İnsanla maymun arasındaki genetik benzerlik %98 midir?

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,344
Tepkime puanı
25
Evrimciler tarafından, insanla maymun arasındaki genetik benzerliğin %98 olduğu iddia edilmekte ve dolayısıyla maymunla insan arasında evrim bakımından bu yönüyle ilişki kurulmaya çalışılmaktadır. Bu, iddianın bilimsel dayanağı yoktur. İnsan ve maymun genlerinin %98 birbirine benzediği iddiası, yıllar önce evrimciler tarafından üretilmiştir ve devamlı olarak bir slogan gibi kullanılmaktadır. İnsanda ve şempanzede bulunan 30-40 civarındaki temel proteindeki aminoasit dizilimlerinin ayniliği, bu benzerlik iddiasına delil olarak ileri sürülmektedir.

İnsanda yaklaşık 100 bin protein vardır. Bunların içerisinde 40 tanesinin benzer olması, insanla maymunun %98 benzer olduğunu göstermez. Böyle bir yaklaşım, bilimsel olmaktan çok, propaganda amaçlıdır. Kaldı ki, bu 40 proteinin DNA benzerliği konusu da tartışmalıdır.


Bu benzerlik iddia edildiği gibi %98 bile olsa, bu iki canlı grubu arasında evrimsel bir ilişki kurulamaz. Çünkü, türler çok hususi genetik şifrelere sahiptir.

Temel proteinler, bütün canlılarda ortak hayati moleküllerdir. Dolayısıyla bu yapılar bakımından canlılar arasında benzerlikler fazladır. Çünkü bütün canlılar, aynı moleküllerden oluşmaktadır. Bu bakımdan genetik yapı temellerinin de benzemesi gayet normaldir. Temel yapıların benzerliği, evrimin değil, bütün varlıkların ustasının aynı olduğunun ve hepsinin aynı plan üzerine yaratılmış olmalarının delilidir. Nitekim, nematod solucanları ile insan DNA'ları arasında %75'lik bir benzerlik vardır(1).

Bu demek değildir ki, solucanla insan arasında benzerlik %75’tir. İki canlı türündeki genetik yapı farklılığı %1 bile olsa, bu fark, o iki canlı türünün tamamıyla farklı özelliklere sahip olması manasına gelmektedir. Burada göz önünde tutulması gereken önemli bir husus, canlı vücutlarında bulunan bir genin, birden fazla özellik üzerinde etkili olmasıdır. Bir başka deyişle, bir özellik birden fazla gen tarafından kontrol edilmektedir(2).

İnsana benzerliği olan canlılar sadece maymunlar da değildir. Anatomik yapısı itibariyle maymun, zeka itibariyle at, konuşma yönüyle papağan, sanat yönüyle bal arısı, sosyal yaşayış itibariyle karıncalar, yavrularına gösterdiği şefkat yönü itibariyle penguenler, insana diğer canlılardan daha yakındır. Kaldı ki, insanı diğer canlılardan ayıran sadece anatomik yapı, ya da birkaç özellik değildir. İnsanın muhakeme etmesi, akletmesi, vicdan sahibi olması, yargıda bulunması, hayali, hafızası, muhabbeti, konuşması, düşünmesi ve inanç sahibi olması en önde gelen vasıflarıdır.

Değerlendirme

İnsanla maymun arasında iki kromozom yapısı bakımından benzerlik olduğunu ileri süren kimsenin yaratılışı savunanlardan ne öğrenmek istediğini anlamış değiliz. Bazı kromozomların kısmi benzerliklerinin onun iddia ettiği gibi olduğu farz edilse bile, bu neyi gösterecektir?

- Varlıkların tesadüfen ve gelişigüzel ortaya çıktığını mı?

- Bütün canlıların silsile halinde tesadüfen birbirinden meydana geldiğini mi?

- Bütün görünen varlıkların plansız gelişi güzel ve karmakarışıklığın bir sonucu olduğunu mu?

Yaratılışı savunanların belirttiği şudur:

- Eşya vardır ve sanatlıdır.

- Gelişigüzel değil, planlı ve programlı ortaya çıkmaktadır.

- Bu meydana gelişte bir değil, pek çok gaye ve hikmet gözetilmiştir.

- Bütün bu varlıkları, her şeye gücü yeten, bir atomu hangi kolaylıkla yaratıyorsa, bütün kainattaki varlıkları da aynı kolaylıkla yaratan bir yaratıcının varlığını kabul etmek gerekir. Böyle bir yaratıcı, istediğini istediği tarzda yaratır. İsterse ve hikmeti gerekli görürse, itten atı, attan iti de yaratır.

Ancak, yaratılışa inananların, tesadüfçü ve tabiatperestlerden, yani eşyanın varlığını tabiata ve tesadüfe havale edenlerden sorduğu şudur:

“Siz canlıların birbirinden silsile halinde, ilk canlının da tek hücreden gelişigüzel ortaya çıktığını iddia ediyorsunuz. Fakat, bu iddialarınızı doğrulayacak deliliniz elde yok. Kaldı ki, günümüzdeki her bir tür, hatta her bir fert tek hücreden meydana gelmiyor mu?"

Ortaya konacak bazı benzerlikler, milyonlarca türün tesadüfen birbirinden meydana geldiği genellemesini yapmak için, bilim bakımından hiç yeterli değildir. Ama ideolojik bakılır, bir yaratıcı kabul etmemek için tabiata ilahlık görevi yüklenirse, o noktada söylenecek çok fazla bir şey yoktur.

Mesela bu soruyu soran zat her halde bunu düşünecek ve şöyle diyecektir:

“Beni tek hücreden yaratan yaratmış, bir hücreden gözümü takıp, kulağımı yerleştirmiş. O tek hücreden kalbimi ve böbreklerimi yapmış ve bana güzel bir insan suretini vermiş. Benim dünyaya gelmemi sağlamış. Beni o kadar sevmiş ki, dünyaya geldiğim gibi kendi halime bırakmamış. Eğer öyle olsaydı, ben halen bebek şeklinde olurdum. Devamlı vücudumu yenileyip yetişkin bir insan olarak beni besleyip büyütmüş. Hem öyle büyütmüş ki, bütün iç ve dış organlarım hep birbiriyle orantılı olmuş. Yoksa, kolumun biri, ya da ayağımın veya gözümün biri, o dünyaya geldiğim ilk halinde kalsa idi, benim için ne kadar sıkıntılı olurdu."

"Benim yaratıcım, elementlerde olmayan hayatı bana vermiş. Bu hayatımı akıl, hayal, hafıza, muhabbet, sevgi, şefkat duygularıyla bezetmiş. Bütün dünya nimetlerini benim önüme sermiş ve bana onlardan faydalanabilecek iştahlı bir mide vermiş."

"Beni böyle yaratan ve seven acaba benden ne istiyor? Bütün bu nimetlerine karşı nasıl teşekkür edebilirim?"

"Benim İlahım, benim ebede uzanan isteklerimi, bütün sevdiklerimle ebedî olarak beraber olma ve ebedî yaşama arzumu yerine getirecek mi? Onu bilmek isterdim.”
diyecektir ve devam edecektir:

“Beni tek hücreden bu hale getiren ve her an benim trilyonlarca hücremi yenileyen ve tekrar yaratan bir Yaratıcı, elbette istediğini istediği şekilde yaratır.”


Prof. Dr. Âdem Tatlı

1. Karen Hopkin, "The Greatest Apes", New Scientist, 15 Mayıs 1999, s. 27.

2. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Burnett Books Ltd., London, 1985, s. 145
 
Üst Alt