evlilik zamanı ne zamandır?
Cevap: Evlilik zamanı, “Cinsel Ergenliğin” ve “Akli Ergenliğin” istenilen kemale ulaştığı zamandır. (Kemalden amaç; insanın ulaşabileceği en üstün kemal noktası değildir. Çünkü bu noktaya ulaşmak özellikle “Akli Ergenlikte” çok uzak ve zordur. Gayemiz genelde herkesçe bilinen kemal noktasıdır.)
Bazıları şöyle diyorlar: “İslam’da erkekler için evlilik yaşı on beş, kızlar için ise dokuz dur.” Fakat bu söz doğru değildir. İslam’da böyle bir hüküm yoktur. İslam fıtrat dinidir. İslam’da insanın fıtratına zıt ve ters düşen bir hüküm olmaz. Evlilik için İslam’ın hükmü, “Buluğa” erişmektir. Yani; “Olgunlaşmak-yetişmek” tir. Peygamber efendimizin (s.a.a) buyurduğu gibi; Meyvenin buluğa ermesi onun yetişmesidir.
Evet; İslam’ın bu konuda belirlediği teşrii kanun budur. Şöyle ki; evlilik “Tekitli Müstehaptır.”(Geçen bölümde, evliliğin fazileti hakkında kısaca bahsettik.) Fakat bu ihtiyaç, ne zamanki baş kaldırarak tuğyan etmeye başlar ve insanı harama sürüklerse işte o zaman “Evlilik” vacip, onu geciktirmekse haram olur. Aslında bu teşrii kanun da tekvini kanundan kaynaklamaktadır. Yani; insan buluğa ulaştığı zaman evlilik müstehaptır. Fakat cinsel dürtü azdığı ve günah söz konusu olduğu zaman vacip olur.
İnsan buluğa erdiğinde (yukarıda açıkladığımız şekliyle) evlilik zamanı gelmiştir demektir. Bu durumda evliliği geciktirmek kesinlikle doğru değildir. Aynı şekilde insanın buluğa ermediği halde evlenme konusunda acele etmesi de sahih değildir. Yetişmemiş ve olgunlaşmamış meyve gibi…
İnsan, ne zaman ki içinden böyle fıtri ve içgüdüye dayalı “isteğin” sesini işitirse, işte o zaman evlilik zamanı gelmiştir demektir. Herkes bu isteği ve sesi içinden en güzel şekilde duyabilir. Elbette insanda olan fıtrat gücünün, bazı faktörlerden dolayı korkmamış ve hastalanmamış olması gerekir. Eğer korkmuş ve hastalanmışsa, vaktinde iyi bir şekilde seslenmeyebilir. Bu durum korkmuş veya hastalanmış insanın iştahının kapanması gibidir. Zira böyle bir anda insan, doğal durumunun dışına çıkmıştır. Eğer bu içsel ihtiyaç ve güç kendini göstermek istediği ve şöyle dediği zaman: “Ben artık olgunlaştım ve eş istiyorum” insanın içinde gizlenmiş bir takım faktörler de bunun karşısında baş kaldırıp şöyle dediğinde: “Evim, param, çeyizim yok, henüz diplomamı almadım, evlilik merasimini karışlayacak gücüm yok, toplum bu yaşta evlenmeyi hoş görmüyor; ailevi konumum, gelenek ve göreneklerimiz böyle bir evliliği istemiyor; parası, evi, arabası olan birisi henüz beni istemeye gelmedi; zengin bir kız bulamadım, eşin de kendine göre harcamaları var, yarın çoluk çocuk sahibi olacağım onların da bir sürü giderleri olacak, zengin misafirleri nasıl ağırlayacağım? vs …” böyle bir durumda zavallının (İçsel İhtiyaç Ve Sesin) geri adım atmasından başka çaresi olmadığı malumdur.
Veya genç (erkek veya kız) mastürbasyon, fuhuş ve başıboşluk gibi yanlış yollara sürüklenirse, fıtri ve içgüdüye dayalı ses ayaklar altında çiğnenmiş demektir. Artık ondan “Doğru Ses” ile seslenmesini beklemek yanlış olur.
Yılmış bir genç şöyle diyor: “…Birkaç yıldır istimna (elle tatmin) ediyorum. Şimdi benim için bir eş almışlar. Onu sevmiyorum. Ondan zevk almam mümkün değil. Henüz dahi istimna ediyorum. İstimna etmeyi eşimle cinsel ilişkiye girmeğe tercih ediyorum…” işte buna hasta fıtrat denir! Artık böyle bir insan fıtratının tabii-doğal sesini duyamaz. Daha doğrusu artık ses diye bir şey de kalmamıştır.
Kardeşim ve bacım! Sizlerle gerçekler üzerine, el değmemiş ve kirlenmemiş fıtratı esas alarak, cahil toplumun gelenek ve göreneklerinden, zorluklarından sıyrılarak sohbet etmek istiyorum. Şimdilik onları bir kenara bırakın ve kafanızdan atın. Sizinle özgür, bütün tutsaklık zincirlerinden kurtulmuş bir durumda konuşalım. İleride bu konu hakkında geniş bir şekilde sohbet edeceğiz.
Ey genç kardeşim ve bacım! İçinde ne fırtınalar estiğini, sen kendin daha iyi biliyorsun. Bir eşe ihtiyacın olduğunun ve perişanlığının farkındasın. Bir şeylerin eksik ve yalnız olduğunu hissediyorsun. Kendin, seni bir eş sahibi olmaya ve evlenmeye davet eden içindeki feryadın sesini duyuyorsun. Artık birkaç yıl önceki çocuk olmadığını çok iyi biliyorsun. İçinde birçok değişimler ve peşinde olduğun bir yitiğin olduğunu anlıyorsun. Bu konuyu düşündüğünde, içinde fırtınalar kopmakta ve bir ses seni yitiğinin peşine düşmeye davet etmektedir. Niçin kendini kandırıyorsun? Niçin böyle fıtri, içgüdüye dayanan mukaddes isteğinin üzerini örtüyorsun? Niçin bahane arıyorsun? Niçin özgürlük ve istiklal isteyen ruhunu ezmeye çalıyorsun? Niçin bu heyecanı ve sevinci boğuyorsun? Niçin yeni yeni açmaya ve yeşermeye başlayan bu gülleri solduruyorsun? Korkuyor musun? Neden korkuyorsun? Fakirlikten mi? Teşrifattan mı? Pahalılıktan mı? Sorumluluktan mı? Çocuk olmasından mı? Geçimini sağlayamamaktan mı korkuyorsun? Dersini okuyamamak tan mı korkuyorsun? Aileni iyi idare edememekten mi korkuyorsun?... Korkma azizim! Allah seninledir. O’na tevekkül et. Yoksa (haşa) Allah’ı bağışlayıcı, yardımcı ve her şeye gücü yeten olarak bilmiyor musun? Gençliğini mahvetmen yazık değil mi?
Evliliğin bir mevsimi ve baharı vardır. Eğer bu mevsim ve bahar geçerse zarar edersin. Meyve yetişip olgunlaştığında istifade edilmezse bozulur. Allah’a inanan ve yardımcısı Allah olan bir gencin böyle boş düşünceler ile kendisini korkutması üzücü değil mi? Cesur ol! Allah’a tevekkül ederek işe koyul. Allah’ın sana yardım edeceğinden emin ol. İnşallah başarılı olacaksın. Allah Kuran-ı Kerim’de yardım edeceğine dair vaat vermiştir:
“Sizden bekâr olanları… nikâhlayıp evlendirin; yoksulsalar Allah, lûtfuyla zengin eder onları ve Allah'ın lütfü boldur ve o, her şeyi bilir.”
Allah’ın vaadine güvenmiyor musun? İnşallah böyle değilsindir. Allah kesin vaadini yerine getirecektir. Ya Allah! Allah’a tevekkül! Meydana gir, işe başla ve evlen. Ben sana söz veriyorum; eğer eş seçiminde dikkatli olur, İslam’ın evlilik ve eş seçimi hakkında belirlediği ölçülere, emirlere riayet edersen- bu kitapta açıklanan konulara dikkat edersen- kesin mutlu olacak ve saadete kavuşacaksın. İnşallah.
Kardeşim ve bacım! “Galiba senin toplumda olanlardan haberin yok. İnsanların, evliliğinin önüne ne kadar zorluklar çıkarttıklarını biliyor musun? Bazı cahil ve bilgisiz anne- babaların, evlilik hakkında çocuklarının başına ne belalar getirdiklerinden ve genç erkek ve kızlardan ne kadar mantıksız beklentileri olduğundan haberin var mı? vs. …” diye bana itiraz etme. Çünkü hepsini biliyorum. Bu söylediklerinin hepsinden haberim var. Senden önce de haberim vardı. Çünkü bizler; işimiz ve mesuliyetimiz gereği sürekli toplumla, insanlarla içli dışlıyız. Gençler, sorunları hakkında bizlere müracaat etmektedirler. Onların sorunlarını ve sıkıntılarını çok iyi biliyoruz. Bununla birlikte “Evlen, korkma, işe koyul!” diyoruz. Zorluklar hakkında da ileriki bölümlerde sohbet edeceğiz.
EVLİLİK ALLAH’A ULAŞMANIN YOLU
İnsanın manevi gelişiminin en önemli faktörlerinden birisinin “Uygun Eş” olduğunu açıkladık.
Ey genç kardeşim ve bacım! Gençlik döneminde, kalbinin tertemiz olduğu, henüz günah ve rezalet tozunun üzerini kaplayıp kirletmediği bir dönemde, manevi bir yolculuk yapmak istiyor musun? Allah’ın, senin temiz olduğunu onaylayacağı bir makama ulaşmak istiyor musun? Bismillah! Fakat yalnız gitme, bu yol tehlikelerle doludur. Yol arkadaşı ister, yardımcı ister, âşık ister. Başka bir gencin elinden tut, onu kendine eş olarak seç ve birlikte gidin. Yolculukta birbirinizin yardımcısı, dostu, yarı ve yaveri olun. Birbirinize ümit verip teşvik edin. Bakın! Şefkatli Peygamberimiz (s.a.a) nasıl buyurmuştur:
“Kim Rabbini pak ve tertemiz bir şekilde mülakat etmek istiyorsa eşi ile birlikte, Allah’ı mülakat etmelidir.”
Hayat dolu olduğun ve gençlik dönemini yaşadığın zamanda hareket et ve eşini seç. Şimdi yolculuk zamanıdır. Aşkının, canlılığının, tazeliğinin üzüntüye dönüşüp solmasına izin verme. Aşk ve canlılık üzerine kurulan evlilik, yıllar boyu yaşamı güzelleştirecektir. Genç ve hayat dolu eşinin elinden tutup iki âşık güvercin gibi gökyüzüne doğru kanat çırpın. Bu döneminizden yararlanın ve elinizden çıkıp gitmesine izin vermeyin.
Bakın! İmam Ali (a.s) sevgili eşi Hz. Fatıma (a.s) hakkında ne diyor! Nasıl da onun için kalbinde taşıdığı aşkı şiire döküyor ve gençlik yıllarını anlatıyor:
Ben ve sen bir yuvada iki güvercin gibiydik.
Sıhhatimizden ve gençliğimizden yararlanıyorduk.
Bu mutlu eşler, tertemiz ve âşıkça yaşadılar. Temiz ve âşık bir şekilde de rablerini mülakat ettiler. Allah’ın salât ve selamı onların üzerine olsun.
CİNSEL VE AKLİ ERGENLİK DÖNEMİ
İnsanın kendi iç dünyasına bakarak evlilik zamanının ne zaman olduğunu anlayabileceğini açıkladık. Evlilik zamanının, cinsel ve akli buluğun kemale erdiği dönemde olmasının en iyi dönem olduğunu söyledik. Bununla birlikte, büyükler, anneler, babalar, öğretmenler ve hatta gençler şu soruyu sormaktadırlar:
“Sonuç olarak en iyi evlilik dönemi ne zamandır? Hangi yaştadır? Akli ve cinsel ergenlik, ideal kemal noktasına ne zaman ulaşır?”
Cevap: Bölgeler, ülkeler, ortamlar, nesiller, ırklar, kabileler, aileler ve bireyler bu konuda aynı durumda olmayıp birbirlerinden farklıdırlar. Örneğin: Sıcak bölgelerde yaşayan insanlar, soğuk bölgelerde yaşayan insanlardan daha çabuk cinsel buluğa ulaşırlar. Açık, kalabalık, kız ve erkek gençlerin birbirleri ile devamlı iç içe olduğu, dini değerlere bağlı olmayan, mahrem-namahrem, tesettür ve iffet meselelerine az riayet edilen ortamlarda yaşayan insanlar, temiz, iffetli ve şer’i kanunların riayet edildiği dini ortamlarda yaşayan insanlara oranla cinsel buluğa daha erken erişmektedirler. Aynı şekilde cinsel meseleler konusunda pervasız hareket edilen, edep kuralları dikkate alınmayan ve cinsel ilişkilerini çocuklardan saklamayan kültürsüz ailelerde yetişen çocuklar daha çabuk buluğa ermektedirler. Bu meselelere riayet eden ailelerde büyüyen çocuklar ise daha geç buluğa ermektedirler. (Çocukların, anne ve babanın cinsel ilişkilerini müşahede etmeleri onların yanlış yollara düşmesinde önemli faktörlerden birisidir.) Yiyeceklerin niteliği ve niceliği de bu konu da önemlidir. Çok ve güçlü yemek yiyen kimseler daha çabuk cinsel buluğa ermektedirler.
Sözde özgürlüğün haddi hesabı olmadığı gayri İslami toplumlar hakkında ne diyebiliriz ki?! Sadece bir ipucu olarak şunu diyebilirim: “İlkokul çocuklarının gözleri ve kulakları her şeyi görüp işitmektedir! Onların vermiş oldukları istatistikler ve haberlere göre, çocuklar ve gençler arasında tecavüz olayları çoğalmış, günden güne artmakta ve insanlığın yüzünü karartmaktadır.
Her neyse, biz kendi ülkemizin değişik ortamlarını göz önünde bulundurarak şöyle diyebiliriz: Erkeklerde ortalama cinsel buluğ on yedi ve kızlar da ise on dört yaşıdır. Fakat bu yaş evlilik için erkendir. Çünkü evlenmek için cinsel ergenliğin yanında akli ergenlik da gereklidir. Erkeklerde on dokuz yaşı ve kızlarda ise on altı yaş evlilik için en uygun yaştır. Bu ortalama yaştır. Bazı genç erkekler ve kızlar bu yaştan daha erken bir zamanda evliliğe ihtiyaç duyabilirler ki bu durumda hemen evlenmelidirler.
Yine önemle vurgulamalıyım ki: Bu ihtiyacın nişaneleri insanların kendi içlerinde gizlidir. Herkesin -açıklanan şartlara göre- kendisi bu ihtiyacını idrak edebilir.
Anne ve babalar da akıllı olup dikkat etseler çocuklarının ne zaman eşe ihtiyacı olduğunu anlayabilirler.
Düşünürlerin Görüşleri
Birkaç ay önce Ayetullah İbrahim Emini’nin ziyaretine gittim. Eş seçimi adlı kitabında geçen evlilik zamanı hakkında sohbet etmeye başladık. Bu sohbete geçmeden önce kitabında yazmış olduğu görüşünü olduğu gibi naklediyorum:
“İnsanın doğal yaratılışı evlilik yaşını belirlemiştir. İşte o da ergenlik yaşıdır. Erkek çocuk on beş yaşında ve kız çocuğu ise on yaşında buluğa erişirler ve şer’i olarak evlenebilirler. Fakat bundan daha iyisi, genç erkeklerin on yedi yaşında ve genç kızların ise on dört veya on beş yaşlarında evlenmeleridir. Çünkü erkek ve kız gençler ergenliğin ilk dönemlerinde (bu iş için gerekli olan) yeterli gelişim ve aklî düzeye ulaşmazlar. Bu yaşta evlenmeleri birçok zorluğu beraberinde getirebilir. Bunun yanında ergenliğin ilk iki veya üçüncü yıllarında cinsel içgüdü tam olarak uyanmamış ve gence fazla baskı yapmamaktadır. Bu dönemdeki cinsel istekler karşısında tahammül etmek pek de zor değildir. Buna göre şöyle diyebiliriz: Erkeklerde en uygun evlenme zamanı 17 veya 18 kızlar da ise 14 veya 15 yaşlarıdır. Bu yaşlarda evlenmeyip evliliği geciktirmek doğru değildir. Çünkü fiziksel, ruhsal ve toplumsal bir takım zararları olabilir. Zira bu yaşta cinsel içgüdü tam olarak uyanmış bütün gücüyle insanı tahrik etmekte ve genci etkisi altına almaktadır. Şer’i yol ile tatmin edilmesinin dışında hiçbir çare yoktur. Cinsel ihtiyaç, suya veya yemeğe olan ihtiyaç gibidir. Aç veya susuz bir insana; “Su içme! Yemek yeme!” diyebilir miyiz? Hatta böyle bir insanın spor yapması, gezmesi, oyun oynaması vb. işlerle oyalanması, onun yemek ve su içme düşüncesinden vazgeçmesine sebep olabilir mi? Cinsel ihtiyaç, yemek içmek gibi, hatta bunlardan daha şiddetli ve güçlü bir içgüdüdür. Şer’i yolla tatmin edilmezse, gencin yanlış yollara düşmesine ve günah işlemesine sebep olabilir. Onu dizginlemek ise çok zordur. Cinsel yanlışların (sapıklıkların) insanın dünya ve ahireti için doğurduğu acı sonlardan gaflet etmemek gerekir. Bir gencin, iman, iffet, hayâ gücüyle, güçlü cinsel içgüdüsünü dizginlediğini ve günahtan kaçınabildiğini kabul etsek dahi, onun fiziki ve manevi hayatında meydana getirdiği telafisiz kötü sonuçları karşısında ne yapabiliriz? Buna göre belirli yaşta evlenmenin dışında hiçbir çare yoktur. Ve bir an önce evlenmek gerekir.”
O’na şöyle dedim: “Eş Seçimi’’ adlı kitabınızın baskısından birkaç yıl geçmektedir. Acaba henüz evlilik zamanı hakkında beyan etmiş olduğunuz görüşünüzün üzerinde misiniz?
“Evet, gençlerin ıslah edilmesi ve sorunlarının çözümü ancak bu şekilde mümkündür. Tabii evlilik zamanında evlenmelidirler. Sorun bu şekilde çözülmezse, gençlerin sorunlarının halledilmesi için başvurulan diğer hiçbir çözüm yolu cevap vermeyecektir…” dedi.
Ben: “ Hâlihazırda toplumumuzda evliliğin önünde var olan engel ve zorlukları göz önünde bulunduruyor musunuz?” dedim.
“Evet. Bu kadar basit ve gereksiz işler için yapılan harcamalar, sözde gençlerin sorunlarını çözmek için harcanan paralar, kültürel saldırılar karşısında tebliğ için dökülen sermayeler ve bunlar için ayrılan bütçeler, gençlerin evlenmelerini sağlamak için kullanılırsa, evlilik yolu açılacaktır. İşte böyle bir durumda kültürel saldırı hiçbir zarar veremeyecektir. Kültürel saldırı için hazırlanıp uygulanan programlar, gençlerin evlilik sorununu doğal yaşlarında çözmedikçe istenilen hedefe ulaşamayacaktır. Kültürel saldırı karşısında yapılacak gerçek savaş, gençlerin akli ve cinsel açıdan ergenliğe ulaştıklarında evlenmeleridir…”
Bu Konu Hakkında Bir Dost İle Söyleşi
Kitabı yazdığımda âlim bir dostumla bu fasıl hakkında sohbet ettik. Bu söyleşimizi aşağıda zikrediyorum:
Dostum: “Acaba evlilik için belirlediğiniz zamanın erken olduğunu zannetmiyor musunuz?” dedi.
Ben: “Neden erken olsun ki? Acaba cinsel içgüdü, fıtratın eş istemesi ve akli ergenlik bu yaşta istenilen duruma gelmemiş midir? Sağlıklı bir insanın bu dönemde –evliliğin önünde yapmacık engellere ve zorluklara aldırış etmezsek- eşe ihtiyacı yok mudur?” dedim.
Dostum: “Evet, ihtiyacı vardır. Fakat sadece cinsel içgüdüyü ve eş isteme fıtratını göz önünde bulundurmamak gerekir. Konu hakkında diğer meseleleri de düşünmeliyiz” dedi.
Ben: “Dördüncü fasılda bu meseleleri ve zorlukları inceledim.” dedim.
Dostum: “Fakat dördüncü fasılda bir sorundan bahsetmemişsiniz. Hâlbuki o sorunun bu fasıla ait olduğuna inanıyorum. Gençlerin evlenmeleri için belirtmiş olduğunuz yaş ve yılda, onların yaşamlarını idare edebilecek güçleri ve hazırlıkları yoktur. On dokuz yaşında bir genç ve on altı yaşında bir kızın, bir aile hayatını idare edebilecek güce sahip olduklarını nasıl bekleyebilirsiniz?! Normalde bu dönemde gençlerin anne ve babalarının korumasına ihtiyaçları vardır.” dedi.
Ben: “İnsanı yaratan Allah hekimdir. Her şeyi olması gereken yerinde yaratmıştır. İnsanın yaratılışında cinsel ve eş isteme içgüdüsünü bu zaman dilimi içinde karar kılan Allah, gençlerin evlenmesini ve evliliğin bir an önce olmasını tekit etmiştir. Kesinlikle yaşamı yönetebilecek güç ve liyakati de onlarda yaratmıştır. Eğer bir eksiklik varsa bizim yanlış terbiye edilmemizden dolayıdır. Bizim yanlış terbiye edilmiş olmamız gelişimimiz, yeteneğimiz ve gücümüzün kendisini göstermesine engel olmaktadır. İnsan vücudunda hayatı yönetebilme potansiyeli daima vardır. Bu potansiyelin gelişerek kendisini gösterdiği an gerçekte ergenlik zamanıdır. Fakat bizler onun gelişme ortamını yaratmıyoruz. Takip edilen yanlış terbiyelerden dolayı onun açılıp kendisini göstermesine izin vermiyoruz. Bazı anne-babalar, çocuklarının ellerini sıcaktan soğuğa değdirmezler, bütün işleri kendileri yaparlar; çocuğun şahsiyetinin oluştuğu dönemde ona hiçbir sorumluluk yüklemezler; böylece ona iyilik ettiklerini zannederler. Bazen de onu küçümserler, kızdıklarında, onu yeteneksizlikle itham ederek farkına varmadan başarısızlığı ve kendine güvensizliği ona telkin ederler. Böyle bir eğitim tarzı ile büyümüş olan çocukların doğal olarak kendi yaşamlarını idare etmeye güçleri olmaz. Hatta yaşlandıklarında bile bunu yapamaz duruma gelirler. .!” dedim.
“Öyleyse ne yapmamız gerekir? Şu anda gençlerin yaşamlarını idare edebilecek güçte olmadıklarını görmekteyiz. Acaba onların evlenip yaşamlarını idarede başarısız olmalarını görmek ne kadar doğrudur?” dedi.
Ben ise şöyle cevap verdim: “Cinsel ve eş isteme içgüdüsü sesine kulağımızı tıkayamayız. Fakat zorlukların çözümü için bazı şeyler yapmak gerekir:
1- Öğretmenler ve bilginler toplumda insanlara bu meseleler hakkında eğitim vermeli ve bilinçlendirmelidirler. Onlara çocukların doğru ve sahih eğitimini öğretmelidirler.
2- Anneler ve babalar, çocuklarını, genç evlatlarını çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşamın sorumlulukları ile tanıştırmalıdırlar. Ben gençler, özellikle genç kızlar arasında hayatlarını yönetebilecek güçte olanlarını gördüm. Elbette çocuklara ve gençlere baskı yapılmasına karşıyım. Ama onların -çok- nazlandırılmasına da karşıyım. Orta, mutedil, dengeli yol riayet edilmelidir.
3- Gencin yaşamını tam olarak idare edebilecek duruma gelmesini bekleyip, evlenmesine izin vermemiz gerekmez. Genç, evliliğin bir takım yükümlülükleri olduğunu ve bunların baskısını hissettiği zaman ister istemez silkinecek ve kendisini toparlayacaktır. İçinde var olan güç uyanacak ve kendi yaşamını idare etmeye hazırlanacaktır. Genç erkek ve kızlar arasında evlenmeden önce ortak hayatı yönetebilecek güce sahip olmadıkları, fakat ortak bir hayatı yönetmek ile karşı karşıya kaldıklarında, hazırlıklı, liyakatli ve başarılı birer eş oldukları görülmüştür. Başta kendilerini yetersiz ve başarısız gören bu gençler, başarılı bir hayatı oluşturup idare etmişlerdir.
4- Nişanlılık dönemi (akit ile evlilik arası) bunun için en uygun ve en iyi fırsattır. Bu dönem eğer birkaç ay uzarsa gençler kendilerini daha iyi hazırlarlar. (Kitabın sonunda bu konu hakkında bahsedeceğiz.)
5- Erkek ve kızın, anne babası ve büyükleri onlara yardım etmelidirler. Yaşamlarının ilk döneminde onların elinden tutmalıdırlar. Yaşam yolunu ve üslubunu değerli evlatlarına öğretmelidirler. Böylelikle yavaş yavaş ortak yaşamlarına başlayıp güzel bir şekilde hayatlarına çeki düzen vermelerini sağlamalıdırlar.
Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki: Gençler, akli açıdan ve cinsel bakımdan ergenliğe ulaştıklarında evlenmelidirler. Yaşama dair diğer işler ise zamanla kendiliğinden düzelecektir. Cüzi işler asıl işlerin ardından kendiliğinden düzelir. Evlilikte asıl olan, iffetin korunması ve insanın kişiliğinin gelişimidir. Diğer konular detay sayılır. Asıl meseleyi detay için feda etmek doğru değildir. Fakat teferruat sayılan konuların da asıl amaca ulaşmasına ve onunla birleşmesine yardımcı olunmalıdır.
Sonradan Pişman Olunacak Bir İş Yapmak Yanlıştır.
Bazı milletler arasında ve ülkelerde gençlerin cinsel içgüdüleriyle oynadılar. Böylece birçok fesat, ahlaksızlık ve karmaşalığın çıkmasına sebep oldular. Bir süre sonra başları taşa değdi ve “aslanın kuyruğu ile oynamanın” ne kadar yanlış olduğunu anladılar. Şimdi ise yanlış yollarından yavaş yavaş dönmeye başladılar. Ne yazık ki bizler ise, onların dönmekte oldukları yola doğru gitmekteyiz. Acaba akıl şöyle hüküm etmiyor mu: “Onların yanlış yola gidip başlarının taşa değdiğini, elleri yüzleri kana bulanmış bir şekilde döndüklerini gördüğünüz zaman, bu yanlış yolda gitmemeniz gerekir. Neden onların kırılmış kafalarından ibret almıyoruz?! İslam şöyle buyuruyor:
“Başkalarının deneyimlerinden ibret alan kimse saadete ulaşmış kimsedir.”
Niçin bizler hırslı bir şekilde uçuruma doğru gitmekteyiz? Oysa başkalarının o uçurumdan düştüklerini kendi gözlerimiz ile gördük…
Şimdi iki kitaptan nakledeceğimiz iki söze dikkatinizi çekiyorum:
Doktor Hudokof eski Sovyetler birliğinin tanınmış psikologu şöyle yazıyor:
“Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, son yıllarda bütün evliliklerde “gençlik döneminde evliliğe eğilim” göze çarpmaktadır. Örneğin bizim ülkemizde evliliklerin yüzde ellisi gençlik döneminde gerçekleşmektedir ve birçoğunun yaşı da yirmi ikiden fazla değildir. Bir çok kocanın yaşı 18-19 yaşından fazla değildir. Amerika’da evlenen kızların ortalama yaşı yirmi yaşına kadar düşmüştür. On yedi yaşında, on dört milyon kız nişanlanmıştır.”!!
Doktor Hana Steven ve Doktor Abraham Steven Amerika’da aile ve cinsel konular üzerinde araştırmalar yapmış, tanınmış danışman ve doktorlardandır. İki nişanlının doktor ile soru cevap şeklinde yaptıkları danışma ve söyleşiyi kitap halinde yayınlamışlardır. Onlar şöyle yazıyorlar:
“Doktor bey! Erkek, ailenin giderlerini tam olarak karşılayamayacak bir durumda ise evliliği ertelemesi doğru mudur?
- Hayır, hiçbir surette doğru değildir. Bana göre; erkeğin maddi olarak en ideal düzeye ulaşması için evliliği geciktirmesi doğru değildir. Gençler ekonomik olarak ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye ulaşmadan önce fizyolojik olarak ergenlik merhalesine ulaşmaktadırlar ve bu durum günden güne derinleşmektedir. Bu bağlamda ekonomik olarak ideal noktaya ulaşmayı beklemelerine gerek yoktur. Aksine karı ve kocanın omuz omuza vererek aile bütçesini birlikte temin etmek için çalışmaları gerekir. Evlenmek için erkeğin gelirinin, aile ihtiyacını karşılayabilecek bir duruma gelmesini beklememek gerekir.”
Alıntı