- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185

Rüya “bilinçaltının dışavurumu” diye bu kadar Basit tanimlanamaz..Maddeci ruhbilimin eksik tanımıdır...
Ruha inanmayan, kaderi kabul etmeyen birine evvelâ inancın temel konuları anlatılmalı...
Rüyanın elbette bir hakikati var. Bizi ve rüyalarımızı yaratan söylüyor bunu. Yusuf kıssasını okudunuz mu bilemem ama . Kurânın tâbiriyle “en güzel öykü”dür o.
“İnsanlık tarihinin en güzel hikâyesi” . Acısıyla tatlısıyla hayat yansır bu sûrenin sayfalarına. İhtişamla sefalet yan yanadır. İnsanî temel duygular boy gösterir sırasıyla...
Özellikle aşk, şefkat, kıskançlık... Ahlâkîdir, ibretlerle doludur. Okuyana hemen sirayet eder, etkiler onu...
Bütün zamanlara ve bütün insanlara söyleyecek sözü vardır. Hârika üslûbuyla Yusuf aleyhisselâmın başından geçenleri anlatır...
Bu hayatın neredeyse tamamı bir rüyanın yansıması gibidir. Küçük bir çekirdekle onun ağacı arasındaki ilişkiyi hatırlatır ..
“Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki:
“Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm.”
“Yavrucuğum! “dedi, “rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü, şeytan insanın açıkça düşmanıdır.”
Aradan seneler geçer... Hayat devam eder... Kader hükmünü yürütür...
Rüya, hayatın ta kendisi olur. Kuyuda başlayan dünya serüveni sarayda son bulur...
Annesi, babası ve on bir kardeşi sarayda ziyaretine gelirler, onun saygın konumunu görür, makamına hürmet ederler.
Misâl âlemindeki sahne gerçek olur.
Kurân bir defada inmedi Peygamberimize. Yirmi üç yılda tamamlandı. Altı ay boyunca rüyalarda indi âyetler. Efendimiz, uykusundan uyanınca Kurânı hazır bulurdu kalbinde...
Rüyalar boş hayâllerden ibâret olsaydı ilahî sözler emanet edilir miydi onlara!
Peygamberimizin sözleri de var rüya hakkında:
“Benden sonra peygamberlikten geriye hiçbir şey kalmayacak, ancak mübeşşirât kalacaktır.”
“Mübeşşirât nedir?” dediler.
“Sâdık rüyalardır” buyurdu.
Evet, rüyalar üç türlüdür.
Biri, şeytanîdir. Bu tür rüyalarda şeytanın telkiniyle korkutucu, ürkütücü, utandırıcı sahneler yaşanır...
Kâbuslar, karabasanlar, erotikler... Tâbire değmiyor bunlar.Geçelim.
İkincisi, boş hayâllerden ibâret. Kurânımızın tâbiriyle “edgasü ahlâm,” yani “hayâl demetleri.” Ciddi bir anlamları yok bunların da. İnsanın hayâl gücü türlü tasvirler yapar. Günlük olayları ve görüntüleri çeşitli biçimlerde bir araya getirir, kurgular. Bazen, yıllar önce aynı vakitlerde yaşanmış hâdiseleri hatıra getirir, sonraki olaylardan derlenmiş ayrıntılarla süsler...
Bazen de, ruh dünyandaki dalgalanmalar rüyalarına yansır. Meselâ, öfkeyle yatarsan uykun boyunca kavgalar edersin. Düşmanlık duygularıyla doluysan rüyanda köpekler, yılanlar, kovalamacalar görürsün...
Mide hararetiyle yatmışsan, rüyana dereler, çaylar, pınarlar akar. Uyurken çevreden gelen uyarıcıların etkisiyle de rüyalar görürsün...
Kimi ruhbilimcilerin “bilinçaltının dışavurumu” diye tanımladıkları bu tur rüyalar bu türden olsa gerek.
hipnotizm edilerek de gorulebilir.. Bunu da geçelim.
Geldik üçüncü kısım rüyalara. Bunlara “sâdık rüya” denir...
Asıl rüyalar bunlardır...
İnsan uyuyunca dış duyuları kapanır. Gözlemlenebilen dünya ile dış duyular ile arasındaki ilişkiler kesilir...
O zaman, insanın ruhunda bulunan ve “Rabbanî lâtife” diye nitelenen insanî duygu ile “Misâl âlemi” arasında bir pencere açılır...insan da şaika denen bir his vardir..
UNUTMIYALIM BUNU....
Ruh, kader levhasından yansıyan bazı olayları bu menfezden görür. Bazen olaylar aynen seyredilir...
Bazen de, hayâlimiz bu mânalara sûret giysileri giydirir...
Hayâl hazinemiz bir giysi deposu gibidir, orada her mâna için ayrı bir libas vardır...
Mânalar hayâlden geçerken bu elbiseleri giyerler. İşte böyle rüyalar için “tâbir ilmi”ni bilmek gerekir...
istikbalde olacakları Allahtan başkası bilemez. Ama Allah bildirirse, bilir...
Nitekim peygamberlere ve velilere gelecekle ilgili bilgiler sezdirilir...
Nebilerin ve velilerin uyanıkken gördüklerini, sıradan kimseler rüyalarda görürler. Bu sebeple, rüyalar normal insanlar için bir nevi velâyettir...
Çünkü, ilham yoluyla geçmişi ve geleceği görebiliyorlar...
ilham nedir? Allahın insan kalbine mâna koyması...
Rüyalarda olan da budur işte. Şu hâlde, sıradan insanlar da rüyalar vasıtasıyla gelecekten haberler alabilirler..
Göçmen kuşları düşün... Bir kıtadan bir kıtaya yolculuk ederler. Hangi ilimle! Kuş beyinleriyle mi!
Kedi gibi bazı hayvanlar, gözleri kör olunca yeşil alanlara gider, gözüne ilaç olacak otu bulur, sürerler. Nasıl?
Nerde bir hayvan ölse, kartallar, akbabalar, karıncalar kaderin yönlendirmesiyle gider, hayvan cenazesini bulur, yerler. Yeryüzünü temizlerler.
Yeni dünyaya gelen bir arı yavrusunu düşün. Yıllarca tâlim görmüş gibi rızkının peşine düşer. Uzak mesafelere gider, bal için gereken özsuları toplar, yolunu şaşırmadan yuvasına döner.
Bunlar, ilahî kaynaktan hayvanlara verilen duygular değilse nedir o zaman! Adına “içgüdü” demekle hâlletmiş mi oluyoruz
Kendini düşün! Bir adamdan bahsediyorsun... Ansızın çıkıp geliyor..
Bazı duyguların var, gelecekleri önceden hissediyor. Sözünü etmeye başlıyorsun, ama aklın bunu anlayamıyor.
Çünkü, kalbinin eli uzun, aklının eli kısa. İşte bu duygular evliya denilen zâtlarda daha fazla gelişir...
Onlar, sıradan insanların göremediklerini bu hislerle görebilir ya da bilebilirler.
Kim istemez güzel rüyalar görmeyi! Bir yolu var elbette: Güzel ahlâklı olmak...
Nitekim, “Sizin en doğru rüya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir” buyuruyor Peygamberimiz...
“Doğru söylemek” güzel ahlâkın dışa yansımasıdır.
“Evet, güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür.”
Aynan düzgünse görüntü de düzgün olacaktır...
Aynan kirli, kırık ya da yamuksa, yansıyan varlık ne kadar güzel olursa olsun, yansıması çirkin olacaktır...
Senin ruhun da bir ayna. Ona olaylar ve varlıklar yansıyor. Nasıl görmek istiyorsan öyle olmalısın.
rüyalar dinlendirir insanı. Âyet de bunu ifade ediyor ya. “Uykunuzu dinlenme yaptık” diyor. Sadece beden midir dinlenen uykularda? Hayır, asıl dinlenen ruhtur...
Günlük hayatın dağdağaları içerisinde bunalan ruh, rüyalarla nefes alır, rahatlar. Çeşitli âlemleri gezer. Görülmedik manzaralar görmekle lezzet alır...
Uykusu süresince âdeta ikinci bir hayat yaşar. Zengin bir hayattır bu. İmkânları geniştir.
evet rüya ile amel edilmez. Rüya, hukukî bir hükme kaynak da olamaz. Bir mesele hakkında zan uyandırabilir elbette, ama rüyaya dayanarak amel etmek hata olur...
Karar verirken, önce temel kaynaklara bakarsın...
Orada açık bir hüküm bulamazsan fikri sorulmaya lâyık kişileri bulur, istişare edersin....
Yine bir sonuç elde edemezsen sıra istihareye gelebilir. Kaynaklara bakmadan, yetkin kimselere danışmadan üçüncüye, yani rüya görüp ona göre karar verme aşamasına geçmemelisin...
Bu da ancak kendinle ilgili bir karar verirken başvurulacak bir yöntemdir. Kendini ikna yolu.
“İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar” hadîsini hatırladım birden...
Aldanıyoruz. Hayatı sabit, ömrü bâki sanıyoruz...
Oysa hayat bir uyku, tıpkı rüya gibi yaşanıyor ve bitiyor...
Şu temelsiz ömür de bir rüzgâr gibi uçup gidiyor...
Âhiret hayatına kıyasla kabir hayatı da bir uyku. Diriliş sabahında uykudan uyanır gibi uyanacak insan. Ve diyecek:
Hepsi rüya imiş! İşte gerçek hayat..
Alinti..<!-- / message -->