Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
İslami Soru ve Cevaplar
İnsanlar neden-ne için yaratıldı?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="vaveyla" data-source="post: 58597" data-attributes="member: 12"><p>İnsan ne için yaratıldı konusuna girdiğimiz zaman, insanın aklına ilk, bir yaratıcı mefhumu geliyor. Yaratıcı Allah’tır. 100 milyar galakside herbirinde 100 milyar yıldız ve onların çok önemli bir kısmında insan adı verilen bir mahlûk yaşıyor. Âdem (A.S) ile beraber Allah’ın kâinata nasip kıldığı bir varlık.</p><p></p><p>Biz insanlar bir fizik beden ve bir nefsten oluşuruz. Diyeceksiniz ki: “Eksik kaldı.” Evet, eksik kaldı ama oluşmaktan bahsettik biz de. Eksik kalan ne? Ruh. Ruh oluşmadı. Ruh, Allah’ın ruhudur ve sadece bize üfürüldü.</p><p></p><p>Allah fizik vücudumuzu salsalin adı verilen, organik hale dönüşebilir bir topraktan yarattı. Sonra ona can verdi, hayat verdi. Neyle? Ona ruhundan üfürerek.</p><p></p><p><strong>Acaba niçin yaratıldık? Cevap açık:</strong></p><p></p><p>-51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).</p><p>Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım. </p><p></p><p>Allahû Tealâ: “Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil Allah’a kul (abd) olsunlar diye yarattık.” diyor.</p><p></p><p>Bu kulluğu akıllarına sindiremeyenler oradaki “a’budûn (kullar)” kelimesini “kulluk etsinler”e çevirmişler. Kulluk etmek, ibadet etmek demek. İnsan ibadet etmek için yaratılmadı sadece, kul olmanın içinde ibadet etmek de var. Ama ibadetin içinde kul olmak yok. Öyleyse Allah’a abd (kul) olalım diye, yaratılışımızın arkasındaki temel gaye bu.</p><p></p><p>Kul olmak, Allah’a ruhu teslim etmektir.</p><p></p><p>Kul olmak, Allah’a fizik bedeni teslim etmektir.</p><p></p><p>Kul olmak, Allah’a nefsi teslim etmektir.</p><p></p><p>Kul olmak, Allah’a iradeyi teslim etmektir.</p><p></p><p>Bu muhtevaya daha yakından baktığımız zaman safhanın 4 değil 7 olduğunu görürüz. Allah’a ulaşmayı dilemekle insanın manevî hayatı başlar. Allah’a mülâki olmayı, ruhu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemek kul olmanın giriş kapısıdır. Bu, 1. kulluktur. Kişi 3. basamaktadır. Allah’a ulaşmayı dilemiştir.</p><p></p><p>Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilerse, sadece onlar felâha ererler. Cehennemden kurtulabilenler sadece onlardır. Hiç kimse Allah’a ruhunu hayattayken ulaştırmayı dilemedikçe Allah’a kul olamaz.</p><p></p><p>İşte Allahû Tealâ’nın dizaynında buna dayalı olarak Allah’a ulaşmayı dilemek, Kur’ân-ı Kerim’in en önemli kavramıdır. Hangi açıdan önemli kavramıdır? Cennet veya cehennem arasında bir tercih yapacak olan kişi, Allah’a ulaşmayı dilemedikçe cehennemden kurtulması mümkün değildir. Neden mümkün değildir? Çünkü takva sahibi olamaz. Takva sahibi olabilmenin başlangıç noktası, Allah’a yönelmek (münîb olmak) yani ruhunu Allah’a ulaştırmak için harekete geçmek mânâsına gelir. Allahû Tealâ’nın da sözü var, diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.”</p><p></p><p>-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).</p><p>(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).</p><p></p><p>“Allâhu: Allah,</p><p></p><p>yectebî: Seçer (ictiba eder)</p><p></p><p>ileyhi: O’na, Kendisine</p><p></p><p>men: Kişiyi</p><p></p><p>yunîb: Yönelen.”</p><p></p><p>Allah’a ruhunu ulaştırmayı dilemek Allah’a yönelmektir. Kim Allah’a yönelirse Allah onu Kendisine ulaştırır. Kişi sadece yönelir, Allah’a ulaşmayı diler. Kişi Allah’a ulaşamaz. Ruhunu kişi Allah’a ulaştıramaz. Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırır.</p><p></p><p>Öyleyse böyle bir dizaynda insanın niçin yaratıldığı hüviyeti çıkacak ortaya. 1. kademe Allah’a ulaşmayı dilemek. Allahû Tealâ’nın söylediği şey neydi? </p><p></p><p>-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).</p><p>O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.</p><p></p><p>-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).</p><p>(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.</p><p></p><p>“Allah’a yönel ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma. O müşriklerden olma ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi elindekiyle ferahlanırlar.”</p><p></p><p>İşte bir insanın Allah’a ulaşmayı dilemesi ve takva sahibi olması.</p><p></p><p>Bir insan için eğer cehennemden kurtulmak söz konusuysa bir tek yolu var; takva sahibi olmak. Sadece takva sahipleri gizli şirkten kurtulabilirler. Gizli şirk Allah’a mülâki olmayı, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemeyen herkesin içinde bulunduğu durumdur.</p><p></p><p>Bildiğiniz gibi dîn, asırlar önce aslî unsurlarından koparılmış ve de öyle bir noktaya ulaşmış ki insanlar; artık Allah’a ulaşmayı dilemek unutulmuş, mürşide tâbiiyet unutulmuş, ruhun Allah’a ulaştırılması unutulmuş, fizik vücudun teslimi unutulmuş, nefsin teslimi unutulmuş, irşad olmak unutulmuş, iradeyi Allah’a teslim etmek unutulmuş. İslâm’ın 7 safhası da unutulmuş. Geriye kala kala şeytanın korkunç bir tuzağı kalmış: İslâm’ın 5 tane şartı.</p><p></p><p>İnsanlar Kur’ân-ı Kerim’i incelemeyi hiç lüzum görmeden, dînlerini bilmeyen ve yaşamayan dîn âlimlerinin sözlerine kapılmışlar. Onlar da (o dîn âlimleri) demişler ki:</p><p></p><p>“İslâm’ın 5 tane şartı vardır arkadaş! Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek.”</p><p></p><p>Ve bir uydurma hadîs:</p><p></p><p>Bir bedevi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in yanına gidiyor, diyor ki:</p><p></p><p>-Ey Allah’ın Resûl’ü, ben cennete gitmek istiyorum. Ne yapayım?</p><p></p><p>O da ona sözde diyor ki:</p><p></p><p>-Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelime-i şahadet getir.</p><p></p><p>Konunun sağlaması da yapılmış:</p><p></p><p>-Ey Allah’ın Resûl’ü, ben bunları yaparsam gerçekten cennete girer miyim?</p><p></p><p>-Evet, girersin.</p><p></p><p>Böyle bir hadîs söz konusu değil! Peygamber Efendimiz’in bir sözünü hiçbir zaman unutmayacağız, diyor ki:</p><p></p><p>“Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur’ân’a bakın. Hiçbir hadîsim Kur’ân’a aykırı olamaz.”</p><p></p><p>Allah, insanı Allah’a en yakın mahlûk olarak yarattı. Şeytanı da tepeden tırnağa mahveden bu olaydır. İblis, meleklerin arasındaydı. ve Allahû Tealâ Âdem (A.S)’ı yaratıp O’na ruhundan üfürdü. Artık O, Allah’ın ruhunu bünyesinde taşıyan yegâne mahlûk oldu. Başka hiçbir mahlûkta Allah’ın ruhu mevcut değildir.</p><p></p><p>İşte Allah’ın ruhu Âdem (A.S)’ın içinde olduğu için Allahû Tealâ emir verdi ki:</p><p></p><p>-Hepiniz Âdem (A.S)’ın önünde secde edeceksiniz.</p><p></p><p>Bütün melekler secde ettiler. Onların arasında bulunan cin taifesinden iblis (iblis bir cindi) Allah’ın emrine itaat etmedi ve de huzurdan kovuldu. Neden itaat etmediği sorulduğunda da dedi ki:</p><p></p><p>-Ey Allah’ım, Sen beni dumansız ateşten (enerjiden) yarattın ama O’nu çamurdan yarattın.</p><p></p><p>Enerji (dumansız ateş), çamura göre çok farklıdır. Çamur necistir, pistir. Allah Âdem (A.S)’a ruhundan üfürdüğü için, Âdem (A.S) Allah’ın ruhunu taşıdığı için O’nun üstünlüğünü devre dışı bırakmak istiyor.</p><p></p><p>Ve de ne oluyor? Allahû Tealâ diyor ki:</p><p></p><p>-Huzurumdan kovuldun! Senin gideceğin yer, sonsuza kadar kalmak üzere cehennemdir.</p><p></p><p>İblis böylece Allah’ın huzurundan kovuluyor.</p><p></p><p>Allah ile olan ilişkilerinizde bilin ki; Allah dünyada en çok insanı sever. Çünkü insanı, yarattığı bütün mahlûkattan farklı kılıp ona ruhundan üfürmek gibi bir şeref bahşetmiştir. Bütün insanlar içlerinde Allah’ın ruhunu taşırlar, ta ki onu Allah’a göndersinler.</p><p></p><p>İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesidir.</p><p></p><p>İnsan, yeryüzünde Allah’ın temsilcisidir.</p><p></p><p>İnsan, kalp gözüyle Allah’ı görmek şerefine erecek olan mahlûktur.</p><p></p><p>Allah baş gözleriyle görülmez. Baş gözleri bir yaratık olan fizik âlemi için geçerlidir. Allah yaratık değil, yaratandır ve baş gözleri Allah’ı görebilecek olan bir vasıfla yaratılmadı.</p><p></p><p>Biliyorsunuz, Hz. Musa dedi ki:</p><p></p><p>-Yarabbi, ben Seni görmek istiyorum.</p><p></p><p>-Ey Musa, Beni görmeye dayanamazsın.</p><p></p><p>Cevabını aldı ve ısrar etti. Allahû Tealâ dedi ki:</p><p></p><p>-Sen Beni görmeye dayanamazsın ama Ben şu dağa tecelli edeyim. Sen duruma bak, ondan sonra kararını ver.</p><p></p><p>Allahû Tealâ dağa tecelli ettiği zaman dağ patladı, paramparça oldu.</p><p></p><p>Öyleyse Âdem (A.S) Allah’ı gördü mü? Evet, gördü. Havva Anamız? O da gördü. Âdem (A.S)’ın kaburga kemiğinden Allahû Tealâ Hz. Havva’yı vücuda getirerek bütün insanların oluşacağı kâinatın ilk insan çiftini yarattı.</p><p></p><p>İnsan, Allah’ı idrak edebilecek olan mahlûkatın arasında en yüksek seviyede söz sahibi olandır, en yüksek seviyede donatılmış olandır. Çünkü baş gözleriyle değil ama kalp gözüyle Allah’ı görmek şerefine erdirildi.</p><p></p><p>Allahû Tealâ’nın dizaynında insan bütün kâinatta yaratılmış olan en üstün mahlûktur. Allah’ın kendisine üfürdüğü Allah’ın ruhunu bünyesinde taşımak şerefinin sahibi olan yegâne mahlûk, onu Allah’a teslim etmekle vazifelidir.</p><p></p><p>Ruh, Allah’a doğru diğer ruhlarla beraber çıkar, seyr-i sülûk adlı yolculuğunu tamamlar. 7 tane gök katını birer birer aşarak, 7. katta 7 tane âlem geçerek, zikir hücrelerindeki zikrini tamamlayınca Sidretül Münteha’ya ulaşarak oradan dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. Allah’tan gelen ruh Allah’a döner.</p><p></p><p>Bu dönüş 2 şekilde gerçekleşir:</p><p></p><p>1- Bu dünya hayatında yaşarken insan ruhunu, Allah’ın yardımıyla Allah’a teslim eder.</p><p></p><p>2- Kişi ölür, artık ruh vücutta değildir. Vücut ölünce ruha sadece bir görüntü olur.</p><p></p><p>Fizik vücut ölünce nefs için de bir görüntü olur sadece. İkisi için de mekân olmak vasfını kaybeder. Halbuki ondan evvel fizik vücut bir mekândır. Ruh o mekânın içine Allahû Tealâ tarafından üflenmiştir. Derhal vücudun şeklini %100 aynı şekilde herşeyiyle almıştır. Nefs de aynı görüntüdedir, aynı hüviyettedir, herşeyiyle fizik vücudun aynıdır.</p><p></p><p>Öyleyse yaratılan insan, Allah’ı yeryüzünde temsil etmek yetkisinin en üst seviyesinde bulunan kişidir, zirvesinde bulunan varlıktır. Cinlerde de Allah’ın ruhu yoktur, meleklerde de Allah’ın ruhu yoktur. Allah’ın ruhunun sadece insanda bulunduğunu, bu şerefe sadece insanın lâyık olduğunu düşünürsek, insanın üstünlüğü neticesine ulaşırız.</p><p></p><p>İşte insan, Allah’ın yeryüzünde yarattığı öyle bir mahlûktur ki; Allah’ın ruhunu taşımak yetkisinin sahibi olarak yaratıldı, kâinata hâkim olmak için yaratıldı. O hâkimiyet Allah için hâkim olmaktır.</p><p></p><p>İnsanın yaratılışında mevcut olan nefsi %100 afetlerle doludur. Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişinin zikriyle nefsinin kalbine dolan %2 rahmet nuru, %98’e kadar yükselebilen fazl nuruyla insan, Allah için yaşayan bir mahlûk haline gelebilir veya Allah’a ulaşmayı dilemez, hiçbir değişikliği yaşayamaz; hayvanlardan daha aşağıda bir vasfın sahibi olur.</p><p></p><p>Allahû Tealâ insanı Allah’a en çok lâyık olmak yetkisine sahip bir varlık olarak yarattı. İnsan Allah’ı en çok idrak edebilecek olan vasıflarla donatılmıştır ve asıl üstünlüğü Allah’ın insana ruhundan üfürmesidir. Başka bütün mahlûklara göre o, kâinattaki insanın en üstün noktasıdır. Hiçbir varlıkla bir mukayese bu sebeple yapılamaz. İnsan hiçbir mahlûka benzemez. Allah’ın yarattığı bütün mahlûkattan, Allah’ın ruhuyla mücehhez olduğu için, doğar doğmaz içine Allah’ın ruhu üfürüldüğü için üstündür. Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak yaratıldı.</p><p></p><p>İnsan öyle safhalardan geçer ki; ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini de Allah’a teslim ettiği zaman Allah’ın Zat’ını görebilir. Allahû Tealâ kalp gözüyle böyle bir insana Allah’ın Zat’ını gösterecektir. İradenin teslimi Allah’ın Zat’ının görülmesi için bir kapıdır.</p><p></p><p>3. basamakta kişi Allah’a ulaşmayı diler. Bu, insanoğlunun manevî hayata atılımı ve cehennemden kurtulmasıdır. Kişi bu noktada mü'min olur.</p><p></p><p>Bir insan Allah’a inanıyor diye mü'min vasfını kazanabilir mi? Evet, kazanabilir. Kelime mânâsı itibariyle mü'min inanan demektir, îmân eden demektir. Kişi Allah’a îmân eder. “Allah vardır.” der. Allah’a ulaşmayı dilemez. Dilemezse bu kişi îmânın sahibidir ama îmânı onu kıyâmet günü cehennemden kurtaramaz.</p><p></p><p>Allahû Tealâ diyor ki:</p><p></p><p>“O kâfirleri îmânları kıyâmet günü cehennemden kurtaramadı.” </p><p></p><p>-32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).</p><p>De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."</p><p></p><p>Öyleyse îmân etmek, Allah’ın varlığına inanmak îmânın temel şartıdır ama bu hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz.</p><p></p><p>Peki yani başka bir mü'min kavramı daha mı var? Evet, var. Onlar hak mü'minlerdir. Allah’a inanırlar ve Allah’ın Zat’ına ruhlarını hayattayken ulaştırmayı da dilerler. İşte onlar hak mü'minlerdir. İşte onlar cennete girecek olanlardır.</p><p></p><p>Allahû Tealâ mü'min ile hak mü'mini birbirinden ayırıyor. Enfâl Suresinde diyor ki:</p><p></p><p>-8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).</p><p>Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.</p><p></p><p>“Ey mü'minler, Allah’a karşı takva sahibi olun ki; Allah size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün.”</p><p></p><p>“Ey mü'minler” dediği zaman Allah’a inananlar oluyor, daha takva sahibi olmamışlar. “Takva sahibi olun ki.” diyor. Yani: “Allah’a sadece inanmanız yeterli değil. Allah’a ulaşmayı da dileyeceksiniz, o zaman hak mü'minlerden olursunuz.” diyor.</p><p></p><p>Kim Allah’a inanırsa o mü'mindir ama bu îmân, Allah’a inanma muhtevası, hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz. Bu kişi mü'mindir ama hak mü'min değildir. Hak mü'min, Allah’a ulaşmayı dileyen ve O’na inanandır. Sadece inanmak hak mü'min için yeterli sebep oluşturmaz, kişi mü'min olur. Ama o kişi Allah’a ulaşmayı dilerse o zaman hak mü'min olur.</p><p></p><p>Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah ona Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde söylediği gibi furkanlar veriyor ve her furkan kişiye derecat kazandırıyor. “Allahû Tealâ size furkanlar versin ki; günahlarınızı örtsün. Allah’a ulaşmayı dileyin ki; Allah size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün.” diyor.</p><p></p><p>Ne demek bir insanın günahının örtülmesi? Günahın ötülmesi, günahların sıfırlanması demek. Bir insanın günahları tamamen örtülürse, sıfırlanırsa; bu kişinin kazandığı bir tek derece olsa bile o kişinin gideceği yer mutlaka cennettir. Çünkü Allah’ın koyduğu kanun; kimin kıyâmet günü sevapları günahlarından fazla olursa o kişi Allah’ın cennetine girer. Kimin günahları sevaplarından fazla olursa o kişinin gideceği yer cehennemdir. İşte Allah’ın koyduğu kanun budur.</p><p></p><p>Allahû Tealâ kişiye sadece bir dilek üzerine, Allah’a ulaşmayı diledi diye onun günahlarını örtmek gibi bir büyük mükâfat veriyor. Kişi sadece Allah’a mülâki olmayı dilemiş ve Allah onun günahlarını örtmüştür. Günahlarını örttüğüne göre bu kişinin gideceği yer cennettir.</p><p></p><p>Öyleyse insan olmak, sadece bir tek dilekle Allah’ın cennetine mutlaka gitmeyi gerektirir. Ama madalyonun öbür tarafına bakalım. Kehf Suresinde Allahû Tealâ diyor ki:</p><p></p><p>-18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).</p><p>İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.</p><p></p><p>“Kim Allah’a mülâki olmayı inkâr ederse onların amelleri boşa gider.”</p><p></p><p>Yani kişinin hayatı boyunca yaptığı amellerden kazandığı dereceler; bu kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyor, Allah’a ulaşmayı inkâr ediyor diye (dilememek de, inkâr etmemek de konunun içinde) onun amelleri boşa gidiyor.</p><p></p><p>Öyleyse insan olmak bir mazhariyettir.</p><p></p><p>Allahû Tealâ cennetleri öyle bir standartta yaratmış ki;</p><p></p><p>· Allah’a ulaşmayı dileyen kişi 1. kat cennetin sahibi oluyor.</p><p></p><p>· Bu kişi Allah’tan mürşidini isteyip (Allah ona gösterecektir) ona tâbî olduğu gün 2. kat cennetin sahibidir.</p><p></p><p>· Bu tâbiiyet mutlaka ruhun Allah’a ulaşmasıyla noktalanır. O kişinin ruhu çünkü o gün vücudundan ayrılır. Ruh Allah’a ulaştığı anda kişi 3. kat cennetin sahibi olur.</p><p></p><p>· Ötesi? Bu kişi fizik vücudunu Allah’a teslim eder, 4. kat cennetin sahibi olur.</p><p></p><p>· Nefsini Allah’a teslim eder, 5. kat cennetin sahibi olur.</p><p></p><p>· Muhlis olur, 6. kat cennetin sahibi olur</p><p></p><p>· İradesini de Allah’a teslim edip Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve mezun kılınır, 7. kat cennetin sahibi olur.</p><p></p><p>Bu insan dünya hayatını da dünyadaki en mutlu insanlardan biri olarak geçirir ve öldükten sonra Adn cennetlerine, cennetlerin en üstününe girmek yetkisinin sahibi olunur.</p><p></p><p>Yaratılmanız, bir manevî tekâmülü gerçekleştirmeniz içindir. Allah’a mülâki olmayı dilemedikçe bu konuda hiçbir şey yapamazsınız. İşte şeytanın insanlara vücuda getirdiği en büyük tuzağı, Allah’a mülâki olma kavramını ortadan kaldırmasıdır.</p><p></p><p>Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve bütün sahâbesi, 7 safhanın 7’sini de yaşamışlar, ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim etmişler. Hepsi de farz. 14 asır sonra bugün İslâm’ın enkazına baktığımız zaman -İslâm’ın sadece enkazı kalmış ortada- aslî unsurların hepsi kaybolmuş. Bugünkü İslâm tatbikatında ne Allah’a ulaşmayı dilemek var. “İslâm’ın 5 tane şartı bir insanı kurtarmaya yeterdir.” diyorlar.</p><p></p><p>1- Allah’a ulaşmayı dilemek yok.</p><p></p><p>2- Mürşide tâbiiyet yok.</p><p></p><p>3- Ruhu Allah’a ulaştırıp teslim etmek yok.</p><p></p><p>4- Fizik vücudu teslim etmek yok.</p><p></p><p>5- Nefsi teslim etmek yok.</p><p></p><p>6- İrşad olmak yok.</p><p></p><p>7- İradeyi Allah’a teslim etmek yok.</p><p></p><p>Kur’ân’da farz olan ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber bütün sahâbenin yaşadığı 7 safha ve 4 teslim; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi tamamen devre dışı kalmış.</p><p></p><p>İnsan Allah’ın yeryüzündeki temsilcisidir. O’nu temsil etmek için de kendisine ruh üfürülmekle en büyük yetkinin sahibi kılınmıştır. Allah’ın ruhunu taşımak şerefine, Allah’ın ruhunu bünyesinde bulundurmak şerefine sahip olan kâinatın tek varlığı insandır.</p><p></p><p>Sevgili kardeşlerim, hepiniz insan olarak yaratıldığınız için Allahû Tealâ’ya ne kadar çok hamdetseniz şükretseniz azdır. Allah’a çok hamdedin çok şükredin sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İnsan olarak yaratıldınız ve yaratılmanızın arkasındaki temel faktör, hedefiniz; ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim etmektir. İşte yaradılış sebebiniz budur. Allah insanı Allah’a 7 safhada 4 tane teslimi gerçekleştirsin ve kâinatın en üstün mahlûku olmak şerefine ulaşsın diye yarattı.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="vaveyla, post: 58597, member: 12"] İnsan ne için yaratıldı konusuna girdiğimiz zaman, insanın aklına ilk, bir yaratıcı mefhumu geliyor. Yaratıcı Allah’tır. 100 milyar galakside herbirinde 100 milyar yıldız ve onların çok önemli bir kısmında insan adı verilen bir mahlûk yaşıyor. Âdem (A.S) ile beraber Allah’ın kâinata nasip kıldığı bir varlık. Biz insanlar bir fizik beden ve bir nefsten oluşuruz. Diyeceksiniz ki: “Eksik kaldı.” Evet, eksik kaldı ama oluşmaktan bahsettik biz de. Eksik kalan ne? Ruh. Ruh oluşmadı. Ruh, Allah’ın ruhudur ve sadece bize üfürüldü. Allah fizik vücudumuzu salsalin adı verilen, organik hale dönüşebilir bir topraktan yarattı. Sonra ona can verdi, hayat verdi. Neyle? Ona ruhundan üfürerek. [B]Acaba niçin yaratıldık? Cevap açık:[/B] -51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni). Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım. Allahû Tealâ: “Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil Allah’a kul (abd) olsunlar diye yarattık.” diyor. Bu kulluğu akıllarına sindiremeyenler oradaki “a’budûn (kullar)” kelimesini “kulluk etsinler”e çevirmişler. Kulluk etmek, ibadet etmek demek. İnsan ibadet etmek için yaratılmadı sadece, kul olmanın içinde ibadet etmek de var. Ama ibadetin içinde kul olmak yok. Öyleyse Allah’a abd (kul) olalım diye, yaratılışımızın arkasındaki temel gaye bu. Kul olmak, Allah’a ruhu teslim etmektir. Kul olmak, Allah’a fizik bedeni teslim etmektir. Kul olmak, Allah’a nefsi teslim etmektir. Kul olmak, Allah’a iradeyi teslim etmektir. Bu muhtevaya daha yakından baktığımız zaman safhanın 4 değil 7 olduğunu görürüz. Allah’a ulaşmayı dilemekle insanın manevî hayatı başlar. Allah’a mülâki olmayı, ruhu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemek kul olmanın giriş kapısıdır. Bu, 1. kulluktur. Kişi 3. basamaktadır. Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilerse, sadece onlar felâha ererler. Cehennemden kurtulabilenler sadece onlardır. Hiç kimse Allah’a ruhunu hayattayken ulaştırmayı dilemedikçe Allah’a kul olamaz. İşte Allahû Tealâ’nın dizaynında buna dayalı olarak Allah’a ulaşmayı dilemek, Kur’ân-ı Kerim’in en önemli kavramıdır. Hangi açıdan önemli kavramıdır? Cennet veya cehennem arasında bir tercih yapacak olan kişi, Allah’a ulaşmayı dilemedikçe cehennemden kurtulması mümkün değildir. Neden mümkün değildir? Çünkü takva sahibi olamaz. Takva sahibi olabilmenin başlangıç noktası, Allah’a yönelmek (münîb olmak) yani ruhunu Allah’a ulaştırmak için harekete geçmek mânâsına gelir. Allahû Tealâ’nın da sözü var, diyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” -42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır). “Allâhu: Allah, yectebî: Seçer (ictiba eder) ileyhi: O’na, Kendisine men: Kişiyi yunîb: Yönelen.” Allah’a ruhunu ulaştırmayı dilemek Allah’a yönelmektir. Kim Allah’a yönelirse Allah onu Kendisine ulaştırır. Kişi sadece yönelir, Allah’a ulaşmayı diler. Kişi Allah’a ulaşamaz. Ruhunu kişi Allah’a ulaştıramaz. Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırır. Öyleyse böyle bir dizaynda insanın niçin yaratıldığı hüviyeti çıkacak ortaya. 1. kademe Allah’a ulaşmayı dilemek. Allahû Tealâ’nın söylediği şey neydi? -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. -30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne). (O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. “Allah’a yönel ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma. O müşriklerden olma ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi elindekiyle ferahlanırlar.” İşte bir insanın Allah’a ulaşmayı dilemesi ve takva sahibi olması. Bir insan için eğer cehennemden kurtulmak söz konusuysa bir tek yolu var; takva sahibi olmak. Sadece takva sahipleri gizli şirkten kurtulabilirler. Gizli şirk Allah’a mülâki olmayı, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemeyen herkesin içinde bulunduğu durumdur. Bildiğiniz gibi dîn, asırlar önce aslî unsurlarından koparılmış ve de öyle bir noktaya ulaşmış ki insanlar; artık Allah’a ulaşmayı dilemek unutulmuş, mürşide tâbiiyet unutulmuş, ruhun Allah’a ulaştırılması unutulmuş, fizik vücudun teslimi unutulmuş, nefsin teslimi unutulmuş, irşad olmak unutulmuş, iradeyi Allah’a teslim etmek unutulmuş. İslâm’ın 7 safhası da unutulmuş. Geriye kala kala şeytanın korkunç bir tuzağı kalmış: İslâm’ın 5 tane şartı. İnsanlar Kur’ân-ı Kerim’i incelemeyi hiç lüzum görmeden, dînlerini bilmeyen ve yaşamayan dîn âlimlerinin sözlerine kapılmışlar. Onlar da (o dîn âlimleri) demişler ki: “İslâm’ın 5 tane şartı vardır arkadaş! Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek.” Ve bir uydurma hadîs: Bir bedevi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in yanına gidiyor, diyor ki: -Ey Allah’ın Resûl’ü, ben cennete gitmek istiyorum. Ne yapayım? O da ona sözde diyor ki: -Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelime-i şahadet getir. Konunun sağlaması da yapılmış: -Ey Allah’ın Resûl’ü, ben bunları yaparsam gerçekten cennete girer miyim? -Evet, girersin. Böyle bir hadîs söz konusu değil! Peygamber Efendimiz’in bir sözünü hiçbir zaman unutmayacağız, diyor ki: “Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur’ân’a bakın. Hiçbir hadîsim Kur’ân’a aykırı olamaz.” Allah, insanı Allah’a en yakın mahlûk olarak yarattı. Şeytanı da tepeden tırnağa mahveden bu olaydır. İblis, meleklerin arasındaydı. ve Allahû Tealâ Âdem (A.S)’ı yaratıp O’na ruhundan üfürdü. Artık O, Allah’ın ruhunu bünyesinde taşıyan yegâne mahlûk oldu. Başka hiçbir mahlûkta Allah’ın ruhu mevcut değildir. İşte Allah’ın ruhu Âdem (A.S)’ın içinde olduğu için Allahû Tealâ emir verdi ki: -Hepiniz Âdem (A.S)’ın önünde secde edeceksiniz. Bütün melekler secde ettiler. Onların arasında bulunan cin taifesinden iblis (iblis bir cindi) Allah’ın emrine itaat etmedi ve de huzurdan kovuldu. Neden itaat etmediği sorulduğunda da dedi ki: -Ey Allah’ım, Sen beni dumansız ateşten (enerjiden) yarattın ama O’nu çamurdan yarattın. Enerji (dumansız ateş), çamura göre çok farklıdır. Çamur necistir, pistir. Allah Âdem (A.S)’a ruhundan üfürdüğü için, Âdem (A.S) Allah’ın ruhunu taşıdığı için O’nun üstünlüğünü devre dışı bırakmak istiyor. Ve de ne oluyor? Allahû Tealâ diyor ki: -Huzurumdan kovuldun! Senin gideceğin yer, sonsuza kadar kalmak üzere cehennemdir. İblis böylece Allah’ın huzurundan kovuluyor. Allah ile olan ilişkilerinizde bilin ki; Allah dünyada en çok insanı sever. Çünkü insanı, yarattığı bütün mahlûkattan farklı kılıp ona ruhundan üfürmek gibi bir şeref bahşetmiştir. Bütün insanlar içlerinde Allah’ın ruhunu taşırlar, ta ki onu Allah’a göndersinler. İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesidir. İnsan, yeryüzünde Allah’ın temsilcisidir. İnsan, kalp gözüyle Allah’ı görmek şerefine erecek olan mahlûktur. Allah baş gözleriyle görülmez. Baş gözleri bir yaratık olan fizik âlemi için geçerlidir. Allah yaratık değil, yaratandır ve baş gözleri Allah’ı görebilecek olan bir vasıfla yaratılmadı. Biliyorsunuz, Hz. Musa dedi ki: -Yarabbi, ben Seni görmek istiyorum. -Ey Musa, Beni görmeye dayanamazsın. Cevabını aldı ve ısrar etti. Allahû Tealâ dedi ki: -Sen Beni görmeye dayanamazsın ama Ben şu dağa tecelli edeyim. Sen duruma bak, ondan sonra kararını ver. Allahû Tealâ dağa tecelli ettiği zaman dağ patladı, paramparça oldu. Öyleyse Âdem (A.S) Allah’ı gördü mü? Evet, gördü. Havva Anamız? O da gördü. Âdem (A.S)’ın kaburga kemiğinden Allahû Tealâ Hz. Havva’yı vücuda getirerek bütün insanların oluşacağı kâinatın ilk insan çiftini yarattı. İnsan, Allah’ı idrak edebilecek olan mahlûkatın arasında en yüksek seviyede söz sahibi olandır, en yüksek seviyede donatılmış olandır. Çünkü baş gözleriyle değil ama kalp gözüyle Allah’ı görmek şerefine erdirildi. Allahû Tealâ’nın dizaynında insan bütün kâinatta yaratılmış olan en üstün mahlûktur. Allah’ın kendisine üfürdüğü Allah’ın ruhunu bünyesinde taşımak şerefinin sahibi olan yegâne mahlûk, onu Allah’a teslim etmekle vazifelidir. Ruh, Allah’a doğru diğer ruhlarla beraber çıkar, seyr-i sülûk adlı yolculuğunu tamamlar. 7 tane gök katını birer birer aşarak, 7. katta 7 tane âlem geçerek, zikir hücrelerindeki zikrini tamamlayınca Sidretül Münteha’ya ulaşarak oradan dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. Allah’tan gelen ruh Allah’a döner. Bu dönüş 2 şekilde gerçekleşir: 1- Bu dünya hayatında yaşarken insan ruhunu, Allah’ın yardımıyla Allah’a teslim eder. 2- Kişi ölür, artık ruh vücutta değildir. Vücut ölünce ruha sadece bir görüntü olur. Fizik vücut ölünce nefs için de bir görüntü olur sadece. İkisi için de mekân olmak vasfını kaybeder. Halbuki ondan evvel fizik vücut bir mekândır. Ruh o mekânın içine Allahû Tealâ tarafından üflenmiştir. Derhal vücudun şeklini %100 aynı şekilde herşeyiyle almıştır. Nefs de aynı görüntüdedir, aynı hüviyettedir, herşeyiyle fizik vücudun aynıdır. Öyleyse yaratılan insan, Allah’ı yeryüzünde temsil etmek yetkisinin en üst seviyesinde bulunan kişidir, zirvesinde bulunan varlıktır. Cinlerde de Allah’ın ruhu yoktur, meleklerde de Allah’ın ruhu yoktur. Allah’ın ruhunun sadece insanda bulunduğunu, bu şerefe sadece insanın lâyık olduğunu düşünürsek, insanın üstünlüğü neticesine ulaşırız. İşte insan, Allah’ın yeryüzünde yarattığı öyle bir mahlûktur ki; Allah’ın ruhunu taşımak yetkisinin sahibi olarak yaratıldı, kâinata hâkim olmak için yaratıldı. O hâkimiyet Allah için hâkim olmaktır. İnsanın yaratılışında mevcut olan nefsi %100 afetlerle doludur. Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişinin zikriyle nefsinin kalbine dolan %2 rahmet nuru, %98’e kadar yükselebilen fazl nuruyla insan, Allah için yaşayan bir mahlûk haline gelebilir veya Allah’a ulaşmayı dilemez, hiçbir değişikliği yaşayamaz; hayvanlardan daha aşağıda bir vasfın sahibi olur. Allahû Tealâ insanı Allah’a en çok lâyık olmak yetkisine sahip bir varlık olarak yarattı. İnsan Allah’ı en çok idrak edebilecek olan vasıflarla donatılmıştır ve asıl üstünlüğü Allah’ın insana ruhundan üfürmesidir. Başka bütün mahlûklara göre o, kâinattaki insanın en üstün noktasıdır. Hiçbir varlıkla bir mukayese bu sebeple yapılamaz. İnsan hiçbir mahlûka benzemez. Allah’ın yarattığı bütün mahlûkattan, Allah’ın ruhuyla mücehhez olduğu için, doğar doğmaz içine Allah’ın ruhu üfürüldüğü için üstündür. Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak yaratıldı. İnsan öyle safhalardan geçer ki; ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini de Allah’a teslim ettiği zaman Allah’ın Zat’ını görebilir. Allahû Tealâ kalp gözüyle böyle bir insana Allah’ın Zat’ını gösterecektir. İradenin teslimi Allah’ın Zat’ının görülmesi için bir kapıdır. 3. basamakta kişi Allah’a ulaşmayı diler. Bu, insanoğlunun manevî hayata atılımı ve cehennemden kurtulmasıdır. Kişi bu noktada mü'min olur. Bir insan Allah’a inanıyor diye mü'min vasfını kazanabilir mi? Evet, kazanabilir. Kelime mânâsı itibariyle mü'min inanan demektir, îmân eden demektir. Kişi Allah’a îmân eder. “Allah vardır.” der. Allah’a ulaşmayı dilemez. Dilemezse bu kişi îmânın sahibidir ama îmânı onu kıyâmet günü cehennemden kurtaramaz. Allahû Tealâ diyor ki: “O kâfirleri îmânları kıyâmet günü cehennemden kurtaramadı.” -32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne). De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez." Öyleyse îmân etmek, Allah’ın varlığına inanmak îmânın temel şartıdır ama bu hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz. Peki yani başka bir mü'min kavramı daha mı var? Evet, var. Onlar hak mü'minlerdir. Allah’a inanırlar ve Allah’ın Zat’ına ruhlarını hayattayken ulaştırmayı da dilerler. İşte onlar hak mü'minlerdir. İşte onlar cennete girecek olanlardır. Allahû Tealâ mü'min ile hak mü'mini birbirinden ayırıyor. Enfâl Suresinde diyor ki: -8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi). Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir. “Ey mü'minler, Allah’a karşı takva sahibi olun ki; Allah size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün.” “Ey mü'minler” dediği zaman Allah’a inananlar oluyor, daha takva sahibi olmamışlar. “Takva sahibi olun ki.” diyor. Yani: “Allah’a sadece inanmanız yeterli değil. Allah’a ulaşmayı da dileyeceksiniz, o zaman hak mü'minlerden olursunuz.” diyor. Kim Allah’a inanırsa o mü'mindir ama bu îmân, Allah’a inanma muhtevası, hiç kimseyi cehennemden kurtaramaz. Bu kişi mü'mindir ama hak mü'min değildir. Hak mü'min, Allah’a ulaşmayı dileyen ve O’na inanandır. Sadece inanmak hak mü'min için yeterli sebep oluşturmaz, kişi mü'min olur. Ama o kişi Allah’a ulaşmayı dilerse o zaman hak mü'min olur. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah ona Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde söylediği gibi furkanlar veriyor ve her furkan kişiye derecat kazandırıyor. “Allahû Tealâ size furkanlar versin ki; günahlarınızı örtsün. Allah’a ulaşmayı dileyin ki; Allah size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün.” diyor. Ne demek bir insanın günahının örtülmesi? Günahın ötülmesi, günahların sıfırlanması demek. Bir insanın günahları tamamen örtülürse, sıfırlanırsa; bu kişinin kazandığı bir tek derece olsa bile o kişinin gideceği yer mutlaka cennettir. Çünkü Allah’ın koyduğu kanun; kimin kıyâmet günü sevapları günahlarından fazla olursa o kişi Allah’ın cennetine girer. Kimin günahları sevaplarından fazla olursa o kişinin gideceği yer cehennemdir. İşte Allah’ın koyduğu kanun budur. Allahû Tealâ kişiye sadece bir dilek üzerine, Allah’a ulaşmayı diledi diye onun günahlarını örtmek gibi bir büyük mükâfat veriyor. Kişi sadece Allah’a mülâki olmayı dilemiş ve Allah onun günahlarını örtmüştür. Günahlarını örttüğüne göre bu kişinin gideceği yer cennettir. Öyleyse insan olmak, sadece bir tek dilekle Allah’ın cennetine mutlaka gitmeyi gerektirir. Ama madalyonun öbür tarafına bakalım. Kehf Suresinde Allahû Tealâ diyor ki: -18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız. “Kim Allah’a mülâki olmayı inkâr ederse onların amelleri boşa gider.” Yani kişinin hayatı boyunca yaptığı amellerden kazandığı dereceler; bu kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyor, Allah’a ulaşmayı inkâr ediyor diye (dilememek de, inkâr etmemek de konunun içinde) onun amelleri boşa gidiyor. Öyleyse insan olmak bir mazhariyettir. Allahû Tealâ cennetleri öyle bir standartta yaratmış ki; · Allah’a ulaşmayı dileyen kişi 1. kat cennetin sahibi oluyor. · Bu kişi Allah’tan mürşidini isteyip (Allah ona gösterecektir) ona tâbî olduğu gün 2. kat cennetin sahibidir. · Bu tâbiiyet mutlaka ruhun Allah’a ulaşmasıyla noktalanır. O kişinin ruhu çünkü o gün vücudundan ayrılır. Ruh Allah’a ulaştığı anda kişi 3. kat cennetin sahibi olur. · Ötesi? Bu kişi fizik vücudunu Allah’a teslim eder, 4. kat cennetin sahibi olur. · Nefsini Allah’a teslim eder, 5. kat cennetin sahibi olur. · Muhlis olur, 6. kat cennetin sahibi olur · İradesini de Allah’a teslim edip Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve mezun kılınır, 7. kat cennetin sahibi olur. Bu insan dünya hayatını da dünyadaki en mutlu insanlardan biri olarak geçirir ve öldükten sonra Adn cennetlerine, cennetlerin en üstününe girmek yetkisinin sahibi olunur. Yaratılmanız, bir manevî tekâmülü gerçekleştirmeniz içindir. Allah’a mülâki olmayı dilemedikçe bu konuda hiçbir şey yapamazsınız. İşte şeytanın insanlara vücuda getirdiği en büyük tuzağı, Allah’a mülâki olma kavramını ortadan kaldırmasıdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve bütün sahâbesi, 7 safhanın 7’sini de yaşamışlar, ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim etmişler. Hepsi de farz. 14 asır sonra bugün İslâm’ın enkazına baktığımız zaman -İslâm’ın sadece enkazı kalmış ortada- aslî unsurların hepsi kaybolmuş. Bugünkü İslâm tatbikatında ne Allah’a ulaşmayı dilemek var. “İslâm’ın 5 tane şartı bir insanı kurtarmaya yeterdir.” diyorlar. 1- Allah’a ulaşmayı dilemek yok. 2- Mürşide tâbiiyet yok. 3- Ruhu Allah’a ulaştırıp teslim etmek yok. 4- Fizik vücudu teslim etmek yok. 5- Nefsi teslim etmek yok. 6- İrşad olmak yok. 7- İradeyi Allah’a teslim etmek yok. Kur’ân’da farz olan ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber bütün sahâbenin yaşadığı 7 safha ve 4 teslim; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi tamamen devre dışı kalmış. İnsan Allah’ın yeryüzündeki temsilcisidir. O’nu temsil etmek için de kendisine ruh üfürülmekle en büyük yetkinin sahibi kılınmıştır. Allah’ın ruhunu taşımak şerefine, Allah’ın ruhunu bünyesinde bulundurmak şerefine sahip olan kâinatın tek varlığı insandır. Sevgili kardeşlerim, hepiniz insan olarak yaratıldığınız için Allahû Tealâ’ya ne kadar çok hamdetseniz şükretseniz azdır. Allah’a çok hamdedin çok şükredin sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İnsan olarak yaratıldınız ve yaratılmanızın arkasındaki temel faktör, hedefiniz; ruhunuzu da vechinizi de nefsinizi de iradenizi de Allah’a teslim etmektir. İşte yaradılış sebebiniz budur. Allah insanı Allah’a 7 safhada 4 tane teslimi gerçekleştirsin ve kâinatın en üstün mahlûku olmak şerefine ulaşsın diye yarattı. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün 3 rekat olan son namazı nedir?
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
İslami Soru ve Cevaplar
İnsanlar neden-ne için yaratıldı?
Üst
Alt