Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
İslam Ordusu Mekke Yolunda
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13606" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra Resûli Kibriya Efendimiz, tek kalb gibi çarpan 10 bin kişilik muazzam İslâm Ordusuna hareket emri verdi.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Medine'den çıkış Ramazan'ın ilk günlerine rastlıyordu. Bu sebeple Resûli Ekrem ve mücâhidler oruçlu idiler.787</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hava oldukça sıcaktı. Bu sıcaklık altında yol almak fazlasıyla yorucu ve zahmetli idi. Dayanılacak gibi değildi. Üstelik, her an bir çarpışma çıkabilir, bir mukabeleyle de karşı karşıya kalabilirlerdi. Hâlbuki, harbte güç, kuvvet lâzımdı. Oruç, mücâhidleri bir noktada takatsiz hâle getiriyordu. Ancak, kendi başlarına hareket edemezlerdi. Bu sebeple, Hz. Resûlullah'ın ne yapacağını bekliyorlardı. Oruç açılacak mı, yoksa devam mı edilecekti?</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İslâm Ordusu, Kudeyd mevkiine gelince, Peygamber Efendimiz, ikindi namazından sonra orucunu açtı ve ashabına da açmalarını emretti.788</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu arada, sekiz kişilik bir birlik ve Necid tarafına gönderilmiş bulunan Ebû Katade de gelip orduya katıldı. Aynı zamanda etraftan da birçok Müslüman gelip İslâm Ordusuna iltihak etti.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Yine bu sırada Mekke'den gelen Hz. Abbas, ailesiyle Cuhfe mevkiinde İslâm Ordusuyla karşılaştı. Bundan son derece memnun olan Peygamberimiz, kendisinin yanında kalmasını, ağırlıklarını ise Medine'ye göndermesini emretti; sonra, "Ey Abbas!.. Sen Muhacirlerin sonuncususun!" buyurdu. Hz. Abbas, sefer boyunca Peygamber Efendimizin yanından ayrılmadı.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Yolda Müslüman Olanlar</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Resûlullah kumandasındaki İslâm Ordusu, bütün ihtişamıyla yoluna devam ediyordu. Bu sırada gelip, Hz. Resûlullah'in huzurunda İslâm'la şereflenenler oldu. Bunlar, Peygamber Efendimizin amcası oğlu Ebû Süfyan b. Haris ile Abdullah b. Ebî Ümeyye idi.789</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, önce bu iki kişiyle görüşmek istemediğini ifade ederek onlardan yüz çevirdi; zîra, bunlar, kendisiyle peygamberliğinden önce gayet samimîyken risâlet vazifesi verilir verilmez şiddetli birer düşman kesilmişlerdi, kendisine sözle eziyet ve hakarette bulunmuşlardı. Şâir olan Ebû Süfyan b. Haris, Peygamberimizi ve Müslümanları ağır dille hicvederdi.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Yine, Efendimizin akrabası olan Abdullah b. Ebî Ümeyye de, ona söz ve hareketleriyle rahatsızlık vermekten geri durmayanlar arasında yer almıştı.790</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ancak, bütün bunlara rağmen, araya Hz. Ümmü Seleme girdi; Efendimize, onlardan yüz çevirmemesi gerektiğini söyledi. Fakat, Resûli Ekrem Efendimiz, yine, "Onların ikisi de bana lâzım değildir!" diyerek kabul etmemekte ısrar ediyordu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem'in bu sözlerini duyan Ebû Süfyan b. Haris, elinde küçük oğlu Cafer olduğu hâlde, "Vallahi, yanına girmeme izin vermezse, oğlumun elinden tutarak helak oluncaya kadar yeryüzünde dolaşıp dururum!" diye konuştu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>şefkat ve merhamet timsâli Peygamber Efendimizin mübarek gönlü bu sözlere dayanamadı. Onları huzuruna davet ederek affetti. Böylece onlar da İslâmiyetle şereflendiler.791</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ordunun Savaş Düzenine Girişi</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Kudeyd mevkiinde konaklayan Peygamber Efendimiz, burada ordusunu savaş düzenine koydu; sancaklar ve bayraklar bağlayarak, onları kabilelere ve kabilelerin bayraktar ve sancaktarlarına verdi. Muhacirlerin üç bayraktarı vardı: Hz. Ali, Hz. Zübeyr b. Avvam ve Hz. Sa'd b. Ebî Vakkas... Ensâr'ın ise, 12 bayraktan vardı. İslâm Ordusunda ayrıca Eşcaların bir, Süleymlerin de bir bayraktarı bulunuyordu. Orduda 14 de sancaktar vardı. Bunların üçü Müzeynelerin, ikisi Eşlemlerin, dördü Cüheynelerin, üçü Ka'b Oğullarının, ikisi ise Süleymlerin idi.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İslâm Ordusu, Merruzzahran 'da</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bundan sonra Peygamber Efendimiz, ordusuyla Merruzzahran'da konakladı.793</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamber Efendimizin gizlilik stratejisi o âna kadar son derece muvaffakiyetle sürmüş, Mekkeliler en küçük bir haber dahi alamamışlardı.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>On Bin Ateş</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Merruzahran Vadisine geliş geceye rastlamıştı. O âna kadar üzerlerine gelişinden haberi olmayan Mekkeli müşriklere Peygamber Efendimiz, gelişini muhteşem bir ateş donanmasıyla bildirmek istedi ve her mücâhide ateş yakmalarını emir buyurdu.794</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bir anda 10 bin ateş yakıldı. Göz kamaştıran bu manzara Mekke'ye aydınlık saçtı; müşriklere ise korku ve dehşet... Aralarından göç etmeye mecbur bıraktıkları Kâinatın Manevî Güneşi Peygamber Efendimiz, şimdi etrafında 10 bin parlak yıldızla Mekke ufuklarında yeniden bütün ihtişamıyla parlıyordu, ruh ve gönülleri ısıtmak için Mekke ufuklarında bir başka haşmetle doğuyordu. Bu doğuşa müşrikler hayret etti. Daha iki sene evvel bu güneş bu kadar parlak değildi, bu kadar kuvvet ve azamete sahip bulunmuyordu. Bir anda nasıl böylesine inkişaf etmiş, büyümüş ve her tarafı aydınlatır olmuştu? Söndürmek istedikleri nur, nasıl böylesine kısa zamanda kendilerini sönük bir durumda bırakan azamet peyda etmişti. Akıllara hayret veren bu şahlanışın sırrını bir türlü çözemiyorlardı.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İşte, Kureyş müşrikleri, ancak gözleri kamaştıran bu 10 bin ateşlik muazzam manzarayla işin farkına vardı ve Mekke'nin çepeçevre sarıldığını anladılar.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamber Efendimizin, Koyun Güttüğünü Söylemesi</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İslâm Ordusu henüz Merruzzahran'dan ayrılmamıştı.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem Efendimiz, İrak denilen misvak ağaçlarının yemişlerinden toplamalarını bazı sahabîlere emretti ve, "Size, onların kararmış olanlarını toplamanızı tavsiye ederim; çünkü, en tatlı olanları, onların kararmışlarıdır!"795 buyurdu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Sahabîler merakla, "Yâ Resûlallah!.. Bu yemişin iyisini kötüsünü çobanlar bilir. Siz de koyun gütmüş müydünüz?" diye sordular.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, "Her peygamber, muhakkak koyun gütmüştür! Ben de Ecyad'da (Mekke'de bir mevki) ev halkımın (amcası Ebû Tâlib'in) koyunlarını otlatırdım."796 diye cevap verdi.797</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>EBÛ SÜFYAN, PEYGAMBERİMİZİN HUZURUNDA</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu arada, son derece korkup telâşa kapılan müşrikler, reisleri Ebû Süfyan'la birkaç kişiyi, durumu öğrenmek üzere vazifelendirdiler.798</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan ve beraberindekiler, bir gece vakti, bu vazifeyi yerine getirmek üzere Mekke'den çıktılar; İslâm Ordusu karargâhına yaklaştıkları bir sırada mücâhidler tarafından yakalandılar. O esnada Hz. Abbas imdadına yetişmeseydi mücâhidler tarafından epeyce hırpalanacaktı.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, Ebû Süfyan'ı alıp Peygamber Efendimizin yanına getirdi. Arkasından Hz. Ömer de, eli kılıcının kabzasında olduğu hâlde Huzuru Saadet'e girdi ve, "Yâ Resûlallah!..</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Allah</strong> <strong>, Ebû Süfyan'ı akidsiz ve ahidsiz ele geçirmek imkân ve fırsatını verdi. Müsaade buyur da boynunu vurayım!" dedi.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas müdahale etti: "Yâ Resûlallah!.. Ben, ona eman vermiş bulunuyorum!"</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Fakat, Hz. Ömer, bu isteğinden vazgeçmedi; aynı teklifi tekrarlayıp durdu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, "Ey Ömer!.. Yeter! Vallahi, Ebû Süfyan, Adiyy b. Ka'b Oğullarından (Hz. Ömer'in kabilesi) olsaydı böyle söylemezdin!" deyince, Hz. Ömer bütün celâdetiyle, "Ey Abbas!.. Vallahi, babam Hattab hayatta olup da Müslüman olsaydı, ona, senin Müslüman olduğun gün Müslüman oluşuna sevindiğim kadar sevinmezdim! Zîra, biliyorum ki, Resûlullah (a.s.m.) da, babam Hattab Müslüman olsaydı, senin Müslüman oluşuna sevindiği kadar sevinmezdi."799 diye konuştu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu ufak münakaşayı Peygamber Efendimiz, "Ey Abbas!.. Ebû Süfyan'ı konak yerine götür; sabahleyin yanıma getir." sözleriyle sona erdirdi.800</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan 'in İslâm 'la Şereflenmesi</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, Ebû Süfyan'ı sabahleyin Resûli Ekrem Efendimizin huzuruna getirdi.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, "Ey Ebû Süfyan!.. Henüz 'Lâ ilahe İllallah.' diyeceğin vakit gelmedi mi?" diye sordu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, zavallıca bir cevap verdi: "İyi, ama bu kadar putları ne yapayım? Lat ve Uzza'dan nasıl vazgeçeyim!"</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin çadırı arkasında bekliyordu. Ebû Süfyan'ın bu sözlerini duyunca, hiddetle, "Dua et ki çadırın içindesin; dışında olsaydın, asla bu sözü söyleyemezdin!" diye konuştu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, "Ey Ömer!.. Yazıklar olsun sana!.. Sen de baban gibi sertsin. Hem, sonra, ey Hattab'ın oğlu, ben, sana gelmiş değilim; amcamın oğluna gelmişim. Onunla konuşacağım. Bırak da konuşalım!" dedi; Peygamber Efendimize hitaben de, "Babam anam sana feda olsun! Usluluk ve yumuşak huylulukta, şereflilikte ve akraba hakkını gözetmede daha üstünü yoktur." diye konuştu. Sonra bir müddet düşündü, durdu. Bu düşünce onu bir nebze hakka yaklaştırdı: "Vallahi, sanırım ki, </strong><strong>Allah'tan başka ilâh olmasa gerek! Çünkü, Allah'la birlikte başka ilâh da bulunmuş olsaydı, elbette beni zararlardan korur, iyiliklerden de faydalandırırdı!" dedi.801</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamber Efendimiz, bu sözlerinden, onun, "Lâ ilahe illallah." gerçeğini kabul ettiğine kanaat getirdi. Bu sefer, "Ey Ebû Süfyan!.. 'Muhammedün Resûlullah.' diyeceğin zaman daha gelmedi mi?" diye sordu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, bir an durakladı. İçindeki düğümü tam manâsıyla çözemiyordu. Nereden geldiğini bilmediği bir şüphe vardı içinde: "Yâ Muhammed!.." dedi, "Bunun için bana biraz müddet tanı; zîra, bundan dolayı zihnimde biraz ilişik var."</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu esnada Hz. Abbas söze karıştı:</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Ey Ebû Süfyan!.." dedi, "Yazıklar olsun sana!.. Aklını başına topla! Ne yaptığının farkında mısın? Boynun vurulmadan önce, Müslüman ol! </strong><strong>Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet getir!"</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bunun üzerine Ebû Süfyan şehâdet getirip Müslüman oldu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>imanının Acil Mükâfatı</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, Hz. Resülullah'tan, Ebû Süfyan için bir imtiyaz tanımasını istedi. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Ebû Süfyan, üstün tanınmayı, övülmeyi seven bir insandır. Ona iftihar vesilesi olacak bir imtiyaz verseniz!.."</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Kibriya Efendimiz, "Olur." buyurdu ve ilâve etti: "Kim, Ebû Süryan'ın evine girerse, emindir!"</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, "Evimin ne genişliği vardır ki?.." diyerek, Peygamber Efendimizden bu lûtfunu genişletmesini istedi.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu sefer Resûli Ekrem Efendimiz, "Kim Kabe'ye girer, sığınır ise, o emindir!" buyurdu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan buna da kanaat etmedi; "Kabe'nin ne genişliği var ki?.." dedi.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>O zaman Peygamber Efendimiz, "Kim, Mescidi Haram'a girer, sığınırsa, emindir!" buyurdu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, bu ihsan dairesinin daha da geniş tutulmasını istiyordu. "Mescidi Haram'ın ne genişliği var ki?.." diyerek bunu da ifade etti.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, lütuf ve ihsanının dairesini en geniş bir şekilde tuttu: "Kim, kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona eman verilmiştir!"803</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan'ın artık bu hususta taleb edecek bir şeyi kalmamıştı. "İşte, bu, geniştir!" diyerek memnuniyetini izhar etti.804</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan 'm, İslâm Ordusunu Seyredişi</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, Ebû Süfyan'ın hemen çıkıp Mekke'ye gitmesine müsaade etmedi. Her ne kadar îman etmişse de müşrik ileri gelenlerinin tesiri altında kalıp İslâm Ordusuna karşı bir hareket hazırlığı içine girebilme ihtimali vardı. Bu düşünceye fırsat verilmemeliydi. Ebû Süfyan, İslâm Ordusunu görmeli idi; tâ ki, bu orduya karşı koyacak güç ve kuvvetin Kureyş müşriklerinde bulunmadığı kanaati kendisinde tamamıyla teşekkül etsin! Azametli orduyu görmeli idi ki, kendilerine bir şey kazandırmayacak, sâdece kanlarının akıp gitmesine sebebiyet verecek bir karşı koyma hareketine girişmeyi akıllarından geçirenlere nasihat etsin, onları bu fikirlerinden vazgeçirmeye çalışsın!</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bunun için, Peygamber Efendimiz, Hz. Abbas'a, "Ey Abbasî.. Ebû Süfyan'i, vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazının yanına götür de, </strong><strong>Allah ordusunun ihtişamını görsün!" diye emretti.805</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, bu emri Nebevi üzerine Ebû Süfyan'ı vadinin en dar, geçişe en hâkim yerine götürdü.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, hayret ve haşyet içinde, kol kol geçen muazzam İslâm Ordusunu seyrediyor ve onların kim olduğunu teker teker Hz. Abbas'a soruyordu; Hz. Abbas da gereken izahatı veriyordu. Ebû Süfyan'ın gözleri, nurânî dalgalar hâlinde akan mücâhidler karşısında kamaşıyordu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Mekke'de öldürmeye karar aldıkları sırada ellerinden </strong><strong>Allah'ın hıfz ve inayeti ile kurtulan Hz. Muhammed, nasıl böyle on binlerin kalb ve ruhunu fethetmiş ve etrafında birer pervane gibi döndürmeyi başarabilmişti? Daha düne kadar kendi saflarında ona karşı savaşanlar, şimdi ona sadâkat elini uzatmışlar, onun muhabbetinde erimişler, onun derdiyle hemdert, sevinciyle mesrur, elemiyle müteellim olmuşlardı.</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Dalga dalga geçen alaylar, taburlar arasında, Ebû Süfyan, olanca dikkatiyle Hz. Resûlullah'ı arıyordu. Her alay, her kol geçtiğinde Hz. Abbas'a, "Muhammed (s.a.v.) geçti mi?" diye soruyordu. Onun geçişinin bir başka azamette, ihtişamda olacağını biliyordu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Nihayet, Resûli Kibriya Efendimizin arasında bulunduğu, tepeden tırnağa silâhlanmış alay geliyordu. Kâinatın Efendisi, kendisine mahsus azamet, heybet ve vekarı ile devesi Kasva'nın üzerindeydi. Etrafını Ensâr ve Muhacirler almıştı. Sancağı, Ensâr'dan Sa'd b. Ubade Hazretlerinin elindeydi. Ebû Süfyan'ın önünden, tüylerini ürperticesine, tir tir titretircesine geçiyorlardı.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, olanca merakıyla, "SübhanallahL Kimdir bunlar ey Abbas?.." diye sordu.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, "Resûlullah!.. Etrafındakiler ise, Ensâr ve Muhacirler!.." diye cevap verdi.806</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan'ın dehşedi daha da arttı, ürpermesi kat kat yükseldi; kendisini tutamayarak, "Kardeşinin oğluna ne kadar büyük bir saltanat verilmiş; hiçbir hükümdarda görmediğim bir saltanat!.." dedi.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Abbas, "Bu saltanat değil, peygamberliktir!" diye tashih etti.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan da, "Evet, peygamberliktir!"807 diyerek kanaatini düzeltti.</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, artık bu haşmetli, nurânî, bir tek kalb hâlinde çarpan, tek el hâlinde kalkan, tek ses hâlinde yükselen orduya kimsenin kolay kolay karşı koyamayacağını, bunun kendilerinin de haddi olmadığını iyice anlamıştı: "Ey Abbas!.. Ben şu âna kadar böyle bir ordu, böyle bir cemaat görmedim!"</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bundan sonradır ki, Mekkeli müşriklere hem haber vermek, hem de karşı koymak gibi bir basiretsizliğe teşebbüs etmelerine</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>mâni olmak ve bu hususta nasihatte bulunmak üzere Ebû Süfyan'ın Mekke'ye gitmesine müsaade edildi.808</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, Mekke 'de</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan, sür'atle Mekke'ye vardı, Müslüman olduğunu açıkladı; "Ey Kureyşliler!.. İşte, Muhammedi.. Karşı koyamayacağınız kadar büyük bir orduyla yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor! Müslüman olunuz da selâmete eriniz!" dedi;809 sonra da, "Kim, Ebû Süfyan'ın evine girer sığınırsa, o emindir! Kim, evine girip kapısını üzerine kaparsa, o emindir! Kim, Mescidi Haram'a girer sığınırsa, o emindir!" diye olanca sesiyle bağırdı.810</strong> <strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Fakat, müşrik ileri gelenleri, hattâ karısı Hind, bu davranışı karşısında Ebû Süfyan'a hakaret etti; hattâ Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebî Cehil gibileri, halkı Resûli Ekrem'e karşı çıkmak için kışkırtmaya bile kalkıştılar. Fakat halk, bu hararetli müşriklerin sözlerine iltifat etmedi ve Ebû Süfyan'ın tavsiyesi üzerine kimisi evine girdi, kimisi de Mescidi Haram'a sığındı.</strong> </span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13606, member: 3"] [FONT=Arial][SIZE=3][B]Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra Resûli Kibriya Efendimiz, tek kalb gibi çarpan 10 bin kişilik muazzam İslâm Ordusuna hareket emri verdi. Medine'den çıkış Ramazan'ın ilk günlerine rastlıyordu. Bu sebeple Resûli Ekrem ve mücâhidler oruçlu idiler.787[/B] [B] Hava oldukça sıcaktı. Bu sıcaklık altında yol almak fazlasıyla yorucu ve zahmetli idi. Dayanılacak gibi değildi. Üstelik, her an bir çarpışma çıkabilir, bir mukabeleyle de karşı karşıya kalabilirlerdi. Hâlbuki, harbte güç, kuvvet lâzımdı. Oruç, mücâhidleri bir noktada takatsiz hâle getiriyordu. Ancak, kendi başlarına hareket edemezlerdi. Bu sebeple, Hz. Resûlullah'ın ne yapacağını bekliyorlardı. Oruç açılacak mı, yoksa devam mı edilecekti?[/B] [B] İslâm Ordusu, Kudeyd mevkiine gelince, Peygamber Efendimiz, ikindi namazından sonra orucunu açtı ve ashabına da açmalarını emretti.788[/B] [B] Bu arada, sekiz kişilik bir birlik ve Necid tarafına gönderilmiş bulunan Ebû Katade de gelip orduya katıldı. Aynı zamanda etraftan da birçok Müslüman gelip İslâm Ordusuna iltihak etti.[/B] [B] Yine bu sırada Mekke'den gelen Hz. Abbas, ailesiyle Cuhfe mevkiinde İslâm Ordusuyla karşılaştı. Bundan son derece memnun olan Peygamberimiz, kendisinin yanında kalmasını, ağırlıklarını ise Medine'ye göndermesini emretti; sonra, "Ey Abbas!.. Sen Muhacirlerin sonuncususun!" buyurdu. Hz. Abbas, sefer boyunca Peygamber Efendimizin yanından ayrılmadı.[/B] [B] Yolda Müslüman Olanlar[/B] [B] Hz. Resûlullah kumandasındaki İslâm Ordusu, bütün ihtişamıyla yoluna devam ediyordu. Bu sırada gelip, Hz. Resûlullah'in huzurunda İslâm'la şereflenenler oldu. Bunlar, Peygamber Efendimizin amcası oğlu Ebû Süfyan b. Haris ile Abdullah b. Ebî Ümeyye idi.789[/B] [B] Resûli Ekrem, önce bu iki kişiyle görüşmek istemediğini ifade ederek onlardan yüz çevirdi; zîra, bunlar, kendisiyle peygamberliğinden önce gayet samimîyken risâlet vazifesi verilir verilmez şiddetli birer düşman kesilmişlerdi, kendisine sözle eziyet ve hakarette bulunmuşlardı. Şâir olan Ebû Süfyan b. Haris, Peygamberimizi ve Müslümanları ağır dille hicvederdi.[/B] [B] Yine, Efendimizin akrabası olan Abdullah b. Ebî Ümeyye de, ona söz ve hareketleriyle rahatsızlık vermekten geri durmayanlar arasında yer almıştı.790[/B] [B] Ancak, bütün bunlara rağmen, araya Hz. Ümmü Seleme girdi; Efendimize, onlardan yüz çevirmemesi gerektiğini söyledi. Fakat, Resûli Ekrem Efendimiz, yine, "Onların ikisi de bana lâzım değildir!" diyerek kabul etmemekte ısrar ediyordu.[/B] [B] Resûli Ekrem'in bu sözlerini duyan Ebû Süfyan b. Haris, elinde küçük oğlu Cafer olduğu hâlde, "Vallahi, yanına girmeme izin vermezse, oğlumun elinden tutarak helak oluncaya kadar yeryüzünde dolaşıp dururum!" diye konuştu.[/B] [B] şefkat ve merhamet timsâli Peygamber Efendimizin mübarek gönlü bu sözlere dayanamadı. Onları huzuruna davet ederek affetti. Böylece onlar da İslâmiyetle şereflendiler.791[/B] [B] Ordunun Savaş Düzenine Girişi[/B] [B] Kudeyd mevkiinde konaklayan Peygamber Efendimiz, burada ordusunu savaş düzenine koydu; sancaklar ve bayraklar bağlayarak, onları kabilelere ve kabilelerin bayraktar ve sancaktarlarına verdi. Muhacirlerin üç bayraktarı vardı: Hz. Ali, Hz. Zübeyr b. Avvam ve Hz. Sa'd b. Ebî Vakkas... Ensâr'ın ise, 12 bayraktan vardı. İslâm Ordusunda ayrıca Eşcaların bir, Süleymlerin de bir bayraktarı bulunuyordu. Orduda 14 de sancaktar vardı. Bunların üçü Müzeynelerin, ikisi Eşlemlerin, dördü Cüheynelerin, üçü Ka'b Oğullarının, ikisi ise Süleymlerin idi.[/B] [B] İslâm Ordusu, Merruzzahran 'da[/B] [B] Bundan sonra Peygamber Efendimiz, ordusuyla Merruzzahran'da konakladı.793[/B] [B] Peygamber Efendimizin gizlilik stratejisi o âna kadar son derece muvaffakiyetle sürmüş, Mekkeliler en küçük bir haber dahi alamamışlardı.[/B] [B] On Bin Ateş[/B] [B] Merruzahran Vadisine geliş geceye rastlamıştı. O âna kadar üzerlerine gelişinden haberi olmayan Mekkeli müşriklere Peygamber Efendimiz, gelişini muhteşem bir ateş donanmasıyla bildirmek istedi ve her mücâhide ateş yakmalarını emir buyurdu.794[/B] [B] Bir anda 10 bin ateş yakıldı. Göz kamaştıran bu manzara Mekke'ye aydınlık saçtı; müşriklere ise korku ve dehşet... Aralarından göç etmeye mecbur bıraktıkları Kâinatın Manevî Güneşi Peygamber Efendimiz, şimdi etrafında 10 bin parlak yıldızla Mekke ufuklarında yeniden bütün ihtişamıyla parlıyordu, ruh ve gönülleri ısıtmak için Mekke ufuklarında bir başka haşmetle doğuyordu. Bu doğuşa müşrikler hayret etti. Daha iki sene evvel bu güneş bu kadar parlak değildi, bu kadar kuvvet ve azamete sahip bulunmuyordu. Bir anda nasıl böylesine inkişaf etmiş, büyümüş ve her tarafı aydınlatır olmuştu? Söndürmek istedikleri nur, nasıl böylesine kısa zamanda kendilerini sönük bir durumda bırakan azamet peyda etmişti. Akıllara hayret veren bu şahlanışın sırrını bir türlü çözemiyorlardı.[/B] [B] İşte, Kureyş müşrikleri, ancak gözleri kamaştıran bu 10 bin ateşlik muazzam manzarayla işin farkına vardı ve Mekke'nin çepeçevre sarıldığını anladılar.[/B] [B] Peygamber Efendimizin, Koyun Güttüğünü Söylemesi[/B] [B] İslâm Ordusu henüz Merruzzahran'dan ayrılmamıştı.[/B] [B] Resûli Ekrem Efendimiz, İrak denilen misvak ağaçlarının yemişlerinden toplamalarını bazı sahabîlere emretti ve, "Size, onların kararmış olanlarını toplamanızı tavsiye ederim; çünkü, en tatlı olanları, onların kararmışlarıdır!"795 buyurdu.[/B] [B] Sahabîler merakla, "Yâ Resûlallah!.. Bu yemişin iyisini kötüsünü çobanlar bilir. Siz de koyun gütmüş müydünüz?" diye sordular.[/B] [B] Resûli Ekrem, "Her peygamber, muhakkak koyun gütmüştür! Ben de Ecyad'da (Mekke'de bir mevki) ev halkımın (amcası Ebû Tâlib'in) koyunlarını otlatırdım."796 diye cevap verdi.797[/B] [B] EBÛ SÜFYAN, PEYGAMBERİMİZİN HUZURUNDA[/B] [B] Bu arada, son derece korkup telâşa kapılan müşrikler, reisleri Ebû Süfyan'la birkaç kişiyi, durumu öğrenmek üzere vazifelendirdiler.798[/B] [B] Ebû Süfyan ve beraberindekiler, bir gece vakti, bu vazifeyi yerine getirmek üzere Mekke'den çıktılar; İslâm Ordusu karargâhına yaklaştıkları bir sırada mücâhidler tarafından yakalandılar. O esnada Hz. Abbas imdadına yetişmeseydi mücâhidler tarafından epeyce hırpalanacaktı.[/B] [B] Hz. Abbas, Ebû Süfyan'ı alıp Peygamber Efendimizin yanına getirdi. Arkasından Hz. Ömer de, eli kılıcının kabzasında olduğu hâlde Huzuru Saadet'e girdi ve, "Yâ Resûlallah!..[/B] [B] Allah[/B] [B], Ebû Süfyan'ı akidsiz ve ahidsiz ele geçirmek imkân ve fırsatını verdi. Müsaade buyur da boynunu vurayım!" dedi. Hz. Abbas müdahale etti: "Yâ Resûlallah!.. Ben, ona eman vermiş bulunuyorum!"[/B] [B] Fakat, Hz. Ömer, bu isteğinden vazgeçmedi; aynı teklifi tekrarlayıp durdu.[/B] [B] Hz. Abbas, "Ey Ömer!.. Yeter! Vallahi, Ebû Süfyan, Adiyy b. Ka'b Oğullarından (Hz. Ömer'in kabilesi) olsaydı böyle söylemezdin!" deyince, Hz. Ömer bütün celâdetiyle, "Ey Abbas!.. Vallahi, babam Hattab hayatta olup da Müslüman olsaydı, ona, senin Müslüman olduğun gün Müslüman oluşuna sevindiğim kadar sevinmezdim! Zîra, biliyorum ki, Resûlullah (a.s.m.) da, babam Hattab Müslüman olsaydı, senin Müslüman oluşuna sevindiği kadar sevinmezdi."799 diye konuştu.[/B] [B] Bu ufak münakaşayı Peygamber Efendimiz, "Ey Abbas!.. Ebû Süfyan'ı konak yerine götür; sabahleyin yanıma getir." sözleriyle sona erdirdi.800[/B] [B] Ebû Süfyan 'in İslâm 'la Şereflenmesi[/B] [B] Hz. Abbas, Ebû Süfyan'ı sabahleyin Resûli Ekrem Efendimizin huzuruna getirdi.[/B] [B] Resûli Ekrem, "Ey Ebû Süfyan!.. Henüz 'Lâ ilahe İllallah.' diyeceğin vakit gelmedi mi?" diye sordu.[/B] [B] Ebû Süfyan, zavallıca bir cevap verdi: "İyi, ama bu kadar putları ne yapayım? Lat ve Uzza'dan nasıl vazgeçeyim!"[/B] [B] Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin çadırı arkasında bekliyordu. Ebû Süfyan'ın bu sözlerini duyunca, hiddetle, "Dua et ki çadırın içindesin; dışında olsaydın, asla bu sözü söyleyemezdin!" diye konuştu.[/B] [B] Ebû Süfyan, "Ey Ömer!.. Yazıklar olsun sana!.. Sen de baban gibi sertsin. Hem, sonra, ey Hattab'ın oğlu, ben, sana gelmiş değilim; amcamın oğluna gelmişim. Onunla konuşacağım. Bırak da konuşalım!" dedi; Peygamber Efendimize hitaben de, "Babam anam sana feda olsun! Usluluk ve yumuşak huylulukta, şereflilikte ve akraba hakkını gözetmede daha üstünü yoktur." diye konuştu. Sonra bir müddet düşündü, durdu. Bu düşünce onu bir nebze hakka yaklaştırdı: "Vallahi, sanırım ki, [/B][B]Allah'tan başka ilâh olmasa gerek! Çünkü, Allah'la birlikte başka ilâh da bulunmuş olsaydı, elbette beni zararlardan korur, iyiliklerden de faydalandırırdı!" dedi.801 Peygamber Efendimiz, bu sözlerinden, onun, "Lâ ilahe illallah." gerçeğini kabul ettiğine kanaat getirdi. Bu sefer, "Ey Ebû Süfyan!.. 'Muhammedün Resûlullah.' diyeceğin zaman daha gelmedi mi?" diye sordu.[/B] [B] Ebû Süfyan, bir an durakladı. İçindeki düğümü tam manâsıyla çözemiyordu. Nereden geldiğini bilmediği bir şüphe vardı içinde: "Yâ Muhammed!.." dedi, "Bunun için bana biraz müddet tanı; zîra, bundan dolayı zihnimde biraz ilişik var."[/B] [B] Bu esnada Hz. Abbas söze karıştı:[/B] [B] "Ey Ebû Süfyan!.." dedi, "Yazıklar olsun sana!.. Aklını başına topla! Ne yaptığının farkında mısın? Boynun vurulmadan önce, Müslüman ol! [/B][B]Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet getir!" Bunun üzerine Ebû Süfyan şehâdet getirip Müslüman oldu.[/B] [B] imanının Acil Mükâfatı[/B] [B] Hz. Abbas, Hz. Resülullah'tan, Ebû Süfyan için bir imtiyaz tanımasını istedi. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Ebû Süfyan, üstün tanınmayı, övülmeyi seven bir insandır. Ona iftihar vesilesi olacak bir imtiyaz verseniz!.."[/B] [B] Resûli Kibriya Efendimiz, "Olur." buyurdu ve ilâve etti: "Kim, Ebû Süryan'ın evine girerse, emindir!"[/B] [B] Ebû Süfyan, "Evimin ne genişliği vardır ki?.." diyerek, Peygamber Efendimizden bu lûtfunu genişletmesini istedi.[/B] [B] Bu sefer Resûli Ekrem Efendimiz, "Kim Kabe'ye girer, sığınır ise, o emindir!" buyurdu.[/B] [B] Ebû Süfyan buna da kanaat etmedi; "Kabe'nin ne genişliği var ki?.." dedi.[/B] [B] O zaman Peygamber Efendimiz, "Kim, Mescidi Haram'a girer, sığınırsa, emindir!" buyurdu.[/B] [B] Ebû Süfyan, bu ihsan dairesinin daha da geniş tutulmasını istiyordu. "Mescidi Haram'ın ne genişliği var ki?.." diyerek bunu da ifade etti.[/B] [B] Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, lütuf ve ihsanının dairesini en geniş bir şekilde tuttu: "Kim, kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona eman verilmiştir!"803[/B] [B] Ebû Süfyan'ın artık bu hususta taleb edecek bir şeyi kalmamıştı. "İşte, bu, geniştir!" diyerek memnuniyetini izhar etti.804[/B] [B] Ebû Süfyan 'm, İslâm Ordusunu Seyredişi[/B] [B] Resûli Ekrem, Ebû Süfyan'ın hemen çıkıp Mekke'ye gitmesine müsaade etmedi. Her ne kadar îman etmişse de müşrik ileri gelenlerinin tesiri altında kalıp İslâm Ordusuna karşı bir hareket hazırlığı içine girebilme ihtimali vardı. Bu düşünceye fırsat verilmemeliydi. Ebû Süfyan, İslâm Ordusunu görmeli idi; tâ ki, bu orduya karşı koyacak güç ve kuvvetin Kureyş müşriklerinde bulunmadığı kanaati kendisinde tamamıyla teşekkül etsin! Azametli orduyu görmeli idi ki, kendilerine bir şey kazandırmayacak, sâdece kanlarının akıp gitmesine sebebiyet verecek bir karşı koyma hareketine girişmeyi akıllarından geçirenlere nasihat etsin, onları bu fikirlerinden vazgeçirmeye çalışsın![/B] [B] Bunun için, Peygamber Efendimiz, Hz. Abbas'a, "Ey Abbasî.. Ebû Süfyan'i, vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazının yanına götür de, [/B][B]Allah ordusunun ihtişamını görsün!" diye emretti.805 Hz. Abbas, bu emri Nebevi üzerine Ebû Süfyan'ı vadinin en dar, geçişe en hâkim yerine götürdü.[/B] [B] Ebû Süfyan, hayret ve haşyet içinde, kol kol geçen muazzam İslâm Ordusunu seyrediyor ve onların kim olduğunu teker teker Hz. Abbas'a soruyordu; Hz. Abbas da gereken izahatı veriyordu. Ebû Süfyan'ın gözleri, nurânî dalgalar hâlinde akan mücâhidler karşısında kamaşıyordu.[/B] [B] Mekke'de öldürmeye karar aldıkları sırada ellerinden [/B][B]Allah'ın hıfz ve inayeti ile kurtulan Hz. Muhammed, nasıl böyle on binlerin kalb ve ruhunu fethetmiş ve etrafında birer pervane gibi döndürmeyi başarabilmişti? Daha düne kadar kendi saflarında ona karşı savaşanlar, şimdi ona sadâkat elini uzatmışlar, onun muhabbetinde erimişler, onun derdiyle hemdert, sevinciyle mesrur, elemiyle müteellim olmuşlardı. Dalga dalga geçen alaylar, taburlar arasında, Ebû Süfyan, olanca dikkatiyle Hz. Resûlullah'ı arıyordu. Her alay, her kol geçtiğinde Hz. Abbas'a, "Muhammed (s.a.v.) geçti mi?" diye soruyordu. Onun geçişinin bir başka azamette, ihtişamda olacağını biliyordu.[/B] [B] Nihayet, Resûli Kibriya Efendimizin arasında bulunduğu, tepeden tırnağa silâhlanmış alay geliyordu. Kâinatın Efendisi, kendisine mahsus azamet, heybet ve vekarı ile devesi Kasva'nın üzerindeydi. Etrafını Ensâr ve Muhacirler almıştı. Sancağı, Ensâr'dan Sa'd b. Ubade Hazretlerinin elindeydi. Ebû Süfyan'ın önünden, tüylerini ürperticesine, tir tir titretircesine geçiyorlardı.[/B] [B] Ebû Süfyan, olanca merakıyla, "SübhanallahL Kimdir bunlar ey Abbas?.." diye sordu.[/B] [B] Hz. Abbas, "Resûlullah!.. Etrafındakiler ise, Ensâr ve Muhacirler!.." diye cevap verdi.806[/B] [B] Ebû Süfyan'ın dehşedi daha da arttı, ürpermesi kat kat yükseldi; kendisini tutamayarak, "Kardeşinin oğluna ne kadar büyük bir saltanat verilmiş; hiçbir hükümdarda görmediğim bir saltanat!.." dedi.[/B] [B] Hz. Abbas, "Bu saltanat değil, peygamberliktir!" diye tashih etti.[/B] [B] Ebû Süfyan da, "Evet, peygamberliktir!"807 diyerek kanaatini düzeltti.[/B] [B] Ebû Süfyan, artık bu haşmetli, nurânî, bir tek kalb hâlinde çarpan, tek el hâlinde kalkan, tek ses hâlinde yükselen orduya kimsenin kolay kolay karşı koyamayacağını, bunun kendilerinin de haddi olmadığını iyice anlamıştı: "Ey Abbas!.. Ben şu âna kadar böyle bir ordu, böyle bir cemaat görmedim!"[/B] [B] Bundan sonradır ki, Mekkeli müşriklere hem haber vermek, hem de karşı koymak gibi bir basiretsizliğe teşebbüs etmelerine[/B] [B] mâni olmak ve bu hususta nasihatte bulunmak üzere Ebû Süfyan'ın Mekke'ye gitmesine müsaade edildi.808[/B] [B] Ebû Süfyan, Mekke 'de[/B] [B] Ebû Süfyan, sür'atle Mekke'ye vardı, Müslüman olduğunu açıkladı; "Ey Kureyşliler!.. İşte, Muhammedi.. Karşı koyamayacağınız kadar büyük bir orduyla yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor! Müslüman olunuz da selâmete eriniz!" dedi;809 sonra da, "Kim, Ebû Süfyan'ın evine girer sığınırsa, o emindir! Kim, evine girip kapısını üzerine kaparsa, o emindir! Kim, Mescidi Haram'a girer sığınırsa, o emindir!" diye olanca sesiyle bağırdı.810[/B] [B] Fakat, müşrik ileri gelenleri, hattâ karısı Hind, bu davranışı karşısında Ebû Süfyan'a hakaret etti; hattâ Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebî Cehil gibileri, halkı Resûli Ekrem'e karşı çıkmak için kışkırtmaya bile kalkıştılar. Fakat halk, bu hararetli müşriklerin sözlerine iltifat etmedi ve Ebû Süfyan'ın tavsiyesi üzerine kimisi evine girdi, kimisi de Mescidi Haram'a sığındı.[/B] [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
İslam Ordusu Mekke Yolunda
Üst
Alt