Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
İslam Ordusu Uhud'da.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13566" data-attributes="member: 3"><p style="margin-left: 20px"><p style="text-align: center"><span style="color: Red"><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İSLÂM ORDUSU UHUD'DA</strong></span></span></em></span></p> <p style="text-align: center"></p></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Sabaha yakın, Peygamber Efendimiz, ordusuyla birlikte Şey-heyn'den ayrıldı ve Uhud'a doğru yürüdü. Artık her iki ordu da birbirini fark edebiliyordu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Düşman karşıda görünüyordu. Mücâhidler cephesinde sabah ezanı göklere dalga dalga yayılıyordu. Saf bağlayan Müslümanlar, Hz. Resûlullah'ın arkasında silâhlarını çıkarmadan düşmanlarının gözleri önünde namazlarını eda ettiler.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu arada Peygamber Efendimiz, tedbir babında, zırhının ü-zerine ikinci bir zırh, takyesinin üzerine ise miğfer giydi."9</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> <span style="color: Red">MÜNAFIKLARIN ORDUDAN AYRILMASI</span></strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Artık iki ordu karşı karşıya gelmişti. Her biri harb nizamıyla meşgul oluyordu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu sırada oraya kadar çekine çekine korku içinde gelmiş bulunan Abdullah b. Übey b. Selül, ortaya atıldı ve, "Muham-med, rey ve görüş sahibi olmayan gençlerin sözünü dinledi, benim sözümü dinlemedi! Ey ahali! Bir türlü anlayamıyorum: şuracıkta biz ne diye canımızı vereceğiz?'"20 deyip, kavminden ve münafıklardan 300 kadar askerle geri döndü.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Münafıkların ayrılmasıyla, İslâm Ordusu 700 kişiden ibaret kaldı. Kureyş Ordusunun dörtte biri kadar...</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Abdullah b. Übey, münafıklardan bir grupla İslâm Ordusundan ayrılmakla kalmadı; şâir Müslümanları da tesir altına almaya çalıştı. Onun geri döndüğünü gören Hazreç Kabilesine mensup Selime Oğulları ile Evs Kabilesine mensup Harise Oğullan da geri dönmeye niyetlendiler. Fakat, </strong><strong>Allah'ın inayeti yetişti ve onları bu tereddütlerinden kurtardı.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Kur'ân-ı Azîmüşşan'da bu hususla ilgili olarak şöyle buyurulur:"O zaman içinizden iki birlik za'f föstermek istemişti. Hâlbuki, onların yardımcısı </strong><strong>Allah'tı (Allah, rahmetiyle, onlardan bu gevşekliği giderdi). Mü'minler, ancak Allah'a güvenip dayanmalıdır."121</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Münafıklarla İlgili İnen Ayet</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Münafıkların, harb meydanında İslâm Ordusundan ayrılıp Medine'ye geri dönmeleri üzerine ise, şu mealdeki âyetler nazil oldu:</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "İki ordu karşılaştığı gün size gelen musibet </strong><strong>Allah'ın emriyle geldi. Bu, Allah'ın mü'minleri ayırt etmesi, münafık olanları da açığa vurması içindi. Onlara, 'Geliniz, Allah yolunda muharebe edin yahut (hiç olmazsa düşmanın kendinize ve ailenize saldırmasını) önleyin.' denildi de, 'Biz muharebe etmeyi bilseydik elbette arkanızdan gelirdik!' dediler. Onlar, o gün î-mandan ziyade küfre yakındılar. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Onlar ne gizlerse, Allah çok iyi bilendir!'"22</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> <span style="color: Red">MUHAYRIK'IN İSLÂM ORDUSUNA KATILIŞI</span></strong> </span></span><span style="color: Red"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="color: Red"></span></p></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Muhayrık, büyük bir Yahudî âlimi idi. Medine'de bol serveti vardı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Ekrem Efendimizi, mukaddes kitaplardaki sıfatlarıyla tanırdı. Fakat, kavminden çekindiği ve dininin tesirinden kendisini bir türlü kurtaramadığı için bu sıfatları açıklamıyordu. Bu durumu Uhud Harbine çıkışa kadar devam etti.123</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Kibriya Efendimiz, mücâhidlerle Uhud Gazasına çıktığı sıradaydı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> O âna kadar bildiğini açıklamayan Muhayrık, "Ey Yahudî cemaati!.. Vallahi, siz Muhammed'in peygamber olduğunu, ona yardım etmenin, üzerinize düşen bir vazife ve yerine getirmeniz gereken bir hak olduğunu pekâla bilirsiniz!" dedi.Yahudiler, "Bugün, Cumartesi günüdür! Hiçbir şeyle meşgul olunmaz." diye cevap verdiler.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bunun üzerine Muhayrık. kılıcını ve harçlığını yanına aldı. Akrabasından birisine, "Eğer bugün öldürülürsem, mallarımın hepsi Muhammed'indir! O dilediğini yapmaya serbesttir." diyerek vasiyette bulundu ve gidip İslâm Ordusuna katıldı. Şehid düşünceye kadar da müşriklerle çarpıştı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Efendimiz, "Muhayrık, Ya-hudî ırkından, hayırlı bir kişidir." buyurdu.124</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Muhayrık'in vasiyeti üzerine, Peygamber Efendimize kalan mülkleri, Bisab, Safiye, Delâl, Hüsna, Avaf, Bürka ve Meşrebe adlarını taşıyan yedi bahçe ve bostan idi.125</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Muhayrık'ın mallarını teslim alan Efendimiz, onların hepsini vakfetti. Medine'deki vakıfları umumiyetle Muhayrık'ın mal-larındandı.126</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> İslâm Ordusu Karargâhı</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Günlerden Cumartesi idi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Peygamberimiz atından indi, yürüyerek sayıca az, îman ve cesarette büyük ordusunun saflarını bizzat tanzim etti. Sağ ve sol kanadı düzene soktu. İslâm Ordusunun arkasında Uhud Dağı vardı. Yüzü ise Medine'ye doğru idi.127</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu arada, oldukça mühim bir yer olan Ayneyn Tepesine 50 muharipten teşekkül eden bir okçu müfrezesini vaziyet almak üzere vazifelendirdi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Başlarına Abdullah b. Cübeyr'i tâyin etti. Vazifeleri, Uhud ile Ayneyn Tepesi arasındaki geçidi muhafaza etmek, düşmanın burada İslâm Ordusunu arkadan sarmasına fırsat vermemekti.128</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Ekrem, okçulara şu emri verdi:</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "Düşmanı yendiğimizi görseniz de, size haber vermedikçe, adam göndermedikçe yerlerinizden asla ayrılmayınız. Düşmanın bizi mağlûb ettiğini görseniz de, yine kesinlikle yerinizi terk edip, 'Yardımlarına koşalım.' demeyiniz."129</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu emir ve talimatını iki sefer tekrarlayan Peygamber Efendimiz, daha sonra okçulara, "Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi, ben size adam göndermedikçe asla yerinizden ayrılmayınız.'"30 emrini verdi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Kibriya'nın emri ve talimatı böylesine net ve kesindi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> <span style="color: Red">İKİ ORDU KARŞI KARŞIYA</span></strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> İki ordu da artık harb nizamına girmiş ve karşılıklı bekliyorlardı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> İslâm Ordusunda, Zübeyr b. Avvam zırhlı kuvvetlerin, Hz. Hamza ise zırhsız askerlerin başında vazifeliydi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Müşrik ordusunun sağ ve sol kumandanı Hâlid b. Velid, sol kol kumandanı ise Ebû Cehil'in oğlu İkrime idi. Süvari birliklerinin başında Safvan b. Ümeyye, okçuların başında ise Abdullah b. Ebî Rabia bulunuyordu.131</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Müşrik ordusu cephesinde gürültü ve şamatanın bini bir paraydı. Gönülleri intikam hırsıyla dolu kadınlar, türküler, şarkılar söyleyerek ve defler çalarak müşrikleri coşturmaya çalışıyorlardı.İslâm Ordusu cephesi ise dualar, tekbirler, âminlerle inliyordu. </strong><strong>Allah'tan yardım dileniyor, nusretini ihsan etmesi niyaz ediliyordu. Resûl-i Kibriya Efendimiz de, hitabesinde, onları cihada, Allah yolunda savaşa, bu yolda sabır ve sebata, her şeye rağmen gayretle çalışmaya teşvik ve davet ediyordu. Gönülleri îmanla dolu, gözlerinden cesaret kıvılcımları sıçrayan mücâhidler, bir an evvel "hücum" emrini heyecanla bekliyorlardı. Ya vurulup şehid olarak Allah'ın huzuruna çıkmak ya da müşrik topluluğunu yerle bir etmek için âdeta yerlerinde duramıyorlardı.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Tek Tek Vuruşma</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Taraflar birbirlerine oldukça yaklaşmışlardı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu sırada Kureyş Ordusunun sancaktan Talha b. Ebî Talha ortaya atılarak, kendinden emin, mağrurane bir eda ile seslendi:</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar?"</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Karşısına "Esedullah" unvanının sahibi Hz. Ali çıktı ve, "Varlığım kudret elinde olan </strong><strong>Allah'a yemin ederim ki, seni kılıcımla Cehennem'e göndermedikçe veya kılıcınla Cennet'e girmedikçe seni bırakmayacağım!" diyerek hasmına şiddetli bir kılıç darbesi indirdi. Başını çenesine kadar yarıp ikiye ayırdı. Talha yere yıkılınca, Hz. Ali geri döndü. Mücâhidler, "Neden onun başını gövdesinden ayırmadın?" diye sordular.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Hz. Ali, "Yere düşünce, edeb yeri bana taraf açıldı. Ondan hemen yüzümü çevirdim. İyi biliyorum ki, </strong><strong>Allah, onu yaşatmayacak, öldürecektir." diye cevap verdi.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Kureyş sancaktarının yere serilmesine Peygamber Efendimiz ve mücâhidler son derece sevindiler ve bu sevinçlerini tekbirler getirerek izhar ettiler.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Hz. Hamza 'nın, İkinci Sancaktarı Yere Sermesi</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Talha yere serilince, Kureyş müşriklerinin sancağını kardeşi Osman b. Ebî Talha aldı. Ona karşı da Hz. Hamza çıktı ve omuzundan kılıçla vurup kolunu kesti.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu sefer sancağı yine Abdûddar Oğullarından Ebû Sa'd b. Ebî Talha aldı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ebû Sa'd'a karşı da Hz. Ali'yi çıkardı. Çarpışmadan galib çıkan, yine Hz. Ali oldu. Ebû Sa'd, "Esedullah"ın kılıç darbeleri arasında can verdi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Sa'd öldürülünce Kureyş sancağını hemen Müsafı b. Talha b. Ebî Talha eline aldı. Onu da Âsim b. Sabit Hazretleri okla vurup öldürdü. Ondan sonra Kureyş müşriklerinin sancağını Haris b. Ebî Talha aldı. Âsim b. Sabit Hazretleri, onu da bir okla yere serdi.132</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Haris'ten sonra sancağı Kilab b. Talha aldı. Onu da, Zübeyr b. Avvam (r.a.), bir hamlede yere serdi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu sefer sancağı Cüiâs b. Talha aldı. Onu da Talha b. Ubeydullah Hazretleri öldürdü.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Abdûddar Oğullarından baba, oğul, kardeş ve amca olan tam yedi kişi, Kureyş müşriklerinin sancağı altında iken, kahraman mücâhidler tarafından böylece yere serildiler.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bundan sonra sancağı yine Abdûddar Oğullarından Ertat b. Şürahbil aldı. O da Hz. Ali'nin amansız darbeleriyle yere yıkıldı. Sonra sancağı Şurayh b. Kâriz aldı. O da Ashab-ı Kiram'dan biri tarafından öldürüldü.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Sancaktarlarının bir bir yere serildiğini gören Kureyş müşriklerini bir dehşet ve korku sardı. Öyle ki, sancaklarının yanına bile kimse yanaşmaya cesaret edemiyordu. Sonunda onu Alkame kızı Amre yerden alıp Kureyşlilere teslim etti.1"</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Abdûddar Oğullarından sancağı tutacak kimse bulunmadığından, yine onların kölelerinden Suvap sancağı taşıdı. Kuzman, vurup onun sağ elini kesti. Suvap sancağı sol eline aldı. Kuzman sol elini de kesti. Bunun üzerine Suvap sancağı kol ve pazularıyla tutmaya çalıştı;fakat, daha fazla dayanamayıp ar-kaiistü yere yıkıldı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Artık iki tarafın da beklemeye tahammülü kalmamıştı. Çapışma, bir anda şimşek hızıyla başladı. Kılıç şakırtısı, ok vınlaması, at kişnemesi ve deve böğürmesi ortalığı kapladı. </strong><strong>Allah yolunda savaşmaya can atan mücâhidler, kahramanca dövüşmeye başladılar.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Ebû Dücâne 'nin Peygamberimizden Kılıcı Alması</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Ekrem'in elinde bir kılıç vardı. Üzerinde, "Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var! İnsan korkaklıkla kaderden kurtulamaz!" mealindeki beyit yazılı idi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "Bu kılıcı benden kim alır?" diye sordu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Birçok sahabî birden atıldı. "Ben, ben yâ Resûlallah!.." diyerek ellerini uzattılar.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu sefer Peygamberimiz, "Bunu, hakkını vermek üzere kim alır?" diye sordu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Yine hararetle isteyenler çıktı. Aralarında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Zübeyr b. Avvam da vardı. Hz. Resûlullah vermek istemedi.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bu sırada korkusuz, gözünü daldan budaktan sakınmayan biri ortaya atıldı. Ebû Dücâne'ydi bu!.. Hz. Resûlullah'a, "Nedir onun hakkı yâ Resûlallah?.." diye sordu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Resûl-i Ekrem, "Hakkı, eğilip bükülünceye kadar onu düşmana sallamandır!" buyurdu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Bunun üzerine Ebû Dücâne, "Yâ Resûlallah!.. Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum!" dedi ve Hz. Resûlul-lah'tan kılıcı teslim aldı. Ebû Dücâne, elinde Resûl-i Ekrem'in şartlı teslim ettiği kılıcı, başında ise kırmızı sarığı olduğu hâlde müşriklere doğru çalımlı çalımlı yürümeye başladı. Bunun üzerine Fahr-i Alem Efendimiz, ashabına şu ölçüyü ders verdi:</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "Bu öyle bir yürüyüştür ki, </strong><strong>Allah onu, şu yerin (harb hâlinin) dışında hiçbir zaman sevmez!'"34</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Ebû Dücâne, şimşek sür'atinde düşman safları arasına girdi, kılıcını var kuvvetiyle hakkını vermek için sallamaya başladı. Önüne geleni bir iki darbede yere seriyor, durmadan ilerliyordu. Bir ara dağın eteğinde deflerle müşrikleri savaşa teşvik eden kadınların yanına kadar vardığını fark etti. Orada biri müşriklere hiddetli hiddetli bağırıyor, onları vuruşmaya teşvik ediyordu. Yanına yaklaştı, kılıcını kaldırıp vuracakken, hasmından bir çığlık koptu. Bu, Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in çığlığı idi. Ebû Dücâne, ona kılıç sallamaktan geri durdu. Kendisini o sırada gören Hz. Zübeyr b. Avvam, sonradan, neden o kadına kılıç sallamadığını soracak, Ebû Dücâne ise şu cevabı verecektir:</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "Resûlullah'ın kılıcına hürmetimden, o kadının kanına bulaştırmak istemedim!"135</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Diğer taraftan, Hz. Hamza, elinde iki kılıç, "Ben, </strong><strong>Allah'ın arslanıyım!" diye diye bir öne bir arkaya dönerek kılıcını sallıyor, müşriklerin üzerine cesaretle saldırıyordu.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Mücâhidlerin hepsi de düşmanla cesurca dövüşüyor ve kıyasıya mücadele veriyorlardı!</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> DÜŞMANIN BOZGUNA UĞRAMASI</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Şirk ordusu, mücâhidlerin bu kahramanca dövüş ve çarpışması karşısında fazla dayanamadı. Kendilerini bir korku ve</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> dehşet sardı. Gerisin geri kaçışmaya başladılar. Müşrik kadınlar defler çalıyor, şarkılar söylüyor ve paniğe kapılıp kaçan askerleri geri çağırıyorlardı. Ancak, cesaretin kaynağı îmandan mahrum kalbe deflerin çalınması, şarkıların söylenmesi ve şiirlerin okunması bir fayda veremiyor, müşrik askerleri gerisin geri her şeylerini, canlarını kurtarmak uğrunda terk ederek kaçıyorlardı.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Harbin ilk safhası, işte böylesine mücâhidlerin üstün çarpışmaları ve </strong><strong>Allah'ın yardımıyla Müslümanlar lehine neticelendi.</strong></span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Uhud 'un İlk Şehidi</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> İslâm Ordusu henüz bozulmamıştı. Bu esnada bir müşrik tarafından Abdullah b. Amr b. Haram şehid edildi. Uhud'un ilk şehidi, bu mücâhid oldu.</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Oğlu Hz. Cabir der ki:</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> "Babam Uhud Seferine çıkmak için hazırlandığı sırada, geceleyin beni yanına çağırdı ve, 'Yavrucuğum! Belli olmaz. Belki de yarın Uhud günü ilk şehid ben olurum! Kız kardeşlerine iyi davranmanı vasiyet ederim. Üzerimde borç var. Borcumu öde!' dedi. Gerçekten, dediği gibi, ilk şehid kendisi oldu."136</strong> </span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> <span style="color: Red">--------------------------------------------------------------------------------</span></strong><span style="color: Red"> </span></span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 120 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 68; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 39.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 121 Âl-i İmrân, 122.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 122ÂI-İ Imrân, 166-167.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 123 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 2, s. 164-165. </strong></span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 124 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 2, s. 165.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 125 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 502-503.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 126 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 2, s. 165.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 127 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 69; Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 39.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 128 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 70.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 129 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 70; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 40.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 130 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 40.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 131 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 70-71; İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2. s. 40.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 132 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 41. Taberî, Tarih, c. 3, s. 17.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 134 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 71.</strong> </span></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> 135 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 73; Taberî, Tarih, c. 3, s. 15.</strong> </span></span></p> </p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13566, member: 3"] [INDENT][CENTER][COLOR=Red][I][FONT=Arial][SIZE=3][B]İSLÂM ORDUSU UHUD'DA[/B][/SIZE][/FONT][/I][/COLOR] [/CENTER] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Sabaha yakın, Peygamber Efendimiz, ordusuyla birlikte Şey-heyn'den ayrıldı ve Uhud'a doğru yürüdü. Artık her iki ordu da birbirini fark edebiliyordu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Düşman karşıda görünüyordu. Mücâhidler cephesinde sabah ezanı göklere dalga dalga yayılıyordu. Saf bağlayan Müslümanlar, Hz. Resûlullah'ın arkasında silâhlarını çıkarmadan düşmanlarının gözleri önünde namazlarını eda ettiler.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu arada Peygamber Efendimiz, tedbir babında, zırhının ü-zerine ikinci bir zırh, takyesinin üzerine ise miğfer giydi."9[/B] [/SIZE][/FONT] [CENTER][FONT=Arial][SIZE=3][B] [COLOR=Red]MÜNAFIKLARIN ORDUDAN AYRILMASI[/COLOR][/B][COLOR=Red] [/COLOR][/SIZE][/FONT] [/CENTER] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Artık iki ordu karşı karşıya gelmişti. Her biri harb nizamıyla meşgul oluyordu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu sırada oraya kadar çekine çekine korku içinde gelmiş bulunan Abdullah b. Übey b. Selül, ortaya atıldı ve, "Muham-med, rey ve görüş sahibi olmayan gençlerin sözünü dinledi, benim sözümü dinlemedi! Ey ahali! Bir türlü anlayamıyorum: şuracıkta biz ne diye canımızı vereceğiz?'"20 deyip, kavminden ve münafıklardan 300 kadar askerle geri döndü.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Münafıkların ayrılmasıyla, İslâm Ordusu 700 kişiden ibaret kaldı. Kureyş Ordusunun dörtte biri kadar...[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Abdullah b. Übey, münafıklardan bir grupla İslâm Ordusundan ayrılmakla kalmadı; şâir Müslümanları da tesir altına almaya çalıştı. Onun geri döndüğünü gören Hazreç Kabilesine mensup Selime Oğulları ile Evs Kabilesine mensup Harise Oğullan da geri dönmeye niyetlendiler. Fakat, [/B][B]Allah'ın inayeti yetişti ve onları bu tereddütlerinden kurtardı.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Kur'ân-ı Azîmüşşan'da bu hususla ilgili olarak şöyle buyurulur:"O zaman içinizden iki birlik za'f föstermek istemişti. Hâlbuki, onların yardımcısı [/B][B]Allah'tı (Allah, rahmetiyle, onlardan bu gevşekliği giderdi). Mü'minler, ancak Allah'a güvenip dayanmalıdır."121[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Münafıklarla İlgili İnen Ayet[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Münafıkların, harb meydanında İslâm Ordusundan ayrılıp Medine'ye geri dönmeleri üzerine ise, şu mealdeki âyetler nazil oldu:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "İki ordu karşılaştığı gün size gelen musibet [/B][B]Allah'ın emriyle geldi. Bu, Allah'ın mü'minleri ayırt etmesi, münafık olanları da açığa vurması içindi. Onlara, 'Geliniz, Allah yolunda muharebe edin yahut (hiç olmazsa düşmanın kendinize ve ailenize saldırmasını) önleyin.' denildi de, 'Biz muharebe etmeyi bilseydik elbette arkanızdan gelirdik!' dediler. Onlar, o gün î-mandan ziyade küfre yakındılar. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Onlar ne gizlerse, Allah çok iyi bilendir!'"22[/B][/SIZE][/FONT] [CENTER][FONT=Arial][SIZE=3][B] [COLOR=Red]MUHAYRIK'IN İSLÂM ORDUSUNA KATILIŞI[/COLOR][/B][COLOR=Red] [/COLOR][/SIZE][/FONT][COLOR=Red] [/COLOR][/CENTER] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Muhayrık, büyük bir Yahudî âlimi idi. Medine'de bol serveti vardı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Ekrem Efendimizi, mukaddes kitaplardaki sıfatlarıyla tanırdı. Fakat, kavminden çekindiği ve dininin tesirinden kendisini bir türlü kurtaramadığı için bu sıfatları açıklamıyordu. Bu durumu Uhud Harbine çıkışa kadar devam etti.123[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Kibriya Efendimiz, mücâhidlerle Uhud Gazasına çıktığı sıradaydı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] O âna kadar bildiğini açıklamayan Muhayrık, "Ey Yahudî cemaati!.. Vallahi, siz Muhammed'in peygamber olduğunu, ona yardım etmenin, üzerinize düşen bir vazife ve yerine getirmeniz gereken bir hak olduğunu pekâla bilirsiniz!" dedi.Yahudiler, "Bugün, Cumartesi günüdür! Hiçbir şeyle meşgul olunmaz." diye cevap verdiler.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bunun üzerine Muhayrık. kılıcını ve harçlığını yanına aldı. Akrabasından birisine, "Eğer bugün öldürülürsem, mallarımın hepsi Muhammed'indir! O dilediğini yapmaya serbesttir." diyerek vasiyette bulundu ve gidip İslâm Ordusuna katıldı. Şehid düşünceye kadar da müşriklerle çarpıştı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Efendimiz, "Muhayrık, Ya-hudî ırkından, hayırlı bir kişidir." buyurdu.124[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Muhayrık'in vasiyeti üzerine, Peygamber Efendimize kalan mülkleri, Bisab, Safiye, Delâl, Hüsna, Avaf, Bürka ve Meşrebe adlarını taşıyan yedi bahçe ve bostan idi.125[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Muhayrık'ın mallarını teslim alan Efendimiz, onların hepsini vakfetti. Medine'deki vakıfları umumiyetle Muhayrık'ın mal-larındandı.126[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] İslâm Ordusu Karargâhı[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Günlerden Cumartesi idi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Peygamberimiz atından indi, yürüyerek sayıca az, îman ve cesarette büyük ordusunun saflarını bizzat tanzim etti. Sağ ve sol kanadı düzene soktu. İslâm Ordusunun arkasında Uhud Dağı vardı. Yüzü ise Medine'ye doğru idi.127[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu arada, oldukça mühim bir yer olan Ayneyn Tepesine 50 muharipten teşekkül eden bir okçu müfrezesini vaziyet almak üzere vazifelendirdi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Başlarına Abdullah b. Cübeyr'i tâyin etti. Vazifeleri, Uhud ile Ayneyn Tepesi arasındaki geçidi muhafaza etmek, düşmanın burada İslâm Ordusunu arkadan sarmasına fırsat vermemekti.128[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Ekrem, okçulara şu emri verdi:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "Düşmanı yendiğimizi görseniz de, size haber vermedikçe, adam göndermedikçe yerlerinizden asla ayrılmayınız. Düşmanın bizi mağlûb ettiğini görseniz de, yine kesinlikle yerinizi terk edip, 'Yardımlarına koşalım.' demeyiniz."129[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu emir ve talimatını iki sefer tekrarlayan Peygamber Efendimiz, daha sonra okçulara, "Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi, ben size adam göndermedikçe asla yerinizden ayrılmayınız.'"30 emrini verdi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Kibriya'nın emri ve talimatı böylesine net ve kesindi.[/B] [/SIZE][/FONT] [CENTER][FONT=Arial][SIZE=3][B] [COLOR=Red]İKİ ORDU KARŞI KARŞIYA[/COLOR][/B][COLOR=Red] [/COLOR][/SIZE][/FONT] [/CENTER] [FONT=Arial][SIZE=3][B] İki ordu da artık harb nizamına girmiş ve karşılıklı bekliyorlardı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] İslâm Ordusunda, Zübeyr b. Avvam zırhlı kuvvetlerin, Hz. Hamza ise zırhsız askerlerin başında vazifeliydi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Müşrik ordusunun sağ ve sol kumandanı Hâlid b. Velid, sol kol kumandanı ise Ebû Cehil'in oğlu İkrime idi. Süvari birliklerinin başında Safvan b. Ümeyye, okçuların başında ise Abdullah b. Ebî Rabia bulunuyordu.131[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Müşrik ordusu cephesinde gürültü ve şamatanın bini bir paraydı. Gönülleri intikam hırsıyla dolu kadınlar, türküler, şarkılar söyleyerek ve defler çalarak müşrikleri coşturmaya çalışıyorlardı.İslâm Ordusu cephesi ise dualar, tekbirler, âminlerle inliyordu. [/B][B]Allah'tan yardım dileniyor, nusretini ihsan etmesi niyaz ediliyordu. Resûl-i Kibriya Efendimiz de, hitabesinde, onları cihada, Allah yolunda savaşa, bu yolda sabır ve sebata, her şeye rağmen gayretle çalışmaya teşvik ve davet ediyordu. Gönülleri îmanla dolu, gözlerinden cesaret kıvılcımları sıçrayan mücâhidler, bir an evvel "hücum" emrini heyecanla bekliyorlardı. Ya vurulup şehid olarak Allah'ın huzuruna çıkmak ya da müşrik topluluğunu yerle bir etmek için âdeta yerlerinde duramıyorlardı.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Tek Tek Vuruşma[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Taraflar birbirlerine oldukça yaklaşmışlardı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu sırada Kureyş Ordusunun sancaktan Talha b. Ebî Talha ortaya atılarak, kendinden emin, mağrurane bir eda ile seslendi:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar?"[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Karşısına "Esedullah" unvanının sahibi Hz. Ali çıktı ve, "Varlığım kudret elinde olan [/B][B]Allah'a yemin ederim ki, seni kılıcımla Cehennem'e göndermedikçe veya kılıcınla Cennet'e girmedikçe seni bırakmayacağım!" diyerek hasmına şiddetli bir kılıç darbesi indirdi. Başını çenesine kadar yarıp ikiye ayırdı. Talha yere yıkılınca, Hz. Ali geri döndü. Mücâhidler, "Neden onun başını gövdesinden ayırmadın?" diye sordular.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Hz. Ali, "Yere düşünce, edeb yeri bana taraf açıldı. Ondan hemen yüzümü çevirdim. İyi biliyorum ki, [/B][B]Allah, onu yaşatmayacak, öldürecektir." diye cevap verdi.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Kureyş sancaktarının yere serilmesine Peygamber Efendimiz ve mücâhidler son derece sevindiler ve bu sevinçlerini tekbirler getirerek izhar ettiler.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Hz. Hamza 'nın, İkinci Sancaktarı Yere Sermesi[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Talha yere serilince, Kureyş müşriklerinin sancağını kardeşi Osman b. Ebî Talha aldı. Ona karşı da Hz. Hamza çıktı ve omuzundan kılıçla vurup kolunu kesti.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu sefer sancağı yine Abdûddar Oğullarından Ebû Sa'd b. Ebî Talha aldı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ebû Sa'd'a karşı da Hz. Ali'yi çıkardı. Çarpışmadan galib çıkan, yine Hz. Ali oldu. Ebû Sa'd, "Esedullah"ın kılıç darbeleri arasında can verdi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Sa'd öldürülünce Kureyş sancağını hemen Müsafı b. Talha b. Ebî Talha eline aldı. Onu da Âsim b. Sabit Hazretleri okla vurup öldürdü. Ondan sonra Kureyş müşriklerinin sancağını Haris b. Ebî Talha aldı. Âsim b. Sabit Hazretleri, onu da bir okla yere serdi.132[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Haris'ten sonra sancağı Kilab b. Talha aldı. Onu da, Zübeyr b. Avvam (r.a.), bir hamlede yere serdi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu sefer sancağı Cüiâs b. Talha aldı. Onu da Talha b. Ubeydullah Hazretleri öldürdü.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Abdûddar Oğullarından baba, oğul, kardeş ve amca olan tam yedi kişi, Kureyş müşriklerinin sancağı altında iken, kahraman mücâhidler tarafından böylece yere serildiler.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bundan sonra sancağı yine Abdûddar Oğullarından Ertat b. Şürahbil aldı. O da Hz. Ali'nin amansız darbeleriyle yere yıkıldı. Sonra sancağı Şurayh b. Kâriz aldı. O da Ashab-ı Kiram'dan biri tarafından öldürüldü.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Sancaktarlarının bir bir yere serildiğini gören Kureyş müşriklerini bir dehşet ve korku sardı. Öyle ki, sancaklarının yanına bile kimse yanaşmaya cesaret edemiyordu. Sonunda onu Alkame kızı Amre yerden alıp Kureyşlilere teslim etti.1"[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Abdûddar Oğullarından sancağı tutacak kimse bulunmadığından, yine onların kölelerinden Suvap sancağı taşıdı. Kuzman, vurup onun sağ elini kesti. Suvap sancağı sol eline aldı. Kuzman sol elini de kesti. Bunun üzerine Suvap sancağı kol ve pazularıyla tutmaya çalıştı;fakat, daha fazla dayanamayıp ar-kaiistü yere yıkıldı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Artık iki tarafın da beklemeye tahammülü kalmamıştı. Çapışma, bir anda şimşek hızıyla başladı. Kılıç şakırtısı, ok vınlaması, at kişnemesi ve deve böğürmesi ortalığı kapladı. [/B][B]Allah yolunda savaşmaya can atan mücâhidler, kahramanca dövüşmeye başladılar.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Ebû Dücâne 'nin Peygamberimizden Kılıcı Alması[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Ekrem'in elinde bir kılıç vardı. Üzerinde, "Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var! İnsan korkaklıkla kaderden kurtulamaz!" mealindeki beyit yazılı idi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "Bu kılıcı benden kim alır?" diye sordu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Birçok sahabî birden atıldı. "Ben, ben yâ Resûlallah!.." diyerek ellerini uzattılar.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu sefer Peygamberimiz, "Bunu, hakkını vermek üzere kim alır?" diye sordu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Yine hararetle isteyenler çıktı. Aralarında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Zübeyr b. Avvam da vardı. Hz. Resûlullah vermek istemedi.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bu sırada korkusuz, gözünü daldan budaktan sakınmayan biri ortaya atıldı. Ebû Dücâne'ydi bu!.. Hz. Resûlullah'a, "Nedir onun hakkı yâ Resûlallah?.." diye sordu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Resûl-i Ekrem, "Hakkı, eğilip bükülünceye kadar onu düşmana sallamandır!" buyurdu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Bunun üzerine Ebû Dücâne, "Yâ Resûlallah!.. Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum!" dedi ve Hz. Resûlul-lah'tan kılıcı teslim aldı. Ebû Dücâne, elinde Resûl-i Ekrem'in şartlı teslim ettiği kılıcı, başında ise kırmızı sarığı olduğu hâlde müşriklere doğru çalımlı çalımlı yürümeye başladı. Bunun üzerine Fahr-i Alem Efendimiz, ashabına şu ölçüyü ders verdi:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "Bu öyle bir yürüyüştür ki, [/B][B]Allah onu, şu yerin (harb hâlinin) dışında hiçbir zaman sevmez!'"34[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Ebû Dücâne, şimşek sür'atinde düşman safları arasına girdi, kılıcını var kuvvetiyle hakkını vermek için sallamaya başladı. Önüne geleni bir iki darbede yere seriyor, durmadan ilerliyordu. Bir ara dağın eteğinde deflerle müşrikleri savaşa teşvik eden kadınların yanına kadar vardığını fark etti. Orada biri müşriklere hiddetli hiddetli bağırıyor, onları vuruşmaya teşvik ediyordu. Yanına yaklaştı, kılıcını kaldırıp vuracakken, hasmından bir çığlık koptu. Bu, Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in çığlığı idi. Ebû Dücâne, ona kılıç sallamaktan geri durdu. Kendisini o sırada gören Hz. Zübeyr b. Avvam, sonradan, neden o kadına kılıç sallamadığını soracak, Ebû Dücâne ise şu cevabı verecektir:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "Resûlullah'ın kılıcına hürmetimden, o kadının kanına bulaştırmak istemedim!"135[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Diğer taraftan, Hz. Hamza, elinde iki kılıç, "Ben, [/B][B]Allah'ın arslanıyım!" diye diye bir öne bir arkaya dönerek kılıcını sallıyor, müşriklerin üzerine cesaretle saldırıyordu.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Mücâhidlerin hepsi de düşmanla cesurca dövüşüyor ve kıyasıya mücadele veriyorlardı![/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] DÜŞMANIN BOZGUNA UĞRAMASI[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Şirk ordusu, mücâhidlerin bu kahramanca dövüş ve çarpışması karşısında fazla dayanamadı. Kendilerini bir korku ve[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] dehşet sardı. Gerisin geri kaçışmaya başladılar. Müşrik kadınlar defler çalıyor, şarkılar söylüyor ve paniğe kapılıp kaçan askerleri geri çağırıyorlardı. Ancak, cesaretin kaynağı îmandan mahrum kalbe deflerin çalınması, şarkıların söylenmesi ve şiirlerin okunması bir fayda veremiyor, müşrik askerleri gerisin geri her şeylerini, canlarını kurtarmak uğrunda terk ederek kaçıyorlardı.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Harbin ilk safhası, işte böylesine mücâhidlerin üstün çarpışmaları ve [/B][B]Allah'ın yardımıyla Müslümanlar lehine neticelendi.[/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Uhud 'un İlk Şehidi[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] İslâm Ordusu henüz bozulmamıştı. Bu esnada bir müşrik tarafından Abdullah b. Amr b. Haram şehid edildi. Uhud'un ilk şehidi, bu mücâhid oldu.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] Oğlu Hz. Cabir der ki:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] "Babam Uhud Seferine çıkmak için hazırlandığı sırada, geceleyin beni yanına çağırdı ve, 'Yavrucuğum! Belli olmaz. Belki de yarın Uhud günü ilk şehid ben olurum! Kız kardeşlerine iyi davranmanı vasiyet ederim. Üzerimde borç var. Borcumu öde!' dedi. Gerçekten, dediği gibi, ilk şehid kendisi oldu."136[/B] [/SIZE][/FONT] [CENTER][FONT=Arial][SIZE=3][B] [COLOR=Red]--------------------------------------------------------------------------------[/COLOR][/B][COLOR=Red] [/COLOR][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 120 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 68; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 39.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 121 Âl-i İmrân, 122.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 122ÂI-İ Imrân, 166-167.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 123 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 2, s. 164-165. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 124 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 2, s. 165.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 125 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 502-503.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 126 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 2, s. 165.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 127 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 69; Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 39.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 128 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 70.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 129 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 70; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 40.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 130 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 40.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 131 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 70-71; İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2. s. 40.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 132 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 41. Taberî, Tarih, c. 3, s. 17.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 134 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 71.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3][B] 135 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 73; Taberî, Tarih, c. 3, s. 15.[/B] [/SIZE][/FONT][/CENTER] [/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günde beş vakit kıldığımız nedir?
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
İslam Ordusu Uhud'da.
Üst
Alt